Arama


asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
25 Eylül 2006       Mesaj #7
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Şeytan'ın Gücü Zayıftır
Şeytan hakkında unutulmaması gereken çok önemli bir gerçek vardır. Şeytan Allah'tan müstakil bir güç değildir. Allah tarafından yaratılmıştır ve O'nun kontrolündedir. Düşmanlığı insana karşıdır. Şeytanın Allah'tan bağımsız bir güç olduğunu düşünenler yanılırlar. Bu kimseler şeytanın Allah'a karşı bir mücadelesi olduğunu zannederler. Oysa şeytanın insanlara Allah'ın dinini yaşatmak istememesinin nedeni, bunun insanları yıkıma uğratmak için tek yol olduğunu bilmesidir. Yoksa şeytanın Allah'a karşı bir düşmanlığı söz konusu olamaz. Sonuç olarak o da Allah'ın yarattığı bir kuldur ve O'nun izniyle faaliyetini sürdürmektedir. Kendisine tanınan süre bittiğinde, cezasını çekmek üzere o da saptırdığı insanlarla beraber cehenneme atılacaktır.
Andolsun, senden ve içlerinde sana tabi olacak olanlardan tümüyle cehennemi dolduracağım. (Sad Suresi, 85)
Unutulmaması gereken, şeytanın müminler üzerinde bir gücü olmadığıdır. Şeytanın gücü yalnızca Allah'ın tespit ettiği, daha doğrusu cehennem için özel olarak yarattığı insanlar üzerinde geçerlidir. Şeytan Allah'ın mümin olarak yarattığı bir kulu saptıramaz. Sadece, müminin dünya hayatındaki imtihanı gereği bazı küçük hatalar yapmasına vesile olabilir. Şeytanın saptırma etkisi yalnızca kalbinde hastalık bulunan kimseler üzerindedir. Bu gerçek Kuran'da şöyle bildirilir:
Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı-gücü yoktur.
Onun zorlayıcı-gücü ancak onu veli edinenlerle, onunla O'na (Allah'a) ortak koşanlar üzerindedir. (Nahl Suresi, 99-100)
Bir başka ayette müminlerin şeytan tarafından saptırılamayacakları şöyle bildirilmiştir.
"Benim kullarım; senin onlar üzerinde hiçbir zorlayıcı gücün (hakimiyetin) yoktur." Vekil olarak Rabbin yeter. (İsra Suresi, 65)
Şeytan da Allah tarafından yaratılmış bir varlık olduğuna göre, herşeyde olduğu gibi onun yaratılışında da sonsuz hikmet vardır. Örneğin, şeytanla beraber büyük bir insan topluluğunun cehenneme sürüklenmesi, kıyamet günü müminlerin Allah'a şükürlerini, cennete karşı duyacakları sevinci artıracak bir unsurdur.
Şeytan aynı zamanda mümin topluluğun içinde gizlenen münafıkların ortaya çıkmasını sağlar. Bu hastalıklı kimseleri etkisi altına alarak, müminler aleyhine faaliyette bulundurur. Böylece münafıklar mümin topluluğu içinde gizlenemeyerek kendi kendilerini deşifre etmiş olurlar. Müminler de içlerinde barınmaya çalışan bu pislik grubunu kolaylıkla teşhis ederler. Dahası şeytanın faaliyetlerinin ve münafıklar üzerindeki etkisinin farkına varan müminlerin —Kuran 'da geçen bir ayetin tecellisini gördükleri için— imanları ve Allah'a yakınlıkları artar:
Şeytanın (bu tür) katıp bırakmaları, kalplerinde hastalık olanlara ve kalpleri (her türlü) duyarlılıktan yoksun bulunanlara (Allah'ın) bir deneme kılması içindir. Şüphesiz zalimler, (gerçeğin kendisinden) uzak bir ayrılık içindedirler.
(Bir de) Kendilerine ilim verilenlerin, bunun (Kuran'ın) hiç tartışmasız Rablerinden olan bir gerçek olduğunu bilmeleri için; böylelikle ona iman etsinler ve kalpleri ona tatmin bulmuş olarak bağlansın. Şüphesiz Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltir. (Hac Suresi, 53-54)
Bu mümin topluluğun içinde bir tür temizlik anlamına gelir. Zaten Allah'ın şeytana süre tanımasının hikmetlerinden biri budur. Allah bu durumu Kuran'da şöyle açıklar:
Andolsun, İblis, kendileri hakkında zannını doğrulamış oldu, böylelikle iman eden bir grup dışında, ona uymuş oldular.
Oysa onun, kendilerine karşı hiçbir zorlayıcı-gücü yoktu; ancak Biz ahirete iman edeni, ondan kuşku içinde olandan ayırdetmek için (ona bu imkanı verdik). Senin Rabbin, her şeyin üzerinde gözetici-koruyucudur. (Sebe Suresi, 20-21)
Cahiliye toplumu tarafından bilinmeyen bir başka nokta ise şeytanın yaptırım gücünün olmadığıdır. O yalnızca insanı davet eder. Eğer insanın kalbinde bir hastalık varsa bu çağrıya uyar. Yoksa şeytanın insanlar üzerinde zor kullanabilecek bir gücü yoktur. Kendisine uyanların hatta tapanların hepsinin aslında ne kadar büyük bir gaflet içinde olduklarını bilir. Şeytanın kıyamet günü kendisine uyanlara yapacağı itiraf ayette şöyle geçer: İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu, Allah, size gerçek olan vaadi vaadetti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtacak değilim, siz de beni kurtacak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azap vardır." (İbrahim Suresi, 22)

Şeytana Uyanların Durumu ve Ahirette Hesaplaşma
Allah Kıyamet günü, insanları doğru yoldan uzaklaştıran kötü gruba hitaben şöyle der:
"Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız. İnsanlardan onlara uymuş olanlar, "Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandık ve bize tayin ettiğin sürenin sonuna ulaştık" derler.

Allah, "Cehennem, Allah'ın dilemesine bağlı olarak, temelli kalacağınız durağınızdır" der (el-En'am, 6/128). İnsanlara hitaben de: "..Ey insanoğulları! Ben size, şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir düşmandır, Bana kulluk edin, bu doğru yoldur, diye bildirmedim mi? And olsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı, akletmez miydiniz? İşte bu, size söz verilen cehennemdir. Bugün, inkàrcılığınıza karşılık oraya girin" (Yasin,36/59-64)
Diğer bir kıyamet sahnesinde de şeytan, kendisine uyanları kınayacak ve şöyle diyecektir:
İş olup bitince şeytan: "Doğrusu Allah size gerçeği söz vermişti. Ben de size söz verdim ama, sonra caydım; esasen sizi zorlayacak bir nüfuzum yoktu; sadece çağırdım, siz de geldiniz. O halde, beni değil kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Beni Allah'a ortak koşmanızı daha önce kabul etmemiştim; doğrusu zàlimlere can yakan bir azàb vardır" der. (İbrahim , 14/22)


Yaratılış Hikmeti
Alimler, şeytanın yaratılmasında bir takım hikmetlerin bulunduğunu söylemişlerdir.
a- Allah, eşyayı zıtlarıyla birlikte yaratmıştır ki, biri diğerinden ayırt edilebilsin ve aralarındaki fark insanlar tarafından anlaşılabilsin. Şeytan da yaratıkların en temiz ve en şereflilerinden biri olan, hak ve hayrı tavsiye eden meleklerin varlığına mukabil yaratılmıştır.
b- Şeytanın yaratılmasındaki bir başka hikmet de, Allah'ın üstünlük ifade eden, Kahhàr, Müntekim, Adl, Dàl, Şeddü'l ikàb, Seriulhisàb, Hàfid, Rafi, Muizz, Müzill gibi isimlerinin tecelli edecekleri bir varlığın gerekli olmasıdır. Zira bu isimler taalluk edecekleri bir varlığı gerektiren kemàl sıfatlarıdır. Şayet ins ve cin melek tabiatında olsaydı, bu isimlerin eseri ve neticesi ortaya çıkamazdı.
c- Eğer şeytan yaratılmamış olsaydı, Allah'ın afv, mağfiret, rahmet, günahları örtme ve bağışlama gibi hususları ihtiva eden kemal sıfatlarının ve isimlerinin tecelli etmesi mümkün olmazdı. Peygamberimiz bunu veciz bir şekilde şöyle dile getirmektedir: "Eğer sizler günah işlemeseydiniz, Allah muhakkak ki sizleri giderirdi de, fertleri günah işleyip, mağfiret dileyecek ve Allah'ın kendilerine mağfiret edeceği bir kavim getirirdi." (Müslim,Tevbe, 2; Tirmizi,... Ahmed b. Hanbel)
d- Şeytan yaratılmamış olsaydı, Allah' ibàdet ve itàattan söz etmek mümkün olmazdı. Zira belli fiillerin ibadet, tàat, hayır ve hasen oluşu ancak zıdlarının varlığı ile bilenebilir ki, insanlara şer ve çirkin fiillerde yol gösteren şeytandır.

İnsan ve İblis
İblis öncelikle mü'mine düşman olmakla birlikte, gerçekte tüm insan neslinin karşısındaydı. Sadece inanan ve inancının gereğini yaşayanların değil, inanmayanların da, inancının gereğini yaşamayanların da yakasını bırakmıyordu. Çünkü İblis, kendi helakini insanın varlığına bağlamaktaydı. Âdem yaratılmadan önce yeri rahattı.
Âdem'in yaratılmasıyla fena bir imtihan başına çökmüştü. Kendisi gibi mahluk olan birine secde etmesi istenmişti ondan. Emreden herhangi biri değildi. Kendisini yaratandı aynı zamanda. Yine de bu emri kibrine yediremeyerek secde etmemiş, Âdem'e secde emrinde isyana düşmüş ve insan neslini kendine düşman ilan etmişti.
İnsan neslinin karşısındaydı İblis. İki sarhoş kavga ettiği zaman onun üzüldüğünü düşünebiliyor muydunuz?
Büyük ihtimalle ellerini ovuşturarak başardığı işin zevkini çıkarıyor olacaktı. İki kavim savaşmış olsun, iki nesil, iki ülke..
Ya da nesiller ülkeler savaşsın.. Zehirlemekten aldığı lezzetinin artmasından başka ne fark ederdi onun için?
Yaptığı işlerin dehşetli sonuçlarına bakılırsa, hırsla sarıldığı bu işin sonunda insan nesli tamamen helâk olmadan tatmin olması pek mümkün değil gibi görünüyordu. Acaba yeryüzünde onun uğursuzluğunu tatmamış, onun şerrinden nasibini almamış bir tek insan var mıydı?

Tecrübeliydi.. Hz. Âdemden beri yeterince tecrübe edinmişti. Ne istediğinin ve neyi istemediğinin farkındaydı.
İnsanı istemiyordu. İnsanın lemlerin Rabb'inin huzurunda ikram edilir, kerim bir makam sahibi olmasını istemiyordu.
Secde etmemişti ve bu isyanını Âdem'in kalitesizliğiyle, önünde eğilmeye layık biri olmamasıyla açıklamıştı.
"Ben hiç balçıktan yarattığın birine secde eder miyim?" "ben ondan hayırlıyım" demişti! Önünde eğilmesi gereken
asıl şeyin kendisini Yaratan'ın emri olduğunu, secde etmesi istenen şeyin ise sadece bir perde olduğunu fark edememişti. Fark ettiği zaman ise yine kibrine yenik düşmüştü. Mühlet istemişti, fakat bu mühleti kendiyle yüzleşip nerede hata ettiğini sorgulamak için değil de, kendisini yoktan var eden ve ikram eden Rab'bini yalan çıkarmak için istemişti.

Zât'ı Akdes ise yalan söylemezdi, bunu da biliyordu İblis. Söz verir sözünden dönmezdi. O'ndan mühlet sözü aldıktan sonra, Zât'ı Akdes'in verdiği sözden geri dönmeyeceğini bildiği için gizlediği niyetini hemen açığa vurmuştu.
"Beni saptırmana yemin ederim ki, onları sana ulaştıracak olan yolunun üzerine oturacağım. Onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım.. Ve, sen onların çoğunu kendine şükreder bulamayacaksın" demişti. Bu derinlerde gizli iddiasını hemen gerçeklemeye koyulmuştu. Hz. Âdem ile Havva'nın, cennetten indirilmelerine sebep olan hilesi, ilk desisesi, ilk planıydı.. başarmıştı da...

Bu ilk planında, Âdem ile Havva'ya verilmiş olan beka hislerini kullanmış, bu hisleri bir maddeye, bir yasak ağaca yönelterek bekâyı, sonsuzluğu onun verebileceğini Âdem ile Havva'nın zihinlerine sokuşturmuştu. Böylece onları neredeyse bâki lezzetlerden etmişti. Bu hile bundan sonra İblis'in en geçerli, en gözde hilesi olacaktı.
Reklamını yaptığı her şeyi, sanki ona ulaşıldığı zaman mutlak, gölgesiz lezzetlere ulaşılmışçasına tatmin olunacakmış gibi sunuyor; sonsuzluk, sanki onun yanı başındaymışçasına lanse ediyordu.
Muhatabında ise buna karşılık verecek sonsuzluğa, bekâya aşık hisler zaten hazırdı. Aldanacaktı insan ve aldanıyordu.. Aldanarak o metanın peşine düşen ise ne yazık ki, aldandığını fark ettiğinde iş işten neredeyse geçmiş oluyordu. Büyük zamanlar harcanmış, hisler, duygular o gerçek anlamda hiç bir değeri olmayan metanın peşinde törpülenmiş, tüketilmiş oluyordu. Yaşanan hayal kırıklıkları beraberinde ümitleri de alıp götürüyordu

Zihinler paraya, mala mülke boğulmuştu. Oysa insan paranın beş para etmediği; malın, mülkün geridekilerin kavgasından başka bir fayda sağlamadığı bir sona doğru gitmedeydi. En güzel hisler, kalpler makamların, mevkilerin ardında, arasında törpüleniyor, zulümlere bulaşıyordu. Oysa tüm bu onurlu(!) makamlar, şatafatlar, kokuşmakta olun bir cîfe, üzeri örtülen
bir çukurla sonlanıyordu. Güzeller ve güzellikler yaşantıların tarifi haline gelmişti. Oysa kalpleri yaralayan,
dağıtan ve zihinleri uyuşturan bir güzellik, gerçekte ne kadar güzel olabilirdi? Hem bastığı yerlere dönmeyecek bir ayak, tuttuğu şeylerin çamuruna inkılâp etmeyecek bir el, akmayacak bir göz, dağılmayacak bir yüz yoktu..

Bu akan kanların, uyuşan zihinlerin, dağıldıktan sonra kinle dolarak toparlanmış kalplerin, firavunlaşan enelerin, gerçeğe değil, hakka değil hevâya tabi olmaların, isyana yönelmiş vicdanların, unutulan hayatî gerçeklerin, bu unutmuş, unutulmuş hayatların.. yaşanan tüm bu manevî karanlığın bu zulümlerin arkasında ise bir tek isim vardı: İblis!.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....