Yıl 1940’dı, sevimli, sakin bir kasabada yaşıyordum. Küçük tahtadan yapılmış bir evimiz ve etrafını saran yemyeşil bir bahçemiz vardı, cennet böyle bir yer olabilirdi beklide. Sahibim çok şeker bir ihtiyarcıktı, kasaba onu çok sever ve sayardı. Şimdi ki yaşadığım yer gibi değildi… Orada insanlar yeşillikler içinde boğulurken, bu zamanda yüksek binaların arasında kayboluyorlar. En sevdiğim şeyse o zamanlar ibreleri 280-300’ü göstermeyen arabaların peşinden koşup onları yakalamaya çalışmaktı. Sonsuza varamayacak kadar koşmak… Şimdi de koşuyorum evet, ama aç karnımı doyurmak için çalıştığım iş yerime varmak için. O zamanlar temiz havayı soluyordum nefesimle. Ya şimdi? Nerede temiz hava? Bir de yetmezmiş gibi ciğerlerime sigaranın o zehirli nikotinini dolduruyorum, alışmışız bir kez bu merete ne yapsam bırakamıyorum. Ya da bırakmak işime gelmiyor. İnsanım ama bundan da hiç hoşnut değilim, hayatımdan da hayatımda bulunan kirli yaşantıdan da. Kimse inanmıyor bana doktor! Gerçi neden inansınlar ki? Düşünsenize; geçmişte köpek olarak yaşadığını iddia eden kaçık bir kadın var karşınızda. Eh! Onlar da kendilerine göre haklılar tabi neden inansınlar ki? Ama biliyorum siz inanıyorsunuz bana (gerçi bundan da şüpheliyim) bu yüzden haftada iki kez mecburda olsam size gelmeye, aslında hoşuma da gitmiyor değil. Neyse, dedim ya o zamanlar daha mutluydum. Hayvandım fakat sevgiyi ve sadakati daha çok hissediyordum. Beni seven bir eşim ve ondan olan sekiz tane eniğim vardı. Şimdi iki tane çocuğum var ama zor bakıyorum. Ne sevgiyi öğretebildim ne saygıyı. Bazen bezdiriyorlar gücüm kalmıyor onlara karşı. Önemli olan büyütmek değil yetiştirmek onları. Biz insanlar şimdi kendimizi bile tanıyamıyoruz, geçmişte öyle miydi? Köpekken tanımayı bırak içgüdülerimizle sağlıklı ve doğru düşünebiliyorduk. Sevimli ihtiyar yetiştirdi beni, bir evlat kendinden bir parça gibi. hiç evlenmemiş, zamanında birini sevmiş ama onu da kaybetmiş. O yüzden hayatında sevdiği ve değer verdiği tek canlı bendim. Çoğu zaman acırdım ona, geceleri oturur anlatırdı bana hayatındaki kırgınlıklarını, acılarını ve yaşamak istediği hayallerini. Konuşamıyordum ama küçük kahverengi gözlerimle ve sarkık olan dilimle eşlik ediyordum onun konuşmalarına. O da bunun karşılığında başımı okşuyor sonra bana bakarak “senin gibi köpek olmak varmış sevimli” diyerek koca göbeğini hoplatarak kahkahalara boğuluyordu. Şimdi kocamla oturup iki çift laf edemiyoruz, benim için ev bir otelden farksızdı. Eşimi ise doğanın kanunu olan cinsellik için kullanıyorum ya da kullanılıyorum demek daha doğru belki. Hiçbir cesetle seviştiniz mi? Beni tatmin etmiyor ama az da olsa rahatlıyor işte iki bedende. Bazen ona ve diğer insanlara havlayıp ısırmayı ve hatta parçalamayı istiyorum. Salyaları akan kuduz bir köpek gibi. anlıyorsunuz değil mi beni? Biliyorum aslında sizde bu anlattıklarımı komik buluyor hatta içinizden sessiz kahkahalar atıyorsunuz. Size bir şey deyim mi? Verdiğiniz ilaçların hiç birini kullanmıyorum. Bir köpek ilaç neden içsin ki? Şaka şaka tamam ben insanım ama bu da işime pek gelmiyor. Anlayın artık beni, ben bu yaşama ait değilim. Hele insan bedenine hiç ihtiyacım yok, sadece bir gerçek var o da ölüm! Sadece ölüm!