Arama

Materyalizm (Maddecilik) - Tek Mesaj #1

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
3 Ekim 2006       Mesaj #1
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Materyalizm (Ing. Materialism, Fr. Materialisme, Alm. Materialismus)
En genis anlamiyla materyalizm varolan her ne ise tamamiyle maddi oldugunu ya da en azindan maddi olana bagli bulundugunu ileri sürer. (Materyalizm daha genel biçimiyle bütün gerçekligin temelde maddi oldugu daha özel biçimiyle de insan gerçekliginin maddi oldugunu ileri sürer) . Marksist gelenekte normal olarak daha zayif ve indirgemeci olmayan bir materyalizm varolmus, ancak kavram çesitli biçimleri altinda ortaya konmustur. Asagidaki tanimlamalar öncelikle terminolojiye açiklik getirecektir. Felsefi materyalizm Plehanov 'u izleyerek tarihsel materyalizmden, Lenin 'i izleyerek bilimsel materyalizmden genel olarak ayirdedilir.
Felsefi materyalizm;
1- toplumsal olanin biyolojik (ve daha genel olarak fiziksel) olana tek yönlü bagimliligini ve birincisinin ikincisinden dogdugunu ileri süren varlikbilimsel (ontolojih) materyalizmden,
2- bilimsel düsüncenin en azindan bazi nesnelerinin bagimsiz varligini ve olgulari dönüstürücü etkinligi oldugunu ileri süren epistemolojik materyalizmden,
3- toplumsal biçimlerin yeniden üretim ve dönüsümlerinde insanin etkin araciliginin belirleyici rolü oldugunu ileri süren pratik materyalizmden olusur. . Tarihsel materyalizm, kadin ve erkegin dogal (fiziksel) varliklarinin ya da daha genel olarak emek sürecinin üretim ve yeniden üretiminin insanlik tarihinin gelisiminde nedensel üstünlügü oldugunu ileri sürer. - Bilimsel materyalizm, (toplumsal olanini da içeren) gerçeklik ile ilgili bilimsel inançlarin (degisen) içerigi ile tanimlanir. "Materyalist dünya görüsü" denilen sey (örnegin bilim yanlisi bir tutumu, ateizmi vb. içerebilen), (tarihsel olarak degisen) daha gevsek ve genel olan pratik inanç ve tutumlardan, bir Weltanschauung'dan (dünya görüsü) olusur. Bu madde esas olarak felsefi materyalizm ile ilgilidir, tarihsel materyalizm ile olan ilgisi ancak özet biçimde verilmistir.
Marx 'in "materyalist tarih anlayisi 'nin felsefî açidan baslica önemli noktalan sunlardir:
a. toplumsal yasamda düsüncelerin öncelikle özerkliklerinin daha sonra da üstünlüklerinin reddi;
b. soyut felsefî düsüncenin tersine yöntemsel olarak somut tarihsel arastirmaya baglilik;
c. toplumsal yasamin üretim ve yeniden üretiminde insan etkinliginin (praxis) merkezi rolünün kavramlastirilmasi, buradan hareketle;
d. insanlik tarihinde toplumsal iliskilerin dolayiminin ve doganin dönüstürülmesinin nedeni olarak emegin öneminin vurgulanmasi;
e. Marx 'in türsel bir hümanizm olarak anlasilmis bir dogalciligi savunarak insani temelde doga ile birligi içinde kavradigi erken dönem (özellikle Ekonomik ve Felsefi Elyazmalari) yazilarinin disavurumculugundan; insani temelde dogaya karsi ve onun egemeni olarak kavradigi orta ve geç dönem yazilarinin teknolojik Prometheusçuluga dogru degisme göstererek insan açisindan doganin anlamini vurgulamasi;
f. bütününde Marx 'ta insan-doga iliskisini içsel olarak -insanin temelde dogaya bagimli olmasii ancak doganin temelde insandan bagimsiz olmasi biçiminde- simetrik olmayan bir sekilde ele aldigi, bilimsel GERÇEKÇILIK'e dogru göreceli olarak gelisen bir baglanma ve gündelik gerçeklige sürekli bir baglanis.
Yalnizca (c) maddesi Marx 'in yeni pratik ve dönüstürücü materyalizmi, burada ayrintili olarak gözönüne alinabilir. Marx 'in bu materyalizmi, insanin saf hayvan varligindan ya da etkinliginden çifte bir özgürlükle ayrildigi görüsüne dayanir; güdüsel belirlenmeden bagimsizligi ve planli, önceden dolayimlanmis bir biçimde üretimde bulunma özgürlügü. Bu kavramlastirmanin genel karakteri en özlü anlatimini Feuerbach Üzerinde Tezler 'de (8. tez) bulur; "Bütün toplumsal yasam temelinde pratiktir. Teorinin gizemciligine yol açan bütün anlasmazliklar akilci çözümlerini insan pratiginde ve bu pratigin kavranilmasinda bulurlar." Geleneksel, tefekkürcü materyalizmin edilgin, tarih-disi ve bireyci özelligi ile/ ve klasik Alman idealizminin yalnizca idealize edilmis ve yabancilasmis bir biçim altinda sunulmus olarak deginip geçtigi toplumsal yasamdaki dönüstürücü etkinlik ya da pratigin rolü, Feuerbach Üzerine Tezler'in ikili ana temasini olusturur. Marx'in, Hegel 'in Aklin Fenomenolojisi 'ni elestirisinin özünün; Hegel 'in nesnellesme ve yabancilasmayi, nesnellesmenin varolan (mevcut), tarihsel olarak özel, yabancilasmis biçimlerini, bir Mutlak Özne'nin kendine yabancilasmasinin momentleri olarak kavrayarak, ayni anda bu kategorileri akilci bir biçimde degistirerek ve tamamen insani yabancilasmamis nesnellesme olanaginin da yolunu tikamakla tanimladigina ve karistirdigina ilk ' dikkati çeken Genç Hegel'de Lukâcs olmustur. ! Fakat bir defa bu ayrim, Marx 'in kendi "nesnellik" kavramini kullaniminda ve bu kavramin soy özellikleri tasidigi konusunda üçlü bir kusku yaratmisti; bunun aydinlatilmasi en azindan Feuerbach Üzerine Tezler'den bu yana Marx'in materyalizmi için temel özellik haline gelmektedir. Söyle ki, 1. tez, açik bir biçimde ayrintilandirmasa da, (a)nesnellik ya da dissal olan ' ile, bir öznenin üretimi olarak nesnellesme (b) arasinda bir ayrima isaret eder ve 6. tez, toplumsal biçimlerin yeniden üretim ya da dönüsüm süreci olarak (b) ve (c) nesnellesmeleri arasinda bir ayrimi gerektirir.
Birinci tez Marx 'i gerek seylerin düsünceden bagimsizliginin materyalist kavranisi ve gerekse düsüncenin bir etkinlik olarak idealist kavranisinin her ikisini de dogrulamaya ve böylelikle de (a) ile (b) arasinda ya da Grundrisse'nin Giris bölümündeki terminoloji ile söylersek, gerçek nesneler ile düsüncenin nesneleri arasinda, ya da modern bilimsel gerçekçiligin terminolojisi ile, bilginin fiili nesneleri ile bilgi üretiminin nesne edinme süreci ya da etkinligi arasinda bir . ayrim yapmaya yöneltir. Bu ayrim bize, toplumsal alanda epistemolojik bir biçimde oldugu kadar ontolojik olarak da olusturucu olan toplumsal pratigin Marx için dogal bilimlerin nesnesi ' degil bir kosulu oldugunu anlamamiza olanak verir. Buraya kadar söylenenlerin isiginda görülen odur ki, Marx 'in idealizme olan itirazi; geleneksel materyalizm insanin bilgi üretimindeki etkin rolünü bilgi üretiminin nesne edinme boyutundan soyutlarken, idealizmin, bagimsiz: gerçeklik düsüncesini (bilgi üretiminin) fiili boyutundan gayri mesru bir biçimde soyutlamakta olmasidir.
Altinci tez açik bir biçimde, Feuerbach'in hümanizmi üzerine kurulmus olan bütün bireyci ve özcü toplum teorilerinin bir elestirisini yapar ve Feuerbach'in insanin tarihsel olarak gelisen toplumsalliginin, kötülüklere karsi gerçek anahtar oldugu yolundaki antropolojik açiklamalarini tecrit eder. Ve bu tez, (b) ile (c) arasinda; insanin amaçli etkinligi ile bu etkinligin kosullari ve aracisi olarak verili olmakla birlikte ancak (kendisi de) bu amaçli etkinlik içinde yeniden üretilmis ve dönüstürülmüs önceden varolan tarihsel olarak belirlenmis toplum biçimlerinin yeniden üretimi ve dönüstürülmesi arasinda bir ayrimi gerekli kilar. Bilinen nesnelerin birliginin iki görünümü olarak (a) ve (b) arasinda uygun bir ayrim meydana getirmedeki basarisizlik bir yandan epistemolojik idealist egilimlere (Lukâcs ve Gramsci'den Kolakowski ve Schmidt 'e kadar, (a)'nin (b)'ye indirgenmesine), öte yandan geleneksel materyalist egilimlere (Engels ve Lenin'den, Della Volpe 'ye ve "yansitma teorisi"nin çagdas örneklerine kadar, (b)'nin (a)'ya indirgenmesine) yol açmistir. Dönüstürücü etkinligin birliginin iki görünümü olarak (ya da praxis ile yapinin ikiligi olarak) (b) ve (c) arasinda uygun bir ayrim meydana getirmedeki basarisizlik da bir yandan sosyolojik bireycilik, iradecilik, kendiligindencilik vb. ile (örnegin Sartre 'da oldugu gibi, (c)'nin (b)'ye indirgenmesi), öte yandan determinizm, seylesme, hipoztaslastirma vb. ile (örnegin Althusser 'de oldugu gibi (b)'nin (c)'ye indirgenmesi) sonuçlandi.
9. ve 10'uncu tezler özellikle Marx 'in kendi yeni ve eski materyalizmleri arasindaki farkliliklarla ilgili kavramlastirmasini ortaya koyar: "duygusalligi pratik etkinlik olarak kavramayan bu materyalizmle ulasilan en yüksek nokta, tek tek bireylerin ve sivil toplumun üzerine (derin) düsünüstür (tefekkür) "Eski materyalizmin bakis açisi sivil toplumdur, yeni materyalizmin bakis açisi ise insan toplumu ya da toplumsal insanliktir". Geleneksel materyalizmin problem alani soyut bir tarih disi bireycilik ve evrensellik üzerine kuruludur; birbirleriyle ve ortak dogallasmis kaderleriyle dissal ve içsel olarak iliskili yalitik durumdaki R. Crusoe'lar. Marx için bu kavramlastirma epistemolojinin geleneksel sorunlarinin (Bkz. BILGI KURAMI) ve genel olarak FELSEFE'nin temelini olusturur. Maddi pratikten kopmus tefekkürcü (düsünceye dalmis) bilinç için, kendi bedeniyle, diger akillarla, disindaki nesnelerle ve hatta kendi geçmis durumlariyla olan iliskisi problematik hale gelir. Fakat ne bu felsefi sorunlara ne de buradan çikan pratik sorunlara saf teorik bir terapi ile çözüm bulunamaz. Örnegin, "bu düsüncelere yol açmis olan kosulari ortadan kaldirmak için kisinin kendi kafasi disinda yalnizca birkaç fikir edinmek zorunda oldugu"na inanan (Alman Ideolojisi, cilt I, bölüm III) Genç Hegelci Stimer'in aksine "teorik karsitliklarin çözümü yalnizca pratik bir biçim- de olanaklidir ve bundan ötürü bir bilgi görevi degil, gerçek yasamin görevidir; çünkü felsefe bu görevi yalnizca teorik bir görev olarak kavradigi için çözümsüz kalir" (Ekonomik ve Felsefi Elyazmalari, 3'üncü elyazmasi) . Bu nedenle "filozoflar dünyayi çesitli biçimlerde yalnizca yorumladilar, sorun onu degistirmektir" (11. Tez). Engels'in, daha sonraki felsefi yazmalarindâ özellikle Anti-Dühring'de Liidwig Feuerbach'ta ve Doganin Diyalektigi 'nde ayrintili bir biçimde ele aldigi materyalizmin daha çok kozmolojik evrendogum (kozmoloji) yönüne verdigi bu abartili önemi anlamak zordur. Bu konu yalnizca Ikinci Enternasyonal'in önderlerinin (Bernstein, Kautsky, Plehanov) teorik formasyonlarinda kesin bir moment olusturmakla kalmamis, daha sonralari DIYALEKTIK MATERYALIZM diye bilinecek görüsün doktriner çekirdegi olarak sonraki çok sayida tartismanin etrafinda dönecegi merkezi de olusturmustur. Pozitivist ve evrimci (özellikle toplumsal Darwinizm) görüslerin olusturdugu bir baglam içinde yazdigi yazilarda Engels ; (a) mekanik ve "metafizik" materyaliz- me karsi dünyanin degismeyen ve duragan seylerden degil, karmasik süreçlerden olustugunu ve (b) indirgemeci materyalizm karsi, akli ve toplumsal biçimlerin (özünde maddi dünyanin [olanin] en yüksek ürünü olarak), maddi dünyaya (olana) indirgenemeyecegi ama ondan dogdugunu savundu. Lenin 'in Materyalizm ve Ampiriokritisizm'inin dolaysiz hedefi Bogdanov gibi Bolsevik yoldaslari arasinda hizla yayilmakta olan Mach 'in pozitivist düsüncesiydi.
Gerek Engels gerekse Lenin , materyalizm ve idealizmin karsilikli olarak birbirlerini disarida birakan ve tam anlamiyla açikliga kavusmus kategoriler olarak ele alindiklari çok sayida degisik nosyonlarini kullanmaktadirlar ve genel olarak materyalizmin ontolojik ve epistemolojik tanimlamalarindan, sanki bunlar dolaysiz bir biçimde esitlenebilirlermis gibi söz etmektedirler. Ancak maddi olanin insan düsüncesinden bagimsizligi, tek basina onun varlik alaninda nedensel üstünlügünü gerektirmez; bu, Platon'un Aquinas'in ve Hegel 'in nesnel idealizmi ile tutarlidir. Yukaridaki (a) ve (b) maddelerinin -eger akil maddi olandan dogmus ise o zaman bilginin olanakliliginin Darwinci bir açiklamasi yapilabilir ve ter- sine olarak, tam ve tutarli bir gerçekçilik erisilemeyen bir doganin içine yerlesmis dogal nedensel bir araç olarak insan anlayisini gerektirir- özsel olarak birbirlerine bagli olduklarini ileri sürmek kesinlikle olanaklidir. Ancak ne Lenin , ne de Engels bu baglantiyi doyurucu bir biçimde açiklamislardir. Engels'in ana vurgusunun ontoloji üzerine, Lenin'in.ise epistemoloji üzerine oldugu kusku götürmez; ve bunlari asagida oldugu gibi göstermek olanaklidir: dogal dünya aklin ya da bilincin bütün biçimlerine önceldir ve nedensel olarak bagimsizdir, tersi degil (Engels). bilinebilir olan dünya (sonlu ya da sonsuz) her tür akildan bagimsiz olarak vardir, tersi degil (Lenin). Engels 'in materyalizminin dikkate deger bir özelligi, süpheciligin pratik olarak yanlislanmasi üzerindeki vurgusudur. Digerlerinin arasinda Dr. Johnson, Hume ve Hegel 'in düsünce yolunu izleyerek Engels -bazi betimlemeler altinda ya da baskaa bir yoldan bilinen bagimsiz bir gerçeklik düsüncesine baglanisin askiya alinmasi anlaminda- süpheciligin kabul edilebilir olmadigini ya da ciddiye alinamayacagini ileri sürmüstür. Ner ne kadar teorik olarak ele geçirilemez olsa da, süphecilik pratik (Engels buna, Gramsci 'nin daha sonralari teorik olarak tam bilinçlilik kav- raminda dolayli bir biçimde ifade ettigi gibi, süphecilerin kendi dil pratiklerini de ekleyebilirdi) özellikle "deneyim ve çalisina" tarafindan sürekli olarak yalanlanmakta ya da onunla karsitlik içine girmekteydi. "Eger dogal bir süreçle ilgili yapmis oldugumuz kavramlastirmanin dogrulugunu, onu kendimiz için yapmakla ka- nitlama yeteneginde isek...o zaman "kendinde seyin" Kantçi kavranamazligina bir son verilir" (L. Feuerbach bölüm II.). Engels 'te felsefenin pozitivist bir kavranisi ile bilimin metafizik kavranisi arasinda (hemen bütün yazilarina sinmis olan) bir gerilim varken, Lenin , felsefenin tarihsel materyalizm ve genel olarak bilimler ile olan ' iliskisinde görece özerk bir Lockecu ya da emekçi rolünü açikça kabul eder. Buna;
1.felsefi bir kategori olarak madde ile bilimsel bir kav ram olarak madde arasinda açik bir ayrimin yapilmasi,
2.partinost (partizanlik) doktrininde, ? felsefi müdahaledeki pratik ve çikar özellikleri- nin vurgulanmasi,
3. bilimsel degisme ile ILERLEME düsüncesinin, "göreli" ve "mutlak" HAKIKAT arasindaki ayrim içinde uzlastirilma (ve normatif olarak hem dogmatizme hem de süphecilige karsi çikma) çabasi eslik eder.
Diyalektik materyalist gelenege damgasini vuran, doga DIYALEKTIK'i ile yansitmaci bir bilgi teorisinden olusan bir karisimdir. Her ikisi de, ayni zamanda bunlarin karsilikli tutarsiz olduklarini da savundugu BATI MARKSIZMI'nin kaynak metni olan Tarih ve Sinif Bilinci'nde Lukâcs tarafindan reddedilmistir. Nesnelligi, tarihte sonusmaz bir biçimde yaklasilmis ancak nihaî olarak yalnizca komünizmde gerçeklesecek olan evrensel bir özneler arasiliga göre yeniden tanimlayan Gramsci ("Tarihsel Materyalizm" de) vurgunun kökeni metafizik olan ikinci kavrama ("materyalizm") degil, birinci kavram ("Tarihsel") üzerine konulmasi gerektigi unutulmustur" diyerek Lukâcs'dan daha da ileri gitmistir. "Praxis felsefesi, mutlak "historisizm", mutlak lâiklesme ve düsüncenin dünyevilesmesi, tarihin mutlak hümanizmasidir" (Gramsci 1971, s.465). Bati Marksizminin diyalektik motiflere yakinlik duymus oldugu yer onun materyalizme karsi oldugu yerdir. Örnegin Sartre için "materyalizmin hiçbir çesidi" insanin tarihsel durumunun kesinlikle ayirdedici niteligini olusturan"... (özgürlügü) hiçbir zaman açiklayamaz" (Sartre 1967, s.237). Öte yandan Bati Marksizminin materyalist oldugunu ilan ettigi yer, genellikle 'de oldugu gibi özel olarak epistemolojik yanidir; ve ontolojik sorunlardan söz açildiginda Timpanaro'nun ( 1976), toplumsal yasamda özel olarak biyolojik "üst yapinin" ve doganin rolü- nün önemi üzerine vurgulamasinda oldugu gibi tartismalar ontolojide düsünceden yoksun bir ampirizm tarafindan siklikla bozulmustur.
Her materyalizm tartismasinda, gizli bir "maddenin tanimlamasi" sorunu vardir. (Süphesiz dogal bilimi de içeren) toplumsal alanla sinirli ve maddenin "toplumsal pratik" anlaminda anlasilmis oldugu Marx'in pratik materyalizmi için özel bir zorluk dogmaz. Fakat Marksist materyalizm Engels 'ten bu yana daha genel savlara sahiptir, ve su anki zorluk; eger maddi sey süre durumsal olarak (bir) boslugu isgal etme yetenegine sahip, duyusal olarak teshis edilmis ve yeniden teshis edilmis bir varlik olarak kabul edilirse, o zaman her ne kadar teshisleri maddî seylere bagimli olsa da, bilimsel bilginin çok sayidaki nesnesi besbelli maddi-olmayandir. Hiç kuskusuz, eger biri bilimsel ve felsefî ontolojiler arasinda ayrim gözetirse, Lenin 'in kabul ettigi gibi bu türden düsüncelerin felsefi materyalizmi yanlislamasi gerekmez. Ancak bunun içerigi nedir? Kimi materyalistler bilim araciligi ile dünyanin bilinebilirliginin tüketilebilecegi düsüncesini kabul etmislerdir. Ancak bunun temeli nedir? Bu yengin bilissel tutum insan merkezli ve bu nedenle de idealist bir kibir gibi görünmektedir. Öte yandan bilinebilecek olan her ne ise bilim tarafindan bilinmek zorundadir gibi daha ilimli bit varsayim, eger bir totoloji degilse, belirli arastirma alanlarinda materyalizmin gerçekligini dogalciligin olanakliligi yerine geçirir
Bu nedenlerden ötürü, materyalizmin bazilarina; yan betimleyici tezlerden olusan felsefi bir tutumdan veJya da daha özel olarak; (a) -örnegin Tanrinin varligina, ruha, formlara, düsüncelere, görevlere, mutlak'a ya da bilimin olanaksizligina (veya ikincil durumda olduguna), dünyevi mutluluga vb.ye dair- bir yigin ayrintili geleneksel felsefî önerme olarak ve (b) bu tür felsefî ayrintilarin, yanlis ya da uygun olmayan bilinçlilik ya da IDEOLOJI'nin biçimleri olarak bilimsel açiklanislarina bir baglanisin olmazsa- olmaz temeli olarak kabul edilmesinden daha çok bir kaldiraç konumu (prise de position), bir pratik anlamlandirma (konumlandirma) olarak ele alinmasi çekici gelebilir. Bununla birlikte böyle bir (anlamli) konumlandirma; hem bilim- sel ya da benzeri pozitif bir durumu önvarsayar ve hem de normatif olarak temellendirilme talebinin ilke olarak savunulmasi çok zordur. Bu nedenle materyalizmin pragmatik yeniden olusumunun onun betimleyici karakterini gelistirmesi güçtür. Her iki durumda da bir mesruiyet sorunu vardir. Gerçekte materyalizmin, bilim ve bilimsellik bakimindan mesru gösterilmesi, kendiliginden materyalizm olarak mesru göstermekten daha kolay olabilir: ve belki de yalnizca böyle bir özel açiklama (Feuerbach Üzerine 2'nci tezdeki) Marx 'in hipoztaslastirilmis ve soyut düsünce elestirisi ile tutarlidir.
Lukâcs-sonrasi Marksizm için, Marx 'in öncülleri ile Engels 'in çikarimlarinin karsi kargiya getirilmesi tipik bir olgudur. Ancak bilimin çagdas gerçekçi yeniden olusumlarinda bunlarin inceltilmis biçimleri arasinda bir tutarsizlik yoktur. Nitekim doganin pratik arastirilmasi olarak bilim düsüncesi bagimsiz biçimde varolan ve olgulari dönüstürmede etkin gerçek yapilarin, aygitlarin, süreçlerin, iliskilerin ve alanla- rin antropolojik olmayan bir ontolojisini gerektirmektedir. Üstelik böyle bir askin gerçekçilik, eger sözde kalmazsa, kismen de olsa Engels'in "Iki Büyük Kamp Tezi'nin ruhunu korumaktadir. Söyle ki; (a) varligin, "epistemik aldanmanin" iki varyanti olan deneyim ve akil içinde, insani bir nitelige indirgenmesindeki ortak yanlislarina (birarada) isaret ederek ve (b) epistemolojik olarak, nesnel idealizmin öznel idealizmin seylesmis olgularini önvarsaymasinda ve ontolojik olarak da öznel idealizmin nesnel idealizmin hipoztaslastirilmis düsüncelerini önvarsaymasindaki - sistematik karsilikli bagimliliklarini ortaya sererek; öyle ki öznel ve nesnel idealizmin kendilerine özgü yapilan üzerine bir arastirma ile bunlarin iki yüzlü Tanri efsanesinde oldugu gibi (Janus) ampirik kesinlik/kav- ramsal dogruluk biçimde ayni ikiligi tasimakta olduklari görülebilir; askin gerçekçilik, hem öznel idealizmin ampirik gerçekçiligine hem de nesnel idealizmin kavramsal gerçekçiligine karsi çikmaktadir. Ayni zamanda tarihsel arastir- mada Engels'in, bilimsel bilgideki ve daha genel olarak toplumsal yasamdaki degisiklikler çevresinde olusan mücadeleler baglaminda materyalizm ve idealizmin uzlasmaz diyalektik çeliskileri olarak birbirleriyle iliskide olduklari görüsüne bazi dayanaklar saglamaktadir. Son olarak, materyalizmin askin gerçekçi bir açiklamasinin, dogalci bir konumlandirmayi ortaya çikartan güçlerle uyum halinde oldugu belirtilmelidir.
Bu son degerlendirmenin önemi suradadir; Marx ve Engels 'ten bu yana Marksizm, idealizme bayagi ve (vülger), indirgemeci ya da "diyalektik-olmayan" örnegin tefekkürcü (Marx) ya da mekanik (Engels) materyalizme karsi ikili bir polemik yürüttü. Ve karakteristik bir biçim- de idealizm tarafindan kutsanmis olan bazi konularin doyurucu bir "materyalist dökümü ya da elestirisini hazirlama projesi, pratikte idealizmin çok daha doyurucu olarak yapmis oldugu bir ikicilige yeniden geri dönmeden -karakteristik materyalist karsilik- çogunlukla (örnegin felsefenin bilime, toplum ya da aklin dogaya, genelin özele, teorinin deneyime, insan etkinliginin ya da bilincinin toplumsal yapiya) indirgemecilikten kaçinma çabasi olarak sonuçlandi. Bu da genellikle iki cephede bir savasi zorunlu kildi; - çesitli nesnelcilik çesitlerine, örnegin meta- fizik, bilimcilik, dogmatizm, determinizm, seylesme'ye karsi ve öznelciligin biçimsel olarak karsit olan ancak gerçekte birbirlerini tamamla- yan türlerine, örnegin pozitivizm, bilinemezcilik, süphecilik, bireycilik, iradecilik'e karsi bir savas. Marksist materyalizmin bu tarihsel iliskiler arasinda aracilik yapmaya ya da basit bir Hegelci sentezde bulunmaya çalistigini düsünmek bir yanlis anlama olacaktir. Ortak sorunsallarini dönüstürürken, eski uzlasmaz ortakliklarinin hem yanlis hem de kismi kavranislarinin her ikisinin de, yeni ve üstün bir bakis açisindan elestirel rehavete terkedildiklerini düsünmek daha dogru olur.
(1)-(3)'ün hiçbiri, felsefi bir konum ile ampirik bir bilim arasindaki iliskilerden beklenen tarihsel materyalizmi vermez. Öte yandan tarihsel materyalizmin kökleri ontolojik materyalizmde bulunur, yani bilimsel gerçekçi bir ontoloji ve epistemolojiyi önvarsayar ve pratik materyalizmin niteliksel ve özenli bir açiklanisindan olusur. Burada yalnizca ilk sorun daha ileri bir biçimde yorumlanabilir. Marx da Engels de tarihsel materyalizmi yan biyolojik görüslerin yardimiyla savunma egilimindeydiler. Alman Idelolojisi'nin I. cildi 1. bölümü nde sunlari söylediler: "Bütün insanlik tarihinin ilk kosulu elbette yasayan insan bireylerin varligidir. Su halde tespit edilecek olan ilk olgu bu bireylerin fiziksel örgütlenmeleri ve onlarin doganin geri kalaniyla olan iliskileridir... (Insanlar), fiziksel örgütlenmeleri tarafindan kosullanmanin bir adimi olan varolma araçlarini üretmeye baslar baslamaz kendilerini de hayvanlardan ayirdetmeye baslarlar." Bununla birlikte Marksistler, tabir caizse doganin insanogluna yeniden el koydugu (ekolojide, sosyal biyolojide vb. de incelenen) biçimleri tamamen bir yana atarak, esas olarak insanoglunun dogaya el koyma biçimini betimleyen doga-toplum iliskilerinin yalnizca bir yönünü, yani teknolojiyi gözönüne almislardir: