Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Ekim 2006       Mesaj #1662
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İstanbul' da Bir Bahar Sabahı

Dün yine İstinye’ ye bakan balkonumdan denizi seyrediyordum. İstinye koyu, yine sahile sırtını vermiş, onlarca alacalı tekneyi ve lüks yatı koynuna almıştı. Gün ağarmıştı ve güneş en centilmen haliyle savuruyordu kendini. Sahile vuran ışık hüzmesi, teknelerin kırışık yüzlerini yalayarak geçiyor, martıların gökyüzündeki oyunlarına eşlik ediyordu. Alçalıp yükselerek suya teğet geçip, birkaç ufak balığa sahip olma dürtüsüyle uçan bir martının, sürüden ayrılışına ve özgürlüğünü haykırırcasına çıkardığı sese dikkat kesildim. Gözümü ayıramadığım ve daima içinde olmayı hayal ettiğim yatlar bile bu kuş kadar özgür değildi. Suya karışan motor gürültüleri içinde ve sadece sahiplerinin koruması altında onların rotaları hep aynıydı. Ya martılar? Hayat hep onların kanatları altında mıydı? İki kollu, iki bacaklı ve iki gözlü insanoğlu ne kadar hürdü? Ne kadar mutluydu ve arada bir zafer çığıkları atabiliyor muydu?
Gözlerimi ufuk çizgisinin biraz üzerine sabitlemiş, olup biteni izlerken, yakmak üzere elime aldığım sigaranın parmaklarımın arasından kaydığını hissettim. Önce balkon parmaklıklarına sonra alt katın yarı delik duvarlarına çarpa çarpa düşüşünü hayretle izledim. O da ipini koparmış; ancak fazla dayanamayıp, oyuncak bulmuşçasına kendine doğru hızla koşan bir köpeğin keskin dişleri arasına teslim olmuştu.
Sabah, neşesine kavuşmaya başlıyor, bir kahvaltı öncesi şahit olunan üç beş ayrıntıya ‘’bana ne’’ dercesine ele veriyordu kendini. Ana caddeye dört tekerlilerin motor gürültüleri yayılırken, denize yüzünü dönmüş ve çakıl taşları arasında ziyaret edilmeyi bekleyen eski iki bank da sahiplerini bulmuştu.
Bir bardak çayımı yudumlarken, eski İstanbul hanımefendilerini andıran yaşlı bir kadının, bastonu yardımıyla banka yerleşmeye çalıştığını gördüm. Eline bastonu yere bir kaç kere vurduktan sonra başındaki çiçekli hasır şapkayı düzeltip, benim de az önce gözlerimi sabitlediğim noktaya bakmaya başlamıştı. Bastonu tuttuğu elindeki yüzüğün pırıltısı, uzaktan farkedilecek kadar büyüleyiciydi. Kadın, hemen yanındaki bankodan gelen hafif gülüşme seslerine kayıtsızdı. Birbirine sokulmuş bir genç çift, bu güzel bahar gününün ılık esintilerini, birbirlerine yaptıkları ufak latifelerle hissetmeye çalışıyor ve hallerinden oldukça memnun görünüyorlardı. Arada bir biri diğerinin kulağına eğilerek birşeyler söylüyordu, belli ki sevgi sözcükleri mırıldanıyorlardı. Seneler önce oyuncusu sen ve ben olan bir kuğu gölü sahnesini anımsatıyorlardı bana.
Çayımdan bir yudum daha aldım. Derin bir iç çekişten sonra tarçın kokan sıcak kurabiyemden bir parça ısırdım. Artık güneş, doğrudan yüzüme vuruyordu. Ve ben, güneşin sıcaklığını hissedebildiğim, çayın ve kurabiyelerin midemde bıraktığı derin hazzı keşfedebildiğim için kendimi mutlu sayıyordum.
Banktaki yaşlı kadın da hayatının bir kısmında, bugün ya da bir kaç saat önce, belki de şu an, benim kadar mutlu hissedebilmişmiydi ki kendini? Sorsam ‘’evet’’ diyeceğini tahmin edebiliyordum. Alyansının parmağında yarattığı derin estetik, deniz kıyısında köhne bir bankta asil duruş ve yeri göğü delercesine bir bakış hayatın ta kendisiydi onun için. Ve ne kadar ihtişamlıydı!
Sessizliğim yine kısa sürdü ve bir hıçkırık sesiyle kendime geldim. Yaşlı kadın, yüzünü yanındaki banka çevirmiş, meraklı gözlerle genç çifti izliyordu. Az evvelki mutluluk tablosundan eser kalmamış, dünyaya meydan okurcasına kendilerini kavga telaşına vermişlerdi. Tümceler, martı seslerine karışıyor, bulutlu bir hava güneşi örseliyordu. Kızın gözlerinden süzülen iki damla yaş,erkeğin şaşkın bakışlarına eşlik etmiş, kızın ok gibi yerinden fırlayışı, erkeği de galeyana getirmişti. Bir çift yürek, köhne bir bankta tarihe geçmiş, gözyaşları deniz suyuna karışmış ve on dakikalık tebessüm kokulu hatıra, yaşlı kadına da mazi olmuştu.

Hayat böyle birşeydi demek ki sevdiğim. Aşklar, ayrılıklar ve nice hayatlardı on dakikada şahit olunan. Parmaktaki bir alyans kadar parıltılı ve belki de tahta bir bankın şahit olduğu kadar hüzünlüydü yaşam. Biz de yaşamdan nasibini alanlardan mıydık? Yokluğun, her gece yeryüzüne düşen bir göktaşı kadar şiddetli, hasretin, canımı suya, taşa, toprağa feda edecek kadar kıymetli ve aşkımız, sonu mutlu biten bir masal kadar gerçekti. Masalların sonu mutlu biter değil mi sevdiğim? Mutlu biter değil mi? Sevdiğim ne olur söyle, mutlu biter değil mi?