Arama

Cumhuriyet Nedir? - Tek Mesaj #2

proot - avatarı
proot
Ziyaretçi
19 Ekim 2011       Mesaj #2
proot - avatarı
Ziyaretçi

Türkiye'de cumhuriyet


Yayın yaşamına 7 000 tirajla atılan gazete, 1960'lı yıllarda 100 0001 aşan bir tiraja ulaştı. O tarihten sonra tirajında kayda değer bir artış olmamasına karşın etkin, güvenilir ve saygın bir fikir gazetesi niteliğini korudu, ilk yıllardan başlayarak çeşitli konularda (tarih, gençlik, sanat, edebiyat, ekonomi, spor, mizah vb.) özel sayfalar ve ekler verdi. 1946'dan başlayarak şiir, roman, hikâye, araştırma, makale vb. dallarda, Yunus Nadi armağanı düzenledi. 1970'li yıllarda başlayan renkli baskı modasına uymadı. 1984’te ofset baskıya geçti.

Gazetenin ilk yazıişleri yönetmeni Kemâl Salih (Sel) idi. Daha sonra gazeteyi Abidin Daver, F. O. Menteşoğlu, C. F. Başkut, E. Güreşin, O. Kurtböke, Haşan Cemal, Ö. Acar yönettiler. P. Safa, A. Daver, B. Felek, H. V. Velidedeoğlu, M. C. Anday, Yaşar Kemal, i. Selçuk, O. Akbal, U. Mumcu, M. Kemal, M. Ekmekçi, M. Hekimoğlu, A. Sirmen, H. Cemal, E. Balcı vd. sürekli yazı yazdılar. Karikatürcü olarak C. Nadir (Güler), A. Ulvi (Er- soy) ve T. Oral çizdiler.

Cumhuriyet gazetesi Nadir Nadi'nin ölümünden (1991) sonra, bir iç anlaşmazlıklar dönemine girdi. Yazar ve çalışanlarından büyük bir grup gazeteden ayrıldı, baskı sayısı 120 000'den 40 000'lere düştü; sonradan gidenlerin bir kısmı döndüyse de tiraj eski düzeyine çıkmadı; gazete sahibi şirket iflasını istedi. 1992 sonuna doğru gazete çalışanları Cumhuriyet adını hak sahiplerinden kiralayarak yayını devam ettirebildiler. Cumhuriyet anıtı, İstanbul'da Taksim alanında anıt. Renkli porfirden anıtın alan düzenlemesi ve kaidesi mimar Monceri'nin ürünüdür. Heykeller, İtalyan heykelci Canonica tarafından kendi ülkesinde yapılmış (1925-1928), vapurla İstanbul'a getirilerek kaidesine oturtulmuştur. 11 m yüksekliğindeki kemer biçiminde anıtın Harbiye yönündeki cephesinde Kurtuluş savaşı (Atatürk Kocatepe'de askerler ve kadınlar arasında), istiklal caddesi yönündeki cephesindeyse Cumhuriyet Türkiyesi (sivil giysiler içinde Atatürk, İnönü, F. Çakmak, bayrak taşıyan ordu ve halk) canlandırılmışım Dar cephelerde sancaklı asker heykelleri vardır.

Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal bayramı


Cumhuriyet ilan edildikten (29 ekim 1923) yaklaşık altı ay sonra (19 nisan 1924), 628 sayılı yasayla, 29 ekim günü ulusal bayram olarak kabul edildi. Yurt içinde ve yurt dışındaki Türkiye temsilciliklerinde devlet adına tören yapılması ilkesini de getiren bu yasaya, daha sonra çıkarılan (1933) 2305 sayılı yasa ve 5029 sayılı Bakanlar kurulu kararıyla kutlamalarda 21 pare top atılması da eklendi. TBMM'nin onayladığı 2739 sayılı "Ulusal bayram günleri hakkında kanun" ile dinsel bayramlar dışında tüm bayramlar aynı kapsam içine alınırken, öncesi yasalar yürürlükten kaldırılarak Cumhuriyet bayramı’nın süresi yeniden belirlendi (27 mayıs 1935). Cumhuriyet'in 10. yıldönümünde olduğu gibi 50. yılı için ayrı bir kutlama programı uygulandı: her kurum, bu 50 yıl içinde ulaştığı noktayı sergileyen özel programlarla kutlamalara katıldı. MGK'nin önerisiyle Danışma meclisi'nin benimsediği 2429 sayılı yasa, öteki bayramları (23 Nisan Ulusal egemenlik ve çocuk bayramı, 19 Mayıs gençlik bayramı, 30 Ağustos zafer bayramı) ulusal olma konumundan çıkardı ve Cumhuriyet bayramı'nı devlet adına tören yapılacak tek ulusal bayram olarak belirledi (17 mart 1981). Bayram, 28 ekim günü saat 13'te resmi ve özel kurumlara bayrak çekimiyle başlar, 29 ekim günüyle birlikte sona erer.

Cumhuriyet halk partisi


Türk siyasal partisi (9 eylül 1923 -16 ekim 1981). 9 eylül 1923’te Halk fırkası adıyla Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) tarafından kuruldu. Kurtuluş savaşı’nı yürüten siyasal örgüt, Anadolu ve Rumeli müdafaayı hukuk cemiyeti (ARMHC), her türlü particilik akımı dışında bir dernek olarak kurulmuş; savaş koşulları içinde ulusal birliği bozabileceği kuşkusuyla, particilikten kaçınılmıştı. Zaferin kazanılmasıyla ARMHC’nin görevi tamamlandı. Mustafa Kemal Paşa, yayımladığı Dokuz" umde beyannamesi'nde (8 nisan 1923), meclis çoğunluğunu bir amaç çevresinde toplamak ve ülkeyi ulusal egemenliğe dayanan siyasal bir örgüte kavuşturmak için ARMHC’nin siyasal partiye dönüştürüleceğini açıkladı. Halk fırkası adını alacak bu partinin ilkeleri, bir seçim bildirgesi ile ortaya konuldu. Bildirgede, egemenliğin kayıtsız şartsız ulusa ait olduğu, halkın kendi kendisini yöneteceği ve TBMM’nin ulusun tek ve gerçek temsilcisi bulunduğu belirtiliyordu. Partinin kurulması için İçişleri bakanlığına genel başkan Gazi Mustafa Kemal ve genel sekreter Recep (Peker) imzalarıyla verilen dilekçede, hepsi de milletvekili olan Sabit (Sağıroğlu), Refik (Saydam), Celal (Bayar), Münir Hüsrev (Göle), Cemil (Uybadın), Saffet (Arıkan), Zülfü (Tigrel) ve Kazım Hüsnü beyler genel yönetim kurulu olarak gösterilmişti. Cumhuriyetin ilanından sonra ismet Paşa da (İnönü) Mustafa Kemal Paşa’ nin bir mektubuyla genel başkan vekilliğine atandı (19 kasım 1923) ve adı Cumhuriyet halk fırkası oldu (10 kasım 1924).

Parti, kuruluşundan on ay sonra, TBMM dışında halktan üye kaydetmeye ve örgütlenmeye başladı. 1935'teki kongrede "fırka" sözcüğü "parti" olarak değiştirildi. ARMHC’nin kurulduğu Sivas kongresi, CHP'nin ilk kurultayı sayıldı. Henüz bir programı olmayan partinin amaçları ilk tüzükte, ulusal egemenliğin halk tarafından halk için uygulanmasına öncülük etmek, Türkiye'yi çağdaş bir devlet durumuna yükseltmek ve bütün güçlerin üstünde yasaları egemen kılmak olarak sıralanıyordu (md. 1). Tüzüğe göre parti, bir “inkılap” partisiydi. Partiye ancak halkçı kişiler üye olabilecekti. Halkçılar, hiçbir ailenin, sınıfın, cemaatin ya da bireyin ayrıcalığını kabul etmeyeceklerdi (md. 2). Mustafa Kemal Paşa, cumhurbaşkanı seçildikten sonra da partiden ayrılmadı; yönetimde eylemli olarak çalıştı, partiyle bütünleşti. CHP dışında kurulan Terakkiperver cumhuriyeti fırkası’nın (1924) yedi ay, Serbest cumhuriyet fırkası'nin (1930) üç buçuk ay ve Ahali cumhuriyet fırkası'nın (1930) iki ay yaşama olanağı bulabildiği bir ortamda CHP, 1946’ya kadar devleti, muhalefetsiz yönetti.

Partinin ikinci kurultayında Mustafa Kemal Paşa, tarihi “Büyük Nutuk”unu okudu. Kabul edilen tüzük değişikliğiyle cumhuriyetçilik, ulusçuluk (milliyetçilik) ve halkçılık, partinin ilkeleri oldu. Ayrıca, "laiklik" sözcüğü kullanılmamakla birlikte, partinin "devlet ve millet işlerinde din ve dünyayı birbirinden ayırmayı” önemli bir ilke saydığı belirtildi (md. 3). Laiklik kavramı, devletçilik ve devrimcilik (inkılapçılık) ilkeleriyle birlikte 1931 kurultayında kabul edildi ve CHP'nin altı temel ilkesi olarak parti programına alındı, bu altı ilke partinin ambleminde altıok”la belirtildi, ilk kez yazılan programda, tek dereceli seçim, kadınlara oy hakkı verilmesi de yer aldı; devlet desteğiyle özel girişimin canlandırılması öngörüldü. Yapılan tüzük değişikliğiyle Mustafa Kemal Paşa, değişmez genel başkan kabul edildi; halkın kültürel açıdan eğitilmesi için Halkevleri'nin açılmasına karar verildi. 1935 kurultayında CHP ile devletin özdeşleşmesi sürecinde önemli bir adım atıldı: parti ve hükümet örgütlerinin birbirini bütünledikleri kabul edildi, içişleri bakanı parti genel sekreterliğine, valiler parti il başkanlıklarına getirildi (1936). CHP’nin altı ilkesi anayasaya girerek devletin temel ilkeleri oldu (1937). 1937’de başbakan olan Celal Bayar, ismet İnönü’nün yerine partinin genel başkan vekilliğini de üstlendi.

Atatürk’ün ölümü üzerine Bayar’ın çağrısıyla toplanan olağanüstü kurultay cumhurbaşkanı olan ismet İnönü' yü değişmez genel başkan seçti (26 kasım 1938). Bu geçiş döneminde Bayar, başbakan ve CHP genel başkan vekilliğini sürdürdü. Bayar’dan sonra Refik Saydam başbakan olunca, başkan vekilliğini de üstlendi (1939). Ancak 1939’da toplanan kurultayda CHP genel sekreterliğiyle içişleri bakanlığı birbirinden ayrıldı. Parti içinde 21 (sonra 35) kişiden oluşturulan "Müstakil grup", yapay bir muhalefet partisi gibi çalışmaya başladı. İnönü’nün usta dış siyasetiyle ikinci Dünya savaşı'na girmeyen ülkede savaşın etkileri duyuldu. Olağanüstü koşullar nedeniyle alınmak zorunda kalınan idari ve iktisadi önlemler, partiyi geniş halk yığınlarının desteğinden yoksun bıraktı. Halkın moralini yükseltmek .amacıyla zenginlerden alınması kararlaştırılan Varlık vergisi gibi önlemler ters etki yarattı. Eğitimin yaygınlaştırılması, toplumun çağdaşlaştırılması amacıyla Köy enstitüleri (1940) açıldı.

ikinci Dünya savaşı sonunda Türkiye, Birleşmiş milletler örgütü’ne katıldı; savaşı kazanan batı demokrasilerinin yanında yer almak istedi, iç siyasette de çok partili demokrasiye geçme istekleri yaygınlaştı. Halk partisi iktidarında bulunan köylü kesimi yanında işçiler, savaşla zenginleşen yeni kentsoylu kesim, CHP’ye oranla daha liberal bir iktidarın özlemi içindeydi. Bu koşullarda cumhurbaşkanı ve CHP başkanı İnönü, öteden beri demokrasiyi gerçekleştirmek istediğini, koşulların da bunun için gerekli ortamı hazırladığını öne sürerek demokrasiye siyasal yaşamda daha çok yer verileceğini açıkladı (19 mayıs 1945 konuşması). CHP içinde ilk muhalefet, Çiftçiyi topraklandırma kanunu’nun görüşülmesi sırasında baş gösterdi. Aydın milletvekili ve çiftlik sahibi Adnan Menderes tasarıyı eleştiren bir konuşma yaptı. Bütçeye yedi milletvekili olumsuz oy verdi. Bu yedi milletvekili arasında yer alan Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan, “dörtlü takrir" diye bilinen bir önerge vererek, TBMM'de gerçek bir denetim sağlanmasını, anayasanın halkçı ruhunu sınırlayan yasaların değiştirilmesini, parti tüzüğünde de bu yolda düzenlemeler yapılmasını istediler.

Önerge CHP grubunda reddedilince önergeyi imzalayanlar görüşlerinde direndiler ve CHP’den çıkartıldılar; bunlar da 1946 başında Demokrat parti'yi kurdular. CHP yönetimi demokratik bulmadığı bir kısım yasaları daha sonra değiştirdi. Cemiyetler kanunu’nda yapılan değişikliklerle parti kurmak kolaylaştırıldı. İstiklal mahkemeleri kanunu kaldırıldı. Mayıs 1946’da toplanan II. olağanüstü CHP kurultayında partinin program ve tüzüğünde değişiklikler yapıldı. Partinin tek dereceli seçimden yana olduğu kabul edilirken belirli bir sınıfın fikirlerini yayma ve mücadelesini yapmayı yasaklayan 22. madde programdan çıkarıldı. Tüzük değişikliğiyle "Müstakil grup” ve genel başkanın değişmezliği ilkesi kaldırıldı. Bir yıl öncesine alınan çok partili dönemin ilk seçimlerinde (1946), CHP Atatürk'ün partisi olarak, onun devrimlerinin uygulayıcısı olduğunu propagandasına temel yaptı. Demokrasiyi İnönü'nün gerçekleştirdiğini yineledi. İnönü’nün devlet adamı olarak başarılarını dile getirdi. 1938’den beri Milli şef olarak partiyle özdeşleşen İnönü’nün ülkeyi savaş dışında tuttuğu, dış tehlikeyi ancak onun deneyimli yönetiminin önleyebileceği ileri sürüldü. Kimi yörelerde seçime hile karıştırılması, partinin seçimleri kazanmasına „ gölge düşürdü. Seçimlerden sonra CHP hükümetini, muhalefete karşı sert siyaset izlenmesinden yana olanların önderi Recep Peker kurdu.

Ancak uygulamaların tersine, bu kez Peker’e CHP genel başkan vekilliği verilmedi. Muhalefetin, tek parti zihniyetinin savunucusu olarak nitelediği Peker’e, parti içinde demokratikleşmeden yana olan gençlerden oluşan bir grup (Otuzbeşler) karşı çıktı. CHP ve DP arasında giderek artan gerginlik, cumhurbaşkanı İnönü’nün arabuluculuğuyla çözüldü. İnönü'nün yayımladığı 12Temmuz beyannamesi ile, DP'nin muhalefet hakkı güvence altına alındı. CHP içinde demokratik eğilimlerin ağır basması üzerine Recep Peker başbakanlıktan ayrılmak durumunda kaldı. Onun yerine geçen Haşan Saka" ve Şemsettin Günaltay" dönemlerinde CHP politikasında giderek artan bir yumuşama, liberalleşme izlendi. Parti kurultayı (1947) programı yeniden değiştirdi, devlet girişimlerini sınırladı, devletçilik ilkesinden ödün verdi. Çiftçiyi topraklandırma kanunu, bir toprak reformu yasası niteliğini kaybetti. Köy enstitüleri öğretmen okullarına dönüştürüldü, imam-hatip kursları açıldı, ilkokullara din dersi konuldu. Parti ideolojik bakımdan DP’ye yaklaştı.

1950 seçimlerinde CHP, devletçiliği daha çok sınırlandıracağını, özel girişime daha çok olanak tanıyacağını, yabancı sermayenin gelmesi için kolaylıklar sağlayacağını, paranın değerini koruyacağım vaat etti. Vergi reformu, çift meclis, CHP’nin altı ilkesinin anayasadan çıkarılacağı gibi öneriler getirdi. Muhalefet partilerine kayacak oyların çekilmesi için verilen ödünler CHP’yi iktidarda tutmaya yetmedi; 14 mayıs, 1950'de yapılan seçimlerle iktidar muhalefete geçti. Oyların % 39,9’unu alan CHP çoğunluk sistemi nedeniyle ancak 69 milletvekili çıkarabildi.

27 yıllık iktidardan sonra muhalefete geçen CHP'nin genel başkanı İnönü, bu kez ana muhalefet partisi önderi olarak, partinin bunalımı atlatması işini üstlendi. Dinamik, halkla iletişim kurabilen Kasım Gülek, geleneksel CHP’li yöneticilerin oylarına karşın, genel sekreter seçildi (1950). Seçkinci yönetim kadrosu, giderek ayıklandı, demokratikleşti. 1953'te toplanan kurultay yeni bir program yapmak gereği duydu. “Kemalizm" programdan çıkarıldı, yerine "Atatürk yolu" kavramı getirildi. "Hukuk devleti", "yargıç bağımsızlığı", "ikinci meclis", "Anayasa mahkemesi", “nisbi temsil sistemi”, "hâkimler şûrası”, "üniversite muhtariyeti”, “grev ve lokavt hakkı" kavramları, 1954 ve 1959’da yapılan küçük program değişikliklerinde de korunan ilkeler oldu. 1954 seçimlerinde Petrol ve Yabancı sermaye kanunlarını eleştiren CHP, oyların % 35,1'ini alarak 31 milletvekili çıkarabildi. Bu sonuç partiyi sarstı. Ancak iktidardaki DP’nin, bozulan iktisadi durum karşısında sert bir siyasete yönelmesi ve bir grubun DP’den ayrılarak, Hürriyet partisi'ni kurması, CHP'nin toparlanmasını sağladı. CHP, 1957 seçimleri öncesi muhalefet partileri arasında bir güç birliğinin gerçekleşmesine çalıştı. Ancak DP bir yasayla bunu önledi. Yapılan seçimlerde muhalif partilerin aldıkları toplam oy, DP'nin aldığı oyları aşıyordu. Oy oranı % 40,6'ya yükselen CHR 173 milletvekili çıkardı. Giderek bozulan iktisadi düzen, DP yönetiminin aldığı sert önlemler CHP kadrolarını daha etkin bir propagandaya yöneltti. "İlk hedefler beyannamesi" adıyla yayımlanan bildirgeyle CHP, iktidara geldiğinde antidomokratik yasaları kaldıracağını; anayasayı, halk egemenliği, sosyal adalet, hukuk devleti ve toplumsal güvenlik esaslarına bağlı kalarak değiştireceğini; ikinci meclisi ve bütün idari işlerde yargı denetimini gerçekleştireceğini; yürütme gücü üstünde yasama organının etkili bir denetim kuracağını ileri sürdü. Genel başkan İnönü, 1958-1959 yıllarında ülke içinde bir dizi propaganda gezisi yaptı, iktidar, bu gezileri engellemek için önlemler alınca, Ankara ve İstanbul'da genişleyen öğrenci hareketleri ülkeyi, giderek 27 Mayıs devrimi'ne getirdi.

27 mayıs 1960 sonrası DP, siyasal yaşamdan çekilince, CHP en güçlü parti durumuna geldi. Yeni anayasayı hazırlayacak olan Kurucu meclis’te CHP'liler çoğunluğu oluşturdu. Bu nedenle ilk hedefler beyannamesi'nde belirtilen ilkelerin çoğu 1961 Anayasası'nda da yer aldı. 1961 seçimlerinde oyların % 36,7'sini alan CHP. 173 milletvekili çıkardı. Ancak kapatılan DP tabanından oy alan Adalet partisi (AP) ve Yeni Türkiye partisi (YTP) ile Cumhuriyetçi köylü millet partisi (CKMP)’nin çıkardığı milletvekilleri sayısı toplam 223'ü buluyordu. CHP iktidar olabilmek için koalisyon hükümetine katılmayı kabul etti. Önce AP ve sonra YTP ve CKMP ile, sonra da bağımsızlarla İnönü başkanlığında koalisyonlar kurdu. Ancak koalisyon hükümetleri partiyi yıprattı. 1965'te bütçe görüşmelerinde, birleşen AP, YTP ve CKMP; CHP’yi iktidardan düşürdü.

Parti yönetiminde ikinci adam olan genel sekreterlik kurumu, CHP için zaman zaman bir sorun oldu. İnönü’ye karşın 1959’a kadar genel sekreterlikte kalabilen Kasım Gülek ayrılınca İsmail Rüştü Aksal (1959-1961),sonra da Kemal Satır" (1961 -1966) genel sekreterliğe geçtiler. Milli birlik komitesi dönemi uygulamalarının ve koalisyon hükümetlerinin yıprattığı CHP’nin, 1965 seçimlerine yeni bir görünümle girmesi gerekiyordu. Ortanın solu kavramı partinin yeni ilkesi oldu. Genel başkan İnönü'ye göre ortanın solu devletçilik, reformculuk, laiklik, halkçılık ve sosyal adaletten yana olmaktı. Bu ahlamıyla altı okun bir uzantısı gibiydi. Bir grup CHP'Iİ için ortanın solu, partinin, TİP gibi daha soldaki partilere göre farklı konumunu açıklarken, sosyal adaletsizlikten yakınan kitleleri, gençliğin bu partilere kaymasını ve bu par tilerden sızmaları önleyecek bir duvar oluşturmak anlamına geliyordu, ikinci bir grup CHP'Iİ içinse, sosyal demokrat siyasetin bir aşamasıydı: Avrupa topluluğu’ nun bir üyesi olmak durumunda olan ülkede, Avrupa sosyal demokrat partileri arasında yer alabilecek CHP’nin temel ilkesi, bu olacaktı. AP propagandasıysa solun her türlüsüne karşı koşullandırılmış kitleleri CHP'den uzaklaştırmaya çalıştı. Seçimlerde (1965) CHP'nin oy oranı % 28,7'ye düşer ve 134 milletvekili çıkarabilirken, AP tek başına iktidar olabilecek oyu (% 53) alıyordu.

Kaybedilen seçimlerden sonra da ortanın solu tartışmaları sürdü. Turhan Feyzioğlu, Kemal Satır, Ferit Melen", Orhan Oztrak ve arkadaşları (Sekizler) gibi parti meclis grubunu yöneten CHP'liler, bu kavrama karşı çıkar ve onun seçimin kaybedilmesine neden olduğunu ileri sürerken Bülent Ecevit ve arkadaşları yapılan kısmi Senato seçimlerinde de ortanın solunu savundular. Ecevit'e göre ortanın solunu savunanlar insancı, halkçı, sosyal adalet ve sosyal güvenliği savunan, ilerici, devrimci, devletçi, plancı, özgürlükçü ve sosyal demokrasiden yanaydılar. Ecevit, partinin oy kaybına uğramasını örgüt içindeki tutarsızlıklara, düşünsel yapıdaki dağınıklıklara bağlamaktaydı. 1966'da toplanan kurultayda, Ecevit genel sekreter seçildi. CHP'yi kgndi doğrultularına sokamayan sekizler, İnönü tarafından "meşruiyet dışı bir organ” olmakla suçlandılar. 1967 kurultayından sonra da 48 parlamenter CHP’den istifa etti. İnönü'den sonra CHP'ye önder olma yarışı da, parti içinde gruplaşmalara neden oldu. 4. olağanüstü kurultayda sekizlere karşı Ecevit’i destekleyen Kemal Satır ve Nihat Erim, 1968'deki 19. kurultaydan sonra ona karşı çıktılar. CHR 1969 seçimleri için geniş kapsamlı, ülke sorunlarına çözümler öneren, bilim adamlarınca hazırlanmış bir seçim bildirgesi oluşturdu. Bildirgede iktisadi ve sosyal konulara öncelik verilmişti. Seçimlerde oy oranı % 27,4, çıkarılan milletvekili sayısı 143 oldu (AR 256 milletvekili çıkardı).

CHP'den ayrılarak Milli güven partisi'ni kuran Turhan Feyzioğlu ve arkadaşları da % 6,6 oy aldılar. Seçimlerde ortaya atılan, "Toprak işleyenin, su kullananın" sloganı, kimi par ti üyelerinin tepkisiyle karşılaştı. Ecevit, partide kalan tutucuların eleştirilerine hedef oldu. 12 mart 1971'de, generallerin verdikleri muhtıra da, parti içinde bir bunalıma yol açtı. Ecevit, muhtıranın CHP için bir darbe olduğunu, gelecek seçimde oylarla iktidara gelebilecek CHP'yi engellediğini ileri sürerken, İnönü askeri yönetim tarafından CHP’den istifa ettirilip başbakan yapılan Nihat Erim hükümetini destekledi. Bu durum üzerine Ecevit genel sekreterlikten ayrıldı. Ancak seçilen genel sekreterler (Şeref Bakşık, daha sonra Kâmil Kırıkoğlu) ve merkez yönetim kurulu, İnönü ile aynı görüşleri paylaşmıyordu. 5 mayıs 1972’de toplanan 5. olağanüstü kurultayda Ecevit’i destekleyen ve İnönü’nün "hizip" olarak nitelediği parti meclisi güvenoyu aldı. İnönü, 33 yıldır bulunduğu CHP genel başkanlığından ayrıldı (8 mayıs 1972). Yerine Bülent Ecevit seçildi (14 mayıs). Ecevit’e karşı olan Kemal Satır ve arkadaşları CHP’den ayrılarak Cumhuriyetçi" partı’yi kurdular. Bu parti daha sonra Milli güven partisi ile birleşti (CGP).

1973’te yapılan seçimlerde CHP, “Ak günlere" başlığını taşıyan bir bildirge yayımladı. "Düzen değişikliği” öneren bildirge kamuoyunca olumlu karşılandı. CHP, çok partili dönemde ilk kez seçime katılan partiler içinde en çok oyu alan parti oldu; 185 milletvekili çıkardı (CHP: %33,3, AP: % 29,8). Önder değişikliğinin partiyi sarsmadığı, tersine güçlendirdiği görülüyordu. CHR ilk kez yığınlarla iletişim içine girmişti. Ancak alınan oy, CHP’nin tek başına iktidar olmasına yetmiyordu. Milli selamet partisi ile Ecevit'in başkanlığında bir koalisyon hükümeti oluşturuldu (16 ocak 1974). iki partinin düşünsel yapılarının, özellikle laiklik konusundaki görüşlerinin çok farklı oluşu, ortaklık hükümetinin süresini sınırladı. Hükümet programı uzun tartışmalardan sonra oluşturulabildi. Başarılı Kıbrıs harekâtı da koalisyon kanatları arasında farklı biçimde değerlendirildi. Sekiz ay süren CHP-MSP hükümeti, Ecevit'in istifasıyla dağıldı (18 eylül 1974). Sağ partiler koalisyonu, "Milliyetçi cephe" iktidara geldi; CHP muhalefete geçti.

1977 seçimlerinde CHP gene en çok oy alan parti oldu (°/o 41,4). CHP'nin genel başkanı Ecevit’e hükümeti kurma görevi verildi (21 haziran 1977). TBMM’deki 213 milletvekiliyle azınlıkta kalan CHP hükümeti, güvenoyu alamadı, çekildi (21 temmuz 1977). ikinci sağ koalisyon hükümeti kuruldu. TBMM'de en büyük grubu oluşturan CHP'nin iktidar olamaması, örgüt içinde huzursuzluğa yol açtı. Ülkenin içinde bulunduğu iktisadi bunalım ve tırmanan terör karşısında partinin bir an önce hükümeti kurması gerektiği öne sürüldü. 1977 yerel seçimlerinde de en yüksek oyu toplayan CHP yöneticileri, iktidara geçmek için girişimlere başladılar, AP'den ayrılan on bir milletvekilinin, Cumhuriyetçi güven partisi'nin ve Demokratik parti nin desteğiyle Ecevit hükümeti kurdu (2 ocak 1978). Ecevit'in on bir eski AP milletvekilinden onunu bakan olarak hükümete alması, meclisteki Cumhuriyetçi güven partili ve Demokratik partili üç milletvekilini de bakan yapması eleştirildi. Ülkenin içinde bulunduğu iktisadi bunalım, tırmanan terör ivedi çözümler bekliyordu.

Dış siyaset sorunları birikmişti. Malatya ve Kahramanmaraş’ta mezhep çatışması çıkarma girişimleri, hızlanan terör eylemleri karşısında CHP, başarılı olamadı, iktisadi bunalımın atlatılması için aranan dış yardım da gelmedi. Kimi parti dışı bakanlar hükümetten ayrıldı. 1979 sonbaharında yapılan kısmi Senato seçimlerinde büyük oy kaybına uğrayan CHR Ecevit'in istifasıyla iktidardan çekildi, iki büyük parti, CHP ve AP'nin yöneticileri terörü durdurma konu sunda ortak bir çözüme varamadılar. 12 eylül 1980'de yönetime el koyan ordu, parti çalışmalarını engelledi. Ecevit genel 2508 başkanlıktan istifa etti (30 ekim 1980). Genel sekreter Mustafa Ûstûndağ genel başkan vekilliğini üstlendi. 12 Eylül askeri yönetimi, diğer partilerle birlikte CHP'- yi de kapattı (16 ekim 1981). Askeri yönetimler zamanında kapatılmış siyasi partilerin açılabileceğine dair yasa çıktıktan sonra (haziran 1992), CHP yeniden açıldı, eski adına ve mal varlığına kavuştu. Eski genel başkan Bülent Ecevit ve SHP genel başkanı Erdal İnönü genel başkan adayı olmak istemediler. Eski delegelerle toplanan kurultay genel başkanlığa Deniz Baykal’ı seçti.

Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen Safi; 17 Mayıs 2017 00:10