Arama


ByKatip - avatarı
ByKatip
Ziyaretçi
23 Eylül 2006       Mesaj #18
ByKatip - avatarı
Ziyaretçi
Transfüzyonla Bulaşma Riski Olan Hastalıklar
Transfüzyonla bulaşma riski olan hastalıklar

1. virüsler 2. prionlar, bakteriler ve parazitler

A. hıv a. cjd (creutzfeldt-jakob disease)
B. htlv b. bakteriyal sepsis
C. hav c. sifiliz
D. hbv d. lyme hastalıgı
E. hcv e. malarya
F. hdv f. babesiosus
G. hepatitis e g. chagas hastalıgı
H. non a-e hepatitis h. leishmaniasis
İ. hepatitis f i. toxoplazma
J. hgv j. mikrofilariasis
K. ttv
L. cmv
M. ebv
N. hhv-6
O. hhv-7
P. hhv-8
q. hpv-b19

1.virüsler
Plazma kaynaklı viral ajanlar
Hücresel kaynaklı viral ajanlar
Hav cmv
Hbv ebv
Hdv htlv 1-2
Hcv hhv-8
Diğerleri (gbv serisi)
Hıv 1-2
Parvovirus b19
Human ımmunodeficiency virus (hıv)
Aıds hastalıgı, ilk tanımlandıgı 1981 yılından beri, 33.6 milyon kişinin birlikte yaşamaya çalıştıgı ve çagımızın salgını
Olarak da nitelenen bir hastalıktır.
Hastalık ilk kez, 1981’de haiti’den gelen göçmenlerde ve abd’de tanımlanmış ve
“acquired ımmuno deficiency syndrome” adını almıştır.
2000 yılına kadar, 32.4 milyonu erişkin; 1.2 milyonu çocuk olmak üzere toplam 33.6 milyon aıds vakası tanımlanmıştır.
Epideminin başından itibaren 16.3 milyon kişi (%48,5) hıv/aıds nedeniyle hayatını kaybetmiştir. dünyadaki tüm aıds
Vakalarının, %95’i gelişmekte olan ülkelerde görülürken; % 86’sı sahra altı afrika, güney ve güneydoğu asya’da
Gözlenmektedir. sadece sahra altı afrika’daki vakalar, tüm vakaların %70’ini oluşturmaktadır.
Ülkemizde ise, 2000 yılına kadar belirlenmiş olan 983 olgu vardır. bunların 318’i (%32,3) aıds vakası, 665’i (% 67,7) ise,
Hıv pozitif olgularından oluşmaktadır. yıllara göre türkiye’ de hıv/aıds vakalarının dağılımı şu şekilde olmuştur :

Yıllar vaka taşıyıcı toplam
1985 – 1989 30 77 107
1990 – 1994 122 173 295
1995 – 1999 166 415 581
Toplam 318 665 983

Hıv/aıds vakalarının % 85,5 ‘u 20–60 yaş grubuna aitken, 0-19 yaş grubu için bu oran, % 4,9 ‘dur.

Ülkemizde, hıv/aıds vakalarının bulaşma yolları incelendiğinde :
• % 48,4 heteroseksüel cinsel temas
• % 8,9 damar içi madde kullanımı
• % 8,7 homoseksüel cinsel temas
• % 3,7 kan transfüzyonu
• % 0,9 hemofili hastaları
• % 27 bilinmeyen

Bilinmeyen kesimin %27 gibi büyük bir kısmı oluşturması, ülkemizdeki epideminin boyutunu saptamak açısından önemli
Bir sorun oluşturmaktadır.
Hıv, bir retro virusdur ve ilk kez 1983 yılında tanımlanmıştır . enfeksiyondan sonra, kendi nükleik asidini alıcının genomuna
Entegre eder ve uzun süreli bir enfeksiyon oluşturur. hıv antikor tarama testlerinin başladıgı 1985 yılından önce, tüm kan
Komponentleri ve koagülasyon faktör konsantreleriyle hıv geçişi sözkonusu olmuştur.
1987’den beri uygulanan viral inaktivasyon yöntemleri sayesinde, koagülasyon faktör
Konsantreleriyle olan geçiş eradike edilebilmiştir. tüm kanlarda hem hıv-1 hem de hıv-2 ‘ye yönelik tarama testleri rutin
Olarak yapılmaktadır. hıv-1 dünyada en çok rastlanan hıv varyantıdır. bu virus, m ve o olmak üzere iki alt gruba ayrılır.
Hıv-2 , 1985’de batı afrika’da tanımlanmış; sonradan batı avrupa’da da görülmüştür. hıv-2, kuzey amerika’da nadirdir.
Hıv-1 grup o, 1990’larda yine afrika’da meydana çıkarılmıştır ve kuzey amerika’da çok nadirdir. hıv-1 antikor taramasının
Uyarlığının %100’ün altında olması nedeniyle, 1992’de kuzey amerika’da rutin taramalara hıv-1 ve hıv-2 antijenleri de
İlave edilmiştir. ülkemizde, rutin olarak sadece hıv 1-2 antikor tarama testleri yapılmaktadır.
Hıv ile enfekte olmuş kişilerde antikor gelişir ve antikor düzeyi kişinin yaşamı boyunca veya son evre aıds’e kadar süreklilik
Gösterir. hıv ile enfekte kişiler, antikor gelişiminden tahminen en erken 22 gün öncesinden itibaren, hastalıgı kan
Transfüzyonu ile bulaştırabilirler.
1996 yılından beri özellikle kuzey amerika’da hıv-1,2 antikor tarama testlerine ek olarak hıv-1 p24 antijen tarama testi de
Rutine girmiştir. bu test ile enfeksiyöz pencere dönemi 16 güne indirilmiştir .
Buna ilaveten, her 24 numunenin havuzlanması ve bu havuzda “nükleik asit testi (nat)”
Yapılmasıyla, pencere periyodu, 1-3 gün kadar daha kısaltılabilmektedir.
Laboratuar testlerinden başka, potansiyel donörlere yönelik sorgulama ve hekimin tespitleri de riski azaltacak önemli faktörlerdir.
Human t-cell lymphotropic virus (htlv)
Htlv-ı ve htlv-ıı, rna içeren retro viruslardır. htlv-ı ’e, özellikle japonya,
Afrika ve karaibler’de % 15’lere varan oranlarda rastlanmakta ; htlv-ıı ise,
Kuzey ve güney amerika’da yaşayan yerlilerin bir kısmında endemik olarak görülmektedir.
Htlv-ıı ve daha az olarak da htlv-ı, intravenöz ilaç bagımlıları ve seksüel partnerlerinde rastlanmaktadır .
Htlv-ı ile enfekte kişilerin çogu asemptomatiktir. erken yaşta etkeni almış kişilerin % 4-5’ inde
Yaşamları boyunca adult t-cell leukemia/lymphoma (atll) gelişme riski vardır. yine, az bir risk de olsa (%0,25),
Htlv-ı’in eşlik ettigi myelopati (ham) de gelişebilmektedir. htlv-ıı enfeksiyonu da daha az olmak kaydıyla bu
Nörolojik sendromun bir parçası olabilmektedir ama atll’ye eşlik etmez.
Htlv-ı ve htlv-ıı, kan transfüzyonu ile bulaşabilen viruslardır. bu viruslar intrasellüler bulundukları için plazma,
Kryopresipitat veya plazma ürünlerinin transfüzyonlarıyla geçmezler. geçişleri, eritrosit veya platellet transfüzyonlarıyla olur.
Geçiş, eritrosit komponentinin kaç günlük oldugu ile de ilgilidir.
14 günden daha eski komponentlerde, bulaş riskinin azaldıgı ifade edilmektedir . transfüzyondan
Yıllar sonra, pek çok semptomatik ham vakası rapor edilmiştir.
Avrupa ve amerika’da tüm kan donörlerinde htlv-ı ve ıı ’ye yönelik rutin antikor tarama testleri
Yapılmaktadır. htlv antikorları, enfekte kişinin kanında yaşamı boyunca belli düzeylerde mevcuttur. antikorlar, enfeksiyonun
Başlangıcından 51 gün kadar sonra gelişmektedir. htlv-ı ve ıı, lökositlerle direkt ilişkili oldugundan, eritrosit ve platellet
Komponentlerinin depolama öncesi lökoredüksiyonu ile bu risk büyük oranda azaltılabilmektedir.
Hepatitis a
Hav, tek zincirli ve zarfsız bir rna virusudur. hav, kronik taşıyıcılıga neden olmaz. hastalıgı almış kişinin akut
Klinik semptomlar göstermeden önceki yaklaşık 7 gün süren viremi safhasında bagışladıgı kan ile bulaşır. bu da hastalıgın,
Transfüzyonla bulaşının çok nadir gözlenmesi anlamına gelir.
Literatürde bugüne kadar 25 vaka rapor edilmiştir . transfüzyona baglı geçişin, özellikle intravenöz immünglobulin veya
Koagülasyon faktör konsantrelerine baglı oldugu düşünülmektedir. bu ürünler viral inaktivasyon işlemlerinden geçmesine
Ragmen hav, bundan etkilenmemektedir . bu sebeple, hav’ın transfüzyonla geçişi çok az da olsa olasıdır. ancak, kendini
Sınırlayan ve orta düzeyde bir enfeksiyon oldugu için, rutin olarak tarama testi yapılmamaktadır. donör sorgulamalarında,
Kişinin daha önce sarılıklı bir kimseyle temas öyküsü gibi bilgiler yararlı olabilir. yaşamı boyunca kan ürünü transfüzyonuna
İhtiyaç duyan kişilerde, hav immünizasyonunun yapılması düşünülebilir.
Hepatitis b
Hbv, dünyanın her yerinde sıklıkla görülen, parenteral yolla bulaşan ve oldukça enfeksiyöz bir dna virusudur.
Akut ve kronik hepatit b enfeksiyonun bir göstergesi olan hbsag varlıgı, tüm kanlarda araştırılmaktadır. 1970’lerde hbsag
Tarama testinin yürürlüge girmesinden önce, transfüzyonla hbv bulaşı oldukça fazlaydı. bu tarama testine ragmen hala hbv
Bulaşı olabilmektedir. bunun iki nedeni vardır : birincisi, donasyonun enfekte olma anı ile hbsag ‘nin tespit edilebilir düzeye
Ulaştıgı arada yapılmış olması; ikincisi ise, hbsag açısından negatif olan kronik bir taşıyıcıdan donasyon kabul edilmiş olmasıdır.
Kuzey amerika ve çogu avrupa ülkesinde 1987 yılından itibaren rutin olarak, alt ve anti-hbc testleri de uygulamaya
Sokulmuştur. abd’de ulusal saglık enstitüsü (nıh)’nün yaptıgı bir çalışmada anti-hbc testinin eklenmesiyle posttransfüzyon
Hepatitlerinde %43 , alt’nin eklenmesiyle de %29 azalma oldugu ortaya konmuştur. buna karşın anti-hbc nedeniyle donör
Reddi % 4 , alt nedeniyle ise % 1,6 olarak bulunmuştur. ülkemizde sadece hbsag taraması yapılmaktadır. ancak, günümüzde
Bu testlerin yararı tartışmalıdır.
Usa’da transfüzyonla hbv bulaşma riski asemptomatik enfeksiyonlardan yola çıkarak matematiksel olarak 1/63.000’den,
Transfüzyon sonrası rapor edilen klinik vakaların oranı olan 1/200.000 arasında tahmin edilmektedir. albumin, koagülasyon
Faktör konsantreleri ve intravenöz immünoglobulin gibi plazma ürünlerinin, viral inaktivasyon yöntemlerinin uygulanmasından
Sonra hbv bulaşına neden olmadıkları gözlenmiştir.
Hbv bulaşmış olan erişkinlerin %5-10’unde kronikleşme meydana gelebilmektedir. sonuçta, kronik hepatit, siroz ve karaciger
Kanseri gibi sekeller gelişebilmektedir.
Donör seçimi, hbv bulaşma riskini azaltmada önemlidir. hbsag pozitif oldugu bilinenler gibi, hepatit öyküsü olanlar da baştan
Reddedilmelidir. hbv ve hıv, benzer risk faktörlerine sahiptir. donör seçiminde, hıv’de oldugu gibi yüksek riskli oldugu
Düşünülen donörlerin reddiyle hbv riski de azaltılmış olur. dögme yaptırmış, vücudunun herhangi bir yerinde delinme olmuş,
Kazayla igne batmış yada herhangi bir şekilde kan veya vücut sıvısına maruz kalmış donörlerin bir yıl boyunca kan
Vermemeleri gibi tedbirler de hbv riskini azaltacaktır. fizik muayenede igne izlerinin yada sklerotik
Venlerin tespiti gibi intravenöz ilaç bagımlılıgını düşündüren donörler de hbv açısından potansiyel risk
Taşıdıklarından elimine edilmelidirler.

Bilgiler eskişehir kan merkezi web sitesinden derlenmiştir.