Üye Ol
Giriş
Hoş geldiniz
Misafir
Son ziyaretiniz:
21:21, 1 Dakika Önce
MsXLabs Üye Girişi
Beni hatırla
Şifremi unuttum?
Giriş Yap
Ana Sayfa
Forumlar
Soru-Cevap
Tüm Sorular
Cevaplanmışlar
Yeni Soru Sor
Günlükler
Son Mesajlar
Kısayollar
Üye Listesi
Üye Arama
Üye Albümleri
Bugünün Mesajları
Forum BB Kodları
Your browser can not hear *giggles*...
Your browser can not hear *giggles*...
Sayfaya Git...
Cumartesi, 06 Aralık 2025 - 21:22
Arama
MaviKaranlık Forum
Anlayana
-
Tek Mesaj #377
Misafir
Ziyaretçi
7 Kasım 2006
Mesaj
#377
Ziyaretçi
PAYIMA DÜŞÜNMEK YİNE..DÜŞE DÜŞMEK KALDI…
Payıma Düşünmek Yine… Düşe Düşmek Kaldı…
Astım hislerimi saçlarından, çırpınışları değiştirmez fikrimi
Yaşam, ölürken derin çizgiler bıraktı yüzlerinde; buruşuk ve kederli…
Paylarına her dem yıkım düştü de, yar oldular yine de cümlelerime
Diyorum ki konuşurken kendimle;
Yaşarken derinlere inmeseydim böyle
Kaybolur muydum bulunmak ümidiyle…
Herkesten başka türlü sevmeseydim,
Unutulur muydum vefanın alnından vurulduğu kalplerde.
Her an yakacak bir ateş topu gibi yürüseydim üstüne üstüne
Yanar mıydım hiç?
Diyorum ki;
Peşimi bırakmayan içimdeki;
Sen! Suçlusun…
Suçun; mikrobik bir ortama steril bir çocuk olarak yetiştirilmek.
Kirli elleri mavilerine dokundurtmamaya yemin et
Sana düşen bunu baştan kabullenmek
Sürgünsün gülüşünün yara açtığı yüzlere.
Mahkumsun, hitabı bir kelam olsun yüreğine akan
hayalet sevgilere…
Bil ki avunacağın bir serap bile yok,
Hiç kimse senli zamanlarını senin kadar biriktirmeyecek
güncesinde, senin kadar dillendirmeyecek her halini, sözlerini,
gülüşlerini; varlıklarına, can vermek özlemiyle…
Hıı! Ahde vefa kalmadı unutmaya müptela gönüllerde…
Yakıp küllerini savurmak bu kadar mı zor?
Terk edip kalplerini…
Sana reva gördükleri karanlıklara; onları,
onların yaptığı gibi gömmek bu kadar mı zor?
Yalnızız… Yalnızsın!
Onlar kadar sen barınmaz, yüzeyselliğe vurgun beyinlerin
mertlikten arınmış yüreklerinde…
Geçit vermez sarp dağlarından, soğuk ve sığ denizlerinden,
beynine bir yığın cevapsız soru, kalbine bitimsiz bir sızı, ruhuna bezgin ve her bahar gibi mutsuz bir mevsim emanet eden iklimlerinden kurtulamadın,
ders alamadın ihanetlerinden…
Uslanmadın mı? Yine akladın mı onları
Kelimelerin kırık… Bırak ellerini kendinden kaçanların…
Yüzüne kapanan kapıların ardındaki muammaların matemini yükleme,
ağırlığından yorgun düşmüş omuzlarına böyle
Bak!
Yine izledin aynı filmi…
Yaşam sanki her dem korur senden sevdiklerini,
Sevilmeyi aslında hiç, hak etmeyenleri…
Nedeni basit ama yüzyıllardır çözülemedi…
Yaşam; sen önemsedikçe pamuk ipliğine bağlı ilişkileri
Ayakta tutmaya çalıştığın ölçüde sakınır senden;
seni ayakta tutan her şeyi
İşte sırf bu yüzden, sen bir dala tutundun diye kırılabilir.
Nehirler kuruyabilir susuzluğuna inat.
Muhtaç olduğun bir can; tanışan kalplerinizden dolayı var olan gönül bağınızı,
sana hiç sormadan koparabilir.
Bu gönül bağının birbirinizin üzerinde varettiği doğal hakkınızı,
sana sırtını çevirerek ödeyebilir…
Neden diye sorma hiç, arkasına saklanır yaşamın çocuklar gibi…
Haksızlığı bağırarak kanıtlayamazsın;
Sevgi, vefa, özlem, masumiyet fısıldar haykıramazsın…
Erdemlerini yaşatma hevesi solsa da her defasında yüreğinin ellerinde,
Onları küflü duvarlara yazamazsın…
Kendinle bu kadar acımasız ve haksızca savaşamazsın.
Anlasana! Sen mutlu etmeden mutlu olamazsın…
Enkazların yıkık köşe taşlarıyken
Parçası olduğun bütünden kaçamazsın
Kaçtığın her kuytuda ona rastlarsın,
Her sabah aynaya yansıyan karanlık pencerelerin gibi…
Hem yaralayan, hem yaralarını saran ve her yolun sonunda
karşına çıkması kaçınılmaz olan yaşamdan soyutlanamazsın…
İçinde olduğunun dışına çıkamazsın.
Yoruldun mu, bu gün hangi ok yaralayacak bedenimi bekleyişinden?
Sen bütün okları kendine atarsın
Yoruldun payına düşecek kederi, gözlerinin karanlığına hapsetmekten.
Bıktın varlığını anlamlı kılan her şeye seni yabancılaştıranların, bakışlarının, sözlerinin, sevgiye biçtikleri değerin cimriliğinden…
Ah! Uslanmadın ne fayda!
Yüreğini soğutamadın…
Mağlupsun! Başı dik, suçu vefaya verdiği önemden sabit bir mahkumsun?
Harp yenilgileri yıldırabilir mi seni?
Sen yaşamla kavrulmaya, savrulup yeniden varolmaya mecbursun…
İçimdeki sen ve ben… Biz olabilen tek ve en sadık dostlarız.
Ve sen; ardıma düşen, aklıma düşen, öğrendiğim çaresizliklerin takvimisin.
Akrebi içimi zehirleyen…
Dünyamı dar eden de sensin, ruhumu budayan da sensin…
Öğretirken öldüren zamanın ta kendisisin.
Bırakma ellerimi, umutsuzluğa terk edemem seni…
Ya da bırak beni umutlarımı pay etme tükenmişliklere.
Kulak ver yüreğime ve dinle
Düşlerimden payıma; avuçlarımda kırık ümitler kaldı…
Bilirim ki payıma düşünmek yine; düşe düşmek kaldı…
BEĞEN
Paylaş
Paylaş
Cevapla
Kapat
Saat: 21:22
Hoş Geldiniz Ziyaretçi
Ücretsiz
üye olarak sohbete ve
forumlarımıza katılabilirsiniz.
Üye olmak için lütfen
tıklayınız
.
Son Mesajlar
Yenile
Yükleniyor...