Toplumsal felsefenin yeniçağlardaki konuları nelerdir ve tanınmış temsilcileri kimlerdir?
Yeniçağlarda ,toplumsal felsefe bakımından düşünceleri yenilik sayılan ya da insan ve toplum konularıyla ilgili önermeleri bir katkı olarak görülen filozof ve düşünürlerin en tanınmışları Hobbes,Spinoza,Leibniz ve Montesquieu’dür.
İngiliz filozofu Hobbes (1588-1679),kesin akılcı yaklaşımıyla bireylerin ya da bireysel güçlerin,toplumsal bir güç olarak,bir bütün halinde toplanması gerektiğini ileri sürenlerin başında gelir.
Hobbes’a göre insanlar aralarındaki sürekli savaşın kendi yaşamlarıyla çeliştiğini zaten anlayarak,sözleşme ve yükümlülüğe dayanan toplumsal bir güç içinde bütünleşmeyi düşünmüşlerdir. Bu bütünleşme ihtiyacı da insanları devlet yaratmaya kadar götürmüştür. Bu düşüncelerden hareket eden Hobbes ,bir toplumda düzeni ve barışı sağlamak için baskıcı ve ezici ,yani ‘mutlakiyetçi’ (saltçı) yönetimin kurulmasını savunur. ‘Leviathan’ adlı eserinde kendini felsefede maddeci, ahlakta ,politikada mutlakıyetçi olarak gösterir. Mutlakıyetçiliğine karşın Hobbes,bireyci doğal hukuk yanlısıdır. olarak gösterir. Mutlakıyetçiliğine karşın Hobbes,bireyci doğal hukuk yanlısıdır. Ani ona göre ,insanların toplumsal olması ya da bir toplumla bütünleşmesi ,onlara doğuştan gelen özelliklerini kaybettirmez.
Hollandalı filozof Spinoza (1632-1677) ,insanların toplumsal bir güç içinde bütünleşmeleri konusunda Hobbes’un etkisi altında kaldığı halde ,toplum yönetimi tipi bakımından ,Hobbes’un tersine ,’demokratik-liberal) bir yönetim tipini savunmuştur. Çünkü Spinoza’ya göre insan aklı zaten bir güçtür ve aklıyla yönetilen insan daha özgürdür;bilinç özgürlüğüne ve siyasal özgürlüğe çok önem verilmelidir. Yine Spinoza’ya göre insan aklı,toplumsal gücün mekanik bir biçimde hareket etmesini engeller;çünkü insan aklı ya da bireysel bilinç,toplumsal güce hem nüfuz eder,hem de onu durdurur. Hobbes gibi bireyci doğal hukuk yanlısı olan Spinoza ,toplumların ,bireyler dışında bir gücü olmadığını ileri sürer. Monarşi ,aristokrasi ve demokrasi gibi yönetim tiplerini incelemekle toplumsal bilime katkısı Hobbes’un kinden fazla olmuştur.
Spinoza ,Dinbilim-Politika adlı yapıtında özellikle dinsel bir akılcılık geliştirir,yani akla göre dini yorumlar. Spinoza’nın Hobbes’la aynı olmayan bazı düşünce ve önermelerinin dışında her ikisi de insan,toplum ve yönetim sorunlarını,kendi dogmatik metafizik anlayışları üzerine kurmaya çalışmışlardır.
Hobbes ve Spinoza’nın toplumsal felsefesine bir bakıma ‘toplumsal fizik’ denebilir. Çünkü onlara göre,toplumsal olayların düzenlenişi,mekanik güçlerin düzenlenişi gibidir;başka bir deyişle ,toplumsal olaylar arasındaki ilişkiler mekanik güçler arasındaki ilişkiler gibi açıklanmalıdır.
On sekizinci yüzyılda,toplumu ve toplumsal olguları felsefe içinde,felsefe açısından incelemek ,toplumları oldukları gibi değil ,olmaları gerektiği gibi düşünmek .başka bir deyişle ,toplumların ne olduklarından çok nasıl olmaları gerektiğini araştırmak,öne çıkan bir eğilimdi. Bu eğilimin temsilcileri arasıda ‘Hakkı ve aklı arıyorum,olguların tartışmasını yapmıyorum” diyen J.J.Rousseau’ dan başka Voltaire ,Diderot ve hatta Montesquieu vardı. Ama,
Montesquieu (1689-1755),ötekilerden ayrı olarak özellikle gözlemciliğiyle dikkat çekmiştir. Her türlü genellemeyi sınırlamasını bilen Montesquieu: “Olanı ,varolanı söylemek gerekir,olması gerekeni değil” ya da “adetleri doğrulamıyorum,fakat onları açıklıyorum” diyerek gözlemciliği savunuyor ve karşılaştırmalı incelemeler yapılması gerektiğini ileri sürüyordu. Toplumsal felsefede çabası,bir bakıma Aristoteles ve Spinoza’nın düşüncelerinin bir sentezini yapmak olan Montesquieu,1748’ de yazdığı Yasaların Ruhu adlı ünlü kitabında yasaların ve toplumsal kurumların,iklimle,toprağın niteliğiyle,halkların yaşama biçimiyle dinlerle,ticaretle ilişkilerini belirlemeye çalışarak nedenlerini arıyordu. Açıklamalarında elinden geldiğince rastlantısal ve zorunsuz karşılaşmaları dikkate almıyordu. Bir toplum yaşantısındaki özel olayların,derin ve genel nedenlerle açıklanabileceğini ileri sürüyordu.
Montesquieu’nün amacı,tarihi anlaşılır kılmak olmuş,kendisi de tarihsel veriyi anlamak istemiştir. Tarihi,sonsuz denebilecek bir adet ,töre,fikir,yasa,kurum çeşitliliğiiçinde görmeyi ,incelemeyi bilmiştir. Hükümet biçimleri çeşitliliğinden ahlak biçimleri çeşitliliğine kadar toplumlardaki çeşitlilikleri ,belirli sayıda tiplere indirgemiştir. Her çeşitliliğin ,içinde bulunduğu genel toplumsal çevreye göre açıklanması gerektiğini belirtmiştir.
Montesquieu,kendinden önce gelen bütün toplumsal filozoflardan daha etkili ,daha başarılı bir biçimde ,bir görecilik (rölativizim) anlayışı getirmiştir.
Yaşadığı çağda epeyce ileri sayılabilecek bir anlayışın taşıyıcısı ve toplumsal araştırmaların öncüsü olduğu halde Montesquieu,devletle toplum arasındaki özdeşliği kabul etmek gibi eski düşüncelerden kurtulamamış ve bireyci liberalizmin bir savunucusu olarak kalmıştır.
kaynak: yüz soruda sosyoloji