Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
20 Haziran 2012       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Yüzüklerin Efendisi'nin şifreleri...
'Yüzüklerin Efendisi' üçlemesi bir anti Türk propagandası mı? İngiliz tarihçi Noel Malcolm'a göre üçlemede yer alan 'Minas Tirit Kuşatması' İstanbul'un fethini anlatıyor. Acımasız yaratıklar 'Uruk-Hai'ler ise Fatih'in 'yörük' askerleri!
Yazın tarihinin en çok okunan eserlerinden "Yüzüklerin Efendisi" üçlemesini yaratan İngiliz yazar John Ronald Reuel Tolkien'in, diğer eserlerini de üzerine inşa edeceği mitolojiyi yaratırken Türklerin Orta Asya'dan Anadolu'ya göçü ve İstanbul'un fethinden ilham aldığını öne sürenlere, Tolkien'in acımasız ırklardan "Uruk-hai"leri yaratırken yörüklerden esinlendiğini söyleyenler eklendi.
1973'te 81 yaşında ölen yazar Tolkien, Orta Dünya mitolojisindeki ırk, olay ve yerlerin alegorik anlamlar içermediğini hayattayken birçok kere dile getirmiş olsa da, ork, elf, cüce, ent ve diğerlerine derin açıklamalar yükleyenler her zaman oldu. Bunlardan en yaygını, İngiliz edebiyatı profesörü Tolkien'ın 10 yıla yakın süren çalışmanın ardından 1948'de tamamladığı "Yüzüklerin Efendisi"nde Dünya Savaşları'ndan ilham aldığı şeklindeydi.
Ancak şimdi Tolkien'in orkları yaratırken Türklerden ilham aldığı, Mordor'un Anadolu olduğu, fesat bir kuşatma altındaki Arnor ve Gondor'un Roma ve Bizans, "Orta Dünya"da üçüncü çağda 2002 yılında meydana gelen "Büyük Felaket"in ise 1071'de Malazgirt Savaşı'nın ardından Doğu Anadolu'daki dağlık bölgelerin (Minas İthil) düşmesi ve Selçukluların Anadolu'ya girmesi olarak yorumlanıyor.

Uruk Hai= Yörük

İngiliz tarihçi Noel Malcolm, Roger Crowley'nin "Son Büyük Kuşatma: 1453" isimli kitabına Daily Telegraph gazetesi için yaptığı eleştiride şu ifadeleri de kullanıyor:
"Küçük bir okul çocuğuyken bile, Yüzüklerin Efendisi'ndeki Minas Tirith kuşatmasıyla İstanbul kuşatması arasındaki esrarengiz benzerlik dikkatimden kaçmamıştı. Bir tarafta eski soylularıyla, güzel, surlarla çevrili kent ve savunmaya yardım için gelen bir avuç maceraperest; diğer tarafta despot bir yöneticinin altında kötülük yağdıran sürüler. Doğu'da kocaman Mordor'un Anadolu'ya nasıl benzediğini görebilmek ve durumu fark edebilmek için yalnızca haritaya bakmalısınız."
ayas1
3. Dünya'daki Kuşatma: Malazgirt
Malcolm, Tolkien mitolojisinin en acımasız yaratıklarından olan "Uruk-Hai"lerin, yörüklerden esinlenerek kurgulandığını da söylüyor. Malcolm'a göre orklar ve gulyabaniler (goblin) arasında bir yerde duran "Uruk-Hai"ler, Osmanlı ordusunda yedek asker olarak ön saflarda görev yapan yörüklere karşılık geliyor. Yörüğün İngilizce yazılışı "yuruk" ile "Uruk" kelimesi arasındaki benzerlik de Malcolm'un bu tezine güç kazandırıyor.
Noel Malcolm, Milliyet'e de şu açıklamayı yaptı:
"Genel görüşüm coğrafya üzerine dayanıyor. Orta Dünya kurgusunda; kuzeybatıda hobbitlerin toprağı (güzel, kırsal İngiltere), cüce madencilerin yaşadığı dağlar (Alman geleneklerini ve mitolojisini yansıtıyor), ortalarda bir yerde yarı Saksonların ülkesi yani Rohan, kuşatma altındaki asil kadim kent ise ileride, güneydoğuda ve Karanlık Lord'un toprağı buradan daha doğuda. Başka bir ifadeyle (Yüzüklerin Efendisi) açıkça Avrupa'nın kültürel-mitolojik haritasını yansıtıyor. Sauron (Karanlıklar Efendisi), mükemmel bir despot örneğidir ve Batı Avrupa geleneği, Sultan'ı doğu kaynaklı despotizmin baş örneği olarak tanımlamıştır. Benim de bahsettiğim Yörük - Uruk bağlantısının dışında da bulunabilecek çok bağlantı olabilir."
Tolkien'in de bir Türk düşmanı olabileceği yargısına varmamak gerektiğini vurgulayan Malcolm,
"O sadece bütün değişik mitleri ve kültürel anıları kullanarak, bunların yeni bir sentezini yarattı. Doğulu göçebelere karşı duyulan korku, Avrupa kültürünün halk edebiyatının bir parçasıdır. Tolkien de bunu kullandı."
dedi.

Gulyabanilerin saldırı tarihi 1453!

"Yüzüklerin Efendisi" serisini Türkçeye kazandıran Tolkien uzmanı Bülent Somay, orklar yaratılırken Türklerden esinlenildiği şeklinde İngiliz Daily Mail gazetesinde geçen yıl çıkan bir haberi "saçmalık" diye tanımlamıştı. Somay, "Mordor, kesinlikle Türkiye olamaz. Bu iddia, sadece Türkiye'nin AB üyelik süreci nedeniyle Avrupa kıtasında baş gösteren Türk korkusunu kışkırtmak amacıyla ortaya atılmış olabilir" demişti. (8.7.2005 - Milliyet)
Ancak Tolkien'in "Noel Baba'dan Mektuplar" isimli eserinde de Gulyabanilerin saldırı tarihi olarak İstanbul'un fethedildiği yılı yani 1453'ü işaret etmesi akıllara Tolkien'in özel bir Türk saplantısı olabileceğini getiriyor. Türkçe'ye de çevrilen kitaptan bu bölümün 16 yaşındaki çevirmen Roksan Çağlar'ın inisiyatifiyle çıkarılması da geçen aylarda gündem yaratmıştı. Bülent Somay bu konuda da "Orklar 250 şeyi birden temsil ediyor olabilir ve bunlardan bir tanesi belki de Türklerdir" açıklamasını yapmıştı. (27.1.2006)
Avustralyalı tarihçi David Bofinger'ın Gondor'u Bizans ile özleştiren alternatif çalışması ise Tolkien'in ortaçağdan sistematik bir şekilde yararlandığını, ortaçağ tarihini, kendi yarattığı mitolojiye uyarladığını öne sürüyor.
ayas2
Bofinger'ın tezine göre Roma-Bizans tarihindeki bazı gelişmelerin Arnor-Gondor tarihlerindeki karşılıkları şu şekilde:

Kuruluş miti
ROMA-BİZANS: Yok edilen Troya'dan kaçan mülteciler
ANDOR-GONDOR: Numenor'un yıkılmasından sonra kaçan mülteciler

Bölünme
ROMA-BİZANS: MS 300'den sonra Doğu ve Batı
ANDOR-GONDOR: İkinci Çağ'ın sonunda kuzey ve doğu olarak

Eski imparatorluğun çöküşü
ROMA-BİZANS: 5-8'inci yüzyıllar arasında Frank, Vizigot, Ostrogot, Vandal, Anglo Sakson, Arap istilaları
ANDOR-GONDOR: 12-14'üncü yüzyıl arasında Cardolan ve Arthedian'ın Angmar tarafından yıkılması

Doğu'da felaket
ROMA-BİZANS: 1071'de Doğu'da, dağlık bölgelerin, Anadolu kıyılarının Selçuk Türklerininin eline geçmesi
ANDOR-GONDOR: Üçüncü Çağ'da, 2002'de Doğu'daki dağlık bölgelerin (Mordor sınırındaki Gölge Dağları) ve bol nehirli Ithilien'in orkların eline geçmesi.

Daha önce Daily Mail gazetesinde yer alan "Tolkien'in Ork Lokumu" başlıklı bir makalede de şu önermelerde bulunulmuştu:
MORDOR: TÜRKİYE "Tolkien'in Orta Dünya haritasıyla Avrupa haritasını üst üste koyarsanız belli başlı iklim, bitki örtüsü ve zoolojik işaretlerin aynı olduğu görülür. Karanlıklar Prensi Sauron'un diyarı Mordor, hem konum hem de şekil olarak Türkiye'dir."
KARA LİSAN: TÜRKÇE Orkların lisanı "Kara Lisan"ın da Türkçe ile benzerlikleri vardır. Tolkien'in Nurnen Denizi çevresinde yaşayan köle insanlar Ermenilere, Nurnen Denizi de Van Gölü'ne benzetilebilir."
PELARGİR: İSTANBUL "Hobbitlerin yaşadığı Shire, İngiltere'nin ortası olabilir. Gondor ise Akdeniz'e kıyısı olan İtalya ve Yunanistan'da, Rohan Doğu Avrupa ormanlarında bulunabilir. Gondor'un başkenti Minas Tirith Venedik'le, Pelargir ise İstanbul ile karşılaştırılabilir."

Tolkien felsefesini ele alan beğendiğim bu yazıyıda sizinle paylaşmak istiyorum ama yazının kime ait olduğunu bulamadım.
"Güzel bir kitap okudum" veya "güzel bir film izledim" demek için kullandığınız kriterler nelerdir? O kitabın ya da filmin sizi içine alıp bambaşka bir gerçeklik içinde bir süre dolaştırıp sonra da "keşke bitmeseydi" duygusuyla koltuğunuza geri bırakması mı? Eğer kriteriniz bu ise, doğrudur, Yüzüklerin Efendisi kitabı ve filmi güzeldir.
Ama bence kriter olarak bundan daha fazlasına ihtiyacımız var; çünkü bir eserin "başarısı" ardında büyük kötülükler barınabilir. Özellikle fantastik edebiyatın kilometre taşı olarak kabul edilen Yüzüklerin Efendisi kitabı ve yıllar sonra onun sinemaya uyarlanması bu açıdan incelenmeye değer. Bu inceleme, eleştirel yaklaşımı fantastik edebiyatın, fantastik çizgi romanların ve fantastik sinemanın diğer örneklerine de uygulamak üzere bize bir yöntem sunabilir.
Ben kitabı Metis Yayınları tarafından ilk yayınlandığı zaman okudum, daha doğrusu okumaya başladım; çünkü önce 1. cilt çıktı ve 2. cildin yayınlanması için epeyce beklemek zorunda kaldık. Ve nihayet 3. cilt aylar sonra yayınlanınca kitabın okuması uzun bir süreçte tamamlanabilmiş oldu. Hakkını vermek gerekir ki, J.R.R. Tolkien usta bir yazardır (toprağı bol olsun). Ortaya çıkardığı yapıt görkemli ve inceliklidir.
Görkemli ve incelikli yapıtlar bize nüfuz ederler; daha doğrusu nüfuz edebildikleri ölçüde görkemli ve incelikli olurlar. Bu yapıtların içimizde bıraktıkları/yarattıkları hislerin nitelikleri ise ayrı bir şeydir. Bir eseri güzel kılan onun sadece nüfuz etme başarısı mıdır?
Bence hayır; içimizde bıraktıkları şeylerin niteliği de önemlidir. Bir sanat eseri hakkında fikir oluştururken bu sübjektif kriteri gözden uzak tutamayız. Yüzüklerin Efendisi kitabının ana temalarını hatırlamaya çalışalım. Önce bizi olumlanan bir sosyal ortam karşılıyor: Hobbit
ülkesi. Bu ülke barış, huzur dolu bir yerdir. Yeşil çayırları, küçük ama hayatın tüm zevklerini sunan barınakları, sevimli kısa boylu neşe dolu sakinleri ile bir "cennet ülke". Burda bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Fantastik edebiyatın taşıyıcı sütunlarından biri olan ve kitabın devamında da tutarlı bir şekilde yer alacak bir "denklik" kurmuştur Tolkien: her ülkenin farklı bir sosyal ortamı vardır ve her ülkenin sakinleri de buna uyumlu şekilde fizyolojik olarak farklıdır; hatta diyebiliriz ki farklı türlerdir. Birbirinden tamamen farklı türlerin tümüyle "insansı" temellerini korumaları, fantastik sanatın çok kullandığı bir özellik olmuştur. Ama işte bu denklik şunu söylüyor: aynı dünyayı paylaşarak farklı değerleri temsil eden bu varlıklar hem insan hem farklı türlerdir. Bu bana bir şeyi hatırlatıyor: ırkların fizyonomik farklılıklarını sahip oldukları değerlerdeki farklılıkla, hatta yalınkat iyilik ve kötülükle bağdaştırmak yani ırkçılık. Tolkien bence daha da ileri gidiyor: Bu farklı ırkların herbirini sınırları belli ülkelere paylaştırıyor: buna da en koyusundan milliyetçilik demeyeceğiz de ne diyeceğiz? Ortaya Nasyonal Rasist gibi enteresan bir kombinasyon çıkıyor. Oysa kitabın tümüne bakınca, bir çok eleştirmenle aynı kanıyı paylaşmamak mümkün değil: Yüzüklerin Efendisi bir II. Dünya Savaşı eğretilemesi gibidir ve bu eğretilemede Naziler (Nasyonal Sosyalistler) kötülerle özdeşleştirilmiştir. Bu durum yukardaki analizi çökertir mi? Hayır.
Bir İnsan hem nasyonalist, hem ırkçı hem de Nazilere karşı olabilir; eğer Alman değilse. Tolkien de Alman değildir; II. Dünya Savaşı sırasında İngiltere'dedir ve aslen Güney Afrika'lıdır. Elbette ki Güney Afrikalı olması bizi Tolkienleştirmesin, yani buna dayanarak onun bir ırkçı olduğunu iddia edemeyiz ama ırkçılığın gündelik hayatın bu derece içine
sinmiş olduğu bir ülkede yaşamak, insanı ırkçılık konusunda olumlu veya olumsuz bir saf tutmaya itecektir kuşkusuz. Tolkien'nin ırkçılık karşısında bir tutum takındığı yönünde hiç bir emare bulamadım Yüzüklerin Efendisi'nde. Devam edelim; hatırladığım ikinci tema Frodo'nun üstlendiği önemli görev. Diyebiliriz ki o dünyanın kaderi Frodo'nun elindedir. Yani Frodo bir "misyon" sahibidir. Dünyayı kurtarma misyonu sahibi kahramanlar, fantastik edebiyatta çok rastlanılan başka bir öğedir. Ama sadece orda değil, başka yerlerde de bu öğeye sık rastlarız: Militarizmde. Zaten kitap, hem hacimsel hem vurgu anlamında bir macera kitabı olduğu kadar -belki de daha fazla- bir savaş kitabıdır.
Yüzüklerin Efendisi'nin en yoğun teması savaştır. Tolkien savaşa nasıl yaklaşır? Bir kere bu bir misyon savaşıdır, yani gerekli, meşru, kaçınılmaz ve bu bağlamda da olumlu. Kitapta savaşlar teknik, taktik, stratejik detaylarıyla, kahramanlık öyküleriyle, kitlesel coşkusuyla
soluk soluğa okunacak şekilde anlatılmıştır. Neredeyse bizi o savaşa katılmaya davet etmektedir. Üstelik bu öyle bir savaştır ki, "iyi" ve "kötü" en yoğun halleriyle karşı karşıya gelirler. "İyi ordu" en küçük rütbelisine kadar iyi, "kötü ordu" tabir caizse "tırnaklarının ucuna kadar kötü"dür. Bu ne manaya geliyor? Ne yazık ki korkunç bir manaya: GENOSİT. Düşünün ki iki ulus savaşıyor; bir taraf yayılmacı yani kötü, diğer taraf da meşru müdafa halinde yani iyi. Örnek olarak Vietnamlıları ve Amerikalıları alalım. Tolkien'in eseri bu durumu şöyle yorumluyor:
Eğer Vietnamlılar iyi ise, kötü Amerikalıları beşikteki bebeklerine kadar öldürme hakkına hatta misyonuna sahiptir. Yani tıpkı Mordor gibi, Amerikalı deniz piyadelerini o topraklara sürükleyen şey merkezi iktidar değil, her Amerikalının kanındaki alyuvarlara bile sinmiş olan katıksız kötülüktür. Bu nedenle Tolkien'in savaşı, kötülerin yalnızca liderinin iktıdardan düşürülmesi ile değil, ne kadar Mordorlu varsa hepsinin yokedilmesi ile kazanılabilir. Tolkien'e fazla yüklendiğimi düşünüyorsanız, sabredin; daha bitmedi. Yüzüklerin Efendisi'nde kaç tane kadın hatırlıyorsunuz? Ben bir Elf Kraliçesi, bir de erkek gibi savaşan soylu bir kadın hatırlıyorum. Yani bu kitabın kapıları sadece erkeklere denk bir güce sahip olan kadınlara açılıyor; kontenjanı da çok sınırlı. Üstelik bunca farklı "tür" insansı yaratık ince ince tasvir edilip anlatılıyor ama bunların nasıl ürediğine dair en ufak bir anlatı bulamıyoruz. Tolkien kadın olarak davranan kadınları bu erkek dünyaya layık görmediği için olsa gerek, seksten bahsetmeyi hiç sevmiyor. Bence bu kitabın yazarı gerçek bir seksisttir.
Bu ve daha bahsetmediğimiz diğer nedenlerle (gücü yüceltme, sadakat vb) ben, Yüzüklerin Efendisi kitabının ve ne kadar ustalıkla yapılmış olursa olsun aynı isimli filminin, "kötü" olduğunu düşünüyorum. Sanıyorum sanat eserlerine bu tür bir yaklaşım gereklidir ve sanatı her şeyden kopuk apayrı bir kategori olarak niteleyen kapitalist sisteme karşı yürütülmesi gereken mücadelenin bir metodudur; hele hele sinemanın en büyük manipülasyon araçlarından biri haline getirildiği bu çağda.




Alıntıdır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!