Arama

Tansiyon Nedir? - Tek Mesaj #9

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Ekim 2011       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  tansiyon.jpg
Gösterim: 6851
Boyut:  38.5 KB
Damarlardaki Hassas Basınç ve Hız

Geçen sayıda, kanı dokulara taşımakla vazifelendirilmiş damar şebekesi ve asıl hizmetin görüldüğü kılcal damarlar hakkında enteresan rakamlar vererek, insan denen meçhulün üzerindeki nakışlara ışık tutmaya devam etmiştik. Kılcal damarların atardamar tarafındaki kısmında bulunan gıda ve diğer maddeler, bu kısmın yüksek basıncı (32 mmHg) sebebiyle doku arasına süzülürken; kılcalların toplardamar tarafında bulunan doku arasındaki atık maddeler ise, buradaki basıncın daha düşük olması (15 mmHg) sebebiyle kılcal damar içine geçer. Bu basınca karşı duran kanın osmotik basıncı 22 mmHg iken, doku arası sıvının basıncı 10 mmHgdır. Kılcalların atardamar tarafında, kanın damardan dışarı süzülmesine vesile olan esas basınç ise, 10 mmHgdır. Doku arasındaki atıkların toplardamara geri emilmesine vesile olan basınç da 7 mmHgdır. Kan plâzmasının bir deveranı sırasında, % 0,5i bu kılcallarda süzülür. Bir günde yaklaşık 20 litre kan plâzması dokulara süzülürken, bunun yaklaşık % 90ı -yani 18 litre kadarı- tekrar geri emilir; kalan % 10luk kısım (2 litre) ise, tasfiye edilmek üzere lenf sistemine aktarılır.

Damarlardan dokulara, dokulardan damara süzülme işinin temel fizikî sebeplerinden biri kan basıncı (halk arasındaki tabirle tansiyon); diğeri de süzgeçtekilere benzer çok ince deliklere sahip yaratılmış kılcal damar çeperleridir. Çok küçük olan bu deliklerin bir kısmı 4–5 nm çapındadır. Ayrıca 15–20 nm çapında daha büyük geçitler de bulunur. Kılcal damar çeperindeki deliklerin, damarın toplam yüzey alanına nispeti ancak % 0,1–0,3 kadardır. Fakat bu durum hayatî ehemmiyet arz eder. Bu deliklerden geçebilecek maddelerin çapları da farklı farklıdır. Meselâ oksijen molekülü 0,16 nm, sodyum ve klor 0,23 nm, üre 0,26 nm, glikoz 0,36 nm, insülin 1,50 nm, myoglobin 1,90 nm, albumin 3,50 nm, gamma-globulin 5,60 nm, fibrinojen ise 10,80 nm çapındadır. Her birinin ayrı ayrı vazifeleri olan bu moleküllerin çaplarıyla, kılcal damar çeperlerindeki deliklerin birbirine uygun yaratılması, moleküllerin zekâsına(!) veya akıl ve şuurdan mahrum tesadüflere verilemeyeceğine göre, bu mükemmel nakliye sisteminin işleyişinde Kudreti Sonsuzun isimlerinin tecellileri, nazarları bulanmamış insanlarca çok açık şekilde görülür.

Yaratıcı, her organa ihtiyacı kadar kan gönderilmesi için, organlara giren ve çıkan damarların çapını çok hassas bir şekilde ayarlamış; kanın kesintisiz ilerlemesi için de bu damarlara düzenli bir basınç kontrol mekanizması yerleştirmiştir. Damar çeperlerindeki baroreseptörler (basınç algılayıcıları), vücuttaki değişiklikleri (yatık, eğik, ayakta, hareketli vs.) algılayacak kabiliyette yaratıldığından, her an ortaya çıkabilecek farklılıklara karşı damar çeperlerini daraltıp genişleterek veya kalbdeki basıncı artırıp azaltarak organlarımızın kansız ve gıdasız kalmalarını engellemek üzere vazifelendirilmiştir.

Organların bir dakikada ihtiyaç duydukları kan miktarı, ağırlıkları ve fizyolojik ihtiyaçları nazarı dikkate alınarak dengeli bir şekilde düzenlenmiştir. 1.400 gramlık beyin 780 ml, 300 gramlık kalb kası 250 ml, 300 gramlık böbrekler, 1.200 ml, 4.000 gramlık deri (sadece canlı olan alt deri) 400 ml, 1.500 gramlık karaciğer 1.500 ml, 30.000 gramlık toplam iskelet kasları istirahat hâlinde 900 ml, azamî kapasitede çalışırken de 20.000 ml kana ihtiyaç duyar. Bu vazifenin yerine getirilmesinde kalb her vuruşunda; % 15 beyin, % 5 kendi kas kitlesi, % 23 böbrekler, % 17 istirahat hâlindeki iskelet kasları (azamî çalışmada % 80), % 8 deri ve % 28 de karaciğer için çalıştırılmış olur.

Damarlardaki kanın ileriye itilmesine vesile olan kalbden çıkan kasılma veya nabız atımı, damar duvarları üzerinde dalgalar hâlinde ilerlerken, bir zaman düzenlenmesi de yapılır; böylece büyüklüğü ve kan ihtiyacı farklı olan her organ, kalbden yapılan basınçla gönderilen kanı kesintisiz ve aksamadan alır. Bunun için de nabız dalgası, ana atardamar olan aortta saniyede 5 m/s, çıkan sırt aortunda 4 m/s, kol atardamarlarında 6 m/s, uyluk atardamarında 10 m/s, akciğer atardamarında ise 1,5–2 m/s hızla ilerletilerek her dokunun zamanında ve kesintisiz bir şekilde kan alması temin edilir. Böyle mükemmel bir düzenlenme, akışkanlar dinamiğine ait hassas mühendislik hesapları gerektirdiğinden, akılsız ve şuursuz bir tabiat mefhumuna verilemez.

Kanın damarlar içindeki hareketine ve kılcallarda madde mübadelesine vesile olan basıncı da hayatımız için çok önemlidir. Tansiyon normalinden çok düşük olursa (hipotansiyon) kan, beyin gibi yüksekte kalan organlara ulaşmayabilir. Normalin üzerindeki (hipertansiyon) bir basınç da, çeperleri ince olan veya esnekliğini kaybetmiş yaşlı bazı damar bölgelerini patlatarak kanamalara sebebiyet verebilir. Kalbin kanı pompalamak için kasılması esnasındaki (sistolde) basınca büyük tansiyon, yeniden kanla dolmak için gevşediği sıradaki (diastolde) basınca ise küçük tansiyon denir.
Halk arasında yaşlandıkça tansiyondan şikâyetlerin arttığı düşünüldüğünde, tansiyonun mmHg cinsinden normal kabul edilen değerlerinin iyi bilinmesi gerekmektedir:

Tablodan da anlaşılacağı üzere bir yaşlarında 95–96 olarak başlayan büyük tansiyon giderek yükselmekte ve nihayetinde 145–150 gibi bir rakama ulaşmaktadır. Buna yol açan temel husus, yaşlanma sebebiyle damarların elâstikiyetini kaybetmesine bağlı olarak, kalbin daha fazla pompalama gücü üretmek için daha kuvvetli kasılmasıdır. Damarlar ne kadar esnek ise, kalb de kanı o kadar kolay iletmektedir. Yaşlanmaya bağlı damar esnekliğinin kaybolmasına ek olarak, damar duvarları da kireçlenme sebebiyle sertleşirse, bu menfî durumu telâfi için kalb basıncının yükseltilmesi, sert damarların kolayca patlamasına yol açabilmektedir.

Yukarıdaki tablo ve rakamlardan anlaşılacağı üzere insan vücudunda hesapsız, ölçüsüz ve nizamsız hiçbir faaliyet yürütülmemektedir. Kalb ve damar hastalıkları uzmanları, yıllarca ihtisas görmelerine rağmen, bu mükemmel sistemlerin işleyişindeki birçok noktayı hâlâ anlamaktan aciz olduklarını itiraf ederken, bazı insanların bu âhenkli organizasyonun atom ve moleküllerin tesadüfî dizilişleriyle kendi kendine ortaya çıktığını iddia etmeleri hayret verici değil midir?

kaynak: İnsan Denen Gizemli Varlık ( Anatomi )
Son düzenleyen Safi; 16 Nisan 2016 16:39