Arama

Ayla Erduran - Tek Mesaj #3

bekirr - avatarı
bekirr
VIP VIP Üye
19 Kasım 2012       Mesaj #3
bekirr - avatarı
VIP VIP Üye
AYLA ERDURAN
Mütevazı Virtüöz

Türkiye’de Batı müziği, Musiki Muallim Mektebi veya Harika Çocuklar Kanunu ile yer tutmaya başlamış değil. Daha 19’uncu yüzyıl başında, kendisi de alaturka müzikte usta bir bestekâr olan II. Mahmud’dan beri Batı müziği kurumlaşarak Türkiye’ye girmiştir. Keza Batı müziği dalında beste yapan Sultan Abdülaziz, V. Murad gibi padişahlar ve Halife Abdülmecid gibi hanedan üyeleri vardır. Aslında bu Batı müziği dediğimiz sanat Batı’da da, bizimkinden daha yaygın olsa da, toplumun belirgin kesiminde dinlenip icra edilir. Eğitimi zordur. Dinlemeye alışmak gerekir. Batı müziği dünyaya, İtalya’dan başlayarak, Batılı ülkelerin hediyesidir ama kesinlikle ulusal değildir, evrenseldir. Özetle, her toplumun dinleyip sevebileceği ama herkesin ne kadar benimseyeceği tartışılabilir bir sanattır.

19’uncu yüzyıl Osmanlı toplumunda dar bir kesimin sanat hayatına ve devlet protokolüne hapsedilmiş bir daldı bu... Gerçekten Cumhuriyet dönemi yönetimi Batı musikisini yaymak istedi; bu bir idari düsturdu. Büyükelçilikler Türk virtüözlerini, orkestra şeflerini ağırlamak zorundaydılar. Gerçi bu görevi seve seve yerine getirmişlerdir. Hatta bulundukları ülkede Türk sanatçıları için mümkünse konser örgütlemeye gayret ederlerdi. İzinlere tahkikatla olsa da komünist Rusya’ya ve Doğu Avrupa’ya konser için sanatçı, hatta eğitim için öğrenci yollamakta pek tereddüt etmemişlerdir. Oysa aynı nimet ve inayetin tarihçiler, dil bilimciler ve hatta matematikçilere ihsanı söz konusu değildi. Harvard Üniversitesi’nin Rusya uzmanları Moskova’daki Eski Belgeler Merkezi Devlet Arşivi’nin okuyucu salonunu doldurur, bol bol fotokopi alırken; biz böyle bir çalışma için Sovyet Rus vizesini değil, Hariciye Vekâletimizin onayını bile hayal edemezdik.

Müziğe dönersek... Parasız Cumhuriyet, Batılılaşmaktan çok dünyayı fethetmek niyetindeydi. Bu doğru bir yaklaşımdı. Tahıl ve incirden, tütünden gelen dövizlerle Avrupa’da büyük üstatların yanında gençleri, hatta dahi çocukları yetiştirme gayretindeydik. Bir dönem Ankara’daki Devlet Konservatuvarı, Nazi Almanyası’ndan ve Orta Avrupa’dan kaçan ünlü mülteci sanatçıların sığındığı ve hocalık yaptığı cihanşümul bir kurum oldu.

1940’lardaTürkiye’nin yetiştirdiği en ünlü virtüözler arasında Ayla Erduran göze çarpıyor. Hatta bazıları için Ayla Erduran alanının en iyisidir. Bana göre, bu zarif insan sadece sanatının önde geleni değil; aynı zamanda aydın bir Türk’tür. 1960’lardan beri onu hep dinler; görür ve hissederdim. Müzik hocalarının zorla konser salonuna götürdüğü gençliğimize Batı müziğini sevdirmiştir. Hırçın üsluplu ama uçarı olmayan ciddi bir sanatçıydı. Hakikaten kendini kemanına ve icra ettiği sanata kaptırırdı.

Son yıllarda kendisiyle şahsen tanıştım ve görüşmek mümkün oldu. Gerçekten mütevazı, samimi bir kişilik ama muhtevaca yüklü bir aydındır. Mesela bizde Batı müziği çevrelerindeki ucuz alaturka müzik düşmanlığı gibi nedeni pek anlaşılmayan bir tutuma iltifat etmez, gene Donizetti Paşa’nın padişahlar için basit besteler yaptığı ve onların imzasıyla piyasaya çıkardığı gibi mesnetsiz ve vesikasız yorumlarda bulunmaz. Ciddi insan her alanda ciddidir. Ayla Erduran, Türkiye’de mazide ve halde var olan kültürel kurum ve kalıplara karşı saygılı ve meraklı bu bakış ve yaklaşım içindedir. Bu alanda şaşılacak derecede bir bilgisi vardır. Meslektaşları hakkında cömertçe iyimser yorumları vardır; pek yetenekli olmayanlar için de “İyi bir öğretmen olabilir” gibi müşfik yorumlarda bulunur. Zaten biliyorduk ama Evin İlyasoğlu’nun “Ayla’yı Dinler misiniz?” adıyla kaleme aldığı ve üçüncü basımı yapılan kitabında daha fazlası yer alıyor. Dünyayı gezen ve el üstünde tutulan bu sanatçımız; İstanbul’un geleneksel muhitlerinde rastlanan (daha doğrusu artık pek rastlanmayan) mütevazı, bakışlı, merakla dinlemeye hazır, mahviyetkar insanlardandır. Yenilik onu heyecanlandırır. İstanbul Arkeoloji Müzesi bahçesinde gerçekleştirdiği bir konserde Emre Aracı, Halife Abdülmecid’in bir ağıtını seslendirdiğinde o da herkes gibi; bu yeni bulunan eseri ilk defa dinliyordu. “Ben bunu ilk konserimde seslendireceğim” deyişinde adeta “İsterim de isterim” diyen bir çocuğun temiz heyecanını gördüm.

Ayla Erduran büyük sanatçıdır, tam bir İstanbul hanımefendisidir ve Türklerin aydınıdır. Evin İlyasoğlu bence bazı zaruri konuları ele almasa da, onun rahatça okunan bir biyografisini kaleme almış. Bir de bazı konularda daha detaylı tarih vermek ve vesika zikretmek gerekiyor; ne de olsa bu bir biyografi çalışması ve geleceğin tarihçilerine kaynak olabilmeli.

kayanak...Defterimden Portreler (İlber ORTAYLI)