Arama

Şiir Nehri -1- [Arşiv] - Tek Mesaj #10284

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Eylül 2006       Mesaj #10284
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
yanar karaköy iskelesi kurtulur balıklar

salonun ortasındaki piyano gibi duruyordu yalnızlık
camlar mevsimin ilk yağmuruyla kırılıyordu
ıslanıyordu portren
ıslanıyordu saçlarım
ve daha dündü verdiğim kararlar.
kendimi yağmurdan ayırarak
yalnızlığımın tuşlarına vuruyordum
her ses kederli ayrılıklar tutuyordu içimde
bir yanım karaköy iskelesinde yolcular uğurlarken
bir yanım kendini son kalkan vapura atıyordu
camyüzümdü bekleme salonunda yağmura itiraz eden
verdiğim kararlardı bırakacağım denize
oysa içimdeki vinçlerle kaldırıyordum hayatta kalma isteğimi
ve sisler arasında çarpışan iki tekneden
arta kalanlarla anlıyordum:
rastlantı ancak hatır sayılırdı aramızda.

vapurlar boş kalkıp boş yanaşırdı rıhtıma
yine de el sallayan insanlar olurdu
kendimi yağmurdan ayırarak güverteye geçecektim
güverte hüznümün yarısıydı
rüzgarda savrulan iki ağaç gibi duruyordum eşikte
biri sevdiğim kitaplar alırdı, biri sevdiğim kitaplar adıydı
ben piyano tuşlarına vuruyordum
(yalnızlığımın tuşlarına)
bu öyle bir dengeydi ki; aramızda her son söz
denizin dalgalarında nöbet tutan fenerlerdi
o çırpıntıda seni arıyordum
derken orada gördüm:
balıkçının livarını doldurma uğraşıydı umut
ve aynı umuttu
dudaklarındaki iğne yırtıklarıyla birbirine sokulan
ve kaygan pullarıyla denizini arayan balıkları
balıkçıdan ayıran.

yani senle ben arasında yanaşmaydı karaköy iskelesi
yeniden başlardı hayat
elleri bavullu yolcular balık ekmek satın alırdı
çiçek pasajına kadar kalbim, kalbine çelik halatlarla bağlanırdı
sonra yeniden karaköy iskelesi
çımacı önce seni savururdu vapura
sonra beni atlar
geceyi bir perde gibi gererdi aramıza

gece hep ıslak olurdu
ıslaklık beyaz bir ışık gibi inerdi güne
ve kendime alıştırarak söylerdim
yürümekte olduğun sokakların
çoktandır unutulmuş olduğunu

son kalkan vapurdan
seni böyle uğurlardım.

hatırlayabildiğim her şeyi gözden geçirirdim
gözden geçirmek ıslak vücudunu sere serpe bulmaktı
dokunmaktı ilişkinin lacivert sularına
ki iki ucuna durduğumuzda
otuzbeş seramik parçasıydı aklımızdan geçenler
çünkü bu antre zamanın içimizde durduğu gibi
tutmuyordu gidişini
çünkü sen yokmuş gibi gelirdin
bu yüzden ezberimde kalan son cümleyi de
silerdim teninde
ve ancak derinliğime ipler indirdiğimde anlardım
bunun yalnızca ‘düş’ olduğunu

ama bir karar almıştım, o güverteye çıkmalıydım
senin mezopotamya kültürün
atlasların bilmediğim öykülerini fısıldıyordu
bir gitar sesi gibi açılıyordu sayfalar
kendimi bu bitişiklikten alıkoyamıyordum
her seferinde uzaklaştırdığım üşüme isteğim
kendine kusursuz hikayeler ediniyordu
böylece seni izliyordum.

derken, önce gitar sustu
sonra bildik bir hikayenin sonu gibi geldin
elinde kibritle izliyordun her şeyi
ben adres defterime ekliyordum yangını
eğlenceli bir yolculuk olmalıydı
havayı kuşatan koku
dün pulları kaygan bir balığın dudağını sıyırmıştı.