Arama


virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
28 Ekim 2006       Mesaj #2
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi

NÜFUS


ETNİK VE DİLSEL TOPLULUKLAR.


Hindistan’ in çok sayıda değişik halkı barındırması tarihöncesi dönemlerden başlayarak ülkeyi altüst eden sürekli istilaların ürünüdür. Birbirini izleyen göç dalgaları çoğu kez Hindistan Yarımadasında kırıldığından ve gelen her halkla birlikte yeni karışımlar ortaya çıktığından, belirgin ırksal kategorilerden söz etmek güçleşmiştir. Günümüzde halklar arasındaki temel ayrım etnik kökenden çok, konuşulan dillere dayanmaktadır. Bununla birlikte karışma yoluyla ortaya çıkmış etnik bileşimlerin temelde beyazlardan, Moğol- lardan, AvustralyalIlardan ve Siyahlardan izler taşıdığı söylenebilir.

Hindistan’da değişik büyüklükte toplulukların konuştuğu 723 dil ve lehçe saptanmıştır. Bütün bu dil ve lehçeler dört dil ailesi altında toplanır: Hint-Âri dilleri, Dravid dilleri, Güneydoğu Asya dilleri ve Çin-Tibet dilleri. Uzun yıllar içinde görülen sözcük alışverişlerine karşın, bu dil toplulukları özgün yapılarını büyük ölçüde korumuşlardır. Bihar’da konuşulan Nahali lehçesi gibi belirli diller hiçbir dil öbeğine girmez.
Ad:  hin.JPG
Gösterim: 2044
Boyut:  82.0 KB

Anayasada resmen tanınmış olan diller
  • Hintçe (yüzde 28,1),
  • Telugu dili (yüzde 8,2),
  • Bengali (yüzde 8,1),
  • Marathi (yüzde 7,6),
  • Tamil dili (yüzde 6,9),
  • Urduca (yüzde 5,2),
  • Gucerat dili (yüzde 4,7),
  • Malayalam dili (yüzde 4,0),
  • Kannada dili (yüzde 3,9),
  • Oriya dili (yüzde 3,6),
  • Pencap dili (yüzde 2,5),
  • Assam dili (yüzde 1,6),
  • Keşmir dili, Sindhi ve Sanskrittir.
Hint-Avrupa dil ailesinin Hint-îran kolundan olan ve bugün Hindistan Yarımadasında konuşulan diller Hint-Âri dilleri olarak bilinir. İO 2000’lerden başlayarak Hindistan Yarımadasının kuzeybatı geçitlerinden ülkeye giren Âri toplulukların, din adamları tarafından işlenerek yetkinleştirilen lehçesine Sanskrit, öteki akraba dil ve lehçelere de Prakrit denmiştir. Hiçbir zaman bir halk dili olmayan Sanskrit, çeşitli topluluklardan din adamlarının kullandığı dua ve bilim dili olarak günümüze değin yaşatılmıştır. Prakrit kökenli diller ise bugünkü Hint-Âri dillerini oluşturmuştur. İS 10. yüzyıldan sonra özgün bir biçimlenme göstermeye başlayan Prakrit dilleri arasında ilk büyük gelişmeyi Pali dili gerçekleştirmiştir. Daha sonra Hintçe, Sindhi ve Maratha ile Pencap, Gucerat ve Keşmir dilleri biçimlenerek birer edebiyat ve kültür dili olma aşamasına gelmişlerdir. Bu dillere 13. yüzyıldan sonra Müslümanlığın etkisiyle Farsça ve Arapça sözcükler girmeye başlamıştır. 13. yüzyıldaki Müslüman akınlarınm ardından Farsçanın etkisiyle ortaya çıkan ve bir lingua franca olarak kullanılan Hindustani, edebiyat dilleri olan Hintçe ve Urducaya kaynaklık etmiştir. Dilbilgisi bakımından Urduca ve Hintçe arasında köklü bir fark yoktur. İki dil arasındaki en büyük fark Urducanın Arap alfabesiyle, Hintçenin Devanagari alfabesiyle yazılmasıdır.

Hindistan’ın kuzeyinde konuşulan bugünkü Hint-Âri dilleri, değişen ölçülerde Sanskritle bağlantılıdır. Kuzey ovalarının büyük bölümünde Hintçe ve bu dile bağlı lehçeler konuşulur. Daha doğuda yaygın olan Magadha dilleri Maithili, Magadhi ve Bengali ile Assam ye Oriya dillerini kapsar. Pencap dili doğu ve batı biçiminde iki dil bölgesine ayrılır. Racasthani dili bir dizi lehçeden oluşur. Himalayalar’da konuşulan dillerin bir bölümü Hint-Âri dillerine girer.

Dravid dillerinin etki alanı Hindistan’ın Orissa sınırları ile Komorin Burnu arasında kalan güney ve doğu kesimlerini kapsar. Bu dillerin en eskisi olan Tamil dili Tamil Nadu’da, Telugu Andhra Pradesh’te, yeni olmakla birlikte hızla gelişen Malayalam Kerala’da, Kannada ise Karnataka’da konuşulur.

Güneydoğu Asya dilleri Hindistan’ın orta ve doğu kesimindeki bazı dağ kabileleri arasmda varlığını sürdürmektedir. Çin-Tibet dilleri de kuzeydoğu sınırındaki bazı kabile lehçeleriyle sınırlıdır.
İngilizlerle birlikte Hindistan’a giren İngilizce, ayrı dilleri konuşan halkların anlaşmasını sağlayan ortak bir dil işlevini görür. Başlangıçta ikinci bir resmî dil olarak korunan İngilizcenin 1965’te yerini bütünüyle Hintçeye bırakması yolundaki karar, Dravid dillerini konuşan halkların muhalefeti nedeniyle uygulanamamıştır.

DİNLER.


Birçok dinin beşiği olan Hindistan, dışarıdan gelen çeşitli dinleri de benimsemiştir. En eski Hint dini olan animizm ıssız yörelerdeki kabileler arasmda hâlâ varlığını sürdürmektedir. Hindistan’ın geleneksel dini sayılan Hinduizm, Âri ve Dravid kültürleri arasında bir kaynaşmayı yansıtır. Değişik kökenli halkları birleştiren bir etken olmakla birlikte, dayandığı kast sistemi nedeniyle derin toplumsal bölünmeler de yaratmıştır. Günümüzde toplam nüfusun (1985) yüzde 82,64’ü Hindudur. İÖ 6. yüzyılda ortaya çıkan, şiddete başvurmama ve çilecilik ilkeleriyle Hindu düşüncesine damgasını vuran Caynacılığm etkisi Gucerat ve Racasthan’daki küçük topluluklarla sınırlı kalmıştır. Aynı dönemde gelişen Budacılık sonradan Hindistan’da Hinduizm karşısında sürekli gerilemesine karşın, Asya’ nın büyük bölümüne yayılmıştır.

Hindistan’a fetih yoluyla giren ve Hint- Türk İmparatorluğu’yla birlikte ülkenin büyük bölümüne egemen olan İslam, günümüzde toplam nüfusun yüzde 11,35’ini kapsamaktadır. İlk Hıristiyanların soyundan gelen küçük topluluklar Nasturiler olarak bilinir. Avrupalı sömürgecilerle birlikte yeni bir Hıristiyanlaştırma döneminin başlamasına karşın, batı kıyısında yoğunlaşan Hıristiyanların toplam nüfus içindeki oranı çok küçüktür.

DEMOGRAFİK ÖZELLİKLER.


Hindistan’ın nüfus yoğunluğu (1991) km2 başına 275,1 kişidir. En sık nüfuslu bölgeler Ganj Havzası ile kıyı ovalarıdır. Toplam nüfusun yüzde 74,3’ü kırsal kesimde yaşar. Belirli bölgelerde kentleşme büyük boyutlara ulaşmıştır. Kalabalık kentlerin başlıcalan Kalküta, Bombay, Delhi, Madras, Bangalore, Ahmedâbad ve Haydarâbad’dır. İç ve dış göçler nedeniyle toplumsal hareketlilik oldukça yüksektir.
Toplam nüfusun yaklaşık beşte ikisini 15 yaşın altındaki grup oluşturur. Bu durum sağlık hizmetleri, yeterli beslenme ve iş olanaklan açısından yönetim için büyük yük oluşturmaktadır. Birleşmiş Milletler Nüfus Faaliyetleri Fonu’nun (UNFPA) mali desteğiyle yoğun bir aile planlaması programı yürütülmektedir. Bununla birlikte doğum oranı (1989) binde 30,4 gibi yüksek sayılabilecek bir düzeydedir. Geçmişte çok daha yüksek olan ölüm oranı, binde 10,2’ye düşmüştür. Binde 20,2 olan doğal nüfus artış hızı, ekonomik büyüme hızının kaldırabileceği oranın üzerindedir.

EKONOMİ


Karma bir ekonominin yürürlükte olduğu Hindistan, düşük ekonomik büyüme hızına karşın, gelişmiş yönetsel yapısı, köklü bir birikime dayanan bürokrasisi, yetişmiş insan gücü kaynağı, geniş ulaşım ağı ve güçlü sanayi temeliyle gelişme yolundaki ülkelerin çoğunun ilerisindedir. Öte yandan dünyanın ilk 20 sanayi ülkesi içinde yer almasına karşın, dünya toplam ihracat hacmi içindeki payı yüzde 1’in altındadır. Gelir düzeyi farklılıkları da çok yüksektir; nüfusun büyük çoğunluğu normal geçim düzeyinin altında yaşar. Hindistan ekonomisinin en büyük sorunu yüksek nüfus artışı ve işsizlik oranıdır. 1989 verilerine göre ülke gayri safi milli hasılası (GSMH) 287 milyar ABD Doları, kişi başına düşen milli gelir ise 350 ABD Doları’dır.
Ad:  hind1.JPG
Gösterim: 1251
Boyut:  59.9 KB

TARIM, HAYVANCILIK VE ORMANCILIK.


Toplam işgücünün beşte üçü gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) içindeki payı üçte bire yaklaşan tanm sektöründe çalışır. Ülke topraklarının yaklaşık yansını oluşturan ekime elverişli alanlann ancak dörtte birinde sulamadan yararlanılır. Tarımda hâlâ geleneksel yöntemler egemendir. Geçime dönük tarım son derece yaygındır; kırsal nüfusun çoğunluğu küçük çiftçidir. Arazi dağılımında büyük bir dengesizlik görülür. Tarıma yönelik destek ve krediler yetersizdir; yakın dönemde uygulanan tanm reformundan sınırlı sayıda köylü yararlanmıştır. Ekime elverişli alanlann büyük bölümü temel ürünler olan pirinç ve buğdaya ayrılmıştır; 1969’dan sonra üretim düzeyinde sağlanan hızlı artışa karşın, eyaletten eyalete önemli farklılıklar gösteren ürün rekoltesi genellikle iç gereksinimin gerisinde kalır. 1980’lerin ortasında Hindistan’ın dünya pirinç üretimindeki payı yüzde 20 dolayındaydı. Öteki önemli gıda ürünleri yerel adlan covar ve bacra olan iki dan türü ile arpadır. Ticari ürünlerin başında jüt, çay, şekerkamışı, pamuk, kahve, kauçuk, tütün ve yağlı tohumlar gelir. Hindistan Bangladeş’le birlikte dünya jüt üretiminin, Sri Lanka’yla birlikte dünya çay üretiminin büyük bölümünü karşılar. Yerfıstığı, manyok, hindistancevizi, mango, turunçgil ve baharat da ekonomiye katkıda bulunur.

Hindistan sığır, keçi ve manda varlığı bakımından dünyada birinci sırada, koyun varlığı bakımından ise ilk sıralarda yer alır. Bununla birlikte otlakların yetersizliği ve hayvan cinslerinin kalitesizliği nedeniyle süt üretim düzeyi düşüktür. Koyun başına elde edilen yün miktarı da dünya ortalamasının altındadır. Yüksek balıkçılık potansiyeli yeterli ölçüde değerlendirilememektedir.

Ülke çapında dengesiz bir dağılım gösteren ormanların yüzde 95’i devletin elindedir. Ormancılık pek gelişmemiştir. Tik, salağacı, bambu ve iğneyapraklılar ticari açıdan önem taşır.

MADENCİLİK, SANAYİ VE ENERJİ.


Yeraltı kaynakları bakımından oldukça zengin sayılan Hindistan kömür, demir cevheri, manganez ve bakır rezervleri bakımından dünyanın sayılı ülkeleri arasmda yer alır. Aynca dünya boksit rezervlerinin yaklaşık yüzde 5’ini barındırır. Kromit, kurşun, çinko ve tungsten yatakları da önemlidir. Demir dışı metaller, alüminyum dışında iç gereksinimi karşılamaya yetmez; yakın dönemde saptanmış yeni yataklar henüz işletilememektedir. Gucerat’taki sınırlı petrol alanları dışında kıyı açıklarında da petrol arama çalışmaları yürütülmektedir.

Kömür madenleri Bihar, Batı Bengal, Madhya Pradesh, Andhra Pradesh eyaletlerinde toplanmıştır. Tamil Nadu’daki zengin linyit yataklarından enerji, gübre ve briket elde edilir. En geniş demir cevheri yatakları Bihar, Orissa, Madhya Pradesh, Karnataka, Goa, Aridhra Pradesh ve Tamil Nadu’da bulunur. Çıkarılan demirin kalitesi genellikle yüksektir. Manganez üretiminin büyük bölümünü Madhya Pradesh ve Maharashtra sağlar.

Madencilik sektörü büyük ölçüde kamu kuruluşlarının elindedir. Oldukça gelişmiş olan alüminyum sanayisinin yanı sıra demir- çelik sanayisinin geleceği de parlak görünmektedir. Petrol üretimi iç gereksinimin dörtte üçünü karşılar; son yıllarda üretimi artırmak için yabancı şirketlerin petrol arama çalışmalarını özendirecek önlemler alınmıştır. Rafinerilerin işlediği ham petrolün bir bölümü ithal edilir.

Bağımsızlık sonrasında uygulanan ekonomik planlamayla değişik ürünlere dayanan geniş bir sanayi temeli oluşturulmuştur. Özellikle ağır sanayide yoğun yatırımlara girişmiş olan kamu sektörü, 800 kadar sanayi kuruluşunu işletmektedir. Daha çok tüketim malları sanayisinde etkinlik gösteren özel sektör üzerinde sıkı bir devlet denetimi vardır. Yabancı şirketlerin yüzde 40’ın üzerinde hisse sahibi olmasına yalnızca belirli sanayilerde izin verilmektedir. Özel sanayi kuruluşları az sayıda ailenin elindedir. Tüketim malları gereksinimi büyük ölçüde yerel üretimle karşılanır; bu alandaki başlıca sanayiler pamuk eğirme ve dokuma ile çay, şeker ve ilaç üretimidir. Yatırım malları sanayileri demiryolu donanımı ve motorlu araçlar alanında yoğunlaşmıştır. Öteki önemli sanayi ürünleri demir-çelik, makine ve ek parçalar, elektrikli aletler, taşıt, gemi, dizel motor, çimento, gübre, alüminyum eşya ve sentetik elyaftır.

Hindistan enerji kaynakları bakımından kendine yeterli bir konumdadır. Geçmişte en önemli yakıt olan kömür yerini giderek petrol türevlerine bırakmaktadır. 1990 verilerine göre 257 milyar kW-sa olan elektrik üretiminin büyük bölümü termik ve hidroelektrik enerji santrallarından elde edilir. Racasthan, Maharashtra ve Tamil Nadu eyaletlerinde üç nükleer enerji istasyonu kurulmuştur.

BANKACILIK VE TİCARET.


Hindistan’ın oldukça gelişmiş bir bankacılık ve finans sistemi vardır. Büyük ticari bankaların devletleştirilmesinden (1969) sonra kredi olanaklarının önemli bir bölümü tarıma ve küçük ölçekli sanayiye kaydırılmış ve banka şubeleri hızla yayılmıştır. Bununla birlikte kırsal kesimde tefecilik hâlâ güçlüdür. Sanayi kuruluşları kısa vadeli gereksinimlerini banka kredilerinin yanı sıra yüksek faizli kamu mevduatlarından karşılar. Orta ve uzun vadeli yatırımlar için merkezî yönetim ya da eyalet düzeyindeki çeşitli kamu sanayi finansmanı kuruluşlarına başvurulur. Bazı büyük kentlerde hisse senedi borsaları bulunmasına karşın sermaye piyasası yeterince gelişmemiştir.

Dış ticaretin GSMH içindeki payı çok düşüktür. Geçmişte jüt ürünleri, çay ve pamuklu dokumaya dayanan ihracat, 1950’lerden sonra ürün bileşimi bakımından hızlı bir değişim geçirmiştir. Günümüzde ihracat kalemleri içinde demir cevheri, demir-çelik, makine ve taşıt gibi ürünler önemli bir yer tutmaktadır. İthalatın büyük bölümü başta petrol ve demir dışı metaller olmak üzere hammadde, ara mallar ve yatırım mallarından oluşur. Gıda ürünlerinde dışa bağımlılık, 1970’lerdeki tarım reformunun sonucunda önemsiz bir düzeye inmiştir. Son yıllarda belirli ürünlerin ithali üzerindeki kısıtlamaların yumuşatılması ve dünyâ piyasalarında Hindistan’ın ihracat ürünlerine talebin düşmesi, öteden beri olumsuz bir seyir izleyen dış ödemeler dengesini daha da bozmuştur. Yurtdışında çalışan işçilerin gönderdiği dövizler bu açığı ancak bir ölçüde kapatır. Dış ticaret yapılan ülkelerin başında ABD, eski Sovyet cumhuriyetleri, Japonya, Suudi Arabistan ve İngiltere gelir.

EKONOMİNİN YÖNETİMİ.


Devlet büyük ölçekli sanayi kuruluşlarını fiyat ve kota denetimi, sermaye kaynakları ve çeşitli yasal düzenlemeler aracılığıyla yönlendirir. Bu denetim yolları tekelci uygulamaları kısıtlayıcı hükümler içeren ayrıntılı vergi yasalarıyla desteklenir. Ama bu önlemler ekonomik gücün belirli aile şirketlerinin elinde toplanmasını önleyememiştir. Devletin kâr hadlerine yönelik müdahaleleri iş çevreleriyle sık sık çatışmalara neden olur. Kilit ve temel sanayileri elinde tutmaya özen gösteren devlet, genelde orta ve küçük ölçekli özel kuruluşları destekleyici bir politika izler. Özel sektöre devletin sıkı denetimi altında zenginleşmiş olan sanayiciler egemendir. Devlet müdahaleciliğini kendi lehlerine kullanmayı öğrenmiş olan bu sanayiciler rekabete, ithalatın liberalleştirilmesine ve ruhsat sisteminin kaldırılmasına karşıdır. Gücünü denetim mekanizmalarından alan bürokrasi de değişime karşı koyan bir başka etkendir.

Kamu sektörünün ağırlığı özellikle demiryolu, deniz ve hava ulaşımı, enerji üretimi, bankacılık, sigortacılık, petrol ve demir- çelik sanayileri ile madencilik ve ağır makine yapımında belirgindir. Kârlılık düzeyinin ve kapasite kullanımının düşüklüğü nedeniyle bazı kamu kuruluşları bütçeden sağlanan mali desteklerle ayakta durmaktadır. Bu duruma yol açan başlıca etkenler yatırımların daha çok ağır sanayiye dönük olması, siyasal amaçlı müdahaleler, aşın istihdam ve bürokratik hantallıktır.
Milli gelir içinde vergi gelirlerinin oranı ancak yedide biri bulur. Doğrudan vergilendirmenin uygulanmadığı tarım sektöründe, girdilerden alınan vergiler de çok düşüktür. Tarım dışı gelirlerden alınan vergiler doğrudan merkezî yönetimin yetkisine girer. Dolaylı vergiler ise merkezî yönetim ve eyalet düzeyinde alınır. Doğrudan vergiler içinde en önemli yeri gelir vergisi ile kurumlar vergisi tutar. Dolaylı vergilerin büyük bölümünü petrol, tütün ve şeker gibi belirli ürünlerden alınan tüketim vergileri oluşturur. Gelir vergisi oranlarının yüksekliği nedeniyle vergi kaçakçılığı çok yaygındır. Uygulanan çeşitli destekler ve vergi iadesi politikaları, yüksek oranlı kurumlar vergisinin getirdiği yükü önemli ölçüde hafifletir.
Ad:  hind2.JPG
Gösterim: 1314
Boyut:  35.5 KB

Çalışma yaşamıyla ilgili yasalar, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) öngördüğü ilkelere dayanır. Toplu pazarlık sistemi yaygın biçimde uygulanır. Bununla birlikte yüksek işsizlik oranı, küçük ölçekli sanayi kuruluşlarında işçi haklarının kısıtlanmasına yol açar.

Hindistan’da sendikacılık tarihi 1920’lere değin iner. Sektörlere göre büyük farklılıklar gösteren sendikalaşma oranı, özellikle kömür, tütün, pamuklu dokuma ve demir- çelik sanayileri ile bankacılık alanında yüksektir. Yasal düzenlemelerin elverişliliği nedeniyle ülke çapındaki sendika sayısı 7 bini bulur. Sendikalar beş federasyon altında toplanmıştır. Bunların en önemlileri yaklaşık 3 bin sendikanın üye olduğu Hindistan Ulusal Sendikalar Kongresi ile Hindistan Sendikalar Kongresi’dir. Sendikalar arasındaki siyasal çekişmeler nedeniyle birleşik bir işçi hareketi oluşturulamamıştır.

İşverenler genellikle bölgesel ve ulusal düzeydeki sanayi birliklerinde örgütlenmiştir. Bölgesel birlikler Merkezî Sanayi Örgü- tü’ne bağlıdır. Başlıca ulusal işveren örgütleri olan Hindistan İşverenler Federasyonu, Hindistan İşverenler Örgütü ve Kamu İşletmeleri Daimi Konferansı arasındaki eşgüdümü Hindistan İşverenler Konseyi sağlar. Devlet iş uyuşmazlıklarında çeşitli yasal düzenlemelerin yanı sıra uzlaştırma, hakemlik ve yargı yolu mekanizmaları aracılığıyla etkili bir rol oynar.

ULAŞIM.


Hindistan’da uzun yıllar demiryoluna ağırlık verilmesi nedeniyle, geniş kapsamlı karayolu yapımı ancak 1920’lerde başladı. İngiliz yönetimi sırasında daha çok stratejik ve ticari gereklere uygun bir karayolu politikası izlendi. 1943’te karayollarının toplam uzunluğu ancak 350.000 km’yi buluyordu. Bu tarihte hazırlanan Nagpur Planı, bağımsızlık sonrasında hızlanan karayolu yapımına temel oluşturdu. Plan uyarınca karayolları ulusal otoyollar, eyalet otoyolları, büyük il yolları, küçük il ve köy yolları biçiminde sınıflandırılmıştır. Ana ulaşım hatlarını oluşturan ulusal otoyolları eyalet merkezlerini, limanları ve önemli kentleri birbirine bağlar; savunma amaçlı stratejik yollar da bu kategoriye girer. Ulusal otoyollarla bağlantılı olan eyaıet otoyolları eyalet merkezi ile eyaletin büyük kentleri arasındaki ulaşımı sağlar. Her iki otoyol sistemiyle birleşen büyük il yolları il merkezlerini il içindeki önemli yerlere bağlar; bu yolların ilden geçen demiryolu hatlarıyla da bağlantısı vardır. Küçük il yolları kırsal ulaşım çerçevesi içinde yapılır. Toplam uzunluğu (1989) 2.000.000 km olan karayollarının yüzde 42’si kaplanmıştır.
Demiryolları Hindistan’ın bütünleşmesinde ve modernleşmesinde belirleyici bir rol oynamıştır. Ülkenin demiryolu ağının toplam uzunluğu 61.975 km’dir. Aynı zamanda ülkenin en büyük kamu girişimi olan demiryolu sistemi, doğrudan bu konuyla ilgili bir bakanlığın denetimindedir. Bakanlığa bağlı olan Demiryolu Kurumu günlük işlerle uğraşır.

Kara, demir ve iç suyolları genelde bütünsel bir ulaşım sistemi oluşturur. Batı Bengal ve Kerala gibi bazı eyaletlerde önemini bugün de korumakla birlikte büyük ölçüde gerilemiş olan suyollarının toplam uzunluğu 14.500 km’yi bulur. 1920’de deneysel temelde başlayan ve 1930-45 arasında hızla gelişen havayolu ulaşımında etkinlik gösteren 11 özel şirket 1953’te devleti eştirilerek In- dian Airlines (iç seferler) ve AirIndia’ya (uluslararası seferler) bağlanmıştır. 1981’de ıssız kuzeydoğu sınır bölgesiyle ulaşımı sağlamak amacıyla Vayudoot (Sanskrit Vayuduuta: “haberci rüzgâr”) adlı üçüncü bir havayolu şirketi kurulmuştur.

Denizyolu taşımacılığında Hint gemilerini koruyucu yasal önlemler alınmıştır. Bağımsızlık sonrasında ticari ve askeri nedenlerle gemi yapımına hız verilmiş ve çeşitli gemi filoları oluşturulmuştur. Başlıca limanlar doğu kıyısındaki Kalküta, Haldia, Paradip (Orissa), Vishakhapatnam, Madras ve Tutikorin ile batı kıyısındaki Kandla (Gucerat), Bombay, Mormugao (Goa), Yeni Mangalor ve Koçin’dir. Doğrudan merkezî yönetime bağlı olan Yeni Mangalor dışında bütün bu limanlar yasayla kurulmuş özerk idarelerce yönetilir. Hindistan kıyılarında ayrıca eyalet yönetimlerine bağlı ve işler durumda 180 kadar ara ve küçük liman vardır.

kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 12 Ağustos 2016 20:50