Arama


tokiohotel - avatarı
tokiohotel
VIP ''Ölü Gelin''
21 Ağustos 2011       Mesaj #4
tokiohotel - avatarı
VIP ''Ölü Gelin''
Ad:  Uluslararası para fonu3.JPG
Gösterim: 866
Boyut:  54.9 KB

IMF - Uluslararası Para Fonu


IMF’nin Kuruluşunun Temel Nedenleri


1929 Dünya ekonomik Bunalımı kapitalist sistemin karşılaştığı en büyük bunalımdır. Milyonlarca insan işini kaybetmiş, ülkelerin milli gelirleri gerilemiş, ekonomiler küçülmüş, karşılıklı ticaret büyük ölçüde sekteye uğramıştır. Pek çok ülke altın ve döviz rezervlerini koruyabilmek için ithalat kısıtlamalarına ve paralarını devalüe etmeye yönelmişlerdir. Bazı ülkeler yabancı parayla işlem yapılmasını yasaklamaya başlamışlardır. Sonuçta uluslararası ticaret hızla daralmış, istihdam ve yaşam standartları düşmeye başlamıştır.

Dünya ekonomisinin bu büyük bunalımdan çıkışı büyük ölçüde İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes’in formüle ettiği devlet müdahaleleri yoluyla olmuştur. Keynes 1936 yılında yayımladığı İstihdam, Faiz ve Para Genel Teorisi adlı kitabında, sonradan Keynesyen ekonomi ya da karma ekonomi adıyla anılacak olan devlet müdahalelerinin formülünü ortaya koymuştur. Deflasyonist bir gelişmeden depresyona geçen kapitalist dünya ülkeleri ekonomiye devlet müdahalesi yapmak suretiyle ekonomilerini canlandırmıştır.

Canlanmanın ilk sonuçlarının alınmaya başlandığı sıralarda II. Dünya Savaşı çıkmıştır. Savaşın çıkışı büyük ölçüde Almanya’nın ekonomik bunalımdan gördüğü zararın nedenlerine dayalıdır. Savaşın sonlarına doğru dünya kapitalizminin karşılaşacağı bu tür bunalımları daha kolay atlatabilmek için uluslararası bir işbirliğine gitmenin ve bunu kurumsallaştırmanın gerekli olduğu anlaşılmıştır. Bu çerçevede üç uluslararsı kurum tasarlanmıştır. İlki bir para fonu, ikincisi Avrupa’nın savaş sonrasında yeniden imarını gerçekleştirecek bir banka ve üçüncüsü de dünya ticaretinin bu gibi durumlarda daralmasını önleyecek bir ticari işbirliğini sağlyacak olan dünya ticaret örgütü. Her üç kurumun tasarlanmasının temel dayanağı dünya ticaretinin geliştirilmesidir. Kapitalizmin temel önermelerinden birisi uluslararası ticaretin uluslararası refahı artıracağı önermesidir.
Para fonu, geçici ödemeler dengesi sıkıntıları çeken ülkelerin bu sıkıntılar nedeniyle ithalat kısıtlamalarına gitmemelerinin sağlanması için destek vermek üzere tasarlanmıştır. Dış denge kriziyle karşılaşan ülkelerin ilk başvurdukları yol ya miktar kısıtlamaları ya da tarifeler (gümrük vergileri ve benzerleri) yoluyla ithalat kısıtlamasına gitmektir. Bu yolla dış ticaret açıklarını ve dolayısıyla cari denge sorunlarını çözmeye çalışırlar. Oysa bir ya da bir kaç ülkenin bu şekilde ithalat kısıtlamasına gitmesi diğer ülkelerde de benzeri uygulamaların zincirleme olarak yürürlüğe sokulmasına yol açarak dünya ticaret hacminin daralmasına neden olur. Bu gelişme ise uluslararası refahı düşürür. O helde bu tür ödemeler dengesi sıkıntısına giren ülkelere kurulacak bir para fonu aracılığıyla destek sağlanırsa dünya ticaretinde daralma oluşmasının ve dolayısıyla uluslararası refahın gerilemesinin önüne geçilmiş olur.

II. Dünya Savaşı, Avrupa ülkelerinde büyük yıkıntılara yol açmıştır. O nedenle tasarlanan Dünya Bankası ilk aşamada Avrupa’nın yeniden imarı için kredi vermek üzere düşünülmüştür. O nedenle de adı Uluslararası Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası (International Bank of Reconstruction and Development – IBRD) olarak konulmuştur. Avrupa’nın yeniden yapılanması sağlanamdığı takdirde kapitalizmin canlanması ve uluslararası ticaretin yeniden düzene girmesi beklenemzdi. O nedenle de ABD savaş sonrasında Avrupa ülkelerine Marshall Yardımı adı altında önemli miktarda yardımda bulunmuştur.
Tasarlanan üçüncü kurum dünya ticaret örgütüdür. Ya da o zaman İngiltere ve onun temsilcisi Keynes tarafından önerilen adıyla Uluslararası Ticaret Örgütü (International Trade Organisation - ITO).

Böylece Para Fonu ödemeler dengesi sıkıntılarını çözmek ve dolayısıyla ithalat kısıtlamalarını önlemek; Dünya Bankası Avrupa’lı ülkelerin savaştan kaynaklanan sıkıntılarını çözmek ve onların dünya ticaretinde etkin rol almasını sağlamak; Uluslararası Ticaret Örgütü de uluslararası ticarette standart kuralları geliştirerek ticaretin kurallarını belirlemek ve keyfi uygulamaları önlemek üzere kurulmak üzere planlanmıştır.

IMF’nin Kuruluşu


IMF, Bretton Woods Konferansı’nda kabul edilen esaslar üzerine 45 ülke (Avustralya, Belçika, Bolivya, Brezilya, Kanada, Şili, Çin, Kolombiya, Kosta Rika, Küba, Çekoslovakya, Danimarka, Dominik Cumhuriyeti, Ekvator, El Salvador, Mısır, Habeşistan, Fransa, Yunanistan, Guatemala, Haiti, Honduras, İzlanda, Hindistan, İran, Irak, Liberya, Lüksemburg, Meksika, Hollanda, Yeni Zelanda, Nikaragua, Norveç, Panama, Paraguay, Peru, Filipinler, Polonya, Güney Afrika, SSCB, İngiltere, ABD, Uruguay, Venezuella, Yugoslavya) arasında 29’u sözleşmeyi imzaladıkları 27 Aralık 1945’de kurulmuş ve 1 Mart 1947’de finansal operasyonlarına başlamıştır.

Bretton Woods Konferansı’na katılmayan Türkiye, IMF’ye kurucu üye olarak katılmamıştır. Mısır, İran, Irak, Habeşistan gibi ülkelerin kurucu olarak katıldığı IMF’ye Türkiye’nin kurucu olarak katılmaması dikkat çekici bir olgudur. Türkiye’nin IMF’ye katılması iki yıl sonra 1947’de yılında olmuştur. Yani ilginç bir biçimde IMF’nin finansal operasyonlarına başladığı yıl.
IMF’nin ilk kuruluşunda 45 ülkenin 44’ü kotalarını taahhüt etmişler, Danimarka sonradan kotasının onaylanması üzerine katılmıştır. 44 ülkenin yaptığı katkılarla ortaya çıkan ilk toplam IMF kotası 8.8 milyar dolardır. İlk kotalarda en yüksek 1o pay şu ülkelere aittir (milyon dolar olarak): ABD 2,750; İngiltere 1,300; SSCB 1,200; Çin 550; Fransa 450; Hindistan 400; Kanada 300; Hollanda 275; Belçika 225; Avustralya 200.

Bu dağılım zaman içinde kota artırımları yapıldıkça değişecektir. IMF kotalarındaki değişim aynı zamanda ülkelerin ekonomik güçlerinin dünya ekonomisi içindeki değişiminin de bir göstergesidir.
Keynes, IMF’nin merkezinin New York’da olmasını önermişti. Bundan amacı IMF’nin Washington’da kurulması halinde ABD yönetiminin ve Hazine’sinin etkisi altında kalacağı endişesiydi. Bu öneriye ve uyarıya karşın Amerikalılar IMF’nin Washington’da kurulmasında ısrarlı oldular ve IMF, Washington’da kuruldu.

Yıllar sonra, Sovyetler Birliği dağılıp da ABD tek süper güç olarak kalınca IMF üzerindeki baskısını giderek artırdı ve IMF, ABD Hazinesi’nin dediklerini yapan bir kurum haline geldi. 1990’ların ikinci yarısından itibaren ABD Hazinesi’nin IMF yönetimi üzerindeki baskısı en üst düzeye çıktı. Amerikan Kongresi’nin, her kota artırımındaki baskısıyla Amerikan Hazinesi IMF’de ipleri iyiden iyiye eline aldı ve IMF giderek Amerikan Yönetiminin bir departmanı haline geldi. Yani Keynes’in yıllar önce yaptığı uyarıların tamamı doğru çıktı.

IMF’nin Amerikan yönetiminin bir departmanı haline gelişinin en açık örneğini Türkiye’den verebiliriz. Türkiye, 2000 yılına başlarken IMF ile 18. Stand by düzenlemesine girmişti. Bu düzenlemenin öngördüğü programı uygularken Kasım 2000’de bir krize girdi. Hemen arkasından IMF’den alınan Ek Rezerv Kolaylığı Desteği (SRF) ile yoluna devam etti. Bu kez 2001 Şubat ayında bir krizle karşılaştı ve IMF Türkiye’ye dalgalı kura geçmesi kaydıyla yeniden destek verdi. 2001 yılının Eylül ayına gelindiğinde IMF, Türkiye’yi ağır bir dille eleştiriyor ve gereken reformları yapmadığı için stand by düzenlemesinin son iki taksidini <zamanında serbest bırakmayarak bloke etmiş bulunuyordu. Tam bu sıralarda 11 Eylül olayı oldu. Birdenbire Türkiye’nin stratejik önemi ortaya çıktı. ABD birden Türkiye’ye yönelik eleştirileri bir kenara bırakarak Türkiye’yi övmeye başladı. Hemen ardından IMF’nin Türkiye’ye yaklaşımı değişmeye ve o güne kadar sert biçimde eleştirilen Türkiye, üzerine düşenleri yapan bir ekonomi olarak lanse edilmeye başlandı. Bu yaklaşımın ardından da Türkiye ile 19. Stand by düzenlemesi yapıldı ve Türkiye’ye yönelik destek muslukları açıldı. IMF, bağımsızlığını tümüyle yitirmiş ve Amerikan Yönetiminin bir departmanı haline gelmişti. Bütün dünyadaki Merkez Bankalarının bağımsız olması gerektiğini savunan IMF, ne yazık ki artık kendisi bağımsız değildi. Keynes bir kez daha haklı çıkmıştı.

IMF’nin Kuruluş Amaçları ve Gelişmeler


IMF’nin kuruluş amacı Anasözleşmede şöyle belirlenmektedir: “Uluslararası parasal işbirliğinin geliştirilmesini sağlamak; uluslararası ticaretin dengeli bir şeklide gelişmesine yardımcı olmak; çok taraflı ödemeler sisteminin kurulmasına destek olmak; ödemeler dengesi sıkıntısı çeken üye ülkelere gerekli geri dönüş önlemlerini almak kaydıyla yeteri kadar maddi destekte bulunmak; üye ülkelerin ödemeler dengesi sorunlarının derecesini ve süresini düşürmek.”

Anasözleşmedeki düzenlemeye bakılınca tanımlanan amaçların Bretton Woods Konferansı’nın amaçlarının bir yansıması olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Altın para standardının dünyaya egemen olduğu dönemlerde ve sonrasında altına dönüştürülebilir dolar sisteminin yürürlükte kaldığı 1970’lere kadarki dönemde IMF’nin amacı pek bir değişim göstermeden kalmıştır. Yani üye ülkelerin karşılaştığı ödemeler dengesi sorunlarının çözümü için üye ülkelere kotaları oranında katkı sağlamak. 1970’lerin başında doların altınla ilişkisi kesildikten sonra IMF’nin amaçlarında yavaş yavaş bir değişim süreci içine girildi.
IMF Anasözleşmesi zaman içinde bazı değişikliklere uğradı. Bunlar: 1969; 1978 ve 1992’de yapılan değişikliklerdir.

Üyelik


Her ülke IMF’ye üye olabilir. Bunun için IMF Anasözleşmesini kendi parlamentosunda onaylayarak uluslararası anlaşma haline getirmesi ve kendisine düşen kotayı IMF’ye ödemesi (ya da ödenecek bölümünü ödeyip kalanını taahhüt etmesi gereklidir.)
İlk kuruluşunda 45 üyesi bulunan IMF’nin zaman içinde üye sayısı artmaya başladı. Özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılışından sonra üye sayısında büyük artış oldu. 2002 itibariye üye sayısı 183 ülkedir. Üye ülkeler, kpotaları ve oygüçleri makalenin sonuna ekli tabloda gösterilmektedir.

Ülkeler IMF’ye iki türden birinde üye olurlar. Eğer sermaye hareketlerinde bir kısıtlama söz konusuysa IMF Anasözleşmesinin 4. Maddesi statüsünde üye konumundadırlar. Eğer sermaye hareketlerini serbest bırakmışlarsa o zaman IMF Anasözleşmesinin 8. Maddesi statüsünde üye konumundadırlar. IMF’nin temel hedeflerinden birisi üyelerinin 8. Madde statüsünde buluşmalarını yani sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir konumda olmalarını sağlamaktır..
11 Kasım 1947’de IMF’ye Anasözleşmenin 4. Maddesi çerçevesinde, yani kambiyo kısıtlamaları uygulayan ülke konumunda üye olan Türkiye, bugün IMF anasözleşmesinin 8. maddesi statüsünde, yani sermaye hareketlerini serbest bırakmış ülke statüsünde üye durumunda bulunuyor. Türkiye, bu statüye Türk parası kıymetini koruma hakkında 32 sayılı kararı yürürlüğe soktuktan sonra geçti. Türkiye’nin statü değişikliği 3 Nisan 1990’da IMF tarafından dünyaya duyuruldu.

Kotalar


Kota, IMF açısından bir çeşit sermayedir. Yani eğer IMF bir anonim şirket olsaydı sermayesi olacak ve bu sermaye hissedarlara hisseleri oranında bölünmüş olacaktı. Dolayısıyla her ülkenin IMF’deki kotası o ülkenin IMF’deki ortaklık payını temsil eder.
2002 yılı itibariyle IMF’nin kotaları toplamı 212.4 milyar SDR, yani yaklaşık olarak 290 milyar dolardır. Yüzde 45 oranında kota artışına olanak sağlayan 11. genel kota artışı öncesinde (22 Ocak 1999’a kadar) genel kota toplamı 146 milyar SDR yani yaklaşık 200 milyar dolardı.

Bir ülkenin IMF’de ne kadar kotası olacağı o ülkenin geçmiş beş yıldaki ekonomik performansını ölçen bir formülle hesaplanır. Bu formülde üye ülkenin geçmiş beş yıldaki ekonomik büyüme performansı, dış ticaret hacmindeki gelişmeler gibi göstergeler hesaba katılır.
Kotalar bir ülkenin IMF’deki oygücünü belirlemekten öteye o ülkenin ihtiyaç halinde IMF desteklerinden yararlanma limitlerini de belirler.
Türkiye’nin IMF’deki kotası 964 milyon SDR’dır. Türkiye’nin IMF’deki kotasını bazı ülkelerin kotasıyla karşılaştırabilmek için aşağıda bazı ülkelerin kotalarına yer veriyoruz.

IMF’nin Organizasyon Şekli


Anonim şirketlerdeki paysahipleri genel kurulunun görevini yapan bir Guvernörler Kurulu, yine anonim şirketlerdeki yönetim kurulunun görevlerini yapan bir İcra Direktörleri Kurulu. Ayrıca uluslararası parasal ve ekonomik konuların tartışılıp görüşüldüğü bir Parasal ve Finansal İşler Kurulu. İcra Direktörleri Kurulu kararlarını uygulamaktan sorumlu bir Başkan (managing director) ve IMF personeli.
Guvernörler Kurulu: Her üye ülkenin ekonomi ve/veya maliye bakanı ya da üst düzey bir bürokratı (çoğunlukla Merkez Bankası başkanı) bu kurulda guvernör olarak görev yapar ve ülkesi adına oy kullanır. IMF’nin 183 üyesi bulunduğuna göre 183 adet Guvernörü vardır. Guvernörlerin oy hakkı ülkelerinin oygücüyle sınırlıdır. Ülkelerin oygüçleri Ek 1’deki listede görülmektedir.

İcra Direktörü Sayısı: 5 adedi atanmış (ABD, Almanya, Japonya, Fransa, İngiltere) ve 19’u da seçilmiş olmak üzere toplam 24 kişi. Atanmış üyeler yalnızca kendi ülkelerini temsil ederler. Seçilmiş üyeler ise bir grubu (constituency) temsil ederler. Yalnızca kendi ülkesini temsil eden üç seçilmiş üye vardır: Suudi Arabistan, Rusya ve Çin.
24 kişilik İcra Direktörleri Kurulu’ndaki 5 adet atanmış ve 3 adet yalnızca bir ülkeden seçilmiş 8 icra direktörü bir kenara bırakılırsa kalan 16 icra direktörünün temsil ettiği ülkeler 16 grupta toplanmış demektir.

Türkiye, Belçika, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Belarus, Slovenya, Slovak Cumhuriyeti, Lüksemburg ve Kazakistan ile aynı grupta yer almaktadır. Grubun en yüksek oygücüne sahip olan Belçika İcra Direktörlüğünü yapmakta Türkiye, bu grubun İcra Direktörlüğü ofisinde bir İcra Direktörü Danışmanı ve bir de Teknik Asistan bulundurmaktadır.

Üye Ülkelerde Gözetim ve Konsültasyon


IMF, her üye ülkede ekonomik durum izlemesi ve konsültasyonları yapar. Bunlar: Anasözleşmesinin 4. maddesi gereğince yılda bir kez yapılan konsültasyon; Dünya Ekonomik Görünümü raporu (World Economic Outlook) için yılda iki kez yapılan WEO çalışması; fon kaynaklarını kullanmaksızın IMF yakın gözetiminde olmayı kabul eden üye ülkeler için yılda bir kaç kez yapılan uyarıcı düzenlemeler, genişletilmiş gözetim ve program gözetimi. Bunların tümü genel olarak IMF’nin gözetimi (surveillance) adını alır.

IMF’nin üye ülkelerde yılda bir kez gözetim yapmasının temel nedeni ortaya çıkabilecek riskleri önceden saptamak ve ona göre önlemler alınıp alınmadığını yakından incelemektir. Eğer bu tür risk belirtileri saptanmışsa o zaman üye ülke ile birlikte bunların nasıl aşılacağı üzerinde ortaka çaılşmalar yapılır.

IMF yılda iki kez Dünya Ekonomik Görünümü Raporu yayınlar. Bunların ilki ara toplantı dönemi olan Nisan ayında; ikincisi de IMF Yıllık Genel Kurul Toplantısının hemen öncesinde yayınlanır. Bu rapora üye üllere ve dünya ekonomisine ilişkin ayrıntılı istatistikler ve değerlendirmeler yer alır. IMF, bu istatistiklerin büyük bölümünü üye ülkelerin kendisine düzenli olarak gönderdiği istatistiklerden derler. Bunun yanı sıra üye ülkelere doğrudan giderek verilerin derlenmesi ve sağlığının denetimini yaptığı da olur. Bazı ülkelerin bu verileri zamanında ve sağlıklı olarak derlemesi söz konusu olamadığı için oralarda derlemeyi bazen doğrudan IMF uzmanları yaparlar. Ülkelerin yolladığı verilerle yetinilmesi durumunda bile IMF uzmanları bir kaç yılda bir o ülkelere giderek verilerin sağlığını denetlerler.

Konsültasyonlar, IMF’den stand by ya da başka bir düzenleme altında destek gören ülkelerde yapılır. Yılda iki kez ya da gereğine göre daha çok sayıda olmak üzere IMF uzmanları ilgili ülkeye giderek bütün verileri ve ekonominin gidişini denetlerler. Destek 3 ayda bir taksitler halinde ödendiği için genelllikle yılda 4 kez ziyaret yapılır. Konsültasyonlarda IMF uzmanları üye ülkenin destek alırken girdiği stand by ya da diğer düzenlemede ve onun ekini oluşturan niyet mektubunda yer alan performans kriterlerine uyup uymadığını, programın hedeflendiği biçimde gelişip gelişmediğini denetlerler. Eğer sonuçlar beklendiği gibi çıkmış ve performans kriterlerine uyulmuşsa bir sonraki taksitin serbest bırakılmasını IMF İcra Direktörleri Kurulu’na bir raporla önerirler. Bu rapor iki bölümdür. Metin bölümünde (4. Madde Konsültasyon Raporu – Article 4 Consultation Report - adını taşır) ülkenin uyguladığı program, hedefler, hedeflere ve dolayısıyla performans kriterlerine uygunluk, sapmalar ve öneriler yer alır. Raporun istatistiklerden oluşan bölümünde (Yakın Geçmişe İlişkin Gelişmeler – Recent Economic Developments- adını taşır) istatistik veriler ve geleceğe ilişkin tahminler yer alır.

IMF’nin Finansal Politikaları ve İmkanları


IMF’nin üye ülkelere yönelik olarak izlediği finansal politikalar 4 grupta toplanır:
  1. Rezerv dilimi politikaları;
  2. Kredi dilimi politikaları;
  3. Acil durum destek politikaları;
  4. Borç ve borç servisi düşürme politikaları.
1. Ödemeler dengesi sorunlarıyla karşılaşan üye ülkeler, IMF’deki kotalarının konvertibl paralarla ödenmiş kısmını derhal ve hiç bir koşula bağlı olmaksızın kullanabilirler.Buna rezerv dilimi politikaları çerçevesinde kullanım adı verilmektedir.
2. IMF’nin üye ülkelerin karşılaştığı daha uzun süreli sıkıntıları gidermekte kullandığı kredi dilimi politikalarındaki imkanları şunlardır:

(a) Stand by düzenlemesi (SBA): Üye ülkedeki kısa süreli ödemeler dengesi sorunlarının çözümü için öngörülen bir destektir. 1 - 2 yıl arasında ve genellikle 3 ayda bir taksitler halinde verilerek kullandırılır. Her bir taksit serbest bırakılmadan önce düzenlemede öngörülen performans kriterlerinin yerine getirilip getirilmediği incelenir. Geri ödemeler en çok 5 yıl içinde yapılır. SBA'nın maksimum limiti üye ülke kotasının yüzde 100'üdür. Bununla birlikte olağanüstü hallerde bu limit aşılabilmektedir. Bu desteğin faizi IMF'nin sürekli revize edilen basit faiz oranı ve kullanım miktarının kmotanın belli bir yüzdesini aşması halinde bunun üzerine uygulanan ek faizdir. Ek faiz, kotanın yüzde 200'ünü aşan kısım için 200 bpve kotanın yüzde 300'ünü aşan kısım için 300 bp'dir.

(b) Genişletilmiş fon kolaylığı (EFF): Makroekonomik ya da yapısal sorunlardan kaynaklanan ve daha uzun süreli ödemeler dengesi sorunlarının çözümü için hazırlanan orta vadeli programları desteklemek için biçimlendirilmiş üç yıllık bir imkandır. Stand- by düzenlemesinde olduğu gibi bunda da performans kriterlerine bağlı taksitlendirme söz konusudur. Geri ödemeler 4 ½ - 7 yıl içinde yapılır. Bu kolaylığın geri ödemesinin 10 yıla kadar uzatılması söz konusu olabilir. EFF'in maksimum miktarı üye ülke kotasının yüzde 300'üdür. Bununla birlikte SBA'da olduğu gibi EFF'de de olağanüstü koşullar için istisnai oranlar uygulanabilmektedir. Bu desteğe uygulanan faiz SBA ile aynıdır.

(c) Ek rezerv imkanı (SRF): Piyasalarda ortaya çıkan ani bir güven kaybının yarattığı geniş kapsamlı ve kısa dönemli dış finansman sorunlarının neden olabileceği ödemeler dengesi sorunlarını önlkemekta kullanılan bir imkandır. Bu imkan Asya krizinden sonra yaratılmıştır. Maksimum geri ödeme süresi 2.5 yıldır. Bu destek türü yüzde 3 - 5 arasında bir ek faiz yükü taşır. SRF'in faizi, IMF'nin basit faiz oranı üzerine ilk yıl için 300 bp, yıl sonunda geri ödenmemişse 12. aydan başlanarak her altı ay için eklenen 50 bp'den oluşur. Bu biçimde eklemeler sonucunda uygulanacak ek faiz tutarı 500 bp'yi geçemez.

(d) Kredi hattı (CCL): SRF, krize maruz kalmış üye ülkeler için kullanılabilecek bir imkandır. CCL ise krize henüz maruz kalmadığı halde piyasalardaki güven bunalımı nedeniyle her an krize maruz kalabilecek üye ülkeler için geliştirilmiştir. CCL'in maksimum tutarı üye ülke kotasının yüzde 300 - 500'ü arasındadır. SRF gibi ek bir faiz yükü taşımakla birlikte bu yük 150 bp'den başlayarak SRF'deki gibi artışlarla en çok 350 bp'ye ulaşır.

(e) Telafi Edici Finansman Kolaylığı (CFF): Dünya piyasalarında ortaya çıkan fiyat değişimleri nedeniyle ihracat gelirlerinde ani düşüşler yaşayan ya da ithal maliyetleri aniden yükselen ülkelere destek olmak için uygulanan bir kolaylıktır. CFF'in maksimum limiti, bir ihraç ürünü söz konusuysa yüzde 45, birden fazla ihraç ürünü söz konusuysa yüzde 55'tir. Bu kolaylık için IMF basit faizi uygulanır, ek faiz söz konusu değildir.

3. IMF’nin, üye ülkelerinn karşılaştığı acil durumlarda acil durum destek politikaları çerçevesinde kullandırdığı imkan Acil Yardım (Emergency Assistance) dır. Doğal afetlere maruz kalmış ülkelere yapılan bir destektir. Üye ülke kotasının yüzde 25'iyle sınırlı olmakla birlikte istisnai olarak bu tutar kotanın yüzde 50'sine çıkarılabilir. Bu kolaylığa IMF basit faiz oranı uygulanır, ek faiz uygulanmaz. 5 yıl içinde geri ödenmesi gerekir.

4. IMF’nin fakir ve yüksek borçlu üye ülkelere borç ve borç servisi düşürme politikaları çerçevesinde kullandırdığı imkan Fakirliği Azaltma ve Büyüme Kolaylığı (PRGF) dır. Düşük gelirli üye ülkeler için uygulanan PRGF imtiyazlı bir destektir. 5.5 - 10 yılda geri ödenmesi gereken bu kolaylığa binde 5 faiz uygulanır.
2002’de yapılan yeni düzenleme ve 1958’de yapılan düzenleme dışarıda tutulursa Türkiye’nin bugüne kadar IMF ile girdiği düzenlemeler aşağıda yer almaktadır: (Miktar ve kullanım sütunları milyon SDR olarak okunmalıdır)

“Miktar” ve “Kullanım” sütunlarını karşılaştırırsak hangi stand by düzenlemelerinin başarılı olduğunu görebiliriz. Eğer iki tutar aynıysa o zaman stand by düzenlemesi amacına ulaşmış demektir. Bu durumda 6 tane stand by olduğu görülüyor. 4 adet iptal edilmiş stand by düzenlemesi olduğunu “İptal” sütunundan görüyoruz. Bunlar başarısız olanlar. 17. Stand by düzenlemesi henüz devam ediyor. O halde: Türkiye, 1960’dan bu yana IMF ile girdiği 17 stand by düzenlemesinden 6 adedini başarıyla tamamlamış, 4 adet düzenleme, koşullara uyulmadığı için iptal edilmiştir. Biri devam etmektedir. Biri de hiç uygulanmamıştır. Geri kalan 6 adedinin “kullanım” tutarları ile “miktar” sütunu arasındaki uyumsuzluklar var. Bunların bir bölümü başarısızlıktan dolayı değil fakat daha fazla kullanıma gereksinim kalmadığı için o aşamada bırakılmış bulunuyor.

IMF İmkanlarının Maliyeti


IMF, üye ülkelere sağladığı destekler için basit faiz uygular. Bu faiz, IMF kaynaklarının maliyet yapısına göre sürekli değişime uğramaktadır. 2002 yılı başında bu oran yüzde 2.78 idi. Buna ek olarak bazı imkanlara duruma göre 150 bp ile 500 bp arasında değişen bir ek faiz uygulanmaktadır. Ayrıca kullanılan imkanın tamamı üzerinden binde 5 servis bedeli ve taahhüt edilen tutar üzerinden alınan taahhüt bedeli vardır. Taahhüt bedeli üye ülke kotasının yüzde 100'üne kadarki tutarlar için 25 bp bunun üzerindeki taahhütlerda kotanın yüzde 100'ünü aşan bölüm için 10 bp dir.

IMF İmkanlarının İşleyiş Biçimi


IMF imkanları genel olarak bir borçlanma değildir. Ödemeler dengesi sıkıntısına giren bir üye ülke kendi parasını verip karşılığında parası güçlü bir başka üye ülkenin parasını almakta ve zamanı gelince bu tutar tekrar değiş tokuşa tabi tutulmaktadır. O nedenle IMF'den imkan kullanan bir ülkenin bir başka ülkenin parasını kullanımına "purchase" geri ödemesine de "repurchase" adı verilmektedir. Bununla birlikte son yıllarda doğrudan borç biçiminde destekler de sağlanabilmektedir.

IMF İmkanlarının Kullanım Limitleri


Rezerv dilimleri politikası çerçevesinde yapılacak kullanım miktarı üye ülkenin rezerv pozisyonuyla ilgilidir.
Kredi dilimi politikası çerçevesinde yapılacak:
  • Stand by düzenlemelerinde kullanım limiti üye ülke kotasının yüzde 100’üdür.
  • Genişletilmiş fon kolaylığı düzenlemesinde maksimum kullanım limiti üye ülke kotasının yüzde 300’üdür.
  • Telafi edici finansman kolaylığında, maruz kalınan sıkıntının çeşidine göre, kullanım limiti üye ülke kotasının maksimum yüzde 45’i ya da 55’idir.
  • Kredi hattı düzenlemesinde maksimum kullanım miktarı, duruma göre değişmek üzere, üye ülke kotasının yüzde 300’ü ile 500’ü arasında değişmektedir.
  • Ek rezerv kolaylığı için bir üst limit bulunmamaktadır. Bu kolaylığın miktarını belirlemeye İcra Direktörleri Kurulu yetkilidir.
Acil durum destek politikaları çerçevesinde sağlanacak imkanlar için maksimum limit üye ülke kotasının yüzde 25’i olmakla birlikte İcra Direktörleri Kurulu bu oranı yüzde 50’ye kadar çıkarmakta yetkilidir.
Fakirliği azaltma ve büyüme kolaylığında bir maksimum limit konulmamıştır.

1994 yılındaki Meksika krizi ve özellikle de 1997 – 98 Asya ve Rusya krizleriyle birlikte IMF, stand by ve süresi uzatılmış fon kolaylığı düzenlemelerinde öngörülen maksimum limitleri aşmaya başlamıştır. Bu limitleri birer gösterge olarak almak daha uygun olacaktır. Krizin büyüklüğü ve bulaşıcılığna göre İcra Direktörleri Kurulu bu limitleri aşabilmektedir.
Bu istisnalara bir örnek olarak vermek gerekirse Türkiye’nin 964 milyon SDR (1.2 milyar dolar) tutarındaki kotasına göre süresi uzatılmış fon kolaylığı çerçevesindeki maksimum limiti 3.6 milyar dolar olduğu halde bu miktar 15 milyar doların üzerine çıkmış ve Türkiye’nin IMF’den kullanımı kotasının yüzde 1,200’ünü aşmıştır.

IMF İmkanlarının Kullanım Koşulları


Rezerv dilimi politikası çerçevesinde sağlanan imkanlar dışında IMF imkanlarının kullanımı öncelikle ilgili üye ülke hükümetinin IMF’ye vereceği niyet mektubu ve bunun üzerine yapılacak düzenlemeye bağlıdır. Eğer programın başlangıcında bir takım ön koşullar ve kriterler söz konusuysa ilk taksidin verilmesi için bunların yerine getirilip getirilmediğine bakılır. İmkanların kullanımında ilk taksitten sonraki taksitler için de programda belli dönemler itibariyle öngörülen performans kriterlerinin yerine getirilip getirilmediği gözetilir. IMF misyonlarının yapacağı gözetimler, bu koşulların yerine getirilip getirilmediğinin saptanması biçiminde yapılır. Eğer koşullar yerine getirilmişse misyon yazacağı raporda bu durumu belirtir ve İcra Direktörleri Kurulu söz konusu taksitin de serbest bırakılmasını kararlaştırır. Koşullar yerine getirilmemişse o zaman misyonun raporunda bu durum yer alır ve IMF Başkanı koşullar yerine getirilinceye kadar o ülke hakkındaki İcra Direktörleri toplantısını askıya alır. Koşulların yerine getirilmesi mümkün görülmüyorsa IMF Başkanı, İcra Direktörleri Kurulu’ndan kalan taksitlerin askıya alınmasını isteyebilir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 10 Mart 2017 20:57
''Boşver''