Arama


virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
25 Ekim 2006       Mesaj #2
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Dokumalar:
Kadife'nin, kemhanın, tafta'nın vesair çeşitli kamuşların eski kanunları bilirkişilere sorulunca eskiden kadifenin tarifi konusunda dediler ki:
Kadife, atkısına beş okka lök ve havanın her dirhemine üç dirhem lök verirlerdi. Dört yıl kadar oluyor ki, atkısına üç okka ve havının dirhemine bir buçuk dirhem, nihayet iki dirhem lök verdiklerinden renk bozulup fenalaşınca çivide çekenler buna çerde dediler. Fakat eskiden çerde denilen bu değildi. Çerde, kadifenin atkısına beş okka lök ve havanın dirhemine üç dirhem lök'ü tam olarak verdikten sonra çividi ezip, süzüp suyuna çekmeğe derlerdi, sonunda kırmızı renk olurdu. Halen lök yarıya indirilip hemen ezilerek çivide çekiliyor. Kırmızı ile menekşe moru arasında bir renk oluyor. Bunun sebebi kadifecilerden sorulduğunda karşılık olarak bir lök'ü eski adet üzere veririz, illet basanlardadır. Deyince boyacılar toplanıp aslı soruldu. Haşa biz böyle yapmayız. Olay bilirkişilerin söylediği gibidir. Siz nasıl derseniz biz öyle boyarız. Hatta kızıl boyayı löke karıştırtırsınız diye yüzlerine şahitlik edince bilirkişiler kızıl boyanın okkası iki akçaya lök'ün okkası doksana, yüze elbette kalp değil midir? Dediklerinde hepsi şahitlik edip kalptır dediler. Madem ki kalptır neden önlenmez. Deyince bunda da başkalarının önlenmemesi nedeni ne ise aynıdır.
Denildikten sonra kadifeciler lök'ün tamam verilmemesine şu nedeni bildirdiler. Geçmişte lök'ün okkası yirmi beşe, otuza olurdu. Eski adet üzere lök harcadık. Birkaç vakıttır üç dört kimse varıp şehire ne kadar lök gelirse kimseye aldırmayıp fiyatını artırmak suretiyle hepsini kendileri alırlar. Depo ederler, müslümanlara azar azar ve yüksek fiyatlara satarlar, diye şahitlik yaptıkları için önce lök alan lökçüler bir iki defa men olundu. Fakat mümkün olmadı dediler. Kadifenin güzelliğinin bozulması nedeni sorulunca buna da dediler ki hamcılar tayfası vardır. Her kumaşın çözgü ve atkı tellerini bunlar işlerler. Tartı yerinden ibrişim aldıklarında bir miktar pahalısını alırlar ki buna tilan ve kenar derler. Esnaf bunu kısıp iyiye kötüyü karıştırıp bazılarını atkı, çözgü ve hav yaparlar.
İpeğin pahalısı çok ince olur, tez pişer, rengi de çabuk alır. Fenası ise sıkı olur, geç pişer, rengi incesi kadar kabul etmez. Renkde bozukluk olunca güzellik kalmaz. Deyince bu da yasaklandı. Bundan böyle karıştırılmasın boya bir cins olsun denildi.
Güzelliğin kalmamasına bir neden olarak da dediler ki geçmişte hamcılar havi işletirken dolapçılara her teli büktürürlerdi. Renkleri eşit olup güzelliştirdi. Birkaç yıldırki telin birisini büktürüp birisini dolapçı ücretinin yarısı yanlarında kalsın diye büktürmezler. Bu yüzden bükülmeyen teller çabuk bozulur. Bunlarda sağlamlık da bulunmaz. Halen eski adete göre yapılsın denildi. Nedeni yukarıda belirtildiği gibidir.
Sırmalı kadife, telinden sorulunca dediler ki eski zamanda sırmalı kadifenin kırkbeş ve elli teli bir dirhem oup kumaşı dayanıklı, hem de parlak ve gösterişli olurdu. Takriben beş altı yıl vardı ki yavaş yavaş telin altmışı, yetmişi bir dirhem ve nihayet yüz tel bir dirhem olduğundan kumaşda dayanıklılık ve güzellik bulunmaz oldu. Bundan başka geçmişde yüz dirhem gümüşe bir miskal has frengi filuri altını katılırdı. şimdi fena altından yarım miskal, nihayet bir dirhem altın katarlar. Bundan ötürü sırmalı kadifede eskisi gibi dayanıklık ve güzellik kalmazdı. Dediklerinden bu alanda da eski kanun mer'i olsun denildi. Ve değişiklik ile zamanının eski olduğu belirdi.
Kemhayı Dolabı, ve Tabı Dehi, Yek renk kemhalar, sorulduğunda eski kanuna göre bunların çözgüsü yedibin tel olurdu. Dört beş yıl var ki içinden bin telini çıkarıp altıbin tel işlerlermiş. Teller eksilince enini de istemeyerek daralttılar. Nedeni açıklandı. Amma bundan böyle eski kanun veçhile yedi bin tel ve eni yerinde olsun denildi. Eğer gözlerler ise.
Gülistani Kemha'dan sorulunca dediler ki kemhayı gülistani'nin geçmişde çözgüsü yedi bin tel olup ve atkısı bin yüz elli tel olup, toplamı sekizbin yüzelli tel olurdu. Yirmi beş yıl vardır ki bunun da bin teli eksiltilmiş. Bazı kimseler evvelki gibi tamam işlerler. Ve çoğu eksik işler. Amma Müslümanların bundan incinmesi yok. Harç payı olduğundan maliyetine göre alınıp satılır. Teli eksik olanın harcını yüklenmek halka düşer. Dendiği için olduğu gibi bırakıldı. Durumun arzı emrolunduğundan olay deftere yazıldı. Durumun arzı emrolunduğundan olay deftere yazıldı. Fakat Belediyenin adamları Gülistancıları tutup eksiktir diye her zaman ceza alırlar.
Vale cinsi'nin, eski kanunu sorulunca şu karşılığı verdiler ki eski günlerde vale'nin çözgüsü bin altı yüz tel olup atkısı eğrilmiş olurdu. Zikrolunan tarihten beri kimisi çözgüden ikiyüz tel ve kimisi üç yüz, dörtyüz tel ve bazısı ise altıyüz tel, bazısı da gelişi güzel sekizyüz tel çıkarıp sekizyüz telle işleyip atkısını da çoğu tabsız işler olmuşlar. Öyle olunca sebebi Belediye Başkanından sorulup vale ve tafta hakkında birçok emir gelip teli tamam, potu tamam ve eni yerinde olsun denildi. Niçin gözlenmez? Denince henüz geldim haberim yok. Cevabını verdiğinden günah valecilere düşdü. Bunun üzerine valeciler de dediler ki bizim eksik işlememiz bunların yüzündendir. Bunlara herbirimiz daima akça veririz, eksik işleriz. Bunlar da görürler aldırmazlar. Dediklerinde Belediye Başkanı bu şahitler düzmedir, yalan söylerler diye yalanladı. Tahminen beş altı yüz kadar müslüman yüzüne karşı dediler ki şehirde binden ziyade eksik tezgah vardır. Topundan akça alırsınız aldırış etmezsiniz, niye inkar edersiniz? Deyince Belediye Başkanı da itiraf ile ben de geldim böyle buldum. Diye eskisi gibi karşılık verdi. Ya beylik akçayı benim nereden vermem gerekir dedi.
Muğrak valenin dahi sade vale gibi sözgüsü binaltıyüz ve atkısı tablu ve telinin altını gür olurdu. Birkaç yıldır ki çözgüsü ve eni eksik ve teli fena ve kırmızısı lökle boyanmayıp kızıl boya ile boyanırmış. Bundan böyle eski adete göre olsun. Denildi ve değişiklik nedeni eski.
Vale'i Musannaf, evvelden ikibin ikiyüz tel oyup eni sair valelerden dörttebir noksan olurmuş. Eski halinde kararlaştırılıp bırakıldı.
Çifte taftanın, çözgüsü binsekizyüz çifte tel olup eni de beş rub'u girah'da olur. Bir arşın sekiz rub'u ve bir rub'u iki girah taftanın yüzüne pürüzü yatsın diye el ayası ile zamk sürülürdü. Bu tarihdenberi bunun da çözgüsünden kimi ikiyüz ve kimi üçyüz ve dörtyüz tel çıkarıp tel noksanlığından ötürü seyrelince ister istemez sağlam görünsün diye zamk suyuna tuz katup sürerler. Nedeni dendiği gibi, El'an eski adet üzere olsun dendi. Bakılır ve uygulanırsa.
Bir nevi tafta ki dühezari, derler. Eskiden çözgüsü ikibin tel ve eni beş rub'u ve girahtır. Halen kiminin ikiyüz ve kiminin üçyüz teli eksik bulunup bundan böyle eskisi gibi olsun denildi. Bozukluğun nedeni ve zamanı belli.
Bir nevine de Yekta tafta, derler. Geçmişde çözgüsü binaltıyüz tel olurdu. O tarihden beri değişik ve bozuk, nedeni eski. Halen ilk kanun üzere bırakıldı. Uyfulanıp bakılırsa.
Atlası şehrinin, eski günlerde çözgüsü dörtbin ikiyüz tel olurdu. Eni yarım arşın bir girahtan ziyadece olurdu. Sonra rahmetli Sultan Mehmet zamanında altı ve yediyüz telini gidermişlermiş. Bugün teftiş olunduğundan üçbinden eksik bulunup üçbin beşyüz tele ve eni yarım arşın bir giraha kararlaştırıldı. Uygulanırsa.
Sultani Kırmızı'nın, çözgüsü önce ikibin ikiyüz tel olup, rengi lök kırmızısı olurdu. Dediler. Halen çözgüsü binaltıyüz tel ve rengi de bozuk bulundu. Sebebi ve zamanı açıklandı, eskisi gibi olması kararlaştırıldı.
Metevi'nin çözgüsü eskiden üçbin altıyüz tel ve eni yarım arşın bir rub'u olurdu. Dediler. Halen altıyüz ve bazan bin tel eksik bulunup eski adet üzere olsun dendi. Bozukluk nedeni ötekilerde olduğu gibi.
Bürüncük, çözgüsü bin sekiz yüz tel olup atkısı ve topu çok eğrilmemiş olurdu. Denildiğinde teftişten sonra ikiyüz teli eksik bulunup ve atkısı eğrilmemiş olduğundan eski kanuna göre yapılması uygun görüldü. Bunun da nedeni eskiden.

Mezkepçiler:
Mezkepçiler ve bilirkişiler hazırlanıp eski kanun sorulunca dediler ki mezkebin çözgüsü eskiden sekizyüz tel. Bugün ikiyüz elli tel eksik, bulunup bundan sonra tam işlensin dendi. Nedeni ve zamanı mükerrer.

Giyecekler:
Terziler ve bilirkişileri Meclise getirilip elbiseye müteallik kanun sorulunca şu anlaşıldı ki:
Pazarcı kaftanlarının, boyu arşın çeyrek olunca eteği iki arşın birçeyrek olacak. Ve beli, koltuğu beşer rub'u olacak. Yen ağızı yarım çeyrek ve uzunluğu bir arşın olup, arka eteğiyle ön eteği bir olacak. Yaka uzunluğu yarım arşın ve eni yarım çeyrek ve girah olup, düğmeleri boydan boya bir çeşit, astarı da bir nevi olacak.
Kaftanın boyu arşın yarım çeyrek olunca, eteği iki arşın yarım çeyrek ve beli çeyrek ve girah ve yen ağzı üç girahtan fazla olacak. Yen uzunluğu arşından girah eksik olacak. Yaka uzunluğu yarım arşından girah eksik ve eni yarım çeyrek, dikili olacak.
Ve her kaftanın yüzü teyel dikilecek ve eteği mantıka olacak.
Kaftanın boyu arşından rub'u olunca, eteği iki arşından rub'u eksik olacak. Ve beli yarım arşın olacak koltuğu da yarım arşın olacak. Yen ağzı üç girahtan fazla olacak, yen uzunluğu arşından rub'u eksik olacak. Yaka uzunluğu arşından rub'u eksik ve eni çeyrekten eksik olacak.
Kaftanın boyu arşın olunca, eteği iki arşın ve beli yarım arşından rub'u eksik ve koltuğu çeyrekte girah eksik ve yen ağzı üç girah olacak.
Çuha kuşak kaftanı, ki boyu arşın rub'u olunca, eteği iki arşın olacak. Beli çeyrek ve koltuğu üç rub'u olacak. Yeni arşından yarım çeyrek eksik ve yen ağzı üç girah olacak.
Çuha narhlarından sorulunca çihacılar şöyle karşılık verdiler ki kırk elli çeşit çuha var. Hangi birisine narh verilsin. Deyince deftere böyle yazılım mı denildi. Yazın dediler. Ve pazarcıların dikindikleri taftanların boyları, etekleri, eski kanuna kat'iyen uygun bulunmadı. Nedeni ve zamanı zikredildiği gibi. Amma bu pazarcılar şöyle şikayet ettiler ki, geçmişde Karaman ve Hamileli Boğasıralarının hami yedi buçuk arşın ve yıkanmışı yedi arşın olurdu. Üç dört yıl vardır ki gelen boğasılar asla tamam gelmez. Tümü eksiktir. Bu yüzden kaftan kısa olup tamam olmaz. Eski adet üzere biçmeğe yetmez dediler.

Kürkler:
Kürkçüler ve bilirkişileri hazır bulundurulup kürke ait kanun sorulunca dediler ki eski günlerde Samurun, Zerduvanın ve Sansar'ın her bedeni kırk tane olurdu.
Vaşak postunun onsekizinden bir defa kanat olup, bir defadan üç beden olup bir sırt, bir yaka, bir parça olurdu.
Tilki postunun, kırkından bir beden ve post bedenin tahtası uzunluğu üç çeyrek olup üst başı yarım arşın ve eteği yarım arşın rub'u olurdu. Deyince teftiş olunup uzunluğundan üç rub'u ve eteğinden girah eksik ve samur bedeni yirmisekiz taneden bulundu. Bundan böyle tamam olsun denildi. Amma kürkçüler şikayetle dediler ki bundan evvel her ne cins post gelirse esnafımızdan gayrı kimse almazdı. Beş altı yıl vardır ki pazarcı gibi, attar gibi başka esnaf da alır oldular. Halimiz arz olunsun. Dediklerinden deftere kaydolundu.

Bezler, çul ve peştemallar:
Kökelçilerde eskiden kanun yokmuş, gerçekten bezlerin enlerinde karışıklık olduğundan narh koymak mümkün görülmedi. Amma hesapda onu onbir üzerine satılsın dendi.
Çüllah (Çul dokuyanlar), toplanıp Beledi'nin narhı soruşturulunca şu anlaşıldı ki geçmişte Beledinin çözgüsü bin altı yüz tel ve uzunluğu üç arşın bir çeyrek ve eni yarım arşın ve rub'u olup halen teftişde çözgüsünden üçyüz tel ve eninden girah eksik bulundu. Nedeni ve zamanı diğerleri gibi. Bundan böyle teli ve eni tamam olsun dendi.
Karabugra Futa'nın (Peştemal), atkısı yirmiiki çile olacak, her çilesi seksen tel ve boyası çivit boyası olup uzunluğu birbuçuk arşın yarım çeyrek, eni bir arşın ve rub'u olurdu dediler. Halen yapılan teftişde uzunluğundan altı çile ve eninden de eksik bulundu. Boyası da çivit kara boya ile boyanmış olup, bozukluğun sebebi sorulunca, başka yerlerden gelen futalar bu şekilde olduğundan biz de böyle yaptık dediler. Amma gerçek sebebi yukarıda zikri geçendir.
Karyağdı, Gülistani ve Zerdüzi Futa'ların, çözgüleri ve geçmişde onaltı, onyedi çile olup, teftiş sırasında iki çile eksik bulunup sebebi sorulunca, buna da dışarıdan eksik çileli futa gelip eksiğine satıldığı örnek olarak gösterildi. Amma asıl sebebi diğerleri gibidir. Ve şikayetle bundan önce dışarıdan ne kadar iplik gelirse esnafımız pazara varıp getirenlerden fiyatı ile alırlardı. şimdiki halde iplik pazarında olan dükkan sahipleri ipliği biz varmadan alırlar. Biz varıp bulamayız. Naçar kalıp dükkancılardan onu oniki üzerine ve belki daha fazla üste verip alırız. Halimiz arz olunsun. Dedikleri için deftere geçirildi. Ve hamamcılar da bu futaların kısalığından ve darlığından şikayet edip müslümanların bellerine yetmez, edep yerleri açılır dediler.

Ayakkapları:
Çimeciler ve bilirkişileri ve şehrin ileri gelenleri ile bütün müslümanlar meclisde bulundurulup çizme ve başmak (kundura) durumu araştırıldığında eski zamandan uygulanan kanun ve narh bulunmayıp bugün oy birliğiyle şöyle narh konuldu ki, yirmiiki akçaya alınan kırmızı sahtiyanın çizmesi, otuz akçaya olacak. Fakat koncu tamam olup sığır gönünden, üç sıra çivili ve ince biz ile ve sıkı iplikle dikilmiş olacak. Onaltı akçalık sahtiyanın çizmesi yine bu tertipde yirmidört akçaya olacak. Ve onikişer akçalık sahtiyanın çizmesi yiirmiiki akçaya olacak. Ve sahtiyan içli edik ondörde, daha iyisi onbeşe olacak. Eğer tablalı olursa bu narhdan iki akça ziyadeye olacak. Ve şirvani sahtiyan başmak ki sığır gönü ve sahtiyan astarlı, sığır gönü ökçe, enli kenar, ökçe ve burun nalçalı olacak. Büyük ayak olursa narhı yirmibir akça, büyük orta olursa onsekiz akçaya, orta ayak olursa onbeşe olacak. Ve mutlak başmak ki sığır gönünden ve üç sıra çivili, sahtiyan astarlı, sığır gönü ökçe, büyük orta ayak olursa narhı onsekiz akça ve orta ayak onbeşe olacak. Sığır başmağı büyük orta ayak, sayılan vasıflarda olursa otuziki akçaya, orta ayak yirmialtı akçaya, meşini beş akçaya alınan meşinin ediği yedi akçaya olacak. Ve sığır şirvani başmak yine aynı vasıflarda olmak şartiyle büyük ayak olursa narhı yirmiyedi akçaya, orta ayak yirmi iki akçaya olacak. Ve gönün karnı gön yerine çizmeye ve başmağa dikilmeyecek. Hem de iç edig'e tabla dikilecek. Yeniçeri pabucu ki su sığırı (manda) gönünden ve sahtiyan meşini altlı ve astarlı büyük ayak olursa narhı onyedi akçaya ve orta ayak ondört akçaya olacak. Kara sığır gönünden olup üç sıra çivili olursa onaltı akçaya olacak. Frenk sığırı pabucu sığır gönünden astarlı ve altlı büyük ayak olursa narhı onbeş akçaya, orta ayak ondört akçaya olacak. Kara sığır frengisi büyük orta ayak olup sığır gönünden astarlı ve çivili olursa narhı onbir akçaya, orta ayak dokuz akçaya olacak. Deste pabucu büyük orta ayak narhı onbir akçaya, battal ayak narhı yirmi akçaya, büyük ayak narhı onbeş akçaya, küçük ayak sekiz akçaya, kadın ayakkabısı yedi akçaya olacak. Ve frengi kulkalı büyük ayak, astarlı, altlı olursa yedi akçaya olacak. Ve sığır gönünden olursa narhı oniki akçaya, orta ayak sekize, küçük ayak altıya olacak. Meşin küçük ayak beş akçaya, fenası dört akçaya olacak.
Fermude kaftan, resmi üniforma dikicileri hazır bulundurulup eski narnları sorulduğunda, eski Eski Belediye Başkanı değişdiğinde İslambol'dan narh için emir gelmiştir. Denince bu istendi, bulunmadı. Galiba Belediye Başkanı beraberinde alıp gitmiştir dediler. Eski terziler de gerçeği bilmediklerinden eski kanun anlaşılmayıp durumun arzı için deftere yazıldı.

Mutaplar:
Mutaplar, bilirkişileriyle toplanıp eski kanunları sorulduğunda, bilirkişiler şöyle karşılık verdiler. Önce çulun boyu oniki karış olurdu. Bugünkü tefdişde sekiz, dokuz karış bulundu. Bundan sonra uzunluğu oniki karış olsun dendi. Ve eni sekiz karış olursa narhı otuz iki akçaya olacak, muy'u siyah ve sıkı olacak ve uzunluğu onbir karış ki arşında iki arşından çeyrek eksik olacak ve eni bir buçuk arşın olursa narhı yirmisekiz akçaya olacak.
Siyah torba, ki uzunluğu ve eni üçer karış olup eğirme bağla olursa narhı beş akçaya olacak.
Ve boz torba, uzunluğu ve eni iki buçuk karış olursa üç akçaya olacak.
Ve harar, ki Bursa mud'u ile bir muddan fazla alırsa ve ağzı kulaklı bağlanırsa narhı on sekize,
Ve seyishane çuvalı, yakasız olup uzunluğu onbir karış ve eni sekiz karıştan ziyadece ve siyah olursa narhı yirmibeş akçaya olacak.
Ve hayvan çulu kolanı, beş akçaya, alası altı akçaya olacak, daha fazla emekli kolan olursa fiyatı da ziyade olacak,
Ve Pabend (Köstek) için bükülen ip on kat olursa alası üç akçaya olacak, denildi.

Saraçlar:
Saraçlarda eskiden kabul edilmiş kanun yokmuş. Bugün bilirkişilerin oy birliği ile şu narh konuldu:
İki kat dikilmiş yular, sekiz akçaya ve başlığı iki kat yular altı akçaya ve bir kat yular beş akçaya, fenası dört akçaya.
Ve sığır derisinden şakaklı, damaklı gem sekiz akçaya, fenası yedi akçaya,
Geçmişde sığır derisinden ve bulgari işlenmiş gemin astarı da bulgari olurmuş. Dört beş yıldan beri gönden yapar olmuşlar. Men edilip yine bulgariden olsun denildi.

Nalbantlar:
Nalbantlara ait eski kanun araştırılınca anlaşıldı ki yirmibeş yıldan beri bir at geyimi altı akçaya, katır nalı beş akçaya, merkep nalı dört ve üç akçaya olur imiş. Ve eskiden kanun öyle imiş ki bir nalbant hayvan ayağına mıh değirip sakatlarsa iyi oluncaya kadar timarını nalbant yapar ve yemini kendi yanından verirmiş. Bu eski karar aynen kabul edildi.

Yeşil hayvan yemleri:
Hasıl, ilkin şehire gelince her bağı birer okka olmak şartiyle oniki bağı bir akçaya olup beş gün sonra ondört bağı ve müteakip üç günden sonra onaltı bağı ve on günden sonrada tükeninceye kadar yirmidört bağı bir akçaya olup her bağı birer okka olurmuş. Bu tarihden beri terazi getirilip yoklandı eski kanun tamamiyle kalkmış sebebi yukarıdakilerin aynı.
Yonca, hususunda eski kanun öyle imiş ki ilk biçileni otlu olduğu için her bağı birer okkadan yirmi dört bağı ikinci biçileni sonuna kadar her bağı birer okkadan yirmi bağı bir akçaya olur ve bunun üzerine satılırmış.
Sicillere de bakıldığında aynen uygun bulundu. Fakat dört beş yıl varmış ki bir okka yoncayı iki, üç bağ edip böylece yirmi ve yirmidört bağ yaparlarmış. Amma okka olarak kasden on, onbir ve nihayet oniki okka satılırmış. Yoncacılardan bu değişikliğin sebebi sorulunca şimdi şehir evvelkinden mamürdür. Yonca çok harcanır dediklerinde şehir halkı dediler ki şimdi şehir mamurdur fakat yoncalıklarda eskisinin on katı kadar olmuştur. Bu söylediğiniz mazeret sayılmaz. Öyle olunca bilirkişi marifetiyle ortalama olarak narh konulup ilk biçileni, her bağı birer okkadan yirmi bağ ve ikinci biçileni, yine her bağı birer okkadan onsekiz bağ olsun. Denildikte yoncacılar dahi kabul edip satmağa razı olmuşlardı. Sonradan gelip bu miktardan satamayız deyince eskiden yirmi, yirdört bağı satılırdı. şimdi eksiğe niçin razı olmazsınız, sicillerde yazılı olan narh yalan mıdır dendi. Siciller doğrudur. O miktar narh verilirdi. Fakat Belediye hizmetlileri her iki günde bir eksik sattınız diye bir miktar akçamız alıp kendi rızalarıyle görmezden gelirlerdi. İsteğimez göre on oniki okkadan satardık. Dediler. Sebebi belli oldu. Bugün verilen narh üzre satılsın dendi.
Çul içerüğü (Hayvan çu altlığı) keçe bir buçuk okka olup işleyen dört buçuğa ve kavaf beşe satacak.
Ve basma teyelti (eğer altı çul) bir okka olup pişmiş olursa üç akçaya olacak.

Keresteler:
Pedavra tahtasının uzunluğu bina zirai ile bir bina zirai 75 cm iki zira olup yüz tanesinde yirmi taneden fazla kapak bulunmayacak. Beş pedavra, dört pedavra diye satıldığında asıl tahtalar o kadar çıkacak, fazla noksan olmayacak.
Bıçkı tahtasının uzunluğu sekiz karış,
Turra tahtası dokuz karış,
Hızar tahtası on iki karış,
olacak. Eskiden de böyle imiş, sonra kökünden bozulmuş. Sebi yukarıda açıklanan. Halen kanunu üzerine kararlaştırıldı.
Ve hamallar nalsız at kullanmayıp bağ yükünün iki yükünden ziyade getirmiyecek.Katır odunun uzunluğu üç karış,
Deve odunu altı karış
olur. Ve Uludağ'dan nasıl yükletilmiş ise şehire o halde gelirdi. Halen bölünüp kısa kesilirmiş. Men edilip eski kanun kararlaştırıldı. Gözetilirse. Değişikliğin sebebinin de, devecilerden her şehire geldiklerinde Belediye adamlarının akçaler almış olduğu anlaşıldı.


Kuyumcular:
Kuyumcular toplanıp eski kanun sorulunca bilirkişiler şöyle karşılık verdiler ki ayar konusunda Padişahlık yüksek makamından höküm gelip metninde gümüş cinsinden her ne işlenirse seksen ayar olsun, bundan eksik işlenmesin diye emrolunmuştur. Dediklerinde gerçekte bu şekilde hüküm olduğu ve yapılan işler incelendiğinde gümüş lehimli bakır düğmeler bulundu. Biz işlemiyoruz. İslambol (istanbul) kuyumcuları işliyor. Yolcu alıp buraya getiriyor, biz onlardan alıyoruz dediler. Kuyumcuların yarı yarıya işlenmiş kendi yapıları bulunup, bozdurulup eritildi ve eskiden kuyumcuların kafesinde (vitrin) altın ve gümüş satılırmış. Artık eskisi gibi olsun ve işledikleri altının miskalı altmış akçadan eksik olmasın. Geçmişde böyle imiş. Teftiş sırasında değişik bulun. Sebebi belli fakat eski kanun üzerine olsun diye tekrarlandı.

Bakırcılar:
Kazancılar geçmişde eski avadanlığı kalaylayıp yeni diye satmaz ve yine avadanlığı demir kulpla bakır narhına satmazlarmış. Ve sattıklarının onunu onbire satarlarmış. Halen değişip bulunup bundan sonra eski kanun üzerine karara bağlandı.

Takyeciler:
Takyeciler hazır bulundurulup eski kanun sorulunca dediler ki, altınlı Takyeye tafta astar dikerlerdi. Ve Türklüğe giden kadın takyesinin astarı dülbent olup şehirli kadınların yekta tafta olur. Ve dört akçalık arakiyenin kenarı mantıka dikilip ak arakiye eski yoğası'ından ve eski bayrami'den dikilmezdi. Ve müzevvice'nin düğmesi içinden dikilirdi. şimdi dikmeyip hem de çirişle yapıştırırlar. Dediklerinde teftiş olunup her birinden görülünce bilirkişilerin dedikleri gibi tümü eski kanuna aykırı bulundu. Değişiklik sebebi ve zamanı belli. Halen eski kanun üzerine kararlaştırıldı.

Hallaçlar:
Hallaçlar geçmişde yüz dirhem penbeye atılmış pamuk tahtası yani ölçeği yarım akça alırlarmış. Ve fermude kaftanın yüz derhemine bir akça ücret alup dükkan önünde satılan penbeyi onun onbire satarlarmış. Halen eski kanunun yürürlükte bulunduğu görüldü ve aynen bırakıldı.

Attarlar:
Attarlarla narh vermek adet değilmiş. Amma zağfıran'ın yüz dirhemine önceleri beş dirhem afyon yağı katarlarmış. Bazı attarlar yağını ağır bassın diye fazla katarlamış. Men edilip ilk kanun veçhile karara bağlandı. Ve şöyle uygun görüldü ki, satılan şeker kellesinin kağıdı nihayet üç kat olsun. Ve şeker unu bildirilip ayrı kağıda sarılsın, kelledir diye satılmasın. Ve her sattıklarını on akçade bir akça ziyadesine satsınlar.

Süt ve yoğurt:
Sütçü ve yoğurtçular toplanıp narhları sorulduğunda şöyle belirdi ki süt mevsiminde koyuncular ve başkaları şehire süt getirip, mahalle mahalle satıp kimisini şehirli ve kimisini yoğurtçular alıp sütün ilkin altıyüz dirhemini bir akçaya, haftasında iki okkasını, ikinci haftada bin dirhemini, sonra dört okkasını bir akçaya satarlarmış.
Koyun yoğurdunun evvela bir çanağı bir akçaya olup içinde bir okka yoğurt olurmuş. Haftasında iki çanağı ve altı günden sonra üç çanağı bir akçaya ve içinde üç okka yoğurt olurmuş.
Sığır yoğurdunun iki büyük çömleği bir akçaya olup her çömleği iki okka yoğurt alırmış. Teftiş edildikde eski kanundan eser bulunmadı. Değişikliğin eskiden bilinen sebeplere dayandığı belli olmakla eski narh karara bağlandı. şöyle ki: şehire süt getirenler de evvelki gibi mahalle mahalle gezip satacaklar. Kimisini şehirli ve kimisini yoğurtçular alacaklar. Ve yoğurtçu dükkanı üç yerde olacak. Ve şehrin dışında süt getirenlere karşı çıkıp sütü dışarda almayacaklar.

Çilingirler:
Çilingirler bulundurulup araştırma yapıldığında eski narhı uyguladıkları görüldüğünden olduğu gibi bırakıldı.

Yapılar:
Yapılar incelendiğinde Padişahın hükmü bulundu. Mimarlara günde on iki akça emrolunmuş. Buna göre karara bağlandı. Yalnız yanlarında çalışan öğrencilerine olgunlaşıncaya kadar mimar ücreti alıvermiyecekler.


Ker***çiler:
Ker***çiler buldurulup kanan soruldukda şu belli oldu ki kuzusu küçük boy beş okka ve anacı büyük boy sekiz okka olurmuş. Teftiş sırasında değişmiş bulundu. Sebebi ve zamanı eskiden kalma. Bundan sonra eski kanun uzre bırakıldı.

Mezarlar:
Mezar kazıcılara sorulduğunda, erkek mezarlarını göğüs hizasına kadar, kadın mezarlarını omuz hizasına kadar sekiz akçaya kazarlarmış. Ve yer ücreti hali vaki yerinde olanlara onbeş, fukaraya on ve sekiz akça olup, bundan ziyade alınmıyacak. Ve başkasının taşı bir diğerine daha satılmıyacak.

Kile pazarı:
Kile pazarının durumu teftiş olunduğunda: Belediye kahyasına bunu tesbit edecek adam gönderilip tartı ve ölçeklerin her birinde ikiyüz kırkyedi dirhem eksik bulunmuş, bir mud, bir kile ve seksensekiz dirhem eksik tesbit edilmiş. Üzerlerinde Belediye Başkanının mühürü ve damgası mevcut. Bunca zamandan beri noksanlarına bakmazlarmış. Ve kile pazarı halkının kileleri ayar olunduğunda, hepsi tamam hatta bazıları ziyadece bulundu. Fakat Belediye Başkanının adamları iki üç günde bir kileleriniz eksiktir diye haksız yere hayli akçalerimiz alırlar. Diye şikayet ettiler. Bundan başka geçmişde bakla, nohut ve böğrülce ve sair hububat ne varsa doğru kile pazarına gelip nırhı ve değeri ile kile pazarının halkı alıp sonra onunu onbire satarlarmış. Dört beş yıldan beri yukarıda bostan ve meyveleri gatürü alıp depo ederek satanlar, bu hububatı da kile pazarcılarına aldırmayıp kendileri alıp yine dilediklerine satarlarmış. Men olunup hububatı ve gayrısını evvelden alagelenler alsın, başka esnaf almasın diye tekrarlandı. Yapılırsa.

Pirinççiler:
Pirinççilerde eski kanun öyle imiş ki her hafta Belediye Başkanının adamı bazı bilirkişilerle gelip pirincine göre onu onbir üzerinden narh vermiş. Dört beş yıldan beri Belediye Başkanı bir miktar akça alıp mukayyet olmazmış. Pirinççiler insaflarına göre satarlarmış. Bugün eski adete uyulsun denildi. Eğer yerine getirilirse.


Debbağlar:
Debbağlar ve bilirkişileri getirtilip eski kanunları sorulunca şöyle karşılık verdiler ki eski zamana göre, sahtiyana ve meşine hava civa yağı ve gerdemesini tamam ederlerdi. Dört beş yıl var ki etmez oldular. Bu yüzden gön ve sahtiyan çabuk mahvoluyor. Çünkü yağsız gön sıcak günlerde kuruyup çatlar. Ve ıslanınca su girer. Bu halka zarardır. Deyince şimdiden sonra eski kanuna göre olsun denildi. Ve koyun, keçi kırda gezerken derisini debbağlara satarlarmış. şer'e uymaz diye bu dahi men olundu. Ve eski narh şöyle belli oldu ki:
Sahtiyanın iyisi kırmızı olup yarası olmazsa yirmi akçaya olacak. Ve nefti, ciğeri ve başka yedi çeşit iyi renkde olup yarası olmazsa on altı akçaya ve fenası on iki akçaya olacak.
Kuyruklu koyun meşininin narhı, iyisi olursa dört akçaya, fenası üç akçaya olacak.
Kara sığır inek gönünün hamı on iki akçaya, debbağat olunmuşu yirmibeş akçaya,
Fakat zikrolunan bu rahların hepsi değişik bulunup bundan sonra eski narh üzerine karara bağlandı.

Mumcular:
Mumcular, bilirkişileriyle hazır bulundurulup eski narhları sorulunca karşılık olarak dediler ki:
Koyun eti ikiyüz elli dirhemi bir akçaya olunduğunda ham yağın batmanı otuzikiye ve otuz üçe olup mumun okkası da üç buçuk akçaya ve sabunun okkası üçden rub'u eksiğe ve çırak yağının okkası üç akçaya ve ciğer yağının okkası ikibuçuğa ve işkembe yağının okkası iki akçaya olurdu. Dediler. Sicillere de bakıldığında bilirkişilerin söylediklerine uygun bulundu. Fakat sekizyüz doksan beş yılından beri bugüne kadar her yılda batmanı elli akça olmuş. Ve mumun okkası beş akça, çırak yağı dört buçuğa, ciğer yağı dört akça ve işkembe yağı üç buçuğa olup tümü değişmiş. Bundan böyle eski narhının uygulanması istenince mumcular ve sabuncular biz eski narh üzere satamayız. Çünkü kasaplar yağı evvelkinden pahalıya satarlar. Dediklerinden ortalam olarak şöyle narh verildi ki,
İlk baharda yağın batmanı kırk akçaya olup mumun okkası dört akçaya olacak. Yaz ortasında yağın batmanı otuzaltı akçaya olup mumun okkası üç buçuğa olacak. Ve kışın yağın batmanı kırkdört akçaya olup mumun okkası dört buçuğa olacak. Ve sabun narhı her zaman muma tabi olup mumun bahasından bir okkada üç rub'u eksiğe olacak. Eğer uygulanır ve yeniden değiştirilmezse.

Mutbak tuzu:
Tuzun narhı sorulduğunda şöyle belli oldu ki,
Tuz bol olduğu vakıtlarda dört okkası bir akçaya olup azaldığında üç okkası ve kışın iki okkası bir akçaya olacak. Fakat getirenler tarafından her zaman dükkancılardan yarım okka eksiğe satılırmış. Bugün bu dahi değişmiş bulundu. Sebebi eskidendir. Bundan böyle eski narh kararlaştırıldı. Yalnız bu sayılan eski kanunlar yerinde kabul edilmiş olup uygulanması ve kalması istendiğinden böyle aykırı olayların Müslümanlar üzerinden kaldırılmasına himmet olunursa her manlar üzerinden kaldırılmasına himmet olunursa her narhda olan değişiklik sebeplerinin önlenmesine yüksek emirleri verilip ve Tanrı'nın yanında sevap sayılır.
Yazılışı: Zilhicce ortalarında sene 907.
Mühimme 53 Hüküm 263
Mora ve Merestire sancaklarında vaki olan kadılara hüküm halen tahtı kazanız da ipek hasıl edip ve şira eyleyenler ipliğin atmasına bazı namamül nesneler halt edip saf ipek bey'i etmeyüp hile ve hüd'adan hali değillerdir. Deyü istima olmağın minbad tahtı Hükümetinizde bey'i ve şira olunan ipek gayet iyi saf ve pak bey, olunmasın emir edip buyruğum. Vardukda bu bapda her biriniz bizzat mukayyet olup emrin feshi tahtı kazanızda ipek hasıl edip bey'i şira edenlere muhkem tenbih eyleyesiniz ki, minbad bey ettikleri harir saf pak değer pahalariyle satup cüz'inden ve külliden olmaya namamül nesne halt edip hile ve hud'a etmeyenler deyüp her kim sattığı ipeğin içine olmakule nesneler halt edüp bey ve şira ettiği zahir olur ise ipeklerin ellerinden alup kendilerini hapis edip arzeyleyesin hususu mezbur mühimmatı umurdandır. Ogan veçhile mukayyet olup ziyade ikdam ve itmamda vakıt fevt etmeyesün.
Mühimme 52 Hüküm 104
Ba tevtiri miri muhterem
Bağdat beylerbeyine ve kadısına bağzı tüccar tayfası Bağdat'a getirdikleri incilerin bey olunmak için ibrişime verdikler ibrişim kadimden olageldiği üzere sarfetmeyüp mücerred ağır gelmek için ziyade ibrişim sarfedüp bu sebeple incilerin bey olundukda ibrişimi bile vezin olunmağın bey ve şiralarında hile olduğu istimağ olunmağın buyurdum ki, Derganı muallam çavuşlarından Abdi çavuş vardıkda bu bapda gereği gibi mukayyed olup göresin kadimden olageldiğine muhalif veçhi meşruh üzere hile ettikleri vaki ise men ve defi edip kadimden olugeldiği üzere amel edip minbad olugelene mugayir işlemeyenleri isim ve resimleri ile yazıp arz eylesin.
Mühimme 52 Hüküm 695
İstanbul kadısına hüküm ki. Halen mahrusai İstanbul'da ibrişim bükenlerin sarfda bükdükleri ibrişimlerden akdem leğende ve teknede ve firengi, kuşaklık çir ile işleyen ibrişime dört ve altı ve sekiz kat olugelüp bükülüp halen malın, yalınkat olmağla müslümanlara külli zarar müterrettib olup alelhusus sabıkda bu bapda niza olundukda minbad yalınkat ibrişim işlenmeyüp, yalınkat ibrişim işleyen kimseler külli cerimeye müstehak olsun deyü mabeynlerinde muahede olunup muahiteri sebt ve tescil olunup hüccet verilmişken gerü memnu olmamağla karhanelerde işlenen kumaşlar ilhak olup müslümanlara külli zararları olduğundan gayri miri karhanelere dahi zarar ve ziyani olduğu ilam olunmağın buyurdumki. Vusül buldukda bu babda mukayyet olup ehli hayrelerin ve kethudaların getürüp muhkem tembih ve te'kid eyliyesin ki sabıka verilen hüccet mucibince amel eyleyüp ibrişimi uslubu sabık üzere işlenüp minbad yalınkat ibrişim işletmeyüp kadimden olugeldüğü üzere leğende ve teknede ve firengi ve kuşaklık ve çir ile işlenen ibrişim dört ve altı kat işlettürüp emri şerifime muhalif iş ettirmeyesin anın gibi emri şerife muhalif yalınkat ibrişim işleyen kimseleri men eyleyüp memnun olmayanları hapis edüp yazup arz eyleyesin deyü bu hükmü humayunumun mazmunu ile amel edüp hilafına cevaz göstermeyesin.
Divan Katiplerinden Hasan beye verildi.
Bir sureti veçhi meşruh üzere Bursa kadısına.

KANUNNAME-İ İHTİSAB- BURSA'NIN KAZANDIRDIKLARI
  1. 1. Hemen bütün tarım ve hayvan ürünleriyle mevcut sanayi mamülleri gerek vasıf, gerek fiyat yönlerinden standard sayılabilecek esaslara bağlanmış ve özel bir teşkilatla bunlar daimi bir denetim altında tutulmuştur.
    2. Standard esasları ve narhların tesbitinde üreticilerin bilirkişilerin, halkın ve diğer ilgililerin fikirleri alınıp yazılı belge haline getirilmiştir.
    3. Tarım ürünleri değerlendirilirken, cins, tür, çeşitleri ile turfanda zamanları göz önünde bulundurularak fiyatları sabit tutularak sadece üretim mevsimine göre değiştirilmiştir.
    4. Sanayi mamüllerinden ham maddeler ve işçilik üzerinde durulmuş, gereken yerlerde bileşim ve boyutlar verilmiştir.
    5. Alım satımlarda tüccarlar ile, dükkanda veya seyyar satıcılar için ayrı kar hadleri konulmuş ve kar payı genel olarak yüzde on olarak kabul edilmiştir.
    6. Türk Milleti:
  1. a)Uygulanacak kanunları hazırlamada, halkın her sınıfına yer ve değer vermek suretiyle ileri ve geniş demokratik anlayışını,
    b)Taşıma işlerinde nakliyecileri nalsız hayvan kullanmamağa ve fazla yük yüklememeğe zorlayarak yüksek insanlık duygularını,
    c)Hayvanların ayaklarına mıh değirip sakatlayan nalbantların, iyi edinceye kadar bunlara bakmağa ve yemlerini vermeğe mahkum etmek yolu ile adelete saygı ve bağlılığını,
    d)Şeker alış verişinde satıcıyı, şeker kellesini en çok üç katlı kağıtlara sarmağa ve kırıklarıyla tozlarını ayrı kağıda koydurup alıcıya göstermeğe ve ayrı fiyatla satmağa mecbur tutmakla da ticarette hak ve dürüstlüğe verdiği önemi,
    fiilen ortaya koymuştur.

    7. "Kanunname-i İhtisab-ı Bursa" ve bunun düzenlenmesine temel olan Padişah Fermanından da anlaşılacağı gibi vatandaşların günlük yaşayış ve geçimi ile sıkı sıkıya ilgisi bulunan Belediye Kanunları, her Hakimlik bölgesinde ayrı ayrı ve doğrudan doğruya halkın ihtiyaç ve isteklerinden alınan ilhama dayanılarak düzenlenmiş ve Padişah otoritesi, sadece bunları yürürlüğe koyan bir tasdik şerhinden ibaret kalmıştır.










    Kaynak=http://www.tse.gov.tr