Arama

Mimar Sinan - Tek Mesaj #8

qwert1560 - avatarı
qwert1560
Ziyaretçi
26 Ocak 2012       Mesaj #8
qwert1560 - avatarı
Ziyaretçi

Mimar Koca Sinan,


Türk - Osmanlı devrinde yaptığı eserlerle ün salmış, büyük bir mimardır.
Ad:  Sinan (MİMAR)8.jpg
Gösterim: 1309
Boyut:  31.9 KB

Onun bizzat imza ettiği mimari eserler, kurduğu mimari okula dayanarak yapılanlar, XVI. asır Türk medeniyetinin en değerli medeniyet kalıntılarıdır.
Mimar Sinan bir bakıma Türk mimarlığının sembolü olmuştur. Uzun ömrünün verimli senelerinde bixe övünülecek eserler vermiş, dünya sanat hayatına da en büyük katkıda bulunmuştur. Türk Osmanlı devrinin Koca Sinan'ı diye anılan dahi mimarın hayatı üzerinde, bir çok yazılar, kitaplar yayınlanmıştır.

Sinan, Selçuk eserlerinin en keşif bulunduğu bir çevrede doğmuş, İstanbul'a devşirme olarak gitmiş, Enderun'da öğrenci olmuş ve Türk ordularına vazifeli olarak, doğuya, güneye ve batıya seferler yapmıştır. Kendisi bütün bu gittiği yerlerde pek çok mimari eserler görmüş ve tanımıştır. Diğer taraftan asıl önemli olan, Sinan'ın doğum bölgesi olan Kayseri çevresinde, bugün dahi bütün güzellikleriyle duran Selçuklu abidelerinin bulunmasıdır.
Sinan, 1490 yılı Mayıs ayının son günlerinden birinde (29 Mayıs) doğdu. Sinan'ın resmi hayatına ait bilgiler ise 1512 yıllarında İstanbul'a gelişinden sonra başlar. O dönemde Kayseri bölgesine giden yaya başılar, İstanbul'a kafileler halinde devşirme çocuklar götürmüşlerdir. Sinan'da 1512 tarihinde Yavuz Sultan Selim' in tahta geçmesiyle devşirme olarak İstanbul’a getirilmiş ve devletin resmi kurullarında yetiştirilmiştir.

Sinan’ın 1512-1538 tarihlerinde devşirme olarak gittiği İstanbul’da Enderun Talebesi ve Yeniçeri olduğu bilinmektedir. Sinan 1514’te Yavuz Selim ordusuyla İran seferine gider. Sinan bu sefere giderken bütün yol boyunca Anadolu’yu geçmiş, önemli merkezlerde duraklayan ordunun içinde, birçok mimari eserleri görmüştür. İran da ise daha başka mimari üslupta yapılmış binalarla karşılaşmıştır.

Daha sonra 1515-1517 tarihlerinde Yavuz Selim’in ordularıyla Mısır seferine katılmıştır. Bu yol boyunca da pek çok eserler, Mısır'da ehramlar, mabetler görmüş, Türk ve İslam abideleri içinde gezmiştir. Bu iki doğu ve güney seferinde Sinan askeri vazife görmekle beraber, asıl nazari ve ameli bilgilerini çoğaltmıştır.
1520’de Yavuz Selim ölmüş yerine Kanuni Sultan Süleyman padişah olmuş, Kanuni devrinde Sinan, yedi seneden fazla tahsil devresini bitirmiş ve Yeniçeri olmuştur.

Bu sıfatla Sinan Belgrad seferine katılmış ve büsbütün başka tarzda inşa edilmiş eserlerle karşılaşmıştır. Sinan 1522’de Rodos seferine katılır, Tuna boylarında 1526’da Atlı Sekban olmuş ve Mohaç Meydan Muharebesinden sonrada Sinan’a Zemberekçibaşılık yapmıştır. 1535 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman’ın doğu seferine katıldıktan sonra da gösterdiği başarılarından dolayı Sinan Yeniçerilikte bir rütbe daha kazanır ve Haseki olur.
Sinan 1537 da İtalya seferine gider, Barbaros Hayrettin Paşa ile beraber Korfu seferine gittiğine klasik Mimari eserleri de görme fırsatını elde etmiştir ve hizmetlerinden dolayı da Subaşı rütbesine erişmiştir. Lütfü Paşa Sadrazam olunca, o sırada ölen Hassa Mimarbaşı Azeri Türklerinden Acem Ali’nin yerine Sinan’ı Mimarbaşı yapmıştır.
Sinan 1539 yılından 1588 de ölünceye kadar Mimarbaşılık (Hassa Ser Mimarı) görevini sürdürür. Sinan'ın Mimarbaşı tayin edilmesine sebepler vardır. Çünkü bütün askeri seferlerde Sinan orduya mimar mühendis olarak hizmet vermiştir. Köprüler inşa etmiş, kadırgalar yapmış, kaleler tamir etmiş, su yolları ile meşgul olmuş ve nihayet camiler inşa etmiştir.
Mimarbaşı Sinan, büyük yetkilerle iş başına geldiği zaman, Önce mütehassıs eleman bakımından yetişmiş bir ortam içinde, sonrada inşaat malzemesi bakımından İmparatorluğun dört bucağından her çeşit vasıtayla getirtebilecek kudret ve yetki kendisine verilmiş bulunuyordu. Ayrıca Kanuni Süleyman devri, devlet hazinesinin en zengin olduğu bir zamandı. İşte bütün bu fırsatlar ve böyle bir ortam Sinan'ın mimarlık sahasında edindiği nazari bilgileri ve hayalinde kurduğu eserleri oluşturmaya yardım etti.

Sinan İstanbul'daki Ayaş Paşa türbesinden sonra ilk büyük eserini Şehzede Camisinde (1543-1548) vermişti. 1549 senesinde ise Kanuni kendi adını taşıyacak olan Süleymaniye Camii'nin inşasını emretti. 1554 yılında Kanuninin emri ile Edirne'den sonra İstanbul'un su yollarını da yapmıştır. 1557 yılında Süleymaniye caminin kapısını da Mimar Koca Sinan açmıştır.
Edirne'deki Selimiye Camii'nin inşasına Sinan, 1568 da başlamış yedi yıl sonra 1575’te bitirmiştir. Selimiye'nin inşa edildiği tepenin hakim durumu ve bunun üzerine oturtulan cami ve külliyesinin muazzam duruşu, bu abideyi dünya şaheserleri arasında üstün bir mevkide tutmaktadır. Özellikle uzak mesafelerden kubbe ve minarelerinin ahenkli ve zarif silueti her görende derin bir tesir bırakmaktadır.
Sinan'ın yaptığı veya yaptırdığı eserlerin çeşitleri şöyledir : Cami; mescit, medrese, kütüphane, imaret, darüşşifa, köprü, su kemeri, saray ve bahçe, kervansaray, hamam, mahzen, ambar, mutfak, çarşı, bedesten, tekke ve kalelerdir, Bu çeşitli örneklerle görülüyor ki Sinan medeni milletlerin sosyal hayatında gerekli olan her konuyu mimari bakımdan işlemiş ve bunlara ait eserler vermiştir.

Mimarbaşı Koca Sinan, 9 Nisan 1588 de İstanbul'da öldü. Süleymaniye’ nin yanındaki evinin bahçesine gömüldü. Bir asırlık ömür böylece sona ermişti. Fakat öyle bir ömür ki, her insana nasip olmayan mesut, dolu, verimli bir hayatın sonu. Eski Türk yapı geleneğinin esas şekillerine uyarak en yüksek zaferine ulaşmıştır. Küçüklü büyüklü cami külliyelerinde en geniş manasıyla siteler kurmuş ve bir yuvarlak kubbe altında İslam cemaatını toplamayı başarmıştır. Sinan'ın eserleriyle Türk İslam mimarisi ulaşabileceği en son noktaya gelmiştir.

Sinan’ın Ağzından Hayatı

"Ben yaşlı, usta Abdülmennan oğlu Sinan, duacısı ve övücüsü olduğum, mülk sahibi ve mükafatlandıran Allah'ın yardımı ile, Osmanlı Devleti'nde alemin sığınacağı dört padişaha hizmet vererek onur kazandım. Sanatımla ve hizmetimle, iş bilir mimar olmak ve bir çok diyarda ün kazanmak nasip oldu.
(...) Osmanlı Devleti’nde ve bu kadar padişahın mübarek hizmetlerinde bulunmak nasip oldu. Cennete benzer bir çok camii yaptım. Ve nice zaman, savaşta ve barışta padişahın üzengilerinde, kah yürüyerek, kah koşarak, onların sohbetleriyle müşerref oldum.
Kısacası dünya padişahları ve dönemin vezirleri için bu değersiz kul 80 cami, 400'den fazla mescit, 60 medrese, 32 saray, 19 türbe, 7 darül kurra, 17 imaret, 3 darüşşifa, 19 han ve 33 hamam tasarlayıp uyguladım."

Mimar Sinan’ın Eserleri Hakkında


Mimar Sinan'ın yapılarına ilişkin en eski kaynaklar Klasik Dönemde kaleme alınan yedi yazmadır. Bunlardan Risalüt-ül-Mimariye (Risale-i Mimariye) yarım kalmış bir taslak; üçüyse sınırlı konuları işleyen yapıtlardır.
Dayezade Mustafa Efendinin Selimiye adlı monografisinde Edirne II. Selim Camisi, şair Eyyubi’ nin Padişah namesinde Kanuni Sultan Süleyman döneminin su yolları ve su yapıları, yazarı bilinmeyen Adsız Risalede Sinan'ın hamamları anlatılır.
Öteki üç yazmadaysa Sinan'ın yaşamıyla ilgili bilgilerin yanı sıra tüm yapıları ele alınır. Şair ve nakkaş Sai Mustafa Çelebinin yazdığı Tezkiret-ül-Bünyan'da yer verilen yapılar 12 ayrı listede toplanmış; yine Sai Çelebi tarafından kaleme alınan Tezkiret-ül-Ebniye'de yer verilen yapılar 13 ayrı listede sunulmuştur. Şair Asari'ye atfedilen Tufhet-ül-Mi'marin' deyse 12 listede 15 yapı türüne yer verilmiştir.

Bu üç tezkerede adı geçen yapılar arasında sayı bakımından önemli farklar görülür. Tezkiret-ül-Bünyan'da 344 yapının adı geçerken, bu sayı Tezkiret-ül-Ebniye'de 378'e, Tuhfet-ül-Mi'marin'de 423'e yükselir. Üç tezkerede kayıtlı yapıların toplam sayısı ise 478'dir. Hamamlar bir yana bırakılacak olursa Tezkiret-ül-Bünyan'la Tezkiret-ül-Ebniye birbiriyle uyumludur. Ancak, bu iki tezkerede adına rastlanmayan pek çok yapıya yer verilen Tuhfet-ül-Mi'marin'i ihtiyatla karşılamak gerekir.
Örneğin, yalnız bu tezkerede adı geçen Sultan Selim Camisi (1522) Sinan için çok erken, Diyarbakır Melek Ahmed Camisi (1591) çok geçtir. Zaman açısından olduğu gibi yer açısından Sinan'ın kişisel katkısının bulunamayacağı yapılarda vardır. Sinan, Süleymaniye Külliyesi'nin yapımı süresince (1550-57) İstanbul ve çevresinde başka yapılarla da uğraşmış olmalıdır. Ancak, gene aynı yıllarda ülkenin uzak köşelerinde ikinci dereceden bir vezirin hayratıyla uğraştığını ve eğer uğraşmışsa, işi İstanbul'da planlamanın ötesinde bir katkısı bulunduğunu düşünmek yersiz olur.
Sinan'ın, mekan bütünlüğü kadar dış kuruluşunun plastiği açısından da en başarılı yapısı 1575'te tamamlanan Edirne Selimiye Camisi'dir. Kentin en yüksek tepesi üstüne kurulmuş olan bu yapı, 31.25 metre çapında kubbesi ve ana kütlenin dört köşesinde yükselen dört minaresiyle görkemli bir dış görünüşe sahiptir.

Büyük kubbenin kilit taşının tam altında merkezi mekan kuruluşunu vurgular biçimde yer alan müezzin mahfili; kubbeyi taşıyan sekiz fil ayağının çatı üstünde kubbe kasnağını payandalaşan ağırlık kulelerine dönüşmesi; köşelerde kubbeyi omuzlayan tonoz bingi yuvarlaklarının dışa da yansıması, Selimiye'nin dikkatini çeken özellikleri arasında sayılabilir.
Kubbenin duvarlara oturmasını sağlayan bingi sisteminin biçim olarak dışarıya yansıması Sinan döneminde gerçekleştirilmiş bir yeniliktir. Önceleri, İstanbul Bayezid Camisi'nde ya da Sinan''ın Üsküdar Mihrimah Sultan Camisi'nde (1548) olduğu gibi, orta kubbe kare-küp biçimli bir tabana oturtuluyordu.

Sinan, Şehzade Mehmet Camisi'yle başlayarak kare-kübün köşelerini yontarak içteki küresel bingiyi (pandantif) dışa yansıtmış; orta kubbenin bastığı büyük kemerlerin yan itme gücünü de ağırlık kuleleriyle karşılamak yoluna gitmiştir. Böylece bir yandan estetikle yapı arasındaki organik bağı vurularken, bir yandan da binanın iç kuruluşunun dıştan algılanmasını sağlamıştır.

Mimar Sinan'ın Edirne Eserleri


Büyük Mimar Sinan'ın Edirne'deki eserleri şunlardır.

  • Selimiye Cami
  • Taşlık Cami
  • Defterdar Mustafa PaşaCami
  • Şeyhi Çelebi Cami
  • Selimiye Medresesi veDarülkurra
  • Yahya Bey mescidiyakınında bulunan su haznesi ve kemerler
  • Rüstem Paşa Hanı
  • Ali Paşa Çarşısı (Ali Paşa Hanı ise yıkılmıştır.)
  • Sokullu Hamamı
  • Sarayiçi'nde Adalet Kasrı, su yolları ve girişteki Kanuni Köprüsü.
  • Rüstempaşa Sarayı (yıkılmış yokolmuştur)
  • Sokullu Mehmet Paşa Sarayı (yıkılmış,yok olmuştur)
  • Siyavuş Paşa Sarayı (Kıyıktaydı. Yıkılmış, yok olmuştur.)
  • Ferhat Paşa Sarayı (yıkılmış, yok olmuştur)
  • Sinan Paşa Sarayı (yıkılmış, yok olmuştur)
Ayrıca Havsa'da
  • Mehmet Paşa cami
  • MehmetPaşa Kervansarayı
  • Mehmet Paşa Hamamı
  • Mehmet Paşa İmareti (yıkılmıştır)
İpsala'da, Hüsrev Kethüda Kervansarayı yıkılmıştır.
Son düzenleyen Safi; 16 Temmuz 2016 23:50