hoyratça düşen kederli yağmur damlalarıyla
mehtapsız bu İstanbul gecesinde
kahkaha ve göz yaşının kol kola gezdiği
labirente benzer karanlık sokaklar
içine çeker
sessiz bir yılan sokulganlığında yutmaya hazırlanır
yokluğunda kaybolurum
tren raylarının tam ortasından ayırdığı tarlalar gibi
gecenin en tenha saatlerinde
bin bir çiçek kokulu saçların
yüreğinin penceresine benzeyen gözlerin
ve hala sıcaklığını yaşadığım ellerinle
rüyalarıma girersin
sen dolu rüyamda
aynı denize kavuşmaya çalışan
sessiz ama vakarlı ırmaklara benzeyen
sularda yanacak
ateşlerde sönecek
bahar yağmurları kadar coşkulu
kır çiçekleri gibi rengarenk yüreklerimiz vardı
sonra
uykusuz gecemi bırakıp arkamda
kahkaha ve gözyaşının kaldırımlara sindiği
kanadı kırık kuşların hüznünü taşıyan sokaklara çıkarım
içimdeki seni görebilmenin dokunulmadık ışığına inat
güneşten bir damla düşmez payıma