Arama


Mavi Peri - avatarı
Mavi Peri
Ziyaretçi
27 Haziran 2012       Mesaj #5
Mavi Peri - avatarı
Ziyaretçi
Hristiyanlık

İsa Peygamber'in öğretilerine dayanan din. İsa'nın sağlığında söyledikleri ve yaptıkları, yeni bir dinin doğuşu biçiminde değerlendirilmedi. İsa'dan önceki Yahudi peygamberleri, Yahova'nın kurallarına, düşmanlarıyla baş edecek ve adaletiyle barışı gerçekleştirecek bir kurtarıcı geleceğini söylemişlerdi. Bu beklenen kişiye sonradan, "üzerine yağ sürülmüş" başka bir deyişle kutsanmış anlamına gelen "Mesih" ya da "İsa Peygamber" adı verildi. Antakyalı Yunanlılar ona, İbranice Mesih sözcüğünün Yunanca karşılığı olan "Hıristos" adını verdiler. Daha sonra da onun getirdiği bu yeni dine "Hristiyanlık" denilmeye başlandı. Hristiyanlık tektanrıcı bir dindir. İncil, Hristiyan dininin kutsal kitabıdır. İncil, kitap olarak ilk kez yalın bir Yunanca ile yazıldı. Bugün Hristiyan kiliselerince kabul edilen İncil sayısı dörttür. Bunlar Matta, Markos, Luka ve Yuhanna adlı dört din adamı tarafından yazıldı. Beytüllahm'da doğan İsa'nın otuz yaşına dek geçen yaşamına ilişkin bilgiler pek azdır. Tekbilinen, bu arada babalığı Yusuf'un öldüğü ve Meryem'in, Nasıra'dan doğduğu kent olan Kana'ya gittiğidir. İsa, Kana'da ailesine bakmak için marangozluk yapmaya başladı. Kimi günler sinagoga gidiyor ve tapınmaya gelenlere Kutsal Yasa'yı anlatıyordu. O dönemin geleneklerine göre, her isteyen çıkıp, Kutsal Kitap'ı (Tevrat) kendine göre yorumlayabilirdi. İsa'nın ünü bütün yöreye yayıldı. Herkesle barışık olmak, düşmanlarını sevmek, kusurları bağışlamak gerektiğini söyleyen İsa, bütün insanların kardeşliğine dayanan yeni bir düşünce getiriyordu: İnsanların hepsi "Baba Tanrı"nın çocuklarıydı. İnsanın ruhu Tanrı'nın ruhuydu. Tanrı insanın içindeydi. Babası nasıl kendisiyse, kendisi de öylece babasıydı. İnsanlar ancak sevgiyle birbirlerine bağlanabilirlerdi. Sevmek içinse eşitlik gerekiyordu. Eşitliği sağlayan yoksulluktu. Bu yüzdendir ki "Bir devenin iğnenin gözünden geçmesi, bir varlıklının Tanrı ülkesine girmesinden kolay"dı. İnsanların, yüzlerini bile görmeyeceği mirasçıları için para biriktirmesi saçmaydı. Gökteki kuşlara bakmalıydı, onlar ne ekiyorlar ne de biçiyorlardı; ne kilerleri ne de ambarları vardı; ama Baba onları pekiyi besliyordu; ya Tanrı'ya kulluk ya da Mamon'a (eski Suriyelilerin zenginlik tanrısı) kölelikten birini seçmek gerekiyordu. Dünya kötülüklerle doluydu. Krallar peygamberleri öldürüyor, din bilginleri, başkalarına buyurduklarını kendileri yapmıyorlardı. Doğrular eziliyor, iyilere ağlamak düşüyordu. Oysa gök saltanatı gelmek üzereydi; Tanrı, iyilere düşman olan dünyadan iyilerin öcünü alacaktı. İyiliğin egemenliği yakındı. Büyükler küçüklüğü, küçükler de büyüklüğü tadacaktı. İsa, Musa ve öbür peygamberlerin eserlerini yıkmak için değil, bu eserleri daha da olgunlaştırmak için Tanrı tarafından gönderilen Mesih olduğunu söylüyordu. Tanrı ile bir olduğunu, Tanrı'nın tek oğlu olduğunu öne sürüyordu. Kısa ömrünün sonunda İsa, Golgotha'da çarmıha gerildi. Ölümünden sonra havarilerine göründüğü söylenir. Onlara her türlü yardıma söz verdikten ve bütün insanlığın (kavimler) kendi adına eğitilmelerini istedikten sonra göğe çekildi. İsa'nın havarileri onun bıraktığı yerden öğretilerini sürdürmeye kararlıydılar. İsa'nın yolunda gidenlerin çoğu yoksul insanlardı. Çarmıha gerildikten sonra yoksul halk, İsa'nın öğretilerine daha çok bağlandı. Kudüs Yahudiliği'nin Roma İmparatorluğu'nun engellerine karşın Hristiyanlık Suriye, Anadolu, Makedonya, Yunanistan, Roma ve Mısır'ı etkilemeye başladı. Hristiyanlar, Yahudilerin kutsal kitabı olan Tevrat'ı kendileri için de kutsal bildiler, ancak buna ufak bir kitap daha eklediler ve ona "Ahdicedit" (Yeni Ahit) ya da "İncil" adını verdiler. Bütün bunlara karşın Hristiyanlığın gelişim süreci pek de kolay olmadı. Hristiyanlar üç yüz yıl büyük baskı ve eziyet gördüler. Sürekli kovuşturmaya uğradılar. Ama bu, onları birbirine daha da yaklaştırdı ve dinlerine daha çok bağladı. Sonuçta, 312 yılında Roma İmparatoru Konstantin, Hristiyanlığı benimsedi ve devlet dini olarak ilân etti. Bu olay Hristiyanların dinlerini özgürce yaymalarına ve uygulamalarına yardımcı oldu. Hristiyanlık başlangıçta bir "yoksullar hareketi" olarak ortaya çıkmıştı. İsa'dan sonraki ilk yüzyıllar, yoksulluğu en büyük erdem sayan yüzyıllardı. İlk kiliseler "yoksullar birliği", "basit ve birleşik bir kardeşler ailesi"ydi. Öyle ki ilk Hristiyanları anlatmak için "yoksul" anlamına gelen "ebroim" sözcüğü kullanılmıştır. İlk Hristiyanların bir toplantı yerinde toplanıp görüşmekten başka dinsel bir işleri yoktu. Nitekim kilise sözcüğünün kaynağı olan Yunanca "eglisia", birlik ya da topluluk demektir. O dönemde dinsel bir lider yoktu. Yalnızca kilisenin içinde kimi görevliler vardı. Toplantı yerinin yönetimini, katılanlar gerçekleştiriyordu. Özellikle yaşlılar, kilisenin her türlü işini yönetiyor ve düzenliyordu. Bunlara "presbiten" deniyordu. Bunlar, toplantı yerinin temizliği, bakımı, yoksullara yardım ve benzeri işlerle ilgileniyorlardı. Presbitenlerden sonra gelenlere de gözeticiler anlamında "episkopi" dendi. Piskopos sözcüğü de buradan gelmiştir. Görevlilerin en alt düzeyinde yer alanlarına da "diyakos" adı verilirdi. Bunlar kendilerini yoksul ve hastalara adamışlardı. 11. yüzyılda özellikle episkopiler önem kazanmaya başladılar. İçlerinden biri kilisenin başına geçti, ona "piskopos" dendi. Birçok kilisenin piskoposu birleşince "Evrensel Kilise" (Katolik Kilisesi) kurulmuş oldu. Bunun başına geçen piskopos, "Papa" adını aldı. Evrensel kilise, başına buyruk bir egemenlik kurdu. Zamanla Katolik Kilisesi'ni, Roma Devleti'nin de ardılı saydı ve siyasal bir tutum izledi. Bu yüzden de dinsel bir kurum olmaktan çıktı ve Orta Çağ'da devlet, dinsel bir örgüt durumuna geldi. Katoliklik, ruhani egemenliğin, bedensel egemenlikten üstün olduğunu Hıristanlığın temel inançları arasına yerleştirdi ve Papa'nın yanılmaz olduğu kuralını da koydu. Bu dönemde Hristiyanlığın çeşitli ilkeleri üzerinde ayrı ayrı düşünceler ileri sürüldü, böylece Hristiyanlık mezheplere ayrıldı. Katolik mezhebinin ardından ikinci büyük mezhep, "Ortodoks Mezhebi" 1054'te kuruldu. Hemen tüm Hristiyan mezheplerinde ve hatta Müslümanlıkta, Meryem'in hiçbir erkekle ilişkide bulunmadan gebe kaldığı öne sürülür. Hristiyan tanrıbilimcilere göre Teslis (Arapça üçleme demektir), Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'tan (Ruhülkudüs) oluşur. Hristiyanlar, Baba (Tanrı), Oğul (İsa) ve Kutsal Ruh'u, Tanrı'nın üç ayrı görünümünün belirtisi sayarlar ve bu üç ögenin bir birlik oluşturduğuna inanırlar.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi