Cülüs Bahşişi
Bu bahşiş'in verilmesi ancak yeni padişahın, "Kullarımın bahşiş ve terakkileri makbulümdür, verilsin" biçiminde "hatt-ı dest"i (kendi yazısı emri) ile mümkündür. Cülûs bahşişinin dağıtılması için de, ulûfe'de olduğu gibi yine Dîvân toplanırdı. Ancak bu kez Arz'a girilmesi gerekmez, önceden hazırlanmış olan para keseleri ulûfe tertibi gibi hemen dağıtılırdı. Bununla beraber bahşişin verilmesi sırasında Başçavuşun ölen padişaha ve yeniçerilere dua edip, çavuşların "amin" dediklerini yeniçerilerin işitmesi gerekmekteydi.
Bu bağlamda bakılırsa "biatü'l-hassa" sonrasında "cülûs in'amı" adıyla dağıtılan bahşişin (ve terakkiler'in) aslında "bia- tü'l-âmme"nin özellikle Seyfiye tarikinden ve ricâl'den alınacak bölümüne yönelik maksadı olduğu görülüyor. Bununla beraber bazan yeniçeri emeklilerine de cülûs bahşişi verilmiştir.
Cülûs münasebetiyle Seyfiye ve İlmiye (Kalemiye ile birlikte) tarikleri mensuplarının yevmiyelerine bir miktar zam yapılır, Timarlı sipahilerin timarlarma yeni gelir kaynaklarının eklenirdi. Buna "cülûs terakkisi" denirdi.Osmanlılardan önceki Abbasîler, Samaniler, Gazneliler, Selçuklular'da Harzemşahlılar gibi İslâm devletlerinde ve Moğollar"da da cülus bahşişi âdeti vardır.
İlk defa Fatih Sultan Mehmed'in Karaman seferinden (1451) donüşü sırasında yeniçerilerin padişahtan aldıkları 10 kese akçe bahşiş cülus bahşişlerine örnek olmuştur.
Her cülus Hazineye yaklaşık 300 milyon akçeye mal oluyordu,
Kaynak: 99 soruda Osmanlı