Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Mart 2012       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Gelenek ve Göreneklerimiz Nesilden Nesile Nasıl Aktarılır ? Gelenek ve Göreneklerimiz Gelecek Nesillere Aktarımı

Uygulanarak Aktarılır. Uygulanmayan yapılmayan gelenekler zaman içinde unutulur. Örneğin geline kına yakma bir geleneğimizdir zaman içinde düğünlerde yapıldığı için nesilden nesile aktarılmıştır.

Dilin insan hayatında ve dolayısıyla toplum hayatında çok önemli yeri vardır. Bunun için öncelikle dil ve toplum yaşamını oluşturan kültür arasındaki ilişkiyi inceleyelim.
DİL-KÜLTÜR İLİŞKİSİ

Dil, millî kültürün ilgi alanına giren varlık dünyasını yansıtır; o milletin yapıp ettiklerinin, duyup düşündüklerinin, görüp bildiklerinin ve tüm tasavvurlarının aynasıdır. Her dil, evrenin bir başka yorumunu dile getirmektedir. Dilin zenginliği ya da yoksulluğu, o kültürün zenginliği ya da yoksulluğudur. Dilin sınırlarını, o toplumun kültürü belirler. İlgi alanı, idraki açılan, dünyası genişleyen kültürün dili de o ölçüde zenginleşir. İlim, felsefe, sanat, teknik, ****fizik velhasıl hayatın her alanında problem alanları genişledikçe dil zenginleşir. Ancak, hayatın her alanını, kendi diliyle yaşamak şarttır. Kültürün sorunu dilin sorunudur.
Kültürün temel sorunları, gelişme sürecinin yönü ve içeriği açılarından ortaya çıkar. Aynı sorunlar dilde yaşanır. Bu süreçte kültürün temel meselesi, bağımsızlığını koruyabilmektir; yani, hayatı kendi bakış açıları, değerleri ve ölçüleri ile kurabilmektir. Her dilin kendine özel atasözleri, deyimleri, nüktelerinin olması ve bunların bir başka dile aktarılmasındaki zorluklar, her dilin ayrı bir inanç yapısının, bakış açılarının, ayrı bir imkânlar ve yönelişler dünyasının eseri ve aynası olduğunu göstermektedir. Yine her dilin, öfkesini, sevincini, kokusunu, sevgisini, tasasını, saygısını ifade biçimleri de bu konularla ilgili deyimlerinin zenginlik yahut yoksulluğu da farklıdır. Bazı diller soyutta, bazı diller somutta zengindir. Bazılarında duygu ifadelerinin zenginliği, bazılarında tarafsızlık hattâ soğukluk vardır. Kültür ne ise, dil de odur. Kültürün ilgi alanları ne yönde ise, dil de o yönde zenginleşmiştir.
KÜLTÜR TAŞIYICISI OLARAK DİL

Dil, millî hafızanın, millî hatıraların, duyguların ve düşüncelerin, bütün maddî ve manevî değerlerin, bütün buluş ve yaradışların ortak hazinesidir. Millet denilen insan topluluğunun en önemli sosyal varlığıdır. Kültürün ilk ve temel unsurudur.
Kültür, varlığını nesilden nesile intikale borçludur. Kültürün nesilden nesile geçmesi, böylece devamı ve yaşaması kültür taşıyıcı eserler, eğitim ve öğretim yolu ile olur. Onun içindir ki kültür eserleri, eğitim ve öğretim kültürün hayat şartıdır. Dolayısıyla eğitim ve öğretimin esas görevi kültürün intikal ve devamını sağlamaktır.
Bir milletin fertleri arasındaki ortak duygu ve düşünce akımı dille kurulabilmektedir. Bu akım dünden bugüne, bugünden yarına dille aktarılmaktadır. Bundan dolayı dil, aynı zamanda bir kültür aktarıcısı, bir kültür taşıyıcısıdır. Bir milletin tarihi, coğrafyası, değer ölçüleri, folkloru, müziği, edebiyatı, ilmi, dünya görüşü ve millet olmayı gerçekleştiren her türlü ortak değerleri yüzyılların süzgecinden süzüle süzüle kelimelerde, deyimlerde sembolleşerek hep dil hazinesine akıtılmakta, özünü orada saklamaktadır.
Gelenek ve görenekler, dünya görüşü, din, sanat, tarih vb. dil sayesinde nesilden nesile aktarılır. Zaten bütün bu unsurların teşekkül edebilmesi için milletin meydana gelmiş olması lazımdır. Milletin ve öteki kültür unsurlarının oluşmasında en başta gelen dildir.
Kültür denilince ilk akla gelen şey dildir. Dil, millet denilen sosyal varlığı birleştirmektedir. Fertler arasında duygu ve düşünce birliği vücuda getirmektedir. Milletler duygu ve düşüncelerini yazıya geçirince daha sağlam bir birlik meydana geliyor. Çünkü yazı sayesinde duygu ve düşünceler hem zaman hem de mekân içinde yayılıyor. Biz Orhun Yazıtları sayesinde bundan bin iki yüz yıl önce Göktürklerin varlığı, meseleleri, duygu ve düşünceleri hakkında bir fikir ediniyoruz. Türklerin yöneticisi durumunda olan şahısların halkı muhatap alıp, halka hitap ettiklerini, yaptıkları işleri halka anlattıklarını görüyoruz. Bu da milletimizdeki demokrasi anlayışının yüzyıllar öncesine kadar uzandığının bir delilidir. Aynı hitap şeklini yıllar sonra 1071'de Malazgirt'te Alpaslan'da, 20. yüzyılda Atatürk'te görebiliyoruz.
Türk edebiyatı en eski çağlardan bugüne kadar, bütün safhaları, devirleri ve sosyal tabakaları ile Türk milletinin hayatını, zevkini, dünya görüşünü, yaratma gücünü gösteren bir duygu, düşünce ve hayal dünyasıdır. Halk edebiyatı halkın yaşayışının, inanç ve değer hükümlerinin bir hazinesidir. Bu edebiyat, beşikten başla***** insan hayatının bütün safhalarını içine alır. Türk halk edebiyatı aşk, ölüm, hasret, tabiat sevgisi, gurbet, anı, din duygusu, alay, kahramanlık, ahlak gibi bütün duyguları işler. Bunların hepsi de kültürümüze ait unsurlardır ve edebiyat vasıtasıyla taşınmaktadır. Edebiyatın temel malzemesi ise dildir.
Bir şair duygu ve düşüncelerini kendi milletinin fertlerine ancak dili ile ulaştırabilir. Bir yazar, bir bilim adamı, bir devlet adamı, bir filozof görüşlerini topluma dil yolu ile yayabilir. Milletimizin dünya görüşü Yunus Emre'nin ilahilerinde, Türk halkının bayrakta sembolleşen vatan sevgisi Mehmet Akif'in İstiklal Marşı'nda, millî mücadele ruhu Mehmet Emin Yurdakul'un şiirlerinde ve bu dönemin romanlarında, İstanbul'un güzellikleri, İstanbul halkının gelenek ve görenekleri Yahya Kemal'in eserlerinde, Hüseyin Rahmi ve Ahmet Hamdi Tanpınar'ın romanlarında, Anadolu insanının yaşayışı ve değer ölçüleri Yakup Kadri 'nin eserlerinde ebedîleşmiştir. Türk milletinin gelenekleri, folkloru, yüzlerce yıllık hayat tecrübelerinin sonuçları veciz ifadesini atasözlerinde bulmuştur. Destanlar toplum hayatını derinden etkilemiş şahıs ve olayların efsaneleşerek günümüze kadar uzanmış canlı tablolarıdır. Deyimler Türk mantığının, dil felsefesinin sembolleridir.
Kutadgu Bilig ile Divan-ü lügat-it Türk kültür hazinelerimizin en eski olanlarından sadece ikisidir. Bu satırlara sığmayacak nice eserlerimiz mevcuttur. Bunlardan kültürümüzle ilgili pek çok unsuru öğrenebiliyoruz. Kutadgu Bilig ve Divan-ü Lügat-it Türk'te Türk millî bünyesinin ortaya konulduğunu görüyoruz. Divan-ü Lügat-it Türk'te bu millî bünyenin dış yapısı üzerinde durulmuştur. Kutadgu Bilig 'de ise bu bünyenin iç kısmıyla ilgili esaslar yer almaktadır. Bu eserlerden Türklerin yaşama şekilleri, dünya görüşü, gelenek ve görenekleri vb. öğreniyoruz. Bütün bu bilgiler bize dil vasıtasıyla intikal etmiştir.
Dil, milletler arasında da kültür taşıyabilmektedir. Zorunlu olmayan kültürün değişmelerinde bunu açıkça görebiliyoruz. Gerçi zorunlu kültür değişmelerinde de dil unsuru mutlaka vardır. İnsanları bir araya getiren dildir. Bir millet başka bir milletle temas etmek suretiyle birtakım kelimeler alabilir. Her kelime kültüre ait bir unsur olduğu için, alındığı şekliyle olmasa bile o milletin kültüründen izler taşıyacaktır. Günümüzde ulaşım ve iletişimin hızla gelişmesi kültür alış verişlerini de hızlandırmıştır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki kültürün nesilden nesile aktarılması, diğer milletlere tesir etmesi, yaşaması ve gelişmesi dil sayesinde mümkün olabilmektedir. Milleti meydana getiren unsurların başında gelen dil, aynı zamanda kültürün oluşması ve yaşamasında da en büyük görevi üstlenmiş durumdadır.
Dilin insan ve toplum hayatındaki yerini ve önemini şöyle ifade edebiliriz:
Yabancı bir ülkede olduğumuzu düşünelim ve çevremizde de hiç anlamadığımız bir dille konuşan yığınla insan olduğunu. Kesinlikle yalnız, yapayalnız olduğunu düşünür herhalde insan. Hem de öyle bir yalnızlık ki ! Etrafınızda yüzlerce insan var fakat siz hiçbirisi ile konuşamıyor ve birisine olsun derdinizi anlatamıyorsunuz. Konuşamıyor, kendinizi ifade edemiyorsunuz. Sizi anlayabilecek hiçbir kimse yok. Bu bir felakettir herhalde!
İşte önce insanı boşlukta asılı kalakalmış gibi bir yalnızlıktan kurtaran ve gittikçe bir ulus (millet) olma haline getiren DİL' in özellikle de ANADİL in önemi budur.

Anlaşılıyor ki ; toplumları ulus haline getiren en önemli öğedir DİL.
DİL VE EDEBİYAT

Edebiyat dile dayanır. Bir şiirde, hikâyede, romanda, tiyatroda, bize heyecan veren o derin ve ulvî hisler, kafamızın içinde bir dünya yaratan hayaller ve tasvirler, varlıklarını ve tesirlerini kelimelere borçludur. Musikide ses, resimde boya, mimarîde taş ne ise edebiyatta da kelime odur.
Duymak, düşünmek, zengin bir hayal gücüne sahip olmak, şüphesiz, mühim bir şeydir. Sanatkâr, dünyayı başkalarından farklı gören insandır. Fakat duygularını dile getirmeyen bir kimseye de sanatkâr denilemez.
Anlatabilmenin güçlüğünü hissetmeyen yazar yoktur. Makberin Mukaddime'sinde Abdülhâk Hâmid bundan şikâyet eder. Mai ve Siyah romanında şair Ahmet Cemil dil ile duygu arasındaki uçurumu çok güzel belirtir. Orhan Veli, o güzel 'Anlatamıyorum' şiirinde aynı dertten şikâyetçidir. Tanpınar, yazılarında ısrarla dil üzerinde durur.
Duyulara, duygulara, hayallere en uygun kelimeleri nasıl bulmalı? Yazılan ve konuşulan dilde aşağı yukarı aynı manaya gelen beş altı kelime ve tabir vardır. Yazar bunlardan birisini seçer. Sanat bu seçimle başlar.
Dil deyince daima şunu hatırdan çıkarmamak lâzımdır. Dil, insanın ve hayatın en canlı parçasıdır. Kelime ile hayat arasında çok ince damar ve sinir ağları ile örülü münasebetler vardır. Küçük ses organizmalarından ibaret olan dili, hayat kadar mühim yapan da budur. Yerinde kullanılmayan bir kelime ebedî olacak bir mısrayı topal ve sakat yapar. Bundan dolayı gerçek sanatkâr kullandığı her kelime üzerinde titrer. Yahya Kemal bazı şiirlerini 20'30 yılda bitirebilmiştir. Fakat Türk edebiyatında onun kadar büyük bir şair de yetişmemiştir. Türk dili var oldukça onun şiirleri de yaşayacaktır.
Dil ile edebiyat arasındaki münasebet tek bir şekilden ibaret değildir. Dilde on binlerce kelime, tabir ve ifade şekli vardır. Bunlardan her birinin huyu ve suyu farklıdır. Edebiyatta 'şahsî üslûp' denilen şey bu tecrübenin bir neticesidir. Seçtiği kelime, yaptığı cümle bir edebiyatçıyı yaşatır veya öldürür.
Dil ile edebiyat arasında nasıl bir ilişki vardır?
Bilim, sanat, felsefe vb. alanlarda özel anlamda kullanılan sözlere terim denildiğini anımsayınız.
Dil bir iletişim aracıdır. Duygu, düşünce ve istekler dil ile aktarılır. Duygu ve düşüncelerin aktarılmasında sözü söyleyen kişi kaynak, söylenen bir söz (mesaj, ileti) , iletilen sözü alan alıcı ve bir de iletişimin yapıldığı iletişim ortamı vardır. Bu düzeneğe iletişim sistemi denir. Bu yönüyle dil en etkin bir iletişim aracıdır.
Her sanat dalının kendini ifade ediş tarzı farklıdır. Ressam renklerle, müzisyen seslerle, mimar ana maddesi toprak ve taş olan maddelerle sanatını yerine getirir. Edebiyatın da ana malzemesi dildir. Dil sayesinde duygular, düşünceler, sevinçler üzüntüler dile getirilir. Bu bakımdan dil olmadan edebiyat olmaz; dil edebiyatı, edebiyat da dili besler, geliştirir. Edebi eserler sayesinde dil gelişir; anlam zenginliği kazanır ve sözcük sayısı artar. Bu yönüyle dil altına, şair ve yazarlar da bu altını işleyen kuyumcuya benzetilir. Hikâyeler, romanlar, şiirler, tiyatro türündeki eserler dil ile yazılır.
Dilin diğer önemli bir yanı da ulusal birlik ve beraberliği sağlamasıdır. Aynı dili konuşan, aynı duygu düşünce ve zevkleri paylaşanlar, kederde ve kıvançta birlikte hareket ederler.
Bir ulusun maddî ve manevî alanda ortaya koyduğu tüm eserler kültürü oluşturur.
Edebiyat da kültürün içerisinde yer alan bir sanat dalıdır. Örneğin İslâmiyet'ten önceki dönemde yazılmış olan ürünlerden destanlar, koşuklar, savlar sayesinde biz o dönemin kültürünü, yaşam biçimini, inançlarını öğreniriz.
__________________
DİLİN TANIMI:

Dil: Dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabii bir vasıta; kendi kanunları içerisinde yaşayan ve gelişen canlı bir varlık; milleti birleştiren, koruyan ve onun ortak malı olan sosyal bir müessese; bin yıllar boyunca gelişerek meydana gelmiş bir sosyal kurum; seslerden örülmüş bir ağ; temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemidir.
Dilin İşlevleri:

1-Göndericilik(Göndergesel) İşlevi ilin mesajı tanıtmak için kullanılması
2-Kanalı Kontrol İşlevi: Dilin alıcının mesajı alıp almadığını kontrol için kullanılması
3-Şiirsel İşlevi: Dilin sanatsal metinlerde ve şiirlerde kullanımı
4-Dil Ötesi İşlevi: Dilin dilbilgisi anlatımında kullanımı
5-Alıcıyı Harekete Geçirme İşlevi: Dilin ,alıcının bir iş yapmasını istemek amacıyla kullanılması
6-Heyecan Bildirme İşlevi: Dilin,coşku ve heyecanları dile getirmek için kullanılması
Yazı Dili ve Konuşma Dili

Bir dilin iki cephesi vardır: Biri, insanların karşı karşıya geldikleri zaman sesli olarak görüşürken, yani konuşurken kullandıkları 'konuşma dili', öteki yazıda kullanılan dildir. Buna 'yazı dili' veya 'kültür dili' de denilmektedir. Kültür dili bir memleketin kültür merkezi olarak gelişen yerleşim biriminin dilidir.

Bir dilin yazısı çoğu zaman lehçelerinden veya ağızlarından birine göre, yazı lehçesine göre şekillenir. Yazılan dil ise din, edebiyat ve ilim adamları tarafından işlenerek zenginleşir ve konuşma dilinden az çok farklılaşır. Bizim yazı lehçemiz Batı Türk Dili'nin Anadolu lehçesidir. Yeni Türkçede ses özellikleri ve çekim yönlerinden İstanbul ağzı esas sayılır.

Bir milletin bütün aydınları yazı dilini bilirler ve yazı lehçesini konuşurlar. Yazı dili lehçe ve ağızların alabildiğine farklılaşmasını önler. Hepsinin zenginliklerinden faydalandığı gibi onları ortak bir kaynaktan zenginleştirir. Dil millî birliğin çimentosudur. Ayni dili konuşan insan toplulukları bir millet sayılırlar ve hemen her zaman ayrı, bağımsız bir devlet kurmuş bulunurlar.
Ana dili nedir?
İnsanın doğup büyüdüğü aile ve soyca bağlı bulunduğu toplum çevresinden öğrendiği, bilinçaltına inen ve kişilerle toplum arasındaki ilişkilerde en güçlü bağı oluşturan dil.