Üye Ol
Giriş
Hoş geldiniz
Misafir
Son ziyaretiniz:
21:40, 1 Dakika Önce
MsXLabs Üye Girişi
Beni hatırla
Şifremi unuttum?
Giriş Yap
Ana Sayfa
Forumlar
Soru-Cevap
Tüm Sorular
Cevaplanmışlar
Yeni Soru Sor
Günlükler
Son Mesajlar
Kısayollar
Üye Listesi
Üye Arama
Üye Albümleri
Bugünün Mesajları
Forum BB Kodları
Your browser can not hear *giggles*...
Your browser can not hear *giggles*...
Sayfaya Git...
Cumartesi, 06 Aralık 2025 - 21:41
Arama
MaviKaranlık Forum
Yeşil Çam - Türk Sineması
-
Tek Mesaj #2
evo
VIP
kirlenmek güseldir : )
31 Ekim 2006
Mesaj
#2
VIP
kirlenmek güseldir : )
Türk Sineması Tarihi -2-
İlk filmler ve başlangıç dönemi (1914 – 1921)
Ayastefanos- Ermiş Stefanos (Yeşilköy) Rus Anıtı neden dikildi?
Yeşilköy
ya da, önceki adıyla Ayastefanos, İstanbul`da Yeşilyurt ve Florya semtleri arasında yer alan Marmara Denizi kıyısındaki bir semttir. Galataria`da (eski Kalkıratya Köyü`nün hemen yanında) yapıldığı bilinen anıt bugün mevcut değildir. Yeşilköy’ün eski adı Ayios Stefanos, halk dilinde Ayastefanos olarak kalmış, Levantenler, Latinler, Katolikler de semte San Stefano adını vermişlerdir. 1930 yılında aldığı yeni adı "Yeşilköy"ün isim babasının, bu semtte yaşayıp ölmüş Halit Ziya Uşaklıgil olduğu söylenir. Osmanlı-Rus (1877-78) savaşı bittikten sonra Yeşilköy’ü terk eden Ruslar, 1894 yılında, 77-78 Savaşı sırasında ölen Rus askerleri için bir anıt dikilmesini isterler. Anıtın yapılma nedeni görünüşte oldukça makul ve hümanisttir. Savaş sırasında yaşamını yitiren 5,000 civarında Rus askeri çok dağınık bir biçimde ve çeşitli mezarlıklarda gömülü idi. Bunların gözetimi ve bakımı zor, hatta olanaksızdı. Değişik yerlerden ölen rus askerlerinin kemikler toplanacak ve Ayastefanos’ta yarı kilise, yarı anıt şeklinde yapılacak bir yapıda bu kemikler toplu bir şekilde gömülecektir. Bu istek, savaşın sonunda koşulları çok ağır bir barış antlaşmasını imzalamak zorunda kalmış olan Osmanlı hükümeti tarafından teknik bir sorun olarak ele alınır kabul edilir. Antlaşmanın yapıldığı ve Rus ordusunun savaş sırasında konakladığı Ayastefanos`ta istenen, Barutçubaşı ailesine ait arazi satın alınır.
1895
`te yapımına başlanan anıt, amacını aşan bir biçimde ve boyutta gerçekleşir. Rus hükümetinin asıl isteği, Rus zaferini simgeleyen bir anıtın dikilmesi idi. Gerçekleştirilen anıt,
İstanbul
`daki askeri ateşesi Albay Peçkov tarafından yapılan taslak üzerine 3 yıldır İstanbul`da çalışmakta olan Rus mimar Bozarov tarafından tasarlanıp inşa edilir. Florya sırtlarında, Şenlikköy mevkiinde’ki anıt 1894 yılında muazzam bir törenle açılır. Yapının çan kulesi Ruslara özgü soğan kubbesi şeklinde yapılır. Anıtın içinde ve dışında yer alan muazzam duvar tablolarını yapmak üzere Çar’ın kendi ressamları İstanbul’a gelip 6 ay çalışırlar.
1914
Bir Rus Abidesi’nin yıkılışı
3 Kasım 1914'de Rusya’ nın Osmanlı devletine savaş ilan etmesi ve Osmanlı imparatorluğunun I.Dünya savaşına katılması ile birlikte, ilk tepki, Ayastefanos anıtının yıkılması kararı oldu. Yıkıma ilişkin yazılı kaynaklardan son derece görkemli bir yapı olduğu, binanın iç yüzünde savaşta ölen askerlerin adlarının işlendiği nişlerin sıralandığı, kemiklerin mahzenlere doldurulmuş olarak korunduğu, rahip ve muhafızlar için özel hacimlerin düzenlenmiş olduğu anlaşılmaktadır. Yıkım tahrip kalıplarıyla gerçekleştirilmiştir. Yıkımdan önce, çanlar indirilmiş ve Askeri Müze`ye gönderilmiş, binadaki eşya polis müdüriyetine teslim edilmiştir. Bunlar arasında bilinen en önemli parça, yapının pirinç ve altın yaldızlı maketidir. İkona ve benzeri dini eşyalar Rus rahiplere verilmiştir.
Filme çekme işi, aynı zamanda müttefiki olan Avusturya-Macaristan şirketi olan Sacha Mester Film Gesellschaft firmasına verilmişti. Fakat son anda bu tarihi olayın bir Türk tarafından çekilmesi istenince yapılan araştırma sonucunda daha önce film gösterilerinde bulunan ve Birinci Dünya Savaşının başlamasıyla 11 Ağustos 1914’de askere alınan genç subay Fuat Uzkınay uygun görülür. İlkin Sacha’nın operatörleri buna karşı gelirler. “Filme çekme, film göstermeye benzemez” gerekçesiyle. Uzkınay kısa bir deney filmi çekip onları ikna edince, aygıtı ona teslim edip kısa bir eğitim verirler.
Davutpaşa’da konuşlanmış bir istihkâm taburu, eğitim programı altında gelip dinamitle bu "meşum" anıtı yerle bir eder. İstanbul polis müdürü Bedri Bey gelip anıtın yıkılmasına engel olmak istemişse de kumandan işe karışmasına izin vermez, bu anıtın bir esaret, bir eziklik göstergesi olduğunu beyan eder
Tarih 14 Kasım 1914’ü gösterdiğinde, Türk sinemasının ilk sinemacısı ilk filmini çekmiş olur. 150 metre uzunluğunda olan bu belgesel film, birçok resmi kaynağa göre Türk sinemasının gerçek doğum tarihi olmasına rağmen elimizde bulunmamaktadır.
Fuat Uzkınay'ın kızı Mutena Uzkınay, 14 Kasım 1989 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde, İlk Türk Filminin çekimini şöyle anlatıyor: ‘1876 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rusların diktikleri Ayastefanos Anıtı'nı, İttihat ve Terakki Fırkası yıkma kararı aldı. Yıkımı bir Avusturya şirketi filme almak istiyordu, ancak bir Türkün filme alması istendi. Göreve babam uygun görüldü. Avusturya şirketinin kameramanı Mordo, babama alıcıyı kullanmasını öğretti ve ilk Türk filmi çekilmiş oldu. Dinamitle yıkılan anıtın çekiminde babamı ve kamerayı bir yere bağlamışlar zarar görmesin diye. Buna hep gülmüşümdür.''
1915
Devletin sinemayla ciddi olarak ilgilenmesi Enver Paşa’nın Almanya’ya yaptığı ziyarette Alman ordusunda gördüğü “ordu film dairesi”nin bir benzerini Osmanlı ordusunda da kurmaya karar vermesiyle başlar.
Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın emriyle Merkez Ordu Sinema Dairesi (MOSD) kurulur. Weinberg kurumun başına gelirken Uzkınay’da yardımcısı olur.
MOSD’un Görevleri
1. Cephelerde savaşan birliklerin harekatıyla ilgili filmleri,
2. Önemli olaylarla ilgili filmleri,
3. Askeri fabrikalarla ilgili filmleri,
4. Müttefik ülkelerden yeni silahların kullanışıyla ilgili filmleri,
5. Manevralarla ilgili filmleri çekmek ve göstermek.
MOSD
adına haber, belge ve savaş filmleri çeken Uzkınay, “Çanakkale Muharebeleri”, “Esir İngiliz Generali”, “İtilaf Orduları’nın Püskürtülmesi”, “Alman İmparatoru’nun Dersaadete Gelişi “gibi bir çok belgeselde yönetmenlik ve görüntü yönetmenliği yaptı.
1916
Weinberg ve Uzkınay Enver Paşa'yı ikna edip öykülü uzun film denemesine de girişir. Fakat, Dönemin en çok tutulan tiyatro oyunu “Leblebici Horhor”'u çekmeye başladıktan bir süre sonra, oyuncularından birinin ölmesiyle film yarım kalır. Uzkınay, Sigmund Weinberg’in yönettiği film’de yardımcı yönetmendir.
1916'da Osmanlı imparatorluğu Romanya'ya savaş ilan edince, Romen uyruklu Weinberg, Merkez Ordu Sinema Dairesinden uzaklaştırılır ve yerine Fuat Uzkınay gelir.
İkinci öykülü filmi olan “Himmet Ağanın İzdivacı”'nın ise oyuncuları Çanakkale Savaşı nedeniyle askere alınınca, bu denemesi de ilkinin akıbetine uğradı. Ancak, Ordu Sinema Dairesi Başkanlığı'na getirilen Fuat Uzkınay, yarım kalan filmi 1918 yılında tamamlar.
1917
Almanya’ya yaptığı uzun yolculuktan sonra Uzkınay, sinemayı daha da öğrenmiş olarak Türkiye’ye döner. Malul Gaziler Cemiyeti’nin film çalışmalarını yönetir. Müdafaa-i Milliye Cemiyeti, sinemanın ilk yıllarındaki askeri nitelik taşıyan ikinci kuruluşuydu. Belge filmi yönetmeni olarak kurumun başına getirilen Fuat Uzkınay bu yönde çalışmalarını sürdürürken cemiyet, ilk kez öykülü filmlere de el atar. Ve öykülü filmlerin çekimi, o yıllarda 20 yaşlarında bir gazeteci olan Sedat Simavi'nin çabalarıyla gerçekleşir. Genç Simavi'nin yönetmenliğini yaptığı “Pençe”'yle “Casus”, Türk sinemasında yarım kalmadan çekilen ilk öykülü filmlerdir.
Bu yıl çekilen “Koruyan Ölü- Die Tote Wacht) Türklerin yurtdışında çektikleri ilk film olma özelliğine sahiptir. Savaş yıllarında Almanya'nın film buhranı içinde olduğu yıllarda bu durumdan yararlanarak, Necmettin Molla, Münih Konsolosu İsmail Hakkı Bey, Celal Esat Arseven ve Kenan Erginsoy, TRANSORIENT Film isminde bir şirket kurarlar. Arseven senaryo yazarı ve yönetmen, Erginsoy ise görüntü yönetmeni olur. Seçilen konu Goethe'nin Faust isimli eserinin çağdaş bir uyarlamasıdır. Sermaye hazırdır. Oyuncular da bulunur. O sıralarda işsiz olan Lidia LEY, Devlet Tiyatrosundan Kurt Sticler ve bir kaç profesyonel daha uygun görülür. Sonradan Güzel Sanatlar Akademisi Müdürü olan Nejat Sirer’de projeye girer.Celal Arseven ayrıntılı bir çekim planı hazırlamıştır. Münih'te bir stüdyo kiraladıktan sonra iki hafta içinde Die Tote Watch isimli “Ölü Uyanıyor” filmin çekimleri tamamlanır. Bu arada savaş biter ve film piyasası canlanır. Film ancak maliyetine satılabilmiştir
1918
Savaşın sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918) Merkez Ordu Sinema Dairesi’nin elindeki teknik ekipmana işgalciler tarafından el konma tehlikesini de beraberinde getirmiş, böylece hem ordunun hem de Müdafaa-i Millîye Cemiyeti’nin film çekim aletleri Malul Gaziler Cemiyeti’ne devredilmiştir. İstanbul’un işgal altında olduğu yıllarda bu cemiyetin de film çalışmaları olur.
1919
1919 yılında yalnızca iki öykülü film çekildi. “Mürebbiye” ile “Binnaz”. Her iki filmin yönetmeni, Türk tiyatrosunun kuruluşunda büyük katkıları olan 62 yaşındaki Ahmet Fehim(1857-1930) 'di. Ve oyuncuları da Raşit Rıza Samako, Behzat Butak, Hüseyin Kemal Gürmen gibi tiyatro sanatçılarından oluşuyordu. Kadın oyuncuları ise Mm. Kalitea, Eliza Binemeciyan ve Bayzar Fasulyeciyan'dı.
Türk Sineması
BEĞEN
Paylaş
Paylaş
Kapat
Saat: 21:41
Hoş Geldiniz Ziyaretçi
Ücretsiz
üye olarak sohbete ve
forumlarımıza katılabilirsiniz.
Üye olmak için lütfen
tıklayınız
.
Son Mesajlar
Yenile
Yükleniyor...