(مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ وَمَنْ تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظاً) [ سورة النساء الآية :80 ] “Kim Rasûl’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim de (Allah'a ve Rasûlüne itaat etmekten) yüz çevirirse, (bil ki Ey Muhammed!) Biz, seni onların üzerine bir gözetleyici olarak göndermedik.” [1]
( يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً) [ سورة النساء الآية :59 ] “Ey îmân edenler! Allah’a itaat edin. Rasûle de (hak olarak getirmiş olduğu şeylere) uyun.(Allah’a isyanı emretmediği sürece) sizden olan (müslüman) idârecilere de itaat edin. Aranızda herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, gerçekten Allah’a ve âhiret gününe îmân ediyorsanız, o konuda hüküm vermek için, onu Allah’(ın kitabı Kur’an)a ve elçisi (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’in sünneti)ne götürün.Allah’(ın kitabı Kur’an)a ve elçisi (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’in sünneti)ne götürmek; sizin için (ayrılığa düşüp görüşlerinizle hareket etmenizden) daha hayırlı, sonuç bakımından da daha güzeldir.” [2]
(لا تَجْعَلُوا دُعَاءَ الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَاءِ بَعْضِكُمْ بَعْضاً قَدْ يَعْلَمُ اللَّهُ الَّذِينَ يَتَسَلَّلُونَ مِنْكُمْ لِوَاذاً فَلْيَحْذَرِ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَنْ تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ) [ سورة النور من الآية: ٦٣ ] “O'nun (Rasûlullah’ın) emrine aykırı hareket edenler, başlarına bir belânın gelmesinden veya âhirette acıklı bir azâba uğratılmalarından sakınsınlar.” [3]
( فَلا وَرَبِّكَ لا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجاً مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيماً) [ سورة النساء الآية: ٦٥ ] "Hayır! Rabbine yemîn olsun ki (Ey Muhammed!) Onlar kendi aralarında çıkan anlaşmazlıklarda (hayatta iken) seni, (vefatından sonra da sünnetini) hakem kılıp sonra da senin verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve ona tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, îmân etmiş olmazlar." [4]
(يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ) [ سورة الأنفال الآية: ٢٤ ] "Ey îmân edenler! Size hayat verecek (haktan olan) şeylere sizi çağırdıkları zaman Allah'a ve Rasûlüne icâbet edin.(Ey mü'minler!) Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve (kıyâmet günü) siz mutlaka O'nun huzurunda toplanacaksınız."[5]
(يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً) [ سورة النساء من الآية :59 ] “Aranızda herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, gerçekten Allah’a ve âhiret gününe îmân ediyorsanız, o konuda hüküm vermek için, onu Allah’(ın kitabı Kur’an)a ve elçisi (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’in sünneti)ne götürün.Allah’(ın kitabı Kur’an)a ve elçisi (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’in sünneti)ne götürmek; sizin için (ayrılığa düşüp görüşlerinizle hareket etmenizden) daha hayırlı, sonuç bakımından da daha güzeldir.” [6]
(( لاَ أَلْفَيَنَّ أَحَدَكُمْ مُتَّكِئاً عَلىَ أَريِكَـتِهِ يَأْتيِهِ أَمْرٌ مِمَّا أَمَرْتُ بِهِ أَوْ نَهَيْتُ عَنْهُ فَيَقوُلُ: لاَ أَدْريِ ماَ وَجَدْناَ فيِ كِتاَبِ اللهِ اتَّبَعْناَهُ )) [ رواه الترمذي وأبو داود وابن ماجه بسند صحيح ] “Sizden birinizi koltuğuna yaslanmış bir halde, kendisine yapmasını emrettiğim veya yapmaktan yasakladığım bir şey hakkında sorulduğunda: 'Ben, Kur’an’da neyi bulursak ona uyarız, başkasını bilmem' diyerek sünnetimi inkâr ettiğini görmeyeyim.” [7]
(( أَيَحْسَبُ أَحَدُكُمْ مُتَّكِئًا عَلَى أَرِيكَتِهِ، قَدْ يَظُنُّ أَنَّ اللَّهَ لَمْ يُحَرِّمْ شَيْئًا إِلاَّ مَا فِي هَذَا الْقُرْآنِ، أَلاَ وَإِنِّي وَاللَّهِ قَدْ وَعَظْتُ وَأَمَرْتُ وَنَهَيْتُ عَنْ أَشْيَاءَ إِنَّهَا لَمِثْلُ الْقُرْآنِ أَوْ أَكْثَرُ )) [ رواه أبو داود ] “Sizden biriniz koltuğuna yaslanmış bir halde, Allah Teâlâ bu Kur'an'da haram kıldığı şeylerden başkasını haram kılmadığını mı zannediyor? Dikkat edin! Allah'a yemîn olsun ki ben, bazı şeyleri vaaz ettim ve emrettim, bazı şeylerden de yasakladım. Hiç şüphesiz (gizli vahiy yoluyla benim lisanımla) emrettiğim ve yasakladığım bu şeyler, miktar olarak Kur'an gibidir, hatta Kur'an'dan da fazladır.” [8]
((صَلَّى بِنَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ذَاتَ يَوْمٍ، ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَيْنَا فَوَعَظَنَا مَوْعِظَةً بَلِيغَةً، ذَرَفَتْ مِنْهَا الْعُيُونُ، وَوَجِلَتْ مِنْهَا الْقُلُوبُ، فَقَالَ قَائِلٌ: يَا رَسُولَ اللَّهِ! كَأَنَّ هَذِهِ مَوْعِظَةُ مُوَدِّعٍ فَمَاذَا تَعْهَدُ إِلَيْنَا؟ فَقَالَ: أُوصِيكُمْ بِتَقْوَى اللَّهِ وَالسَّمْعِ وَالطَّاعَةِ وَإِنْ عَبْدًا حَبَشِيًّا. فَإِنَّهُ مَنْ يَعِشْ مِنْكُمْ بَعْدِي فَسَيَرَى اخْتِلاَفًا كَثِيرًا، فَعَلَيْكُمْ بِسُنَّتِي وَسُنَّةِ الْخُلَفَاءِ الْمَهْدِيِّينَ الرَّاشِدِينَ، تَمَسَّكُوا بِهَا، وَعَضُّوا عَلَيْهَا بِالنَّوَاجِذِ، وَإِيَّاكُمْ وَمُحْدَثَاتِ الْأُمُورِ، فَإِنَّ كُلَّ مُحْدَثَةٍ بِدْعَةٌ، وَكُلَّ بِدْعَةٍ ضَلاَلَةٌ )) [ رواه أبو داود ] “Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- birgün bize namaz kıldırdı.Sonra bize yüzünü döndü ve bize, gözyaşlarının aktığı ve kalplerin ürperdiği, beliği bir öğüt verdi. Orada bulunanlardan birisi:Ey Allah'ın elçisi! Sanki bu, vedâ eden kimsenin öğüdü gibiydi. O halde bize neyi tavsiye edersiniz? diye sordu. Buyurdu ki: Allah Teâlâ'dan korkmanızı ve başınızdaki emir habeşli siyah bir köle bile olsa ona itaat etmenizi vasiyet ediyorum. Zirâ sizden kim, benden sonra yaşarsa, dînde çok ihtilaflar görecektir. Bu sebeple benim sünnetime ve hidâyeti bulmuş râşid halifelerimin sünnetine sarılın. Onlara azı dişlerinizle sarılırcasına sarılın.Dînde sonradan çıkarılan şeylerden sakının. Çünkü dînde sonradan çıkarılan her şey, bid'attır, her bid'at da dalâlettir (sapıklıktır).” [9]
"Ben,Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den haber verildiği halde onun haberini kabul etmeyen, onunla yetinmeyen ve onu sünnet olarak isbat etmeyen sahâbe ve tâbiînden hiç kimse bilmiyorum.Kendileriyle aynı çağda buluştuğumuz tâbiînden sonraki nesil olan etbâu't-tâbiîn de böyle yapmışlardır.Onların hepsi, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den gelen haberi isbat etmişler ve onu sünnet saymışlardır. Sünnete uyan kimse methedilmiş, ona aykırı hareket eden kimse ise yerilmiştir.Bize göre bu mezhepten (yoldan) ayrılan kimse, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ashâbı ile onların ardından günümüze kadar gelen ilim ehlinin yolundan ayrılmış ve cehâlet ehlinden sayılmıştır."