Arama

Evrensel kültür nedir? - Tek Mesaj #3

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Ocak 2012       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kültürün Özellikleri

Kültür öğrenilir ve öğretilir: Hangi anlamda olursa olsun kültür insan yaratısı olduğu için öğretilebilir ve aktarılabilir bir özelliğe sahiptir. Her insan belli bir toplumda doğar ve ilk öncelikle bu toplumun kültürü öğrenir.

Kültür tarihidir ve süreklidir: İnsan öğrendiklerini ve yaratıklarını, sonraki kuşağa aktarma yetisine sahiptir. Bu nedenle insanlar hem önceki kuşaktan aldıklarını hem de kendilerinin yaratıklarını bir sonraki kuşağa devreder. Bu da kültürü tarihsel ve sürekli yapar.

Kültür toplumsaldır: İnsanlar kültürü boşlukta değil belli bir toplumda yaratırlar. Kültür, toplumda yaşayan insanlarca birlikte oluşturulur ve ortaklaşa paylaşılır. Kültür ideal bir sistemdir: Kültür insanların yararına ortaya konulan değerler olduğu için ideal kuralları ve sistemleri içerir. Fakat çoğunlukla bireyler davranışlarıyla idealden uzak hareket ederler.

Kültür gereksinmeleri karşılar: Kültür insan için insan tarafından yaratıldığı için öncellikle insan gereksinmelerini giderecek özellikle sahiptir. Kültür, hem fiziksel hem de sosyal gereksinmeleri karşılar.

Kültür değişim sürecine tabidir: Kültür zaman, mekan, koşullara göre değişime uğrar. Her değişim uyuma doğru giden süreci getirir.

Kültür bütünleyicidir: Farklı birey ve gruplar, bulundukları kültür ve üst kültürle uyum içinde yaşayarak toplumla bütünleşirler.

Kültür sosyalleştiricidir: İnsan kültür sayesinde yaşadığı toplumun değerlerini öğrenerek sosyal bir varlık olur. (Güvenç 1974: 101-106)

Kültür - uygarlık ilişkisi

Rönesansla başlayan doğaya egemen olma isteği, insanda bilme, tanıma ve keşfetme arzusu doğurdu. Yeni çağla başlayan bilim ve felsefedeki entelektüel ve zihinsel gelişmeler tinsel kültürün gelişmesini sağladı. Fakat mekanik alanda ortaya çıkan sanayi devrimiyle birlikte maddi kültür, insan ve toplum yaşamını belirlemeye başladı. 18. yy aydınlanma dönemi İngiltere’deki sanayi devrimiyle değişen toplumsal düzen, yeni tinsel kültür aratışına neden oldu. Böylece aydınlanma çağı aklın, bilimin, sanatın, hukukun ve hakların gelişmesini sağladı. Bunun sonucu olarak üretilen kültür değerlerinin tüm insanlara anlatılması ve öğretilmesi gerektiğini anlayan Avrupa insanı, önce kendi içinde kültür değişimine sonra da Avrupalı olmayan toplumlarda kültür değişiminin gerekliliğine inandılar. Böylece Avrupa kültürü, evrensel kültür olarak diğer uluslara aktarılmaya başlandı. Artık aydınlanmanın kültür değerleri, uygarlık değerleri olarak benimsendi. Böylece Avrupa kültürü, uygarlık olarak adlandırılırken Avrupalı olmayan kültürler ise değersiz ya da bırakılması gereken değerler olarak nitelenmeye başlandı.
İşte çağımız uygarlık-kültür çatışmasının yaşandığı bir çağ oldu.

Bu nedenle birçok düşünür kültür ve uygarlık kavramlarını tanımlama çabasına giriştiler. Türk sosyolog Ziya Gökalp bu ayrımın gerekliliği kabul ederek kültürü uygarlıktan ayırır. Kültür (hars) bir millete özgü dil, din, ahlak, gelenekler, adetler ve sanat değerleridir. Bu açıdan kültür, belli bir insan topluluğunun yaşama ilişkin değerleridir. (Turan 1994: 36-37) Ziya Gökalp’a göre, uygarlık (medeniyet) ise bireysel çalışmalarla ve yöntemi araştırmalarla insanlığın yararına üretilen bilim, bilgi ve tekniklerin toplamıdır. Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi uygarlık evrensel olup, bir ulusa ait değildir.

Her ulus uygarlığın oluşturduğu bilim, bilgi ve teknikleri diğer bir ulustan alabilir ve geliştirebilir. Buna karşılık kültür yalnızca bir ulusun ya da milletin yaşama değerleri olduğu için ulusal yani millidir. Bu ayrımdan anlaşılacağı gibi, Ziya Gökalp’ın kültür tanımı değerler alanına, yani manevi değerlere, uygarlık tanımı ise maddi değerlere karşılık gelmektedir. Fakat ulusal ve evrensel açıdan tanımlanan kültür ve uygarlık her zaman birbirleriyle ilişki içindedir.

Uygarlaştırma ve üst-alt kültür çatışması

Evrensel değerler olduğu kabul edilen bilim, bilgi ve teknoloji kısaca maddi ve bilimsel değerler üst kültürü/uygarlığı oluşturmaktadır. Üst kültür ile bir insan topluluğuna ait alt kültür her zaman bir ilişkiye girmektedir. Bu ilişki çoğu zaman eşit bir ilişki değildir. Üst kültür baskın ve egemen olduğu için alt kültürün değişimine yol açmaktadır. Böylece uygarlık/üst kültür ve alt kültür çatışması yaşanmaktadır.

Çağımız dünyasında egemen olan düşünce, uygarlaşma sürecinde diğer uluslardan geri kalmamaktır, yani üst kültürün ürettiği maddi ve manevi değerleri öğrenmek ve alt kültürü geliştirmektir. Bu düşünce üst kültüre sahip ulusların (günümüzde Batı uygarlığı) kendilerine biçtiği bir görevle de bütünleşti. Amaç farklı ulus ve toplumları da akıl ve bilim öncülüğünde uygarlaştırmak ve üst kültüre uyumlu yapmaktır.

Kültürel farklılıkların kaynağı

Uygarlaştırma sürecinde karşılaşılan zorluk farklı ulus ve toplumların kendine özgü yaşam tarzı, gelenekleri, alışkanlıkları ve düşünceleriydi. Böylece kültür farklılıklarının nedeni ve ne olduklarını araştırma çabası ortaya çıktı. Sosyal antropologlar, sosyologlar, halk bilimciler, filologlar kısaca insanla ilgili bütün bilim çalışanları kültür farklılıklarının nedenlerini açıklama çabasında çok farklı sonuçlara vardılar. Ulusal ruh düşüncesi (Alman ruhu ya da Türklük ruhu gibi), fiziksel çevre ve yaşam koşullar (Eskimo kültürü, Afrika kültürü, Akdeniz kültürü), toplumsal örgütlenme (kentsel veya kentsel olmayan toplumlar, akrabalık ilişkisini temele alan toplumlar), dinsel inançlar, ekonomik ilişkiler ve benzeri nedenlerin sonucu kültürel farklılıklar oluştuğu öne sürülmektedir.

Uygarlaştırma-kültürleştirme

Fakat bazı antropologlara göre de tüm bu farklılıklara rağmen, tüm kültürlerde ortak olan öge, insan aklının her insanda aynı yetilere ve yapıya sahip olmasıdır. Farklılık ise bu yetilerin gelişmesi sürecinin aynı olmamasından kaynaklanmaktadır. İşte bu durumu giderecek yol ise eğitimle insan aklının aydınlatılmasıdır. Bu nedenle kültürleşme veya kültürlü olmak, bilgi, beceri ve görgü kazanmayla ilişkili olarak değerlendirilmektedir.

Kültürün temel özelliklerinden biri, öğretilebilir olmasıdır. İnsan, eğitilebilen bir varlık olması nedeniyle kültürel değerler diğer insanla aktarılabilir. Böylece evrensel ve milli değerler, insanlara öğretilir. Eğitilen birey, toplumda insan, devlette vatandaş olur. Böylece bireyin sosyalleşmesi gerçekleşir.

Uygarlık/evrensel kültür, ulusal kültür, çok-kültürlülük, yerel kültür

Kültür ya da uygarlık kavramı aslında belli bir insan ve toplum anlayışını ve dünya kavrayışını ve bunlarla ilgili değerleri de içermektedir. Her kültür kendi insan-toplum ve dünya anlayışına ve değerlerine sahiptir. Örneğin; Orta çağ kültürü ile çağımız kültürünün insana, topluma ve dünyaya bakışı ve verdiği değerler birbirinden oldukça farklıdır. Yine daha dar kapsamda düşünürsek, çağcıl olan iki farklı kültürün bunları kavrayışlarında da farklılıklar vardır. Örneğin; kırsal alanda yaşayanlar ile kente yaşayanların kültürel değerleri de farklıdır.

Kültürün ne olduğunu inceledikçe karşımıza çıkan olgu, kültürün insanın kendisiyle ve yaşadığı toplum ve dünyasıyla ilgili olduğudur. O halde insanın yarattığı değerleri ve değişimi/gelişimini, yani insanı anlamak gerekir. İnsanı, uygarlık/evrensel kültür, ulusal kültür, çok-kültürlülük, yerel kültür bağlamında ele almak olanaklıdır.

Evrensel kültür ya da uygarlık, insanın yarattığı evrensel değerlerdir. Bunlar bilim, sanat ve felsefedir. İnsan ruhunun işlenmesi, gelişmesi ve aydınlanması sonucu oluşan bilgi, beceri ve davranışların oluştuğu değerler bütünü evrensel kültürü oluşturmaktadır.

Ulusal kültür, bir ulusu diğer uluslardan farklı yapan bilgi, beceri ve davranış özellikleridir. Örneğin Çin kültürü, Hint kültürü, İran kültürü gibi. Yerel kültür, bir zaman diliminde aynı bölgede yaşayan belli insan grubuna ait değerlerdir. Örneğin; köy kültürü, doğu kültürü, işçi kültürü gibi.

İşte tüm bu kültürlerin bir arada bulunmasına da çok kültürlülük denir. Çok kültürlülük, kültürel göreceliği de sebep olur. Kültürel görecelik, her grubun yaşama tarzının bir kültür olduğu ve her birinin birer kültür olmak bakımında eşit olduğu anlayışına dayanır. (İyi, 2003; 22) Çok kültürlülük aynı zamanda kültürel çatışmaya ve değişmeye de neden olur. Örneğin, kırsal kesimden kente göç eden insanların kent kültürü ve geldikleri kültür arasında yaşadıkları gerilim ve çatışmaya kültürel çatışma denir. Böylece kültürel görecelik içinde yaşayan insan grupları, kültürlere eşit saygıyı geliştirmeleri ve farklı kültürlere hoşgörüyü oluşturmaları gerekmektedir. Farklı kültürel kimliklere sahip olan bireyler ancak insan olma olanaklarını geliştirme ve insan olma değerini artırma fırsatı sağlayan eğitim ve toplum düzeninde evrensel kültür yaratabilir ve barış içinde yaşayabilir.