BİR HİLAL UĞRUNA ÇANAKKALE 1915
Yazar Hakkında Kısa Bilgi; Osman KOÇ, 1965 yılında Sivas'ın Şarkışla İlçesi'ne bağlı Konak yazı Köyü'nde dünyaya gelmiştir. İlk ve orta öğrenimini Sivas'ta, Yüksek Öğrenimini Eskişehir'de tamamlamıştır. Evli ve üç çocuk babasıdır. Halen, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı'nda "Alan Kılavuzu" olarak hizmet vermekte, aynı zamanda "Çanakkale Savaşları Tarihi" ile ilgili konferans, seminer ve sanal gezi Organizasyonlarına konuşmacı olarak katılmaktadır.
BİR HİLAL UĞRUNA ÇANAKKALE 1915
"Donanmamız Sarayburnu önlerinde göründüğü an Osmanlı, ellerini havaya kaldırarak teslim olacaktır!" diyordu Churchill.
Yenilgi yüzü görmemiş mağrur zırhlılar, 18 Mart 1915'te hayâsızca Boğaz'a saldırıyor, tabyalara ölüm indiriyordu.
Güllelerin ateşini göğsünde söndüren Mehmetçik, takatinin son kerte¬sine kadar dayanmaya ve kemiği çeliğe üstün kılmaya kararlıydı.
Kim demişti "Osmanlı hasta" diye? İngiliz’in Bouvet'i, Kuen Elizabeth'i, Ocean'ı varsa bizim de Seyit'imiz, Alimiz, Ahmedimiz vardı. Ruhlarını gülle yapıp, namlulara süren Mehmetlerimiz vardı...
Evlatlarının başını kınalayıp, vatana kurban adayan analarımız vardı...
Mektebini bırakıp, cepheye koşan irfan ordumuz vardı...
18 Mart günü Boğaz'ın lacivert sularına kazılan mezarlar bir bir sahip¬lerini buluyor, Mehmet'e omuz veren "Nusret" Birleşik Donanma'nın altı¬nı üstüne getiriyordu.
Mağrurluğun yerini zavallılık alıyor, er meydanında altı saat dayana¬bilen düşman, can havliyle Boğaz'dan kaçıp, kurtuluyordu.
Churchill haklı çıkmıştı. Osmanlı, donanmayı görür görmez ellerini ha¬vaya kaldırmıştı. Ama teslim olmak için değil, ismiyle müsemma o meşhur tokadı düşmanlarının suratına patlatmak için. Yenilgiyi hazmedemeyen düşman, 25 Nisan 1915'te intikam hisleriyle bir kere daha geliyordu Çanakkale'ye.
Balıkesirli Adile Ana'da, biricik evladı Hasan'ı cepheye uğurluyordu:"Yavrum, aslanım, sütüm sana helal olsun, analık hakkım helal olsun, uykusuz gecelerim helal olsun. Ama düşmana sırtını dönersen, bizi utandırırsan haram olsun!" sözleriyle Anadolu'nun fedakâr anaları iç burkan nasihatler veriyorlardı evlatlarına.
"Minareler Ezansız, camiler Kuransız kalacaksa öl, fakat geri dön¬me!" sedaları çınlıyordu Bilecik İstasyon'unda.
"Git oğul git, sen de git! Ya gazi ol şehit!" diyenlerin haddi hesabı yoktu.
Hasanlar, Hüseyinler, Yahyalar ve daha nice erler analarına verdikleri sözü tutarak aslanlar gibi dikiliyorlardı düşmanın karşısına.
Hasan, şehitlik ve gaziliğin ne demek olduğunu iyi biliyordu. Yahya, dini, vatanı, bayrağı uğruna ölmeyi kayıp değil kazanç sayıyordu. Hüseyin, "Ölürsem şehit, kalırsam gazi olurum" düşüncesiyle çıkıyordu harp mey¬danına. Cepheye geldiklerinde "Mehmet" oluyordu adlan her birinin. Ateş ve kan deryasına gül bahçesine girer gibi giriyorlardı. "Ölüm" ölmek değil, "ölümsüzlüktü" onlar için.
"Vurun! Allah aşkına vurun! Muhammed aşkına vurun!" haykırışını duydular mı bir kere önleri alınamıyordu. Metrekareye altı bin mermi dü¬şüyormuş, gökler ölüm indiriyormuş ne gamdı? Canlarını dişlerine takıp, ölesiye, öldüresiye savaşıyorlardı. Karaya ayak bastıklarına pişman edi¬yorlardı istilacıları. Yağmacı sloganlarını ağızlarına tıkarak, bir şamar daha yapıştırıyorlardı şamara doymak bilmeyen yüzlerine.
Çanakkale Savaşları kazanılıyor, burada ortaya çıkan ruh, kurtuluş mücadelesine ışık tutuyordu.
Savaşın baş mimarı Mustafa Kemal'in önderliğinde şahlanan millet, Sakarya'da, Afyon'da, Eskişehir'de şimşek gibi iniyordu yedi düvelin te¬pesine. Emsalsiz bir mücadele veriyordu yıllar yılı. Sonunda Anadolu düş¬mandan temizleniyor, "Türk Yurdu" yine Türklerde kalıyordu.
Çanakkale Ruhu, bir kahramanlık destanı olarak tarihin sayfalarına gö-mülmeyecek, ebediyen tazeliğini koruyacaktı. Yeni nesil o ruhu soluklayacak, o ruhtan ilham alarak vatanına, milletine ve mukaddeslerine sahip çıkacaktı.
Çanakkale şehitlikleri sizi 1915'lere götürür. O emsalsiz atmosferde bu topraklar için ödenen bedelleri görür, güzel vatanımızın ilelebet yaşatıl¬ması adına üzerinize düşen görevleri bir kere daha gözden geçirme ihti¬yacı hissedersiniz.
Milli ve manevi duygularınızı doruk noktaya ulaştıran bu toprak parçası, o günden sonra sizin için bir başka değer ifade etmeye başlar. "Hiçbir mektep, hiçbir öğreti milli duygularımı bu derece takviye edemez" diye düşünür, buraya daha önce gelmemiş olmanın üzüntüsünü yaşarsınız.
Türkün, Kürtün, Çerkez’in, Alevinin, Sünni’nin aynı amaçla bu toprak¬lara geldiklerini, aynı amaç için omuz omuza dövüştüklerini, buralarda hiçbir farklı tasnife tâbi tutulmaksızın, sadece "şehit" olarak anıldıklarını müşahede eder, birlik ve beraberlik mesajlarını doyasıya yudumlarsınız.
Bitti denilen bir milletin yeniden şahlandığı, kurtuluş meşalesinin alevlendiği, her metresinde bir şehit, her zerresinde kan olan bu aziz topraklardan ibretler çıkarır, bedeli Çanakkale'de ödenmiş bir hayat yaşadığınızın farkına varırsınız.
Öteden beri dillendirdiğiniz vatan, millet, bayrak gibi mukaddes kavramların içini burada doldurur, şuurun zirvelerinde gezinirsiniz.
Kana doymuş toprakların, şimdilerde gözyaşına ihtiyacı olduğunu keşfeder, bu ihtiyaca hatırı sayılır miktarda katkıda bulunursunuz.
Ayrılık vakti gelince gün batımında, etrafınızda birileri varmış gibi vedalaşma ihtiyacı hissedersiniz.
Çanakkale'de geçirdiğiniz günü unutulmaz bir anı olarak belleğinizde saklar, o günden sonra mukaddeslerinizin adı her anıldığında sıtmaya tutulmuşçasına titrersiniz.
Ve nihayet içinizdeki vatan sevgisinin karasevdaya dönüştüğünü görür, bu cennet vatanın muhafazası için üzerinize düşen vazifelerin ihmale gelmeyeceğini anlarsınız.
ÇANAKKALE SAVAŞI'NIN SONUÇLARI VE SAVAŞ SONRASI GELİŞMELER
Sekiz buçuk ay süren kara savaşlarında tarafların karşısına çıkan bilanço ağırdı.
Türk tarafı: 57.084 şehit, 20.297 hastalıktan ölen, 97.864 yaralı, 11.178 yitik, 14.000 hastaneye giden ve 13.459 hava değişimine gönde¬rilen olmak üzere toplam 213.882 zayiat vermişti, İtilafların zayiatı ise 252.000'i buluyordu.
Harp Tarihi Başkanlığı'nın kayıtlarına göre tarafların zayiatı böy¬leydi. Ama o günün koşullarında tutulan kayıtların sıhhati daima tartış¬maya açık olacak, zayiatın gerçek boyutu belki de hiçbir zaman tespit edilemeyecekti.
Çanakkale muharebeleri, sadece yenilmez orduların yenildiği ve kemiğin çeliğe üstün geldiği bir kahramanlık manzumesi değildi. Rusya'daki rejim değişikliği, Birinci Dünya Savaşı'nın iki yıl uzaması ve sömürge ülkelerinde bağımsızlık fikrinin doğması gibi daha bir yığın sonuç Çanakkale Savaşları'nın eseriydi.