Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Ocak 2012       Mesaj #12
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Türkiye'de meydana gelen trajik deprem, Hindistan'da henüz meydana gelen kasırga ve Venezuela'da olan seller gibi diğer doğal afetlere verilen uluslararası tepki, afetlerle ilgili efsane ve gerçeklerin yeniden gözden geçirilmesi ve bu tip tahrip edici öykülere bir son verme gereksinimini hatırlatmaktadır.

Nikaragua depreminden Mitch'de oluşan kasırgaya, Türkiye'deki depreme ve Mozambik'deki sellere kadar tüm büyük afetlerde yinelenen, cesetlerin ciddi bir hastalık riski oluşturduğu öyküsü yalnızca bir efsanedir. Deprem ya da bir başka afet sonucu meydana gelen ölümlerde, cesetler kolera, tifo ya da diğer bulaşıcı hastalık riski açısından bir halk sağlığı sorunu oluşturmazlar. Çok ender durumlarda, afetlerde yaşamlarını yitiren ve bulaşıcı hastalıklar açısından taşıyıcı olan kişiler, toplum sağlığını, yaşamlarını yitirmeden önceki döneme göre daha az tehdit ederler. Bu tür yanlış inanışlar, cesetlerin gayri resmi ve acele bir şekilde ortadan kaldırılmasına yol açmaktadır. Bu davranış, afetten etkilenmiş toplum için, cesetlerin tespit ve defin işlemleri gibi ölüye saygıyı ifade eden bir takım insan haklarından yoksun bıraktığından dolayı ciddi bir darbe olarak nitelendirilebilir. Defin ruhsatlarındaki eksikliklerin yasal ve ekonomik sonuçları hayatta kalanların acılarını artıracaktır. Bununla beraber, cesetlerin yok edilmesi ve kireç, vb. gibi maddelerle dezenfeksiyonu, afetlerden kurtulan ve halen hayatta olan kişilere tahsis edilebilecek ciddi insani ve maddi kaynak gerektirir.

Pan Amerikan Sağlık Örgütü (PAHO), Mexico-City depremi sonuçları ile ilgili bir programda, sağlık yetkilileri ve basının toplumu, cesetlerin tespiti ve ailelere iadesi ile ilgili asılsız korkulara kapılınmaması konusunda bilgilendirebileceklerini ifade etmiştir. Sağlık çalışanları için yabancı olmayan ve afetlerden önce yöresel olarak kullanılan rutin epidemiden korunma ve kontrol değerlendirmelerin afetler sırasında uygulanımı ve denetlenmesi oldukça zordur. Afet sırasında, hazır programların yeniden başlatılması, hemen başlatılması ve nitelikleri ile ilgili kontrollerin düzenlenmesi en iyi yaklaşımdır. Örneğin, genellikle yapılması önerilen havadan yapılan insektisid püskürtmesi ve kitle bağışıklama programlarına aslında gerek yoktur. Gerçek gereksinimler, temel ilaçlar, su ve sanitasyon çalışmaları, atıkların yok edilmesinin düzenlenmesidir. Deprem, kasırga gibi doğal afetlerde, afetten etkilenmiş bölgede daha önce görülmeyen hastalıklara bağlı olarak bulaşıcı hastalık salgınlarına neden olan ikincil afetler olarak nitelendirilen olaylar oluşmaz. Bağışıklama ve sanitasyon hizmetleri, atıkların yok edilmesi ve kontrolu, su ve besin güvenliğine özel olarak dikkat edilmesi gibi toplum sağlığı hizmetlerine yönelik çalışmalar hem toplumu hem de kurtarma ekiplerinin güvenliğini sağlar.

Afetlerle ilgili başka bir efsane de, bölge halkının çaresiz bir şekilde batıdan yardım beklediğidir. Bu kavram gerçekten bir aldatmacadır. Aslında, yalnızca bir avuç insan yaşamlarını yabancı kurtarma ekiplerine borçludur. Kişilerin çoğu komşuları ya da yerel örgütler tarafından kurtarılmıştır. Yabancı sağlık ekipleri bölgeye ulaştıklarında, fiziksel olarak yaralanmış kişiler gerekli tıbbi desteği almışlardır. Bir çok durumda, batıdan gelen tıbbi ekipler yerel koşullara uygun donanıma sahip değildirler.

Yerel örgütler tarafından ihmal edilen ve ilgilenilmeyen afetzedeleri uluslararası kurtarma ekiplerinin kurtardığı ile ilgili basına yansıyan haberler gerçekte olmamış olayların olmuş gibi algılandığı hissini yaşatmaktadır
Bu efsaneleri katlanılabilir kılanın ne olduğu ve bu durumun, gerçekten yanlış bilgilendirmeden mi kaynaklandığı yoksa kendi kendini tatmin eden sosyal ve profesyonel amaçların peşinden koşan bir görüşün sonucu olarak mı oluştuğu sorularının cevaplandırılması gerekmektedir. PAHO/Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) gibi kurumlar, afet bölgelerinde, toplumun sağlık gereksinimlerinin ve diğer gereksinimlerinin yerel örgütler tarafından karşılanabileceği görüşünü paylaşmaktadırlar. Bu kurumların çalışanları ulusal sağlık topluluklarına güvendiklerini, talep edilmemiş personelin başvurusu ya da diğer gereksinimler ile ilgili yardım ve destek konusunda hazır ve istekli olduklarını belirtmektedirler. Çok zaman, deprem uzmanları olarak bilinen alan uzmanları, bireyler tarafından yanlış yönlendirildiklerini rapor etmişlerdir. Bu uzmanlar, gerçekte afet bölgesinin ihtiyacına yönelik olarak değil de toplumun baskı ve beklentilerine bir yanıt olarak afet bölgelerine gönderilirler.