Arama


bekirr - avatarı
bekirr
VIP VIP Üye
13 Kasım 2012       Mesaj #222
bekirr - avatarı
VIP VIP Üye
DÜNYA TARİHİNDE DEVRİMLER

Yazar: MICHAEL D. RICHARDS




DEVRİMLERİ YENİDEN TARİH İÇİNDEKİ YERİNE KOYMAK

Dünya tarihi darbeler, isyanlar ve ayaklanmalarla doludur. Devrimlerin sayısı ise çok daha azdır. Bunların ilki, tartışmalı olmakla birlikte, İspanyol tahtına karşı on altıncı yüzyıl sonlarında başlayan Felemenk Ayaklanmasıdır. Bu kitap, devrimleri yeniden tarih içindeki yerine koymaya çalışıyor. Bunu, on yedinci yüzyıldan yirmi birinci yüzyıla kadar dünya tarihinde devrimlerin rolünü inceleyerek yapıyor. Bu amaca ulaşmak için, on yedinci yüzyıl Britanya devrimleri ile Meksika, Rusya, Vietnam ve İran’daki yirminci yüzyıl devrimleri üzerine karşılaştırmalı araştırmalardan yararlanıyor.

Beş devrimin karşılaştırmalı olarak incelenmesine üç önerme yol gösterdi. Bunlardan birincisi, devrim olgusunun siyasal repertuara on yedinci yüzyıldan itibaren girmiş olduğunu ileri sürüyor. Başka bir ifadeyle, devrimler on yedinci yüzyılın bir noktasında, siyaset yapmanın, yani belirli amaçlara ulaşmak için kimin nasıl bir bedel ödeyeceğine karar vermenin bir yolu haline geldi.

İkinci önerme, iktidar kullanımının, iktidarı ele geçirmekten daha önemli olduğudur. Açıktır ki, iktidarı ele geçirmek onu kul¬lanmanın önkoşulu ve önemli bir öğesidir. Ne var ki, bir devrimin, tüm akışı araştırılmadan tamamen anlaşılabileceği öne sürülemez. Bu kitabın bir özgünlük iddiası varsa, bu da, devrimlerin iktidarın ele geçirilmesinin ve pekiştirilmesinin çok ötesine geçtiği düşüncesinde yatmaktadır. Rus Devrimi’nde olduğu gibi, bir devrim farklı dönem ya da bölümlerden oluşabilir. 1930’lardaki olaylar, yani Stalin Devrimi, 1917 Devrimi’nin ikinci ve çok daha sarsıcı bir bölümü olarak kabul edilebilir. Aslına bakılırsa, bir devrimin nerede bittiğini söylemek güçtür. Devrim, çağdaş siyasette sürekli kullanılarak ya da istismar edilerek, bir ulusun tarihinin ayrılmaz bir parçası haline gelir.

Üçüncüsü, devrimlerin tamamlanıp sona ermesi söz konusu olmasa da, bir devrimin “başarı” mı yoksa “başarısızlık” mı olduğunu değerlendirmede kullanılacak ölçütler olduğudur. Böyle bir önerme, son derece öznel bir değerlendirmeye dayanıyor gibi göründüğü için, doğası gereği tartışmalıdır. Bununla birlikte, belli bir devrime uygulandığında, o devrimin nesnel bir değerlendirmesine yol açabilecek birkaç ölçüt vardır. Buna göre “başarılı” bir devrim, (1) bireysel özgürlük sağlamalıdır; (2) ekonomik, toplumsal ve kültürel değişimlerle baş edebilecek esnek ve açık bir siyasal sistemle sonuçlanmalıdır ve (3) etkilediği insanların refahını artırmalıdır.

Devrim olgusunu anlamanın en iyi yolu, ona tarihsel açıdan bakmaktır. Aşağıdaki karşılaştırmalı incelemeler, birçok tarihçinin yaklaşımı olan, tek tek devrimlerin araştırılması ile çoğunlukla siyaset bilimcilerin ve toplumbilimcilerin yaklaşımı olan, devrimin dinamiklerini açıklayan kapsamlı kuramlar arasında bir yerde yer alıyor.

Bir süre önce, on sekizinci yüzyıl sonunun Atlantik devrimlerinden, Avrupa’daki 1848 devrimlerinden ve yarı sömürge denilebilecek ülkelerde (Rusya, İran, Meksika, Çin) 1900-1920 arasında gerçekleşen devrimlerden harekede, “devrim kümeleri” düşüncesini geliştirdim. Devrim kümelerine bakmak, genel kalıpları anlamak için iyi bir yaklaşım oluşturuyor. Bununla birlikte, aynı dönemde ve benzer çevresel faktörlerin etkisinde olan devrimlerde bile, coğrafi konumların ve kültürel geleneklerin farklılık yarattığında ısrar etmek gerekiyor. Kalıplar, tipolojiler aramak, aksi halde bir ayrıntılar karmaşası olabilecek olayları ele almada yararlı oluyor. Öte yandan, bu çabalardan elde edilen yararlı kavrayışların, sonunda belli bir devrimci deneyimin tarihsel ayrıntıla¬rına dayandırılması gerekiyor.

Devrim kavramının kendine özgü bir tarihi olduğunu anlamak da önem taşıyor. Yirmi birinci yüzyıl başlarında devrim hakkında düşünen herhangi bir kimse, yirminci yüzyıl başındakilerden farklı düşünmekten kaçınamaz. Geçen yüzyılda Rusya, Çin, Vietnam, Alman Demokratik Cumhuriyeti ve başka yerlerdeki olaylar, insanların devrimlere bakış tarzını değiştirmiştir. Devrimcilerin de kendilerine ait bir tarihsel bakış açısı vardır. Böylece, kullanabilecekleri geçmiş dersler ve yanıtlar bulmayı umarlar.
Devrim düşüncesi siyasal repertuarın bir parçası haline geldikten sonra, birçok siyasal aktör bunu böyle kabul etmese bile, bireyler ve gruplar gittikçe artan sıklıkla onu kullanmaya çalıştı-lar. On dokuzuncu yüzyıl, 1789 Fransız İhtilali’ni taklit etmeye yönelik, çoğu başarısız çabalarla doludur. Bu çabaların birkaçı, Fransızlar ilk devrimci deneyimlerini defalarca tekrarlamaya mahkûmlarmış gibi, bizzat Fransa’da gerçekleşti.

Sonuç olarak, on dokuzuncu yüzyıl devrimleri, devrimin tarihsel niteliğini ortaya koydu. On dokuzuncu yüzyılda devrim, toplumsal soruna, hatta kültürel değişime ilişkin bazı düşünceler içerse de, çoğunlukla siyaset yapmakla ilgiliydi. On dokuzuncu yüzyılın akışı içinde, sanayi kapitalizmi ve ulus devlet kavramı egemen oldukça, dünya köklü bir değişim geçirdi. En azından siyasal sorunlar ve özlemler değiştiği için, bir siyaset yolu, yöntemi olarak tanımlanan devrim de değişti. Ekonomik ve toplumsal sorunların eklenmesi durumu daha da karmaşıklaştırdı. Bir devri¬min başarabileceklerine ilişkin beklentiler hızla yükseldi.

ONYEDİNCİ YÜZYIL İNGİLİZ DEVRİMİ

Birçok tarihçinin günümüzde İngiliz Devrimi adım verdiği, Britanya Adaları’nda 1640’lar ve 1650’lerde gerçekleşen olayları, bazıları hâlâ İngiliz İç Savaşı olarak adlandırıyor. Bir kısmı onu sadece bir ayaklanma olarak görürken, diğerleri kontrolden çıkmış bir siyasal kriz olarak değerlendirmekte. İngiliz Devrimi bunların hepsi, hatta daha fazlasıydı. Bu bölümde öne sürülen tez, özellikle 1688 Devrimi göz önüne alındığında, bu dönemin olaylarının bir devrim, muhtemelen dünya tarihinin ilk gerçek devrimini oluşturduğudur. Daha sonraki bazı devrimlerde olduğu gibi, var olan siyasal sistemi tümüyle yeni bir şeyle değiştirmek yerine, İngilizler köklü gelenek ve haklan korumaya çalıştılar. Bununla birlikte, zamanla yeni bir şey yaratmayı da başardılar.

İngiliz Devrimi’nin merkezinde İngiltere yer alır. İskoçya ve İrlanda’daki olaylar da kendi başlarına önemli olmakla birlikte, asıl önemleri İngiltere’deki devrimci durum üzerindeki etkilerinden kaynaklanıyordu. Birlikte ele alındıklarında, Britanya’daki olaylar dünya tarihini değiştirmeye yardım etti.

Tarihçiler artık bu devrimi, İngiliz siyasal haklarının krallığın istibdadına karşı uzun, bilinçli bir savunması olarak görmüyorlar, öte yandan 1620’ler ve 1630’larda toplumun her düzeyinden insanlar siyasal konuları son derece ciddiye alıyorlardı. Belki bu konuları I. Charles’dan daha ciddiye alan da yoktu. Bir kralın bir ülkeyi nasıl yönetmesi gerektiğine dair belirli bir anlayışı vardı ve onun bu anlayışı, istemeyerek de olsa, 1640’lardaki iç savaşa ve devrime yol açtı. 1640’larda neredeyse hiç kimse olayları bir devrim olarak görmüyordu, ama Parlamento’nun haklarım savun¬mak için öne sürülen teklifler, giderek kurumsal güç dengesinde önemli bir değişime yol açtı.

MEKSİKA DEVRİMİ

Meksika Devrimi yirminci yüzyılın ilk büyük siyasal ve toplumsal devrimiydi. Ayrıca yaklaşık aynı dönemde Rusya, Çin, Osmanlı imparatorluğu ve İran’da meydana gelen bir dizi devrimden biriydi. Bu devrimlerin, özellikle de Rusya ve Çin’dekilerin yirminci yüzyıl tarihine muazzam bir etkisi oldu.

Kan dökücülük, ihanet ve zalimliğin yanı sıra sınıf mücadelesi, ABD’nin müdahalesi ve efsanevi bir renkli devrimciler topluluğu Meksika Devrimi’nin 1910-1920 arasındaki devrimci on yılın özellikleriydi. Bunlar genel olarak, devrimin ilk bölümde ele alınan niteliklerini sergiler. En önemlisi, devrim Meksika tarihinin bir ürünü, Porfirio Díaz rejiminin yarattığı siyasal duruma tepki göstermenin bir yoluydu. Bu devrim, yirminci yüzyılın geri kala¬nında siyaset yapma yöntemini biçimlendirdi.

Devrimci on yıldaki kargaşa ve altüst oluşu izleyen yirmi yılda, devrim sürecinde iktidara sahip olan Meksikalılar, ülkelerini yeniden inşa etmede ve biçimlendirmede bu gücü, bazen anlayışlı ve düşünceli bir biçimde, bazen de basit bir kurnazlıkla kullandılar. Bu, özellikle 1920’lerde sıkça şiddet ve zorbalıkla kesintiye uğrayan, mücadeleyle dolu bir süreç oldu. Hem idealizm hem oportünizm gelişip serpildi. Devrimci ivmenin, amaçlarına yakınlık duyan Lázaro Cârdenas’ın şahsında bir lider bulduğu 1930’larda idealizm galip gelmiş gibi görünüyordu. Ne var ki, 1940’tan sonra devrim yolunu şaşırdı. Carlos Fuentes’in Artemio Cruz’un Ölümü adlı muhteşem romanında betimlediği gibi, oportünistler en tepeye yükselerek devrimin özünü öldürdüler. Devrimin cesedini mumyalayıp sergilediler. Yüzyılın geri kalan bölümünde, devrim çoğunlukla biçim ve söylemden ibaretti. 1980’lerde sistem çözülmeye başladığında bile, hiç kimse yirminci yüzyıl sonunda Meksika’da yaşamı niteleyen kısır siyaset ve toplumsal adaletsizliğin ötesine geçmenin bir yolunu bulamamıştı.

RUS DEVRİMİ

Rus Devrimi yirminci yüzyılın çığır açan olaylarından biridir. Fransız İhtilali gibi, o da faal evresi sona erdikten çok sonra bile yankılarım sürdürmüştür. Ana ürünü olan Sovyetler Birliği’nin çöküşünün üzerinden on yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına karşın, bugün etkisi hâlâ sürmektedir.

Rus Devrimi, Meksika Devrimi ile Osmanlı İmparatorluğu, İran ve Çin’deki benzer olaylarla birlikte, bir ölçüde benzer neden ve amaçlara sahip bir devrimler kümesinin parçasıydı. Ne var ki, Rus Devrimi’nin etkisi bu kümedeki bütün diğer devrimlerden çok daha büyük oldu. Pek çok yönden, tıpkı Fransız İhtilalı’nın on dokuzuncu yüzyıl için yaptığı gibi, Rus Devrimi de yirminci yüzyılda devrim standardım belirledi. Profesyonel dev-rimcilerden oluşan bir partiye ve proletarya ile köylülük arasında ittifak olasılıklarına ilişkin düşünceleriyle Vladimir Lenin, iktidarı ele geçirmek için izlenecek yolun haritasını çizdi. Lenin’in çömezi ve halefi İosif Stalin ise bu iktidarın, devrimi savunmaya ve genişletmeye muktedir sanayileşmiş, kentleşmiş bir toplumun inşa edilmesinde nasıl kullanılacağını gösterdi.

Rus Devrimi’ni ayrıntılarıyla ele almadan önce değinilmesi gereken en azından iki genel sorun var. Bunlardan biri, Alman tarih yazıcılığında sıklıkla ileri sürülen ve o ulusun izlediği özel tarihsel yol anlamına gelen Sondenvejf'in bir tür Rus versiyonu olan kaçınılmazlık sorunudur. Kaçınılmazlık konusunda kısaca, Rus Çarlığı’nın I. Dünya Savaşı’na kadar, hatta savaş sırasında bile devrim dışında birçok seçeneği olduğu söylenebilir. Siyasal kişilikler, savaşın patlamasından önceki yirmi beş yılda bu imparatorluğu değiştirmek veya reformu başlatmak için çok büyük çabalar harcamışlardı. 1917 sonbaharında bile bir dizi seçenek bulunuyordu.

VİETNAM DEVRİMİ

Vietnam Devrimi bir dayanıklılık ve sebat mücadelesidir. Vi¬etnamlılar 1946-1954 arasında Fransızlarla, ardından da 1960- 1975 arasında, ABD’nin desteklediği Güney Vietnam rejimiyle savaştılar. Zafer, ancak uzun ve acımasız bir mücadelenin sonunda geldi.

Bütün evrelerinde devrime Vietnamlı komünistlerin öncülük etmesine ve geniş destek sağlamayı amaçlayan cephelere egemen olmasına karşılık, mücadelenin ana odağında hep ulusal kurtuluş ve ülkenin birleştirilmesi oldu. Komünistlerce desteklenen cepheler çoğu zaman kırsal kesimde toplumsal ve ekonomik değişim programını vurguladı, ama bu, duruma ve seslenilen kesimlere göre değişiyordu. Devrimin ana hedefleri kurtuluş ve birleşme olduğu sürece, Vietnamlı komünistler Marksist gündemin diğer öğelerine görece daha az önem verdiler.

Vietnam Devrimi, II. Dünya Savaşı sonrası ulusal kurtuluş hareketlerinin mükemmel bir örneğidir. Ayrıca, komünistlerin öncülüğündeki az sayıda başarılı hareketten biridir. Yorumcular onun başarısını çeşidi nedenlerle açıklamaktadırlar. Fransız sömürge yönetiminin zalimliğine karşı Vietnamlıların tepkileri; Vietnam’ın kökü geçmişe uzanan, emperyalizme karşı direniş geleneği; Ho Şi Minh’in karizmatik önderliği; Leninist parti örgütlenmesinin sağladığı örgütsel üstünlük; Komünist Çin’in yardımı ve Güney’deki seçkinlerin miyopluğu bunlar arasındadır. Vietnam Devrimi’nin incelenmesi başarısını açıklamaya yardım edecektir. Bu inceleme ayrıca, savaş sonrası dönemdeki diğer ulusal kurtuluş hareketlerinin farklı sonuçlarının nedenlerini berraklaştırmaya da yardım edebilir.

Vietnam Devrimi’nin uluslararası düzeyde çok önemli etkisi oldu. Bu bakımdan, Rus, Çin ve İran devrimleriyle birlikte yirminci yüzyılın en etkili devrimleri arasında yer alır. 1960’larda, özgürlük ve ulusal egemenlik mücadelesi veren bir halkın en iyi örneğini oluşturdu. Che Guevara’nın “İki, Üç, Daha Fazla Vietnam”, yani ulusal kurtuluş mücadelelerinin ve özgürlüğü genişletecek diğer çabaların çoğalması düşüncesi, ABD ve Batı Avrupa’nın da içinde olduğu kentleşmiş, sanayileşmiş Birinci Dünya’da birçoklarına çekici geldi. Pek çok kişi idealizmleri için, bazı durumlarda devrimci romantiklik olarak adlandırılabilecek çıkış noktalan bulmak istiyordu. Vietnamlıların Amerikan Savaşı adım verdikleri Vietnam Savaşı, Amerikalıların sadece hükümet politikalarını değil, aynı zamanda Amerikan yaşamının değerlerini ve temel ilkelerini sorgulamaya başlamalarında büyük rol oynadı.

İRAN DEVRİMİ

Din, bu kitapta incelenen devrimlerin her birinde bir rol oynamış, genellikle de yeni devrimci rejimlerin oluşturduğu politi¬kaların kurbanı olmuştur. İran Devrimi farklı bir örnek oluşturur. Bu devrimde din yalnızca etkenlerden biri değil, ana etken oldu. İran’da din, 17. yüzyıl ortasındaki İngiliz Devrimi’nde olduğundan daha fazla belirleyici bir rol oynadı. Ama İngiliz Devrimi’nin aksine, İran’da din devrimi biçimlendirdi ve devrimci deneyim¬den doğan rejime hükmetti. Devrimcilerin iktidara gelmesinden sonra geçen yirmi yılı aşkın bir süredir İslami köktendincilik İran yaşamında en önemli rolü oynamayı sürdürüyor. İslami kökten dinciliğin İran’daki etkisinin uzun vadede ne olacağını tam olarak söylemek ise henüz mümkün değil.

Ne var ki, İran Devrimi sadece İslami köktendincilikle ilgili değildir. Bir yandan otoriter siyasal sistemi sürdürürken, öte yan¬dan ekonomik, toplumsal ve kültürel konularda hızlı bir değişi¬mi gerçekleştirmenin güçlüklerine ilişkin bir örnek olaydır. İran yaşamının siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel alanlarında modernleşme, yeni düzenlemelere karşı çıkan grupların yüksek sesli muhalefetine yol açmıştı. Birçok İranlı kentleşme, laikleşme, ekonomik değişim ve toplumsal hareketlilik fırsatlarını olumlu karşıladı. Diğerleri, özellikle İslami din adamları ve hazarı"ler (sözcük anlamı, pazarcılar), yani orta sınıftan tüccar ve esnaflar geleneksel yaşam tarzının ortadan kalkmasını istemiyorlardı. Pek çok yönden İran’da, hükümetin Batı Avrupa’ya ve ABD’ye ayak uydurma girişimlerinin sorunlar ve istikrarsızlıklar yarattığı Mek¬sika ve Rusya’da görülen gelişmeler yinelendi.

Soğuk Savaş, her ne kadar Vietnam’daki etkisinden farklılıklar gösterse de, İran Devrimi’nde de önemli bir etmendi. 1940’lardan başlayarak İran’da siyaseti biçimlendiren, Sovyetler Birliği ile ABD arasındaki çekişmeydi. ABD 1950’lerin ilk yıllarından itibaren İran tarihinin akışını güçlü bir biçimde belirledi ve farkında olmaksızın devrim ile onun ürünü olan köktendinci rejimin oluşumunda çok etkili oldu.

İran Devrimi, Fransız İhtilali’ne (hatta on yedinci yüzyıl İngiliz Devrimi’ne) kadar uzanan, daha sonra Rus deneyiminin devralıp dönüşüme uğrattığı gelenekten bir sapma mıdır? Yoksa yirminci yüzyılın ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel güç¬lerinin kendine özgü bir ürünü, Fransız ve Rus devrimlerinin sunduğu modelleri izlemeyen yerel bir olgu mu? Ya da belki, yerel bir olgunun ötesinde, tam anlamıyla İslami köktendincilik temellerine dayanan bir devrimler dalgasının öncüsü mü? İran Devrimi, kendi tarzında, siyaset, ekonomi ve kültürün kesintisiz bir ağını sunarak ütopyacı bir sistemi amaçlamaktadır, ama sistem, yeni ve yenilikçi bir şeyi kurmaktan çok, geçmişi korumaya veya canlandırmaya dayanır. Bununla birlikte, İran Devrimi’nde işlemeyi sürdüren dinamik baskılardan biri, gerek kırsal kesim¬de gerek kentlerdeki yoksulların birçoğu açısından, toplumsal ve ekonomik sorunların üstesinden gelme arzusudur. Son yıllarda aşikâr hale geldiği üzere, dinsel öğretilerin belirli bir rol oynadığı, fakat hâkimiyet kurmadığı demokratik ve temsili bir hükümete yönelik güçlü ilgi sürüp gitmektedir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.