Yıldızları kokladım, gelmediğin geceler...
Sanki...
Ve sanki koptu geceye bağlandığı ipinden, sabah.
Çektii, çekti de kör saatler ardındaki şafağı;
Tükenmedi karanlık! ..
Gün doğmadı...
Söküldüğünden beri düğümü benden; umudunun! ..
Ben, yıldızları kokladım; gelmediğin geceler boyu! ..
Halbuki, biliyordum; gece, sadece bir kara çarşaf gibiydi başımda, incecik...
Biliyordum ki bin deliğinden de karanlığın, ümitti salan bana ışıktan iplerini;
Adını 'yıldız' koyup! ..
Kara bir çarşaftı gece, başımda. Kara bir çarşaftı nefesimi tıkayan ve ben; adına "yıldız" denen her minik deliğin ağzına yapışıp, umut soluyordum!..
Ben, yıldızları yokluyordum geceler boyu...
Yıldızları kokluyordum; olmadığın geceler!..
İçim, sızlıyordu, çünkü "içim" sızıyordu her yaramdan dışıma...
Her yaram yâââr kokuyordu!..
Bir yıldız dudağıydı aradığım; soluksuz gecelerimde... Hangisiydin, bilmeden... Bilmeden, ışıktan bakışların hangisi olduğunu!..
Yıldızları kokluyordum gelmediğin geceler...
Ve ben ümit içiyordum ışık dökülen kurnalardan. Turnalar haber uçuruyorken aydınlık kıtalara, ben umuyordum...
Umuyordum ki;
Hiç bitmeyecek kadar çok yarınımız var...
Ben, yıldızları kokluyordum gelmediğin geceler...
Biliyordum ki, kimse bilmez kokusunu ben gibi; yıldızların. Kimse bilmez; her biri nasıl da ayrı kokar, her biri bir çiçek gibi...
Yıldızları kokluyordum gelmediğin geceler...
Yıldızları kokladım, gelmediğin geceler...