Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
16 Ağustos 2011       Mesaj #11
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

Ya­vuz Sultan Selim (1470 - 1520)

Ad:  YavuzSultanSelim1.JPG
Gösterim: 847
Boyut:  19.3 KB

MsXLabs.org & İslam Ansiklopedisi

Osmanlı padişahları içinde "Müs­lümanların Halifesi" (Halife-i Müslimin) unvanını ilk olarak alan ve kul­lanan padişahtır. 1517'de Mısır'ın fethiyle birlikte bütün İslam dünyasın­da hutbeler Yavuz Sultan Selim adı­na okunmaya başlandı.

II. Bayazıd'ın oğlu olan Yavuz Sultan Se­lim 1512'de 42 yaşında iken Osmanlı tahtına çıkmıştır. 1520'de öldüğünde imparatorluğun sınırlarını 2.5 katı ge­nişletmiş, ülkenin yüzölçümünü 2.5 milyon km²'den 6.5 milyon km²'ye çı­karmıştı. Fatih'ten ve babası Beyazıd'dan sonra Osmanlı hanedanının en bilgin padişahı Yavuz'dur. Dede­si Fatih ve oğlu Kanuni gibi Batı dil­leri bilmemekle beraber iki büyük Do­ğu dili olan Arapça ve Farsçayı ana­dili gibi biliyor, Farsça divan yazıyor­du.

Yavuz orta boylu, tıknaz vücutlu, vücudu pehlivan yapısında, buğday benizli ve koyu kumral saçlıydı, sakal salvermemişti, padişah olduktan son­ra da sakalını tıraş etti. Yeniçerilerin sakal salvermesi yasaktı; tahta çıktı­ğı gün ocak defterini getirmiş, adını birinci tabura 1 numaralı nefer ola­rak yazdırmıştı ki, bu an'ane ocağın lağvına kadar üç yüz sene sürecektir, her Osmanlı padişahı yeniçeri asker ocağının 1 numaralı neferi olacaktır. Yavuz'un sakalını tıraş ettirmesi ocak disiplini üzerine son derecede titiz dik­katle durmasının eseridir. Bâzulu, pençeli adamdı. Pehlivan çalımı, arslan adımı ile levendane yürürdü, çok güzel konuşur, bilhassa kalabalığa, askere hitap ettiği zaman sesi de arslan gibi kükrerdi. Sağlam tahsil gör­müştü, Arapça ile Farsçayı ana dili gi­bi konuşur, yazardı, hatta Farsçaya, mirası arasında bir şiir divanı bırakacak kadar vakıftı. En yakın, en mah­rem dostlarına karşı dahi gayet cid­di, bir tebessümü büyük iltifat bilinir­di. Mahremiyetinde ağladığı çok ol­muş, güldüğü hiç görülmemiştir, göz pınarlarını kurutmamış bahtiyar in­sanlardandır. Gazabı amansızdı, ha­ta değil, kusurları dahi af etmezdi. Solakzade "âyânı devlet bir birine beddua etseler Sultan Selim'e vezir olasın derlerdi" diyor.

Hayatına tek kadın ismi karışmış­tır. Trabzon'da vali iken güzelliği dil­lere destan olmuş Ayşe Hatun'la ev­lenmiş ve ondan bir oğlu istikbalin Kanuni Sultan Süleyman doğmuştu.
Gayet sade giyinirdi. Nefsini kö­reltmiş adamdı, iki büyük ve yorucu seferinde askerlerinin çektiği meşak­kati paylaşmış, günlerce bir kuru peksimed yemişti.

Ahreti unutmamış olan bu dünya adamı kısa zamanda içinde devletini öylesine büyütmüş idi ki, halk onda beşeri takatin üstünde bir kudret gör­müştü. Yavuz Sultan Selim ölümün­den sonra erenlere, evliyalara karış­tırıldı:
Nâşını gasledenler:
"Mübarek sağ elleri ile iki defa setri avret eyledi, cümlemize hayret galebe etti." dedi­ler.
"Mübarek vücudlarında yedi adet ben saydık..". dediler ve halk muhayyilesi elli yıllık bir geçmişe kolaylıkla döndü.
Doğumunda saray kapısına bir derviş gelmiş,
"Bugün Âliosman'dan bir oğlan doğacak, yedi sultan üs­tüne muzaffer olacak"
demiş. Vücudundaki yedi ben, galebe çalacağı iş­te o yedi sultana nişan imiş: Sultan Beyazıd, Sultan Ahmed, Sultan Korkud, Dulgadıroğlu Alâüddevle, Şah İsmail, Sultan Kansu Gûri, Sultan Tumanbay...
Şanına yakışan fıkralardandır:

Mısır seferine hazırlanırken bir gün paraya şiddetle ihtiyacı olmuş, Edir­ne'de zengin bir tüccardan bin altın borç almış, fakat bir hafta sonra tüc­car ölmüş, iki evladına muazzam bir servet bırakmış. Defterdar hadiseyi padişaha arzetmiş veresenin bir altın borcun ödenmesine ihtiyaçları olma­dığını, bilakis kendilerine kalan mi­rasın bir kısmının hazine adına mü­saderesinin uygun olacağını yazmış. Sultan Selim maliyecinin teklifini tik­sinti ile red ederek sunulan arızanın altına şunları yazmış; "ölüye rahmet, malına bereket, evladına afiyet, gam­maza lanet..."

Osmanlı sarayındaki Hazinei Has­sanın kapısındaki her kim padişah ise onun mührü ile mühürlenip kapanır­dı. O hazineyi kıymetine baha biçil­mez muhteşem servetle dolduran Ya­vuz Sultan Selim'dir. Kendisinden sonra Osmanlı tahtına oturan yirmi yedi padişah o hazinenin kapısında mühürlerini kullanmaya utandılar, Hazinei Hassanın kilidi üstünde dört asır Yavuz'un mührü kullanıldı.

Yavuz Sultan Selim, sert ve gerek­tiğinde şiddete başvuran bir hüküm­dar olmakla beraber, dindarlığı, Al­lah'a ve Resulüne bağlılığı, bu konu­da iddialı olan birçoklarını geride bı­rakırdı. Suriye ve Mısır'ı fethedip Kö­lemenler devletini yıktıktan sonra mukaddes emanetler ve "Müslümanların halifesi" unvanı kendine geçmişti. Artık camilerde hutbeler Yavuz Sul­tan Selim adına okunuyor ve kendi­sinden "Sultanü'l-Harameyn" (Mek­ke ve Medine'nin Sultanı) diye bahsediliyordu.

O, bu "Sultanü'l Harameyn" ifa­desini kutsal yerlere saygıyla bağdaş­maz bulmuş, "Hadimü'l-Harameyn" (Mekke ve Medine'nin hizmetkârı) olarak değiştirmişti. Dince kudsiyeti olan şeylere bu kadar saygılıydı. Ya­vuz Sultan Selim "şirpençe" denen ve o devirler için öldürücü olan bir hastalığa yakalanmıştı. Bu hastalık kendisini iyice yatağa düşürdüğü bir sırada sarayın hekimbaşı, artık yapı­labilecek fazla bir şeyin kalmadığım anlatmak için:
—"Efendimiz artık Allah'la bera­ber olmanın zamanıdır" deyince, ko­ca hükümdar kendisini "sen bizi şim­diye kadar kiminle sanırdın behey na­dan? diye paylamıştı.

İşte büyük hükümdar, iki yıl sü­ren, önemli savaşlara sahne olan, bü­yük zafer ve kazançlar elde edilen Su­riye ve Mısır seferinden dönüşte ikindi vakti bugünkü Üsküdar'a gelmişti. Bütün beylere paşalara gece olunca­ya kadar Üsküdar'da kalınacağı, kar­şıya gece olunca geçileceği duyuruldu. Bazı yetkililer gündüzden geçilmesi­ni daha uygun bulduklarını, geceyi beklemenin niçin gerekli görüldüğü­nü sormak cesaretinde bulundular. Padişah da açıklama büyüklüğünü gösterdi:
—"Bütün dünyada yankı uyandı­ran büyük bir zafer, şan ve şerefle dö­nüyoruz. Gündüzün İstanbul'a geçti­ğimiz takdirde halk büyük bir karşı­lama yapacak, tezahüratta buluna­caktır. Bu da nefsime bir gurur geti­rebilir. Bundan Allah'a sığınırım. Bu­na meydan vermemek için payitahta gece geçeceğiz."
Son düzenleyen Baturalp; 13 Kasım 2016 04:47 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!