Arama


arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
28 Ekim 2006       Mesaj #51
arwen - avatarı
Ziyaretçi
İbrahim Havvas Hazretleri, gönül dünyamızı aydınlatan altın silsilenin önemli bir halkasıdır. ‎
Burada müsaadenizle kendisine ait bir menkıbeyi nakletmek istiyorum:‎
Hazret, bir sene hacca gitmek niyetiyle yola çıkar. Yol boyunca kulağına “İbrahim Havvas!” diye gaipten bir ‎kadın sesi gelir ve gayri ihtiyarî olarak Mekke tarafına değil de İstanbul’a doğru gider. Şehre girer ve orada kapısının ‎önünde insanların toplandığı yüksek bir köşk görür. Daha sonra oradakilerden Rum Kayseri’nin kızının delirmiş ‎olduğunu ve çaresi için doktorlarını topladığını öğrenir. ‎
Aslında, Kayser’in kızı bir vesileyle Barnaba İncili’ni okumuş ve orada Efendimiz’le alâkalı hakikatleri ‎öğrenerek ihtida etmiş; Papazlar ise, “Ruhuna şeytan girdi ve delirdi.” gibi düşüncelerle onun yakılmasına karar ‎vermişlerdir. ‎
İbrahim Havvas Hazretleri, “Ben prensesi tedavi edebilirim.” diyerek onun yanına yaklaşır ve daha sonra ‎aralarında şöyle bir konuşma geçer:‎
‎- Ey İbrahim Havvas! Hoşgeldiniz.‎
‎-(İbrahim Havvas Hazretleri, hayret dolu ifadelerle) Beni nereden tanıyorsunuz?‎
‎- Canımı, canana teslim etmek istedim ve Hak Teâlâ’dan sevdiği bir kulunu yanımda bulundurmasını niyaz ‎ettim. “Üzülme, yarın İbrahim Havvas dostum sana gönderilir.” buyruldu.‎
‎- Hastalığınız nedir?‎
‎- Gerçeği buldum ve ihtida ettim. Bu sebeple hâlime delilik, bana da deli dediler. ‎
‎- Bizim diyara gelmek ister misiniz?‎
‎- Sizin diyar neresidir?‎
‎- Mekke, Medine ve Kâbe gibi mukaddes beldeler...‎
‎- Sağ tarafına bak!‎
Sağ tarafına bakan İbrahim Havvas Hazretleri, bir düzlükte Mekke, Medine ve Beytü’l-Makdisi karşısında ‎görür. Az sonra prenses, “Vakit yaklaştı, istek ve arzu haddi aştı.” deyip, kelime-i şehadet getirerek ruhunu ‎Rahman’a teslim eder. ‎
Kayser’in kızı, bütün debdebe ve ihtişamın yaşandığı bir saray ikliminde yetişmiştir. Onun bunları elinin ‎tersiyle itip terk etmesi, kanatlanıp uçmasına yetmiştir.