Arama

Fransız Edebiyatı - Tek Mesaj #2

ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
29 Kasım 2011       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

1. Erken Fransız Edebiyatı

En erken yazınlara MÖ.800´de rastlanır. Şiir, antik Fransız edebiyatında baskındır. Birçok şiir, eğitimsiz insanlara gezgin jongleurlerce (jonklör) söylenmek ya da oynanmak içindi. Zaman içinde, iki ana şiir tarzı ortaya çıkmıştı:
  • Lirik
  • Öyküsel
1.1. Lirik Şiir
Lirik şiir 1100´lerden 1400´lere kadar yaygınlaşti. "Trobador" denen şair-müzisyenler, Provens lehçesiyle aşk şarkıları yazmaya güney Fransa´da başladı. Bu şiirlerin bazıları kuzey Fransa´ya da "trovör" denen şairlerce taşınmıştı. Hem trobadorlar hem de trovörler kadınları ve aşk ideallerini anlatan lirik şiirler bestelediler. Bu şiirler kasıtlı olarak tekralamalardan ibaretti. Eğlenceden çaresizliğe geçişleri büyük bir ustalıkla, duygusal koşullara yoğunlaşarak resmetmişlerdi. Orta Çağ´ın en tanınan Fransız lirik şairi François Villon´dür. Üç eşit stanzin ardından daha kısa bir bitiriş stanzini içeren bir yazın biçimi olan çeşitli balatlar besteledi. Aynı zamanda aşk, başarısızlık ve ölüm temalarıyla ilgilenen uzun şiirler de yazdı. Villon´un yazını geniş bir ton aralığında, kınayeli aşağılama ve grotesk görsellikten tutku gibi konulardaki daha narın pasajlara uzanmıştı. Başyapıtı 2000 dizelik otobiyografik şiiri "Grand Testament"tir (1461).

1.2. Öyküsel Şiir

Öyküsel şiirin dört biçimi vardır:
  • Epik şiir
  • Romans
  • İlahiler ve öyküler
  • Fabliaux
Orta sınıf için yazılan fabliaux dışında hepsi aristokrat izleyiciler için yazılmıştı. Epik şiirler genelde savaş ve savaş kahramanlıkları üzerinedir; "çhansons de geste" (büyük eylemlerin şarkıları) diye adlandırılırlar. Jonklörler chansonları müzikle birleştirmişlerdi. En ünlüleri "Roland´in Şarkısı"dır (1100). Ünlü komutan Charlemagne tarafından yönetilen bir askeri talim sırasındaki bir olayı anlatır.
Romanslarsa sıklıkla fantastik maceralarla dolu uzun kurgusal çalışmalardı. Yedi tipi vardı. "Romans antiques" (Klasik romanslar) Troya Savaşı gibi tarihi olaylar üzerine temellenmişti. "Romans bretons" (Breton romansları) ise eski Britanya´daki Yuvarlak Masa Şövalyeleri ve Kral hakkında hikâyeler anlatırdı.
Belki de en çok okunan ve en etkileyici Fransız romansı "Gül Romansı"dir. Guillaume de Lorris ilk kısmını yazmıştı (1230) ve şair Jean de Meung 1275´te daha karamsar ve kınayeli bir ruh haliyle bitirmiştir. Şiir, aşkın gelişimini anlatmak için karmaşık allegoriler (sembolik hikâyeler, insanlar ve görüntüler) kullanmıştı.
İlahiler ve öyküler aşk, sövalyelik ve metafizikle ilgili kısa manzumelerdi. İlahiler daha çok Celtic kaynaklarına dayanıyordu. Öyküler ise genelde Latin kaynakliydi. 100´lerde şair Marie de France birçok önemli öykü yazmıştır.
Fabliaux kısa, genellikle taşlamalarla dolu mizahı öykülerdi. En önemlisi, hayvan karakterlerin insane toplumunu eleştirdiği "Renard Romansı" (1175-1205) denen koleksiyonda bulunur.
Erken Yazın manzume romanslardan sonra ortaya çıkan romanslardan oluşur ve genelde aynı hikâyeleri anlatır. Tarihi belgeler bu tip yazının ana unsurudur. En bilinen tarihi yazarlar Philippe de Commines, Jean Froissant, Jean de Joinville ve Geoffroy de Villehardouin´dir.
Erken Drama öncelikle manzume şeklinde yazılmıştı ve dini temalarla ilgileniyordu. Dini dramlar üce ayrılıyordu: "Gizem Oyunları" skripturlarından (İncil ayetleri) bölümler sahneledi. Mucize oyunları Meryem Ana ve incilden prtreler sunuyordu. Ahlaki oyunlar eğitim amaçlı sembolik dramlardı. Şeküler (dinsel olmayan) komediler -farslar- dini dramların sahnelenmesi sırasındaki girişlerdi. 1200´lerde dramatist Adam de la Halle realizmin çarpıcı etkilerini ve yüksek psikolojik derinlik seviyesini yakalayan seküler oyunlar yazdı.

2. Rönesans
Fransız edebiyatında rönesans 1500´lerin başından 1600´lara kadar uzanmıştı. Fransız rönesansı İtalyan sanat ve edebiyatındaki gelişmeler ve eski Yunan ve Latin modellerinden etkilenen edebiyatın ve öğrenimin çiçek açması olarak nitelenebilir. Yazarlar ve bilgeler -hümanistler- Rönesans´ta önemli rol oynamışlardı. Hümanistler öğrenmenin temelini dini temalardan çok dünyevi konulara çekmişlerdi.
1494´ten 1525´e kadar Fransız ordusu İtalya´yi işgal altında tuttu. Bu istilalar İtalyan edebiyatı ve sanatıyla teması da beraberinde getirmişti. Bu ilişki sayesinde Fransız rönesansı hız kazandı. 1500´lerin başında Kral 1. Francis ve kız kardeşi Marguerita de Navarre hümanistlerin ve tebalarındaki diğer yazarların taslaklarıydı. Marguerite kendisi de bir yazardı. Kendi hikâye koleksiyonu Heptameronu (1558) İtalyan Rönesans yazarı Giovanni Boccaccio´nun 1300´lerde yazdığı "Decam
eron" üzerine yazmıştı.
François Rabelais Fransız Rönesansının en ünlü kurgu yazarı ve döneminin önde gelen tip otoritelerinde biriydi. Ana eseri "Gargantua ve Pantagruel"dir. Bu neşeli, çoğu zaman da patavatsız beş parçalık anlatı 1532 ile 1564 arasında yayımlandı. Rabelais, çarpıcı öğretilerin ham sahnelerinin ve genelde vahşi fiziksel komedilerin anlık değişimlerle birleştirildiği bir biçimde yazmıştı. Bu çalışma, dönemin yasal, politik, dini ve toplumsal kurumlarını eleştirmekteydi.
Pleiade, geleneksel tarzı kırıp Yunan ve Roma modelli yeni bir Fransız edebiyatı yaratmaya çalışan yedi şairden oluşan bir gruptu. Pierre de Ronsard grubun önderiydi. Şiirleri aşk ve gençliğin geçmesi gibi temaları betimleyen pastoral tarzda eski yazı biçimlerini kullanır. Ronsard´in şiirlerinin kolay çekiciliği, dünyevi tecrübenin önemine derin adamışlığı saklar. Yazını, yaşlılık ve ölüm gibi bu tecrübelerin acı yanlarının korkusuzca üzerine gitme becerisini gösterir.
Joachim du Bellay, Pleiade´nin başka bir üyesiydi. Fransız edebiyatında İtalyan Rönesansı´ndan ödünç aldığı sone biçimini ilk kullanan şairdir.
Joachim du Bellay, "Fransız Edebiyatı´nın Savunması ve Yüceltilmesi" adlı önemli bir makale yazdı (1549). Makalede, Orta Çağ boyunca çoğu şair tartafından kullanılan Latince´yi savunan şairlere karşı Fransızca´yi savundu. Joachim du Bellay, Fransızca´nın Latince ya da Yunanca´nın rakibi olamadığını kabul etmekle beraber bu iki dilin olanaklarının çokça kullanılması nedeniyle solmaya yüz tuttuğunu, ancak Fransızca´nın bu sorunun çözümüne yeni bir soluk getirebileceğini düsünmekteydi. Fransız yazarlarına, Fransızca´yı Yunanca ve Latince´den alıntılarla, lehçe ve teknik deyimler açısından güçlendirme çağrısı yaptı.
Pleiade´nin başka bir üyesi Etienne Jodelle bir dramatistti. İlk Fransız komedisi "Eugene" (1552) ve ilk trajedi "Kleopatra Mahkumu" (1552) onun eserleridir.
Lyon, güneydeki Lyon kentinde ortaya çıkan ve bünyesinde Maurice Sceve ve Parnette du Guilliot´yu barındıran başka bir şairler grubuydu. Sceve´nin şiiri, gramer ve imgelerin karmaşıklığıyla ünlüdür. En önemli eseri, "Delie" (1544) adındaki dikkatle hazırlanmış 459 dizain (10 dizelik stanzlar) serisidir. Delie, şairin, Pernette de Guillot olduğu düsünülen bir kadına olan aşkını, aşıkların birbirlerine karşı kullandığı genelde erotik bir dille anlatmaktadır.
Michel de Montaigne denemeleri bir edebi biçim olarak kurgulamıştı. Bir deneme, resmi olmayan konuşma dilinde yazılıyordu. Montaigne´nin denemeleri geniş bir klasik eğitimle şekillenmişti. Tamamen kişiseldiler ve yazarın kendisı, bilgi, alışkanlıklar, ölüm, geziler ve öğrenim gibi konular üzerindeki gevşek meditasyonlardan oluşuyorlardı.

3. Klasik Çağ

Kral 13. Louis ve özellikle Kral 14. Louis´in iktidar dönemleri klasik dönem olarak bilinir. 1600'lerin başından 1700'lere kadar geçen süre Fransız edebiyatının yüksek dönemi olarak düşünülür.
Klasik yazarlar Rönesans fikrini reddetmediler; bu dönem daha geniş bir düzen ve gelişim ruhu geliştirmişti. Fransız yazarları özellikle insani davranışları ve idealleri inceleyen nedenler ve düsünüşleri vurgulamıştı.

3.1. Klasik Şiir
Francois de Malherbe ilk önemli Klasik şair ve en etkileyici olandı. 1600’lerin basında Malherbe, Klasik yazının temelini atan temiz, akılcı ve ayık şiirler yazdı. Jean de La Fontaine ve Nicolas Boileau-Despreaux da Klasik dönemin önde gelen şairlerindendi. La Fontaine, Fabl (1668-1694) denen hayvan karakterleri üzerinde yazdığı kinayeli, öğretici, derinlikli ünlü hikâyeler koleksiyonunu yazdı. Boileau da bu dönemde, zamanının Klasik şiirinin etkilenimlerini belirleyen yönetim ve asillik prensiplerini anlatan “Şairlik Sanatı” (1674) eserini kaleme aldı.
Klasik drama uzun zaman Fransız Klasizminin en büyük ifadesi olarak kabul gördü. Bu dönem boyunca, 12-hecelik dizeler -alexandrine- Fransız dramasının baskın şiirsel ölçütü olarak kurulmuştu. Bu dönemin en ünlü yazarları Pierre Corneille, Jean Racine ve Moliere´dir.
Corneille ilk önemli trajedi yazarı klasiktir. Oyunları, görev, sadakat ve aşkın çözünmez çatışmalarının içinde yüzen asil karakterleri barındırır. Corneille, istek, otokontrol, onur ve özgürlüğün önemine vurgu yapmıştır. Trajedileri arasında “Le Cid” (1637), “Horac”e (1640) ve “Polyeuct”e (1642) sayılabilir.
Racine, cağının Klasik trajedi yazarlarının en büyüğü olarak tanınır. Karakterleri kontrol altına alamadıkları tutkularının sarmalında betimlenir. Melankolik bir dini pesimizm, eserlerinin çoğunun yapısındadır. Racine, antik Yunan ve Roma eserlerini “Andromaque” (1667), “Phedre” (1677) ve “Athalie “(1691) gibi başyapıtlarında yeniden işlemiştir.
Moliere, Fransız dramasının en önde giden komedi yazarıdır. En etkili oyunları, toplumsal değerlerle çatışan güçlü karakterleri konu alan taşlamalarıdır. Moliere, en güzel komedilerini 1660´ların ortasında yazmıştı. Bunların arasında “Tartuffe”, “Don Juan” ve “Yabani” sayılabilir.

3.2. Klasik Nazım
İki filozofun Fransız Klasik nazımının en üstün örneklerini verdikleri düşünülür. Rene Descartes, daha sonraki Fransız felsefesi ve statiğini biçimlendirmede temel teşkil eden “Metod Üzerine Nutuk” (1637)´u yazdı. Öncelikle bir matematikçi olarak bilinen Blaise Pascal, derin Hristiyan inancını temsil eden etkili yazılar yazmıştı. Pascal´in en bilinen eseri yansımaları topladığı “Pensees”dir (1670).
Kendilerine Moralist (ahlakçılar) diyen bir grup yazar insan eylemlerini ve tavırlarını, maxim dedikleri harfler, söyleyişler ve diğer yazın biçimleriyle tanımlamışlardı. Duc de La Rochefoucauld´un “Yansımalar”ı (1664) psikolojik olarak derin, acımasızca sorgulayıcı ve mükemmel bir özlülük içinde olabilen bu tarza bir örnektir. “Theophrastus´un Karakterleri” (Jean de La Bruyere, 1668) günlük insanları ve toplumsal kimliklerin edebi portrelerini maximlerle birleştirir.
Madame de La Fayette, Fransız edebiyatındaki en önemli romanlardan birini yazmıştır: “Cleves Prensesi” (1678). Roman, psikolojik çözümlemeleri ve usta yapısı nedeniyle yüceltilmişti. Sürekli kontrol altında tutulan tutkulu ask teması, içlerinde Jean-Jacques Rousseau´nun da bulunduğu daha sonraki yazarları da oldukça etkilemiştir.
Tarihçi ve Roman Katolik papaz Jacques Bossuet, etkileyici ve hareketli vaazlarıyla tanınır. Francois de Fenelon da Roman Katolik başpiskoposuydu. Edebi ünü özellikle, yazarın eğitim, ahlak, siyaset ve din üzerine görüşleriyle dolu “Telemachus “(1699) romansına dayanır.

4. Felsefi Çağ (Aydınlanma)
Filozoflar çağı
Genel anlamda filozof sözüyle, nereden gelindiği, doğa, dünyanın ya da yaşayan insanların kaderi gibi büyük metafizik meseleler üzerine düşünen ve bunları evrensel bir sistem şeklinde çözümlemeye çalışan kimse kastedilir. Bununla beraber Montesquieu, Diderot, Voltaire zamanında ifade, özel bir değer kazandı. Bu filozofların çoğu metafiziği beğenmeyip bilinmeyen üzerine kafa yormanın gereksiz olduğunu düşünürler. Buna karşı hepsi, insanın yeryüzünde mutluluğunun bağlı olduğu politik, sosyal, ahlâki ya da dinsel düzen konularıyla ilgilenirler. Onlar bu konuları bütün ön yargıları bir tarafa bırakıp bizzat kendileri incelemeği iddia ederler. Ansiklopedi’de “filozof” ispat edilmeyen hiçbir şeyi kabul etmeyendir denilir; onlar aldatıcı mefhumları hiç kabul etmezler; mutlağın, olağanın, şüphelinin kesin sınırlarını çizerler. Böylece filozoflar her sahada önceki yüzyılda Descartes ve inanmayanlar tarafından da açıklandığı gibi, otorite ilkesine karşı baş kaldırırlar; en yaygın fikirleri, en oturmuş gelenekleri sarsarlar, kurumlarda ve âdetlerdeki büyük devrim öncesi düşüncelerde devrim yaparlar.

Felsefi düşüncede ilerlemeler ve klasik zevke bağlılık (1715-1750)
XVIII. yüzyılın ilk yarısında, felsefî düşünce kendini ortaya koymak için yönetimin zayıflığından faydalanır; ama sosyal tenkitlerinde en gözü pek yazarlar, klasik zevke sadık kalırlar. Otoritenin Zayıflaması: XIV. Louis’nin ölümünden itibaren, rejime yenik düşen otorite krizi potansiyel olarak müsaittir. Kral naibi seçilen Orleans dükü sansür ve polis gözetimini gevşek tutar. XV nci Louis düş kırıklığına uğratan siyasetinin sebebiyet verdiği memnun olmayanların görüşlerini bilhassa kendisine iyi ve usta bir yardımcı, iyi bir öğütçü olan kardinal Fleury’ nin ölümünden sonra bastıramaz. Bu memnuniyetsizlik 1748 yılında, kıralın Avusturya kraliçesi Marie-Therese’e karşı başarılı bir savaştan sonra Aix-la Chapelle antlaşmasını imzalaması ve bütün kazanımlarını terk etmesi ile zaten güvenilmez olan bir barışı satın almasıyla doruk noktaya ulaşır. Bu kriz boş bir meydanı, fikirleri halkın görüşünde gittikçe geniş bir ilgi bulan yenilikçilere bırakır. Felsefenin ilkeleri: İnceleme ruhu- Tanrı esini üzerine kurulmuş olan geleneksel inanç yerine filozoflar bilinç ilkeleri olarak aklı ve deneyimi koyarlar. Descartes onlara mantıklı düşünme çalışmasıyla gerçeği yanlıştan ayırmağı öğretti. İngiliz deneyselciler, özellikle Locke, onlara pozitif olayların zevkini vermeğe katılırlar. Bilim ruhu- Böylece dinin saygınlığı yerine insanî bilimlerin saygınlığını koymağa çalışırlar. Newton sistemi, kültürlü halk içinde büyük merak uyandırır, bilim dünyasında gittikçe artan sempati kazanır ve peşin hüküm (batıl itikat) ile dolu eski fizikin zararına kendini kabul ettirir. Taşra Akademilerinde, hatta yurttaşların görüşlerinde deney ve laboratuar araştırmaları artar, aynı zamanda tarihî ve arkeolojik bilinç gelişir. Kozmopolit (çok dünyalı) ruh- Bundan başka yabancı ülkelerin kurumları ve âdetlerine olan güçlü bir merak yayılır. Yabancı değiş tokuşlar artar; seyyahlar gittikçe çoğalır. İngiltere özel bir saygınlık kazanır: Milli özsaygı konusunda Fransız ve İngiliz kurumları arasında sık sık acımasız kıyaslamalar yapılır. Edebiyat gelenekleri Sanat alanında, bununla beraber, büyük klasikler örnek model olarak dururlar. Bir Saint-Simon onlara elbette hiçbir şey borçlu değil ama rakipsiz bir örnektir. Benimsenmiş türler, trajedi, komedi, roman gene yenilenerek birçok yazar tarafından işlenmiştir. Marivaux’nun tiyatrosu klasik bir başarı taslağıdır. Montesquieu ile Voltaire’in felsefi eserlerine gelince, onlar klasik dehaya uygun olan düşünce aydınlığı ve ifade açıklığıyla kendilerini kabul ettirirler.
Fransa´nın 18. yüzyılı genelde Neden Çağı ya da Aydınlanma Çağı olarak bilinir. Bu dönemde ilerici yazarlar, doğruyu öğrenmenin en iyi yolunun nedensellik olduğunu vurguladılar. Günün bilimsel gelişmelerinden çok fazla etkilendiler (örneğin, doğa olaylarının akla uygun bilimsel nedenlere dayandığını söyleyen İngiliz bilim adamı Isaac Newton´un fizikteki çalışmaları). Bu yazarlar, birçok Aydınlanma düşünürüne (philosophes) düzen içindeki doğanın insan toplumları için bir model olarak kullanılabileceğini anlattılar. Bu dönemin edebiyatı oldukça felsefiydi ve Voltaire, Denis Diderot ve Jean-Jacques Rousseau gibi önemli yazarlar tarafından yaratılmıştı.
Voltaire, döneminin en çok konuşulan ve tartışılan edebi figürüydü. Yazar olarak yeteneklerini ve ününü tahammülsüzlük ve önyargılılık ile savaşmak ve akılcılığı yüceltmek için kullanmıştı. Voltaire´in en ünlü eseri taşlama roman “Candide”dir (1759). William Shakspeare´den etkilenerek trajediler de yazdı. Bunun yanında, Voltaire aynı zamanda Avrupa ve dünya tarihi üzerine eserleri ile modern tarih yazımının prensiplerini geliştirmeye de yardım etti.
Denis Diderot ana olarak Neden Çağı´nın en önemli entelektüel yapıtlarından biri olan “Encyclopedie”nin (1751-1772) editörü olarak tanınır. Ansiklopedi, birçok alandaki uzman yazarların makalelerinin derlenmesinden oluşuyordu. Eser, günün bilgi birikiminin daha geniş bir izleyiciye uzanmasını amaçladı. Dini otoriteye, iktisadi eşitsizliğe ve adaletin istismarına saldırdı. Diderot aynı zamanda “Ölümcül Jacques ve Efendisi” (1778-1780) adlı romanındaki kurgusallık ile de bilinir.
Jean-Jacques Rousseau, Fransız toplumunda (Yeni Heloise, 1761) ve eğitim mekanizmasında (Emile, 1762) değişiklikler önermişti. Rousseau´nun otobiyografisi (ölümünden sonra yayınlanan “İtirafla”r, 1782) kendini eleştirmenin modern edebiyatını yaratmaya yardımcı olmuştu. Meditatif ve lirik duyguyu Fransız edebiyatına yeniden sokmaya yardımcı olan kurgusu içinde, Rousseau´nun doğaya hassasiyeti belirgindir. Bu hassasiyet kendisinin siyaset ve toplumsal düzen üzerine yazdığı “Söylevle” (1755) ve “Toplum Sözleşmesi” (1762) gibi teorik eserlerini de oldukça etkilemiştir.
Marquis de Sade, kendi zamanında çağdaşlarınca anlaşılmadı ve daha sonra da hep nefretle anıldı. Ancak 1900’lü yıllara doğru Neden Çağı´nın en önemli yazarlarından biri olarak kabul edilmeye başlandı. “Boudir´de Felsefe” (1795) gibi vahşi pornografi içeren romanları, kendi zamanındaki yazarların doğaya bakışları ve toplumsal düzen öngörülerinin iyimser doğasıyla dalga geçer. Siyasi yazılarıyla da bilinen Montesquieu, rezil eden toplumsal eleştirilerini “Pers Mektupları”nda (1721) yazdı. Alain Rene Lesage ünlü satirik romanı “Gil Blas”i (1715-1735) yazdı. Pierre de Beaumarchais, “Sevilla Berber”i (1775) ve “Figaro´nun Düğünü” (1784) gibi satirik komediler kaleme aldı. İki oyun da aristokratik önceliğin irrasyonel doğası üzerinedir ve bu fikirler Fransız Devrimi fikirlerine katkıda bulunmuştur.

5. Romantizm
Romantizm akiminin temelleri 1700´lerin sonunda atılmıştı ancak yayılması 1800´lerin ortalarını buldu. Genel olarak Klasizm ve Nedensellik Çağı´na tepki olarak ortaya çıkmıştı. Romantik yazarlar, kendilerinden önceki dönemlerdeki aşırı rasyonel ve cansız edebi biçimleri reddettiler. Romantikler, neden üzerindeki hayal gücü ve duyguya vurgu yapmışlardı. Edebi tasvirin daha özgür biçimlerini savunuyorlardı. Bir çalışmadaki en önemli etken yazarın kişiliğiydi.

5.1. Preromantikler
Fransız Romantizmi kendinden önceki İngiliz, İspanyol ve özellikle alman Romantik hareketlerinden etkilenmişti. Preromantikler denen bir grup Romantik, 19. yüzyılda bu akımı biçimlendirmeye çalıştılar.
Jean-Jacques Rousseau, Nedensellik Çağı ile tanındı. Ancak, kendini tanımadaki isteği, doğal dünyaya karşı hassaslığı ve hislere ve kendiliğindenliğe verdiği önem nedeniyle Romantizm´in de önde gelenlerinden biriydi. Rousseau ayni zamanda Romantikleri de lirik vezni ve tutkulu ama korkutucu aşkı tasviri ile Romantikleri de etkilemişti.
Francois-Rene de Chateaubriand kurguları ile önemli bir etki yarattı. Sıkılganlık, yalnızlık ve keder duygularının baskın olduğu yazınları, Romantik edebiyatın temel öznelerinden biri oldu. Chateaubriand, Romantik yazında temel bir karakter yarattı -dayanışan, tutkulu ve yanlış anlaşılmış bir karşı-kahraman. Chateaubriand güçlü dini duygulara sahipti ve bu çalışmaları Klasizm ve Nedensellik Çağı´nda sıkça islenen Hristiyan Orta Çağ figürüne olan ilgiyi yeniden canlandırdı. Madame de Stael, Fransız Romantizmi´ne “Edebiyat Üzerine” (1800) ile kritik bir teori bıraktı. Alman romantizmini Fransız Romantizmine “Almanya Üzerine” (1810) ile eklemledi. Şair Andre Chenier, Romantik şairlerce benimsenen birkaç teknik yazın seklini şiirine kattı.

5.2. Romantik Şiir
1820´de Alfonso de Lamartine
´in “Peoetik Meditasyonlar” kitabi ile başlamıştı. Melankolik şiirleri doğa, aşk ve terkedilmişlikle ilgileniyordu.
Victor Hugo, bir sair, dramaturg ve kurgu yazarı olarak zamanındaki en büyük Romantik kabul edilir. Şiirlerinin cogu renkli ve egzotik niteliktedir. Hugo´nun sonraki eserleri (Sonbahar Yaprakları, 1831) daha kişisel ve metidatiftir. “İncelemeler” (1856) karanlık başlar ve cevabı zor sorularla ilgilenir; evrendeki insanlık, ölümün kaçınılmazlığı ya da sevdiklerin kaybedilmesi. Alfred de Vigny, en çok “Modern Şiirleri” (1826) ile tanınır. Şiirleri, yüksek kişiliğin yalnızlığı ve mutsuzluğu ile ilgilenen genellikle dramatik ve felsefi şiirlerdir. Alfred de Musset, müthiş lirik özelliklere sahipti. Melankoli ve müziksel şiirleri aşk, acı ve kederle ilgilenir. “Geceler” (1835-1837) şiirlerinde Musset, kayıp bir aşkın ardından çektiklerini anlatır.

5.3. Romantik Drama
Romantik drama komedi ve trajediyi karıştırarak tarihi konuları ve melodramik koşullarla ilgilendi. Victor Hugo ilk önemli romantik oyun olan “Hernani”yi (1830) yazdı. Vigny´nin “Chatterlon”u (1835) Romantik edebiyattaki popüler bir karakter olan dışlanmış artisti konu edinir. Musset, yazınındaki mükemmellikle bilinen karmaşık komediler yazmıştı.

5.4. Romantik Kurgu
İskoç Walter Scott´tan esinlenen bircok Romantik yazar tarihi romanlar yazdılar. Alexandre Dumas ünlü tarihi romanı “Üç Silahşörler”i (1844) bu dönemde kaleme almıştı. Victor Hugo´nun “Notre Dame´ın Kamburu” (1831) Orta Çağ Romantik hissiyatını yansıtır. Eser aynı zamanda edebiyatın gücünü kullanarak toplumsal adaletsizlikleri düzeltme çabasını yansıtır.
Bazı Romantik yazarlar kurgunun daha gerçekçi biçimlerine yöneldiler. Honore de Balzac, George Sand ve Stendhal gibi yazarlar eserlerinde Romantik karakterleri barındırmaya devam ettiler. Ancak bu yazarlar, insan yaşamının toplumsal koşullarını ve doğanın objektifliğini yansıtma amacıyla Romantizmlerini biraz değiştirdiler.
1829´dan başlayarak Balzac, “İnsan Komedisi” (1842-1848) adını verdiği yaklaşık 100 roman ve hikaye yazdı. Bu seride zamanının Fransız toplumunu resmetmeye çalışır. Balzac, güdülenmeleri ve etkileşimleri ile çeşitli insanları betimledi. Aynı zamanda toplumsal kurum ve değerlerin insan üzerindeki etkilerini, özellikle paraya karşı olan tutumun etkisini incelemişti.
George Sand, kariyerine ask ve tutku üzerine yazılar yazan (Indiana (1832) ve Lelia (1833)) bir Fransız kadınının takma adıydı. Daha sonra daha kırsal konulara döndü, özellikle köy hayatını anlattığı “Şeytanın Havuzu”nda (1846) bu etki daha çok hissedilir.
Stendhal, tutkulu ve güçlü karakterlerle melodramik durumları seven usta bir psikologdu. Tutku ve çıkar arasındaki savaşımı betimleyen temiz ve ironik bir tarz kullandı. En bilinen iki eseri “Kırmızı ve Mavi” (1830) ve “Parma Manastırı”dır (1839).

6. Gerçekçilik (Realizm)
Realizm, Romantizme karşı ortaya çıkan bir edebi doktrindir. Realistler, sanatın yaşamı doğrudan, dürüstçe ve nesnel olarak yeniden üretmesi gerektiğine inanıyorlardı. 1800´lerin ortasına doğru Realizm, Fransız edebiyatında baskın hale geldi.
Gustave Flaubert Fransız realizminin en önemli ismiydi. Detaylara olan aşkı ve insan davranışlarının dikkatli gözlemi ile Balzac´ı takip etti. “Madam Bovary”si (1856) için özellikle sıradan bir karakter seçti, sıradan bir kasaba doktoru ve onun sığ karısı. Sıkıcı konusuna rağmen “Madame Bovary” müstehcen olarak nitelendi ve Flaubert bu romanı nedeniyle yargılandı.
Guy de Maupassant, insan davranışlarının sıkı bir inceleyicisi olduğunu gösteren kısa Realist hikâyeleriyle ünlü oldu. Normandiya´daki köy yaşamı ve Paris´teki korkunç sosyal hizmet yıllarını anlattığı yazıları çoktur.
Fransa´daki Realist dramanın iki çeşidi vardı. Birincisi iyi planlanmış oyundur (teşhir ve ceza ön plandadır). Eugene Scribe´in komedileri buna en güzel örnektir. Diğer tarz ise sorun oyunu ya da tez oyunudur. Çoğu boşanma ve yasal adaletsizlik gibi toplumsal sorunlarla ilgilenmişti. Bu tarzın önde gelen yazarları Emile Augier, Eugene Brieux ve Alexandre Dumas´dır.
Edebi eleştiri realist edebiyatta önemli yer tutmuştu ve sonraki edebi eleştiri tarzlarını da etkilemişti. En önemli gerçekçi eleştirmen Charles Sainte-Beuve idi. Edebi eserin yazarın kişiliği ve yaşamı ile beraber sorgulanması ve değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyordu. Ayrıca eserin yaratıldığı tarihsel arka plan ve toplumsal çevrenin de önemine dikkat çekiyorlardı: Doğacılık (Natüralizm)
1800´lerin sonuna doğru Realizmin aşırı bir biçimi olarak Natüralizm ortaya çıktı. Natüralist yazarlar, insan eylemlerinin geniş ve en aşağılık yanlarına dikkat çekiyorlardı. Tipik bir natüralist eser karamsardı ve çoğu zaman toplumsal adaletsizliği eleştiriyordu. Bu hareket, insanin kişiliğinin kendi özgür iradesinden çok cevre ve kalıtım ile belirlendiğini savunan determinizm öğretisini beraberinde getirdi.
Emile Zola, en önemli Fransız natüralist yazardır. Kurguyu, içinde insan davranışının temelinin anlaşılabileceği bir laboratuar olarak tasavvur ediyordu. “Rougon-Macquart” (1871-1893) olarak adlandırdığı 20 romanlık dizisinde toplumsal eleştirinin başyapıtlarını yaratmıştı. Romanların karakterleri, zenginlikten, sefalet, yokluk ve dinmek bilmeyen çatışmalara sürüklenen bir ailenin bireyleriydi.

7. Sembolizm
Fransız sembolizmi 1800´lerin sonunda ortaya çıkan bir edebi akimdi. Sembolizm ayni zamanda bu akıma dâhil olmayan ama ilişkili olan yazarlara da mal edilmişti.
Sembolist hareketin ünlü isimleri şairler Charles Baudelaire, Stephane Mallarme, Paul Verlaine ve Arthur Rimbaud´dur. Şiiri geleneksel kalıplardan kurtararak daha özgür yazın biçimleri oluşturmak istediler. Sembolistler şiirin, dosdoğru ve basit tanımlamalarla gizemli bir gerçekliği yakalamaya çalışmayı denemesinden çok anlam çıkartmayı sezgiler, sansasyonlar ve etkilenimler yoluyla araması gerektiğine inanırlardı. Şiirlerinin çoğu kişisel ve bulanıktı.
Charles Baudelaire, Sembolizmin en önde geleniydi. “Şeytanın Çiçekleri” (1857) derlemesi bu tipteki 100 civarındaki şiirin toplanmasıydı. Eser, Baudelaire´in insanlık ve onun ahlaksızlıklarından iç karartıcı etkilenmesini yansıtır. Baudelaire´in insan doğasının en aşağılık yönlerinin bile güzelliklere yol açabileceğine inancı, eserinin başlığında kendini belli eder.
Stephane Mallarme, Sembolist şairlerin ve teoristlerin en etkilisiydi. Şiirleri, anlamın kendisini sorgular. Şiirlerinin en ünlüleri “Faun Akşamı” (1876) ve kafa karıştırıcı “Bir Zar Atımı” (1897)´dır.
Paul Verlaine, basit, melodik bir yazına sahipti. “Sözsüz Müzikler”inde (1874) dizelerle müzik duygusunu vermeye çalışmıştı.
Arthur Rimbaud, daha küçük yaştan bir dahiydi. Daha henüz 16 yaşındayken orijinal şiirler yazmaya başlamıştı. 19 yaşında, işkence edilmiş ruhani deneyimlerini tanımlayan yazın ve dizelerin bir otobiyografik toplaması olan “Cehennemde Bir Mevsim”i (1873) bestelemişti.
Hiçbir Sembolist romancı, şairlere yetişemediyse de hayalci Sembolist Maurice Maeterlinck gününün yazarlarını etkilemişti. Maeterlinck Belçikalıydı ama Fransızca yazmıştı.

8. 1900'ler

8.1. Erken Yıllar
1900´lerin başında Fransız edebiyatında dört baskın yazar vardı. Bunlar Paul Claudel, Andre Gide, Paul Valery ve Marcel Proust´tu. Hepsi 1870 civarında doğmuşlardı ve hepsi de kariyerlerinin başında Sembolist bir dönemden geçmişlerdi. 1920´de her biri önemli bir edebi figür olarak kabul edildi.
Claudel, kendi güçlü Roma Katolik görüşlerini yansıtan dramalar, şiirler, eleştiriler ve dini yorumlar yazdı. Claudel´in şiiri kalın metaforlar, vahşi tutkular ve çiçekli bir dil içerir. Yine de en bilinen eserleri dini içerikli olanlarıydı; özellikle “Öğle Kırılması” (1906) ve “Mary´e Gelen Gelgitler” (1912).
Gide, din, aile, cinsellik ve ahlak üzerine Ortodoks olmayan görüşleri yüzünden oldukça geniş bir fikir ayrılığı yaratmıştı. Kurgusu, karakterlerindeki biçimsel yenilikler ve psikolojik derinlemeleriyle takdir toplamıştı. Gide, 1900´lerin başında Fransız edebiyatının en önde giden dergisi Yeni Fransız Revüsü´nün kurulmasına yardım etmişti.
Proust, belki de 1900´lerin en saygın Fransız romancısıydı. En önemli eseri “Geçmiş Şeylerin Hatırası” 1913´ten 1927´ye kadar yedi parça halinde yayımlandı. Roman oldukça kişisel ve şiirsel bir eser olduğu kadar toplumsal tavırların ve kişilik psikolojisiyle ilgili de mükemmeldi.
Valery´nin şiiri Fransız edebiyatındaki rasyonel geleneğin izlerini taşır. Tutkusal denetim ve klasik biçimleri vurgulamıştır. Eserleri içinde uzun şiirlerden oluşan “Genç Kader” (1917) ve “Etkiler” (1922) vardır. Valery, ayni zamanda etkili bir edebi eleştirmendi.

8.1.1. Sürrealizm (Gerçeküstücülük)
Sürrealizm, Parisli bir grup yazar ve ressam tarafından 1924´te kurulan bir hareketti. Sürrealistler, bütünlüklü bir insan deneyimi yaratmak için rasyonel varlığın içine katılması gerektiğine inandıkları bilinçsiz düşünce süreçlerini -özellikle de düşleri- incelediler.
Şair Guillaume Apollinaire, Sürrealizm´de önemli bir etkiye sahipti. “Alcools” (1913), imgelem ve modern dünyayı kutlayan şiirlerin derlemesinden oluşur. Sürrealistlerin lideri ve bas kuramcısı Andre Breton´du. Önde gelen şairler, Rene Char, Paul Eluard ve Louis Aragon´du. Ne var ki, üçü de en güzel olarak nitelenen şiirlerini 1930´da bu akımdan ayrıldıklarında yazmışlardı. Temaları, kelimelerin ve görsel imgelerin çarpıcı birleşimi yoluyla ifade edilen aşk ve diğer öznel durumlar üzerine yoğunlaşmıştı.
Her ne kadar Breton tiyatronun değerini ifşa ettiyse de, oyun yazarı Antonin Artaud, Sürrealistlerle yolunu ayırdıktan sonra dramatik kuram üzerine önemli bir makale serisi yayınladı. “Tiyatro ve Onun Çifti”nde (1938) tiyatronun, seyircisini değiştirmede işkence biçimleri ya da dini ritüeller kadar güce sahip olması gerektiğini savunuyordu.

8.1.2. Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk)
Egzistansiyalizm, Fransız edebiyatını 2. Dünya Savaşı´ndan sonra etkileyen bir edebi felsefeydi. En önemli varoluşçu yazar Jean-Paul Sartre, “Çıkış Yok” (1944) ve “Kirli Eller” (1948) oyunlarıyla olduğu kadar felsefi yazıları ve eleştirileriyle de ünlüdür. Eserleri özellikle özgürlük ve sorumluluk sorunları ile ilgilenerek ahlaki ve politik konuları inceler. Örneğin, dönemin gençliğinin sorunlarını çok iyi dile getirmesi ile dikkat çeken ilk romanı “Bulantı” (1938), varoluşun kendisiyle yüzleşmenin getirdiği rahatsız edici sonuçlarını araştırır. Simone de Beauvoir, “Belirsizlik Ahlaki İçin” (1947) gibi çalışmalarıyla Varoluşçu düşüncenin yaygınlaşmasında etkili olmuştu. Ancak, Camus da “Yabancı” (1942), “Veba” (1947) ve uzun makalelerden oluşan “Sisyphus Destanı” (1942) gibi eserleri ile benzer etik ve ahlaki sorunlarla ilgilenmişti.

8.1.2.1. Dramanın Gelişimi
Sartre ve Camus´nun da içinde bulunduğu birçok romancı ve şair 1900´ların ortasında Fransız dramasına katkıda bulunmuştu. Diğer önde gelen oyun yazarları Jean Giraudoux, Jean Cocteau ve Jean Genet´ti. Giraudoux, suni, köylü ve alaycı bir şekilde yazdı. En bilinen oyunları aşkın doğası ya da savaşa ve açgözlülüğe karşı protestoyu inceler. Cocteau mitolojik konular üzerindeki yazılarıyla ünlü olmuştu. Genet ise toplumsal dışlanmışlardan oluşan karakterlerin ritüelik betimlemelerine dikkat çekmişti.
1950´lerde Fransa´da Absürd Tiyatro denen bir hareket belirdi. Oyun yazarları, yaşamın anlamsız doğası olduğuna inandıkları şeyleri dramatize etmeye çalıştılar. En bilinen Absürdistler Samuel Beckett ve Eugene Ionesco´ydu. Beckett İrlandalıydı de Ionesco da Romanyalı, ancak ikisi de Fransızca yazdılar ve en önemli eserleri ilk önce Paris´te sergilendi; örneğin, “Godot´u Beklerken”.

8.2. 1900´lerin Ortası ve Sonu

Bu dönemdeki ana değişiklik Yeni Roman´dı. Belli basil temsilcileri Alain Robbe-Grillet, Michel Butor, Nathalie Sarraute ve Claude Simon´du. Bu yazarlar, romanlarındaki olayları biçimlendirmek için dışarıdan bir öyküsel çerçeve kullanmamışlardı. Bunun yerine, romanlarını, karakterlerin olayları algılayışlarının dışında geliştirmeye çalışmışlardı. Bu, zamanın ve perspektif üzerinde sarsıcı etkilere yol açtı.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!