Arama


BenceHicBakmaxD - avatarı
BenceHicBakmaxD
Ziyaretçi
31 Temmuz 2012       Mesaj #6
BenceHicBakmaxD - avatarı
Ziyaretçi
Kânûn-i Esâsî (Osmanlı Türkçesi: قانون اساسى) Fransızca Loi constitutionelle çevirisi olarak kullanılan Osmanlıca terkiptir. "Temel Kanun" ya da Anayasa anlamındadır. Osmanlı Devleti'nin ilk ve son anayasası 23 Aralık 1876'da ilan edilmiş, 1878'de II. Abdülhamit tarafından askıya alınmış, 24 Temmuz 1908 ihtilali sonucunda yeniden yürürlüğe girmiş ve kısmen 20 Nisan 1924 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır.
1876 Kânûn-i Esâsî'si bağımsız bir İslam ülkesinde yürürlüğe giren Batılı anlamda ilk yazılı anayasadır. (1866'da tevcih edilen Mısır fermanı modern bir anayasa niteliğinde olduğu halde, Mısır bu tarihte teorik olarak bir Osmanlı vilayeti olduğu için, Osmanlı padişahı adına yayınlanmıştır.)

Meşrutiyet tartışmaları ve anayasanın ilanı
Osmanlı Devleti'nde anayasa ve parlamenter düzen talepleri Fransa'daki 1848 Devrimi'nden itibaren duyulmaya başlandı ve özellikle 1867-1868'de Namık Kemal'in başını çektiği Genç Osmanlılar hareketi tarafından dile getirildi.
Anayasa tartışmaları Âli Paşa'nın 1871'de ölümünden sonra başlayan siyasi ve mali kriz döneminde yoğunlaştı. Bu dönemde Mithat Paşa meşrutiyetçi görüşün başlıca temsilcisi olarak sivrildi. 1876'da Abdülaziz'in tahttan indirilmesiyle Mithat Paşa devlet yönetiminde egemen güç konumuna geldi. Üç ay süren saltanatında anayasayı hazırlatmayı başaramayan V. Murat da tahttan indirilerek, meşrutiyet fikrine daha yakın olduğu sanılan II. Abdülhamit 31 Ağustos 1876'da tahta geçirildi.
10 Eylül'deki cülus merasiminin hemen ardından, anayasa hazırlanması için Mithat Paşa başkanlığında Cemiyet-i Mahsusa adında bir encümen kuruldu. Namık Kemal'in telkinleriyle oluşturulan ilk taslak daha sonra Mithat Paşa'nın özel sekreteri olan hukukçu Krikor Odyan'ın görüşleri doğrultusunda Fransa ve Belçika anayasalarında çevrilen bir metinle değiştirildi. Eğinli İngiliz Said Paşa, Süleyman Bey ve Mabeyn Başkatibi Said Küçük Said Paşa Bey'in teklifiyle "Osmanlı memleketinde bulunan milletlerin her biri kendi dilini konuşmakta serbesttir" mealindeki madde devletin resmi dilinin "Türkçe'dir" şeklinde değiştirilerek 18.ve 57. maddeler olmak üzere iki yerde yerini aldı.[1]Padişaha siyasi gerekçelerle mahkemesiz sürgün yetkisi veren ünlü 113. madde Damat Mahmut Celalettin Paşa'nın manevraları sonucu son dakikada kabul edildi. 19 Aralık'ta Mithat Paşa sadrazam oldu. 23 Aralık'ta yeni anayasa Bab-ı Âli önündeki meydana kurulan kürsüde halka ilan edildi ve 101 pare top atışıyla kutlandı.

Tarihi
119 maddeden oluşan anayasanın ilk beş maddesi, padişahın haklarını sayan ve tanımlayan maddelerdi. Osmanlı hükümdarlığı, halifeliği de koruyarak Osmanlı hanedanının en yaşlı üyesine ait olacaktı. (2., 3. ve 4. maddeler). Padişahın kişiliği dokunulmazdı ve yaptıklarından kimseye karşı sorumlu değildi (5. madde). Vükelanın (bakanların) atanması ve azledilmesi, para bastırılması, hutbelerde adının söylenilmesi, yabancı devletlerle antlaşma imzalanması, savaş ve barış ilanı, şeriat hükümlerinin uygulanmasının gözetilmesi, yasalar gereğince verilmiş cezaların hafifletilmesi ya da affedilmesi, parlamentoyu toplamak ya da dağıtmak ve temsilci seçimi için gerekli hazırlıkları yapmak padişahın kutsal haklarındandı (7. madde).
İkinci bölüm, Osmanlı vatandaşlarının kamusal haklarını içeriyordu. 8. madde Osmanlı Devleti'nin uyruğunda bulunan kişilerin tümüne din ve mezhep ayrımı olmaksızın "Osmanlı" denileceğini, 9. madde Osmanlılar'ın tümünün, başkalarının özgürlüklerine müdahale etmemek koşuluyla, kişisel özgürlüğe sahip olduklarını belirtiyordu. 11. maddeye göre, devletin resmi dini İslam’dı. Ancak kamu düzenine ya da genel ahlaka aykırı olmadığı sürece, Osmanlı ülkesinde maruf olan diğer dinlerin icrası serbestti.
Yasa önünde tüm Osmanlılar'ın eşit olduğu, kişilerin, din hakkında önyargıya sahip olunmaksızın vatana karşı aynı hak ve ödevleri bulunduğu 17. maddede, devlet görevlilerinin devletin resmi dili olan Türkçeyi bilmek zorunluluğu 18. maddede yer alıyordu.
Vergiler mükellefin gücüyle oranlı olarak salınacak (20. madde), özel mülkiyete kamu araçları dışında ve yeterli bir tazminat ödenmeden el konulamayacaktı (21 madde). Yasaların kararlaştırdığı durumlar dışında, yetkililer meskene zorla giremeyeceklerdi (22. madde).
25. maddeye göre de, yasa gereği olmaksızın kimseden vergi, resim ya da başka bir ad altında para alınmayacağı karara bağlanıyordu. 26. madde ise işkence ve eziyetin kesin olarak yasaklandığını belirtiyordu.
Hakimler azlolunamayacak, mahkemelerde yargılama aleni olacaktı. Herkes, mahkeme huzurunda hakkını savunmak için gerekli gördüğü yasal araçları kullanabilecekti. Mahkemelere müdahalede bulunulamayacaktı.
Vekiller ile temyiz reisi ve üyelerini, padişah aleyhinde harekete ve devleti tehlikeye düşürecek girişimlere kalkışanları yargılamakla görevli, 30 üyeden oluşan Divanı Ali (Yüce Divan) kuruldu.
Sadrazam, şeyhülislam ve öteki vekiller padişah tarafından atanacaktı.
Memurlar kanuna aykırı hareket etmedikçe ve devletçe zorunlu bir neden görülmedikçe azlolunamayacak, değiştirilemeyeceklerdi. Her memur görevinden sorumluydu. Kanuna aykırı emirler verilmesi durumunda memur amire itaat ederse sorumluluktan kurtulamayacaktı.
Ülkenin bir tarafında isyan çıkacağını gösteren kanıtlar görülürse, hükümet, o yerde geçici olarak sıkıyönetim ilan etme hakkına sahipti. (113. Madde).
42. madde ile, Meclis-i Mebusan ve Heyet-i Ayan'dan oluşan bir Meclis-i Umumî kuruluyordu. Meclis-i Umumi her yıl 1 Kasım - 1 Mart tarihleri arasında toplanacaktı. Meclis üyeleri meclis tüzüğünü çiğnemedikçe düşüncelerini söylemekte ve oylamaya katılmakta özgürdüler. Bu eylemlerinden dolayı haklarında kovuşturma açılamazdı. Üyeler hıyanet, Kanunuesasi’ye karşı hareket ya da rüşvet ile suçlanırlarsa, hapis ve sürgün gibi bir ceza ile mahkûm olurlarsa üyelikleri düşerdi.
Her iki mecliste de, üyelerin yarıdan bir fazlası bulunmadıkça oturum açılamazdı. Tüm konuşmalar Türkçe yapılır, duruma göre açık ya da gizli oylama yapılabilirdi. Her iki meclisçe kabul edilen yasalar padişaha sunulmadan önce vekiller ve sadrazamca onaylanırdı.
Ayan üyeleri, Mebusan Meclisi üyelerinin üçte birini aşmamak koşuluyla, doğrudan padişah tarafından atanırdı. Ayan Meclisi’ne seçilmek için kamunun güvenini kazanmış olmak, devlet hizmetinde başarı göstermek, tanınmış ve 40 yaşından aşağı olmamak gerekliydi. Üyeler yaşam boyu atanır, ancak kendi istekleriyle başka göreve geçmek için istifa edebilirlerdi. Ayan üyelerine verilen aylık tahsisat 10.000 kuruş idi.
Mebusan Meclisinin üye sayısı, Osmanlı uyruğundaki her 50 bin erkeğe bir üye olmak üzere saptanıyordu. Bunlar özel bir yasa gereğince gizli oyla seçilirlerdi. Seçim 4 yılda bir yapılacaktı. Mebusan Meclisi’ne seçilmek için 30 yaşını tamamlamış olmak ve Türkçe bilmek gerekliydi. Mebusan Meclisi üyelerine yıllık 20.000 kuruş, ayrıca aylık 5.000 kuruş yolluk veriliyordu.

Uygulama ve anayasanın askıya alınması
1877 Şubatında ülke çapında genel seçimlerin yapılmasından sonra oluşturulan Meclis-i Umumi 19 Mart 1877’de açıldı. İlk toplantı Dolmabahçe Sarayı'nın Muayede Salonunda yapıldı. (Daha sonra meclis Ayasofya bitişiğindeki eski Darülfünun binasına taşındı.) Mecliste 69 müslim ve 46 gayrımüslim mebus vardı. Meclis başkanlığına Ahmet Vefik Paşa atandı.
24 Nisan 1877'de çıkan Osmanlı-Rus Savaşı ("93 Harbi" olarak bilinir) bir yıl boyunca meclis müzakerelerini gölgeledi. Osmanlı ordusunun yenilgiye uğraması ve Rus ordusunun İstanbul kapılarına dayanması üzerine 31 Ocak 1878'de Edirne Mütarekesi imzalandı. Bu olaydan 13 gün sonra 13 Şubat 1878'de II. Abdülhamit meclisi süresiz olarak tatil etti.
1878-1908 arasında süren "İstibdat" döneminde anayasanın temel hükümleri uygulanmadı. Buna karşılık Kanûn-ı Esâsî resmen yürürlükte kaldı. Her yıl çıkarılan devlet Salnamelerinde Kanûn-ı Esâsî metni düzenli olarak yayımlandı. Ayan Meclisi bir daha toplanmadı ise de, Ayan üyelerine ölünceye kadar düzenli maaşları ödendi.

1908 devrimi ve anayasanın yeniden ilanı
Selanik'te başgösteren ihtilal üzerine II. Abdülhamit 24 Temmuz 1908'de yayımladığı bir tebliğle 1876 Anayasası'nı yeniden yürürlüğe soktu. Hürriyetin İlanı adıyla anılan bu olayın yıldönümleri, 1930'lu yıllara dek Türkiye'de resmi bayram olarak kutlandı. Büyük bir heyecan ve özgürlük ortamında yapılan genel seçimlerden sonra 17 Aralık 1908'de Meclis-i Mebusan toplandı. Mecliste çoğunluğu oluşturan İttihat ve Terakki Cemiyeti yanlısı mebuslar, 13 Şubat 1909'da Kâmil Paşa hükümetini istifaya zorlayarak, Hüseyin Hilmi Paşa başbakanlığında Osmanlı tarihinin ilk parlamenter tabanlı hükümetinin kurulmasını sağladılar.
Kanûn-ı Esâsî Tadil Komisyonu'nun hazırladığı anayasa değişiklikleri 8 Ağustos 1909'da saat 10:30 da kabul edildi. Yapılan değişikliklerle padişahın tahta geçişinde "vatan ve millete sadakat" yemini etmesi zorunluğu kondu, padişaha yargısız sürgün hakkı veren 113. madde değiştirilerek "Hiç kimse yasanın belirlediği ettiği sebep ve suretten başka bir bahane ile tutuklanamaz ve cezalandırılamaz" hükmü kondu, basından sansür kaldırıldı, sadrazamın yetkileri artırıldı, meclisin güvensizlik oyu ile hükümeti düşürme yetkisi tanındı, padişah tarafından veto edilen kanunların mecliste üçte iki çoğunlukla yeniden kabulü ilkesi benimsendi, posta evrakının mahkeme kararı olmadan denetlenemeyeceği kabul edildi.
1913'te İttihat ve Terakki diktatörlüğünün kurulmasından sonra Kanûn-ı Esâsî'de 1914 yılında iki, 1916'da üç ve 1918'de bir kez olmak üzere toplam 6 kez değişiklik yapıldı. Değişikliklerin çoğu hükümet kararıyla seçimlerin yenilenmesi ve ertelenmesine ve Meclisin feshi usulüne ilişkin idi.

Yürürlükten kalkması
Ankara'da toplanan Büyük Millet Meclisi'nin 20 Ocak 1921'de kabul ettiği Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, açıkça Kanûn-ı Esâsî'nin ilga edildiğini belirtmemiştir. Bu durumda Kanun-i Esasi'nin Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile çelişen hükümleri 20 Ocak 1921'de yürürlükten kalkmış, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile çelişmeyen maddeleri ise 1924 anayasasının yürürlüğe girme tarihi olan 20 Nisan 1924'e kadar yürürlüğünü devam ettirmiştir.
4 Kasım 1922'de padişahlığın lağvı ve 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilanı, 1876 Kanûn-ı Esâsî'nin maddeleri üzerinde yapılan değişikliklerle gerçekleştirildi. Nihayet 20 Nisan 1924'te yürürlüğe giren yeni Anayasa ile 1876 Anayasası tümüyle kaldırılmış oldu.