Arama

Önemli İcatlar - Uçak - Tek Mesaj #3

LaDyGaGa - avatarı
LaDyGaGa
Ziyaretçi
11 Ocak 2012       Mesaj #3
LaDyGaGa - avatarı
Ziyaretçi
Klasik uçuş mekaniğinden zaman makinelerine ve üstuzay gemilerinin mühendisliğine doğru
Ad:  uçak2.jpg
Gösterim: 1484
Boyut:  60.5 KB

Zaman yolculuğu düşüncesine varmadan önce insanoğlunun uzay ve hava yolculuğuna dair ilk adımlarına ve bu yöndeki çalışmalarına kısa bir bakışın gerekli olduğu kanaatindeyim.Gökyüzünde özgür bir kuş gibi süzülmeyi düşünmeden, sonsuz boşlukta mavi minik bir küre olan bu dünyamızın dışına çıkmak ve bir uzay gemisiyle uzayın uçsuz bucaksız derin karanlığına serpiştirilmiş uzak yıldızlara doğru uzanmayı düşünmek pek olası değildir. Öncelikle kendi atmosferimiz içinde uçmanın areodinamik prensiplerini ve bunların mühendislik kurgusunu bilmemiz gerekir.Uzaydaki ve daha ileri bir düzeyde zaman boyutlarındaki hareketi anlamadan önce dünyamızdaki hava araçlarının uçuş mekaniklerini bilmenin gerektiği kanaatindeyim. Bunların birbiri ile doğrudan ilgisi olmasa bile fikri bazda başta tarihsel olarak ve mühendislik gelişim açısından biri diğerine dolaylıda olsa mutlaka bağlıdır. Bugünün roketlerini inşa ederken mühendislik bilgisi olarak uçakların yapımında kullanılan mühendislik ve tasarım bilgisi kullanılmaktadır. Benzer yapı prensipleri bir arabanın bir geminin, bir deniz altının yapımı içinde sözkonusudur. Suyun üstünde giden bir gemi, asfaltın üstünde giden bir araba, havada süzülen bir uçak yada gökyüzünü yararcasına yükselen bir roket yapmak için ve dizayn etmek için dinamikler farklı olsada hepsinin temelinde benzer matematik şablonlar vardır.

Uzay yolculuğunda kullanılan uzay mekiği discovery’in yapımında da klasik uçak mühendisliği söz konusudur.Yapım farkları sadece ‘atmosfere girişte karşılaşılan sürtünmelere karşı’ dış gövdenin ısıya karşı duyarlı hafif seramik tuğlalarla kaplanması ve havasız yerçekimsiz boş uzayda manevra yapabilecek itki motorları ile donatılmış olmasıdır.

Aya giden roket gövdelerinde ve ay’a inen ay modülünün yapımında da uçak yapımına benzer tasarım ve yapısal
modellemelerden esinlenilmiştir. Yani bugünün uzay gemisi(roketler) mühendisliği bile uzayın şartlarına uyarlanmış bir uçak mühendisliğinden başka bir şey değildir. Sonuçta biz insanoğlu bir bina yada bir uzay gemisi inşa ederken en temelde benzer yapısal hesaplar ve iskelet kurgusu ile işe başlıyoruz. Bu bizim uygarlığımızın yapı inşa tekniğidir. Elbetteki gelecekte inşa edilecek kilometrelerce uzunlukta olan devasa uzay gemileri yaparkende, warp sürüşü (warpdrive) ve wormhole motorlarını içine alan bir uçuş mekanizması geliştirirken bile geçmişte deneyimlediğimiz bu uçak yapım tekniklerinin bir uzantısı olarak bu yapı tekniğinin devamı niteliğinde bir mühendislik bilgisini kullanacağımız aşikardır.

Warpsürüşü motoru denebilecek elektrogravitik sevk motorlarınının çalışma prensiplerini anlayabilmek için BOŞLUK ENERJİSİ (Vacuum energy) dediğimiz VAKUM FİZİĞİ (vacuum physics) mühendisliğini derinlemesine bilmemiz gerekir. Yani kuantumsal vakum enerjisi içindeki (üç boyutlu enerji matriksi içindeki) uzay/zamanın birbiri içine geçmiş dokusal örgüsünü ve bu uzay/zamanının yapısal iskeletini anlamış olmamız gerekir. Uzay-zaman çizğilerinin nasıl bir araya gelerek bir noktada düğümlenip iç içe geçtiğini ve birbirine dönüştüğünü ve bu örgüsel kesişimden nasıl üç boyutlu alan matriksi dokusunun ortaya çıktığını tek bir formül içinde ifade edebilecek felsefi ve matematiksel bir ifade gücüne sahip olmamız gerekir. Bir uçağı haraket ettirebilmek için havanın içsel dinamiğini, türbülansları.. vb.gibi hava akımının dinamiğini bilmemiz gerekir (aerodinamik).

Yine deniz üstünde gemileri hareket ettirebilmek için suyun kaldırma kuvveti ve cisimlerin özgül ağırlıkları gibi dinamiklerden haberden olunması gerekir. Bir tas, yada bir tahta suyun üstünde öylece batmadan durur! Yada bir kağıt uçak havada yere düşmeden verilen ilk hareket gücü ile kanatlarının yardımı ile havada süzülerek ilerler! Yada bazen trans halindeyken geleceği gören kahinlerin beyinleri içindeki moleküler kimyanın hangi özel durumu bizim boyutumuzun dışındaki görüntülerin bilgilerini taşıyan elektriksel dalgaların iki boyut arası bir eşikten geçmesini olanaklı kılar? İşte bu dalgaların geçtiği meleküler elektriksel alanlar içinden benzer bir dönüşüm ve etkileşim modelini taklit ederek bu dalgaların geçişleri gibi uzak zaman ve mekan noktaları arasında atlayabilecek (hyperspace) bir dalga gibi bir anda geçip gidebilecek warp sürüşü temelli uzay gemileri nasıl yapılabilir? Bir ışık fotonu gibi hareket eden bir uzay gemisi!

Bir uçak ya da helikopter nasıl pervaneleri ve kanatçıkları ile hava dokusunu etkileyerek kendi çevresindeki havanın aerodinamiksel dağılımını ve akışını denetleyebiliyor ve kendini hava içinde hareket ettirebiliyorsa benzer biçimde bir warp motoruna sahip yerçekimsel dalga motorlarıda uçaktaki pervaneler misali uzay/zaman dokumasını yeniden düzenleyip eğriltip büküp biçimleyebilme gücüne sahiptir. Ama uzay gemisi bunu pervaneyle değil bir tür elektromanyetik güç bobinleri ile yapar.

Uçakların kanatları altındaki hava basıncının üstündekinden fazla olduğu bir durumda uçak yerçekimini yenerek hava akımları üstünde yerden yükselmeye başlar. Bu gibi bizim uzay gemimizin kendisini çevreleyen elektromanyetik alan gücü frekanslarının uzay/zamanının temel devirsel frekanslarına yani kendi boyutumuzu belirleyen ana titreşim dalgasının frekansları düzeyine erişmesiyle (uyumlanmasıyla/senkron olma durumu) uzay gemisi kendi çevresinde dünya gezegenine ait yerçekimsel etkinlik sahasından soyutlanır yani gemi kendi çevresinde bir tür yerçekimsiz nötür bir alan oluşturarak bu alanın hatları boyunca yerden havaya yükselir.Ve havada öylece asılı kalır. Buna bir çeşit antigravitasyonel alan etkiside denebilir. Fakat bilinmelidirki evrende antiçekim alanı diye bir zıtçekim alanı yoktur.Ya yerçekimsel etki vardır yada yoktur.Bir antiçekimsel alan üretemeyiz ama sadece yerçekimsel etkiyi belli bir alan içinde nötralize edip çekimsiz bir boşluk oluşturabiliriz.

En son ışık fotonu gibi hareket eden bir uzay gemisi diyorduk! Aslında bu hızda bir cismi hareket ettiremeyiz ancak bu cismi denizin dalgaları üstünde sörf yapan bir sörf tahtası gibi gravitasyonel bir uzay/zaman dalgasının peşine takarak cismin üstünde durduğu uzay/zaman dokumasını kaydırarak (dalgalandırarak) hareket ettirebiliriz.Yani ışık hızında yerel bir uzay/zaman atması(dalgalanması) içinden kendimizi bu dalga boyunca uzay/zaman dokuması üstünde sörf yapar gibi bir noktadan diğerine öteleyebiliriz.Tüm burdaki mühendisliği aerodinamiksel hesaplara göre değil uzay/zamansal geometrodinamiğe göre kurgulamalıyız.Yani bir uçağın kanat ve kuyrukları ile kontrol edilen hava akışkanının dinamiğine göre değil bir zaman makinesi olan küresel üst uzay aracını içine alan yerel uzay/zaman geometrisi çizgilerini biçimleyip düzenleyen bir alan gücü etkisinin dinamiklerine göre! Bir helikopterin yada uçağın kendisini havanın kendi çevresindeki dağılımını denetleyerek hareket ettirmesi gibi bir zaman makineside yani bir üst uzay aracıda kendini içine alan ve vakum enerjisini taşıyan(yansıtan) uzay/zaman geometrisi çizgilerinin eğriliğini -biçimsel şablonunu- yeniden düzenleyerek kendisini yerçekimsel bir potansiyel yaratımı altında bir yönde hareket ettirir.

Dünya gezegeni nasıl kendi içinde yer aldığı yerel uzay/zaman çizgilerini kendi ağırlık ve kütleçekimsel merkez noktasına doğru eğriltip büküyorsa ve çevresindeki cisimleri bu eğriliğin odaklandığı merkeze doğru çekerek hareket ettiriyorsa bu gibi bizim uzay gemimizde bu dünya gezegeninin kendi parçaçıksal kütlesinden dolayı yarattığı bu yerçekimsel uzay/zaman eğriliğinin bir benzerini kendi çevresinde oluşturarak kendisini çevreleyen ve kütleçekimsel ağırlık merkezine doğru dengelenmiş yerel uzay/zaman çizgileri matriksini bir yöne doğru yay gibi gerip uzatarak asimetrik bir uzay/zaman çizgileri burulmasına neden olur.Ve böylece araç o yerçekimsel eğriliğin odaklandığı noktaya doğru kendisini hareket ettirir.Şimdi düşünelim boş uzay/zaman matriksi içinde yıldızlar arası bir boşlukta neden bir cisim öylece uzay/zaman dokuması içinde sabit kalır.Ve hiç hareket etmez?

Hareket etmek kadar hareket etmemek bile boş uzayda belli alansal gerilimlerin dengelenmiş yada dengelenmemiş bir halini ihtiva eder!

Yani herşeyin uzay/zamanın çatısı altında derin fizik prensipleri içinde bir nedeni vardır. Bir cisim kendiliğinden öylece boşlukta duramayacağı gibi kendiliğinden hareket 'de etmez. Aynen kütleçekiminin ''kendiliğinden bir çekim gücü'' olmadığı gibi! Gerçi bu kendiliğindenliği Newton Tanrıya yani Allah'ın işine bağlamıştı ama Einstein bunu kütlenin uzay/zaman çizğilerini kendi çevresinde eğriltmesinin bir sonucu olduğunu ortaya atmıştı.Ki burda Einstein ustayla hem fikirim.Bununla birlikte bende diyorumki tanrı hiç bir şeyi sebebsiz ve nedensizce başı boş varetmemiştir derim. Her zerrenin hareketinin ardında mutlaka bir takım fizik yasaları nedenler ve prensipler vardır. Herşeyin nedeni kendi içinde saklıdır. Eğer allah varsa onunda kendini gizlediği yer bu evren denen enerji okyanusunun kendisi olmalıdır.

Yada belkide aynı şey olan kendi zihinlerimizin derinliklerinde bir düzey olmalı bu yer! Yani tanrının krallığı her insanın içinde yada aynı şey olan tüm evrenin birliğinde gizliğidir dersem bu yanlış olmaz. Sanırım Hz isa'nın kayıp sözleri doğru! Tanrının krallığı bizim içimizde! Neyse sözü daha fazla uzatacak olursam fizikten felsefeye ordanda mistizme kayıp gideceğiz. Hz İsa suyun üstünde yürümüştü.Çünkü buna inanmıştı! Aslında ben buna ''zihnin suyun üstünde yürümesi'' diyorum! Yani madde enerjiden doğar.Enerjide zihinden! Eğer öyleyse sadece düşüncelerimizle fiziksel bedenimizi galaksinin öteki ucuna düşünce hızıyla teleporte edeceğimiz (ışınlayacağımız) bir gün gelecek mi acaba? Sanırım İsa'nın sahip olduğu mucizelerin ardındaki fizik prensibide biraz olsun sezebildiniz. Düşüncenin gücü tanrının gücüdür. Düşünceden doğan her ilham o ilahi bilincin sözleri gibidir.Tanrının sesi kendi düşüncelerimizin kendini düşünmesi esnasında yankılanır içimizde.

Malesef insanlığın evrim tarihi ve bu tarih boyunca üretilen dini, felsefi, fikri ve metafizik anlatım içinde Tanrı, Ruh, Bilinç, ölüm ve sonrası ve İnsanın kökenine dair bir çok sav ortaya atılsada bu konular hala bir sis perdesi altında keşfedilmeyi yada sezilen bazı gerçekler hala daha kabül edilmeyi beklemektedirler.Galileo ortaçağ avrupasında engisizyon mahkemesine karşı her ne kadar da dünya dönmüyor dese de bu yanlış telakki karşısında dönen dünyanın durması nasıl söz konusu değilse tüm dünya bir takım yalanlarla ve asılsız iddialarla din afyonu verilip uyutulsada gerçekler hala oldukları gibi daima orda durmaya devam edecektirler.! Ne kadar tartışılırsa tartışılsın Gandi'nin dediği gibi dünyada doğruya inanan tek bir kişi bile kalsa doğru daima doğrudur. T üm dünya insanları dünya dönmüyor diye kabül etseler bile! İnsan oğlu tüm benliği ve ruhsallığı ile dünyadadır.Ve Ruhumuz bilincimiz tamamen maddesel yapı ve aktivitenin bir ürünüdür.Bu anlamda materyalistik düşünce doğrudur.Ama maddenin çok boyutlu katları göz önüne alındığında.Ve madde denen şeyi gerçekten anladığımızda maddenin derinliklerine indiğimizde onun hiçte katı, sabit ve üç boyutla sınırlı bir yapıya sahip olmadığını anlamaya başlarız! Madde ve enerjinin köklerinde spiritüel yani bilinç dalgalarından oluşma ve ışıkla bu dünyaya bağlanan gerçek bir ÖZ vardır.Bu öz boyutlar arası zaman ve mekan üstü bir tabiata sahiptir.İşte insan bilinci ve fizik vucudu da bu özle doğrudan bağlantılı olduğundan evren denen adeta nefes alıp veren bu kozmik madde ve enerji ağı içinde henüz insanların anlayamayacağı bir tür boyutlar arası tüneller denebilecek geçişler ile insan bilinci kendini bir bedenden diğerine yada bir boyuttan ötekine aktarıp yansıtabilecek bir olanaklar ağına sahiptir. Yani çok daha geniş bir bakış açısı içerisinde Madde ile Ruhsal realite arasında kesin çizgilerle ayrılmış bir sınırdan bahsedemeyiz. Madde ve Ruh Zaman ve Uzay gibi birbirinden ayrı ve iç içe geçmiş görünen aslında tek bir şeyi simgeleyen tek bir hakikatin açılımından başka bir şey değildirler.

İşte bu evrensel birliğe ve tasavvuf dili içinde vahdeti vucut felsefesine bu külli anlayışa ulaşmayan bir zihin tüm dil dünyası içinde ifade edilen herşeyi izafi dünyanın içinde ayrı ayrı parçalara ayırıp böler.

Sanırım konuyu dağıtmadan fiziğin sınırları içinde kalsak daha iyi olacak. Bilim ilerliyor dostlarım ilk kez kendine kuş kanatlarına benzeyen kanatlar takarak uçmaya çalışan insandan, ilk hava balonlarına ilk pervaneli uçaklara ve ilk jet uçaklarına, uzay roketlerine ve ordan kanatsız iyon motorlu hava araçlarına ve elektiriksel alanla işleyen uzay gemilerine ve ordan da warpdrive ve wormhole motorlarına uzanan bir süreçte bugünün UFO lar dediğimiz olağan üstü uzay/zaman taşıtlarına dek teknoloji evrimleşemeye ve gelişmeye devam edecektir. Belkide gelecekteki torunlarımız ışıklar
saçan bu olağan üstü ''sihirli uçan küreleri'' dediğim uzay araçları ile zaman zaman geçmişe bizi ziyaret etmeye geliyor olabilirler.Evet zihnimin derinliklerinde sihirli hareket kabiliyetlerine sahip saydam küreler içine oturmuş geleceğin insanlarını görüyorum. Araçların içinde hiç bir motor sistemine benzeyen elektronik bir aygıt görmüyorum.Bu bir tür organik bir araç.
Bu saydam küreler, enerjisini tümüyle uzay/zaman'ının dokumasında saklı sonsuz kuantum potansiyeli içindeki sonsuz enerjiden alıyorlar. Bu gemi bilinçli denebilecek manyetik bir tür materyalden yapılmıştır. Geminin yapıldığı moleküler malzeme hem bir bilgisayar gibi her tür veriyi hologramik olarak kayıt edip saklayabiliyor hemde gemiyi hareket ettirecek yapay zeka unsuruna sahiptir. Bu materyal insanın zihin dalgalarını okuyup alabilen ve gemiyi buna göre hareket ettirebilen bir özelliğe sahiptir. Bu materyal geleceğin yüksek nano teknolojisinden hayli istifade etmiş gibi görülmektedir.
Tüm bu ifadelerim kahinlikten daha çok bir bilim insanının geleceğe dair öngörüleri olarak algılanmalıdır.
Son düzenleyen Safi; 19 Kasım 2016 03:27