Arama


ceren temiz - avatarı
ceren temiz
Ziyaretçi
21 Mayıs 2012       Mesaj #3
ceren temiz - avatarı
Ziyaretçi
Çocukların hemen hepsi sevdikleri, alıştıkları oyuncakları ya da eşyaları yanlarından ayırmazlar. Her çocuğun hayatında böyle bir “aşk hikâyesi” vardır. Bu hikâyenin diğer kahramanı bazen bir bebek, bazen bezden bir oyuncak ya da renkli kumaş parçalarından yapılmış küçük bir yorgandır. Çocuk annesiyle ilk temasını hatırlatan oyuncağa, ya da eşyaya, içten gelen bir sevgi ve ihtiyaçla bağlanır. Sevincini onunla paylaşır, kızınca hırsını ondan alır. Küçük çocuk için bu oyuncak, özel bir anlam taşımaktadır. Muhakkak ki biz de aynı duygulan çocukluğumuzda yaşamışızdır, ancak gene de böyle bir olayla karşılaşınca, çocuklarımız yönünden endişeleniriz. Çocukla oyuncağı arasındaki ilişki zararsızdır. Kişiliğini olumsuz yönde değil, olumlu yönde etkileyecektir.

Bu durumdaki çocuk, bir değişim döneminde demektir. Anne, çocuk için, bir ihtiyaç, bir şefkat sembolü ve benliğinin kopmaz bir parçasıdır. Çocuk için, çalışan annenin yokluğu sonu gelmeyen bir terk demektir. Annesi uzaklaştığı zaman, çocuk onun dönmeyeceğini düşünerek korku ve endişe duyar. Ancak her olaydan sonra annesinin dönmesi çocuğu şaşırtır. Böylece annesinin, kendisinden bir parça olmadığını, ayrı bir insan olduğunu ve her zaman kendisini koruyamayacağım anlar. İşte annesinin yokluğunu hissettirmeyen bir oyuncağa duyduğu ihtiyaç böyle başlar. Kendisini hiçbir zaman terketmeyecek, onu annesinin yokluğunda teselli edecek ve onun boşluğunu dolduracak bir arkadaş bulmuştur artık. Kolay kolay ondan kopamaz.

Çocuk bu devrede edindiği yeni arkadaş sayesinde hür olduğunu anlayacaktır. Ailelerin çocuklarının kendilerine bir arkadaş, bir sevgili buldukları için ebeveynlerine karşı duygularında bir zayıflama olduğu kanaatine kapılmamaları gerekir. Okul öncesi çocukların ailelerinde bu telaşa pek rastlanmaz. Ancak okula başlayan çocukların aileleri, çocuklarının okulda gülünç duruma düşmelerini önlemek için buna karşı çıkarlar. Fakat bu tutum yanlıştır. Çocuğun arkadaşına olan alışkanlığı giderek artar. Çocuk kendi haline bırakıldığında bu problem kendiliğinden çözülecektir. Ancak çocuk, dış hayatla olan bütün bağlarım kopararak, dünyasını yalnız o oyuncak üzerine kurmuşsa, durum tehlikeli olur. Normal gelişim devresini geçiremez. Çocuğun devamlı biberonuyla birlikte yaşamasına veya ayısıyla okula gitmesine izin vermek kadar, onu birdenbire oyuncağından koparmak da yanlıştır.

Anne de bu durumdan oldukça etkilenir. Önceleri çocuğunun, onun bakımına ve şefkatine ihtiyacı olduğunu düşünen anne, şimdi yerini bir oyuncağa bıraktığı için onu kıskanmaktadır. Böylece bu arkadaşlığı bozma yoluna gider.

Buna karşılık çocuklarının, belli bir eşyaya bağlanmasından hoşlanan aileler de vardır. Çocuğa sizin seçtiğinizi değil, onun sevdiği oyuncağı verin. Ve onun,herşeyini paylaştığı oyuncağının arkadaşlığından mahrum etmeyin. Çocuğun, hemen her oyuncağa aynı ilgiyi duyduğu fikri yanlıştır. Her zaman yanında taşıdığı bu oyuncak çocukta kendine has arzuları hisleri ve hayalleri doğurur. Bu oyuncak ona, güven hissi verir.

Bu durum büyüklerde de görülür. Kıymetli kalemimizi, en sevdiğimiz plağımızı veya sigaramızı kaybedince biz de aynı duruma düşeriz. Şu farkla ki, çocuk oyuncağıyla beraber güvenini de kaybeder. Bunalımlı bir döneme girer. Onun korkularım yokeden üzüntüsünü ve neşesini paylaşan en yakın arkadaşı gitmiştir elinden. Bu gibi olaylarda çoğu aileler çocukla alay ederek, yanlış bir yol takip ederler. Oysa çocuğa yapabilecekleri en büyük kötülüktür bu.