Arama

Tasavvuf - Tek Mesaj #4

_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
24 Şubat 2012       Mesaj #4
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
TASAVVUF

Sufilerin tuttuğu yol. Bir eylem, davranış ve yaşama felsefesi olduğu gibi aynı zamanda bir bilgi, bir dünya görüşü, felsefî bir sistemdir.

Temelde mistisizme dayanır. Tasavvufta, Hint mistisizminin dünyadan uzaklaşma, varlıktan sıyrılıp yoklukla bir olma düşüncesi görülmekle birlikte, gerçek varlığa, hakikate ulaştıktan sonra yeniden dünyaya geri dönme, olgunlaşmış bir kimse olarak günlük hayata ve insanların arasına girme düşüncesi ağır basar. Bu anlamda çeşitli ve karşıt aşamalardan geçerek daha yüksek bir düzeye ulaşmayı ve yeniden dünyaya dönüşü öngören manevî bir ilerleme söz konusudur.

Bir dünya görüşü olarak tasavvuf, belli bir yaşama biçimiyle seziş ve düşünceye dayanan kuramsal çabaları kapsar. Tasavvuf yoluyla hakikate ulaşmak isteyen kişinin, çeşitli ve belirli dönemlere ayrılmış bir ruhsal yaşantı geçirmesi gerekir. Mürşit denilen bir yol göstericiye, rehbere uyularak çile, zikr gibi belirli aşamalardan geçilir. Şeriattan hakikate, başka deyişle İslâmlığın temel ilkelerinden İslâmlığın iç ve gerçek anlamına varılacaktır. Sonuç olarak bu gerçek anlama göre yaşanıp davranılacaktır. Tasavvufa göre Allah'tan başka varlık yoktur.

Tanrı kendini görmek ve göstermek istemiş, evren ve bütün varlıklar bu istek sonucu ortaya çıkmıştır. Başka deyişle Allah, varlıklarda görünmüştür. Evrende var olarak gördüğümüz nesnelerin gerçek, ayrı bir varlığı yoktur. Hepsi Allah'ın tecellisinden ibarettir. Çünkü insan Allah'ın bütün adlarını, niteliklerini topluca kendinde bulundurur. Ama Allah'tan gelen insanın yine Allah'a dönmesi, onun varlığıyla var olması gerekir. Bunun için "tevhid" (bir olma) ya da "fenâ" (yokluk) mertebeleri denilen aşamalardan geçilmelidir.

Nefsi arıtarak olgunlaşmanın yolu bir mürşide bağlanmakla olasıdır. Bu düşünüş, tarikatların ortaya çıkmasına yol açtı. Başlangıçta bir aşama ve davranış felsefesi olarak başlayan tasavvuf, ilkin Kûfe, Basra ve Bağdat'ta görüldü. İslâmiyetin yayılmasıyla Horasan'a geçti, Moğol yayılmasıyla da Anadolu'da gelişti. 8. ve 9. yüzyıllarda Ebû Haşim-i Kufî, İbrahim Edhem, Dâvûd-ı Taî, Şakîk-i Belhî, Fudayl bin İyâd, Ma'rûf-i Kerhî, Ahmed bin Hıraveyh, Hâris, Zün-Nûn, Yahya bin Muâz, Bayezid-i Bistamî gibi ünlü mutasavvıflar yetişti. Tasavvuf, edebiyatı da büyük ölçüde etkiledi; bütünüyle tasavvufî ürünler verildiği gibi, tasavvufu benimsemeyen sanatçılar da yapıtlarında tasavvufî terimleri, kavramları yaygın biçimde kullandılar.

Tasavvufî deyişin en güzel örneklerine zümre-tarikat edebiyatında rastlanır. Türlü tarikatlara bağlı şairler, tasavvufî inançlarını ustalıkla dile getirdiler. Bu tür şiirlerden bir bölüğü tarikatların dayandığı ilkeleri anlatan öğretici manzumelerdi. Bir bölüğüyse Tanrısal bir sevinçle yazılmış lirik şiirlerdi. Divan şiirinde de tasavvufun etkisi belirgindir. İnançlarını içtenlikle dile getiren mutasavvıf şairlerin dışında, genelde tasavvufî kavramları mazmun olarak kullanma eğilimi ağır bastı. Mutasavvıf şairlere örnek olarak Yunus Emre, Nesimi, Fuzuli, Ruhi, Şeyh Galip adları sayılabilir.


MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.