Selam...
Alt/üst... her boyutta aslında sadece biz varız.
Kişi neye inanıyorsa onu projekte ediyor. Her boyutta yaşadığı sadece kendi düşünce/ duygu kalıplarının yarattığı bir realite... Atheist olan, bu inancını sorgulamadığı sürece, bunu besleyen deneyimleri kendine çekiyor - gitgide daha ve daha çok inanıyor, inançsızlığına. İnanan ise, inancını güçlendiren olayların içinde buluyor kendini. Kişi inancının tezahürünü mutlaka yaşıyor ve her yaşanan bir “ispat” niteliğinde mevcut inanç kalıbını destekliyor... İşte bu yüzdendir ki, herkes kendi inandığının TEK doğru olduğuna emin... Ve haklı, çünkü onun bulunduğu noktada gerçekten de TEK doğru onun inandığı...
Kişi enerjisini neye yöneltirse, o besleniyor, büyüyor ve tezahür ediyor... Bu konulara belli bir bilinçle yöneldiğim ilk günlerde, ben de yoğun bir şekilde normal-ötesi denen türden deneyimler yaşamayı istedim. Bir kitapta telekineziyi okuduktan sonra günlerce objelere odaklanıp bakışlarımla hareket ettirmeye çalıştım! Astral seyahat konusunu okuyunca, denemediğim yöntem kalmadı!! :-) Çeşit çeşit meditasyon teknikleriyle tanıştım... Evet, farklı algılarım oldu... İnancımın öznel ispatlarını yaşadım... Ama amaç bu mu olmalı...?
Bu tür deneyimlerin çekimini yadsımıyorum… Bir çeşit ruhsal erk özlemi… Ama tüm bunlar, bir konferansa katılması gereken birinin, konferans salonuna giden koridorun iki yanına dizilmiş alışveriş veya kültür merkezlerine girip çıkmasına benziyor. Kişi uğradığı her yerde gelişimi adına ilginç, faydalı bir şeyler bulabilir, faklı edinimlerle “yük”ünü arttırır. Ama “mutlaka” gitmesi gereken yer koridorun sonundaki salon ise, zaman kaybetmeden oraya yönelmesi daha doğru bir seçim bence. Ben “hakikat” yolcusunun “marifet”le, hatta “keramet” le fazla oyalanmaması gerektiğini düşünüyorum. Gönülden inanıyorum ki, “hakikat”e eren kişi her marifete/ keramete muktedirdir, ama onlarla ilgilenmez artık. Onların yolcuyu şevke getirmek adına açığa çıkan yetiler, bir anlamda “ruhsal oyuncaklar” olduğunun bilincindedir çünkü…
“Mucize”ye duyulan özlem, ruhsallığın temel tuzaklarından biri bence. Otuz yıla yakın süredir ruhsallık alanında çalışmalar yapan bir dost Bilkent’te konferans veriyordu. “Bilgi”yi en doğal, ama aynı zamanda en çarpıcı haliyle anlatıyordu gençlere... Ama bu yeter mi!?? Onlar mucize görmek istiyorlardı!! O dost ki, babam beyin kanaması geçirip solunum aletine bağlandığında, biz günler ve gecelerce başucunda beklerken, babamla ruhsal boyutta temasa geçmiş ve onun ne zaman göçeceğini günü gününe söylemişti bize... Bazı ruhsal yetileri olduğunu pek çok kişi biliyordu, ama bunları gösteri malzemesi olarak değerlendirmek ona göre değildi...
Ama “tamam” dedi dost ve bir öğrencinin kürsüye gelmesini istedi. Herkes heyecanla ne yapacağını beklerken, o öğrenciyi yanaklarından öptü... “İşte en büyük mucize bu,” dedi, “SEVGİ...” Bunu değerlendirecek bilinç seviyesinde kaç kişi vardı orada bilmiyorum, ama söylediği benim için gerçeğin ta kendisiydi...
Herşey inancın gücüne bağlı – evet, YETERİNCE İNANDIĞIN HERŞEY TEZAHÜR EDER, SENİN İÇİN GERÇEK, YANİ, SENİN GERÇEĞİN OLUR...