Arama

Tiyatro ve Tiyatro Tarihi - Tek Mesaj #5

_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
11 Aralık 2012       Mesaj #5
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
TİYATRO
MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

Bireyin toplumsal ve bireysel yaşayışından çeşitli kesitleri, gerçeklere uygun bir biçimde ve kurmaca bir yapıda sahnede gösterme ilkesine dayanan sanat dalı. Eski Yunan tiyatrosunda yalnızca "seyircilerin oturdukları yer" anlamına gelmekteydi. Günümüzde tiyatro binasını ya da salonunu, eylemini ve kavramını karşılamaktadır. Ayrıca "drama" kavramına karşıt olarak bir temsilin metin dışındaki bütün yönlerini belirtir. Ama "drama" kavramı, sözün yanı sıra oynayış anlamını da dile getirir. Sözün dışındaki ögeler dekor, giysi, müzik ve danstır.

İtalyan tiyatrosu, Türk tiyatrosu denildiğinde bu ulusların tiyatro yaşantılarının bütün yönleri, Shakespeare tiyatrosu denilince de bu yazarın oyunları anlaşılır. Yunancadan gelen tiyatro terimi Türkçeye İtalyanca "teatro"dan girmiştir. Dramatik bir yapıtta olay ve kişiler olmak üzere iki öge vardır. Olay, iki kuvvetin çarpışmasından, çatışmasından doğar. Bu çarpışma insanla insan, insanla hayvan ya da insanla doğa, insanla doğaüstü varlıklar arasında olabilir.

Dramatik bir yapıt, şematik olarak serim, düğüm, çözüm denilen üç evrede gelişir. Başlangıç olan serim bölümünde oyundaki kişilerin kimlikleri, olayla ilişkileri, konunun nitelikleri tanıtılır. Düğüm evresinde çatışmalar sergilenir. Çözüm ise yapıtın bir sonuca ulaştığı bölümdür. Dramatik bir yapıtta olayların gelişimine göre yapılan bölümlemeye perde ve sahne denir.

Perde, konunun ana bölümlerini kapsar. Her perde içinde kişilerin girip çıkmasıyla oluşan küçük bölümler de sahne adını alır. Ayrıca oyundaki konuşmalar diyalog, monolog, tirat terimleriyle nitelenir. Bir kişinin tek başına konuşması monolog, karşılıklı konuşmalarsa diyalogdur. Karşılıklı konuşmada, uzun, coşku dolu söylevlereyse tirat denilir. Tiyatronun tarihî gelişiminde iki ana tür vardır: Trajedi (tragedya) ve komedi (komedya). Bütün dramatik türler, bu ikisinin tarihî bir süreç boyunca gelişmesi, değişmesi ya da birleşmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Eski Yunan'da tiyatrolar uzun süre yalın bir mekân içinde gösteri yaptılar.

Tiyatrolar, açık havada, toprağın üzerine yapılmış basamaklar ve tahtadan bir sahneden oluşuyordu. Ancak İ.Ö. 4. yüzyılda, tiyatro binalarının yapımında taş malzeme kullanılmaya başlandı. Yine açık hava tiyatrosu niteliğinde olan bu yapılar genellikle bir tepenin eğimi üzerine kuruluyordu. Sahne, yüzü dağlara ya da denize dönük olan tepenin eteğindeydi. Daire biçimindeki tiyatroda üç bölüm vardı: Seyircilere ayrılmış bölüm (koilon), orkestra bölümü (orkhestra), sahne bölümü.

Roma'da ilk tiyatrolar tahtadandı. İlk taş tiyatro İ.Ö. 55 yılında General Pompeius tarafından yaptırıldı. Roma tiyatrosunun plânı, Yunan tiyatrosundan bazı önemli farklılıklar gösteriyordu. Orta Çağ'da ve 16. yüzyılda, tiyatro oyunu için bir tiyatro mekânı söz konusu değildi. Dinî konuları işleyen tiyatro oyunları, kiliselerin avlularında oynanıyordu. Din dışı oyunların sergilendiği yerlerse panayırlardı.

Bazı meslek sahiplerinin düzenledikleri eğlencelerde de tiyatro gösterileri yapılıyordu. 16. yüzyılda İtalyan mimarlar, eski meslektaşlarından esinlenerek tiyatro binaları inşa etmeye giriştiler. 1580 yılında Palladio, Vicence Tiyatrosu'nun yapımına başladı. Fransa'da II. Henri döneminde düzenli gösteriler yapan tiyatro salonları açıldı. İngiltere'de de, Elizabeth çağı tiyatrosu döneminde 1595'te Swan, 1599'da da Globe tiyatroları inşa edildi. 17. ve 18. yüzyıllarda çoğalmaya başlayan tiyatro salonları, biçim olarak günümüzdeki tiyatrolara oldukça yakınlaştı. Dekorlar belirginleşti.

1750'den sonra, daha önce ayakta duran seyirciler için oturma yerleri yapılması yaygınlaştı. 18. yüzyılda yapılmış tiyatroların en ünlüleri Parma'daki Teatro Farnese, Venedik'teki La Fenice, Milano'daki La Scala, Paris'teki l'Opera de Versaille ve La Comedie-Française tiyatrolarıdır. Çağdaş tiyatroda mekân sorunu ekonomik ve toplumsal koşullar göz önüne alınarak çözümlenmektedir. Ayrıca, oyuncuyla seyirci arasında iletişim kurmak da çağdaş tiyatronun başlıca kaygılarından biridir. Döner sahne, küçük salon, dekorların yalınlaştırılması gibi gelişim ve değişimler söz konusudur.

Antik Yunan toplumunda, Bereket ve Şarap Tanrısı Dionisos'a tapınmak için, her yıl onun adına düzenlenen ve Dionisos Şenlikleri diye bilinen kutlama törenleri, antik Yunan tiyatrosunun kökenini oluşturur. Eski Yunan'da Dionisos adına dört türlü şenlik düzenlenirdi: Bağbozumu şenliği, üzüm sıkma şenliği, tadım şenliği, kutlama şenliği. Bu törenlerde ozanlar arasında yarışmalar yapılır, ayrıca Dionisos'a ait bir öykü ezgisel olarak anlatılırdı. Bu ezgisel öyküden zamanla bir dans ve koro gösterisi ortaya çıktı.

Daha sonra bu gösteriye bir konuşma eklendi ve tiyatro oyunlarının kökeni olan ilk dramatik gösteri yaratıldı. Bu dramatik gösteriden de, antik Yunan tiyatrosunun üç dramatik biçimi olan trajedi, komedi ve satir çıktı. Bir yandan da şenlikler bir dramatik yarışma biçimini aldı ve şenlik sonunda en iyi yazara ödül verilmeye başlandı. Antik Roma tiyatrosu, bolluk törenlerinin ezgi ve gösterilerinden doğdu. İ.Ö. 3. ve 2. yüzyıllarda kendine özgü bir tiyatro biçimi oluşturdu. Bu dönemden başlayarak Antik Yunan tiyatrosunun etkisine girdi.

Bu süreç İ.S. 1. yüzyıla kadar devam etti. Hem kendine özgü fars, mimus ve pantomimusu hem de Yunan tiyatrosundan alınma komedi ve trajedi gibi oyun türlerini içeriyordu. Yunan tiyatrosundan farklı olarak dinî değil, eğlenceye yönelik ve ticarî amaçlıydı. Antik Roma tiyatrosunun belli bir düzeyi aştığı, özgün ve nitelikli yapıtlar verdiği söylenemez. Yalnızca komedi yazarları arasında Plautus ve Terentius'un, trajedi yazarlarından da Seneca'nın sözü edilebilir. Esas olarak İ.Ö. 6. ve 2. yüzyıllar arasını kapsayan antik Yunan tiyatrosunun başlıca oyun türleri Dionisos törenlerinin koro ezgilerinden gelişen trajedi ve komediydi.

Zaman içinde trajedi yoğun bir mit örgüsünden gerçekçiliğe; komediyse yoğun siyasî eleştiriden töre komedisine doğru gelişme gösterdi. Her iki türün yapısal bakımdan ortak yönünü koro oluşturuyordu. Koronun oyun içindeki önemi zaman içinde azaldı, sonunda bütünüyle ortadan kalktı. Oyunlar çok kalabalık bir seyirci kitlesi önünde oynandığından, oyuncular etkiyi artırabilmek için canlandırdıkları kişiliklere uygun masklar takarlar ve ses çıkarsın diye tahta nalınlar giyerlerdi.

Komedi ve trajedi kostümleri birbirinden ayrıydı. Sabah başlayıp akşama kadar süren oyunlar herkese açıktı. Tiyatro yarışmaları yapılır, bunlarda jüriyi halktan seçilen kişiler oluştururdu. Antik Yunan tiyatrosu, dinin yerini alması, dramatik edebiyatı başlatması, başlıca oyun türlerini getirmesi, halkla karşılıklı ve etkin bir dille doğrudan iletişim kurması açısından büyük önem taşır ve bütün Batı tiyatrosunun kökenini oluşturur.

Antik Yunan tiyatrosunun en önemli trajedi yazarları Aiskhilos, Sophokles, Euripides, komedi yazarları Aristophanes, Menandros, kuramcısı da Aristoteles'tir. Kraliçe Elizabeth'in hükümdarlığı dönemindeki (1558-1603) İngiliz tiyatrosuna, geniş anlamda 17. yüzyılın ilk yarısını da içine alan İngiliz Rönesans dönemi tiyatrosuna, Elizabeth dönemi İngiliz tiyatrosu adı verilir. İngiliz tiyatrosunun altın çağı olarak nitelenebilecek bu dönemde tiyatro, geleneklerin baskısıyla ulusal bir nitelik kazandı.

Rönesans kültürüyle halk kültürünün bileşimini taşıyan çok boyutlu bir tiyatroydu. Dil ve anlatım zenginliği, biçim çeşitliliği başlıca özelliklerini oluşturuyordu. Başlangıcındaki "insan trajedilerinin" ve romantik dramların yerini ikinci evrede, eleştirel bakış açısının ağır bastığı kuşkucu ve karamsar yapıtlar izledi. Başlıca temsilcileri Marlowe, Shakespeare, Ben Johnson, Middleton, Dekker, Heywood vd.dir. Bu dönem tiyatrosu daha sonraki İngiliz tiyatro sanatını olduğu kadar tüm Batı tiyatro sanatını da derinden etkiledi. 16. yüzyılın sonuyla 17. yüzyılın sonu, Rönesans dönemiyle aydınlanma dönemi tiyatroları arasında yer alan dönemin tiyatrosu, barok çağ tiyatrosu olarak bilinir.

Bu tiyatro, Protestan olmayan Avrupa ülkelerinin saray tiyatrosu niteliğini taşıyordu. Başlıca örnekleri "Altın Çağ" İspanyol tiyatrosu ve klasik Fransız tiyatrosudur. Bu dönemin tiyatrosu daha çok Rönesans ve aydınlanma dönemlerinin tiyatro anlayışları arasında bir geçiş oluşturdu. Bu nedenle evrensellik-ulusallık, burjuva kültürü Ğsaray kültürü, Hristiyan içerik Ğantik biçim, dünyasallıkĞ öbür dünya gibi ikilemler başlıca özellikleri oldu. Ayrıca teknik açısından da Rönesans tiyatrosunun büyük ölçüde değiştirildiği gözlendi.

17. yüzyıl İspanyol tiyatrosu Altın Çağ İspanyol tiyatrosu), Avrupa'da Rönesans ve aydınlanma tiyatroları arasındaki dönemi simgeler. Bu dönemde İspanyol tiyatrosu, ülkede ulusal birliğin kurulması, Hristiyanlığın egemenlik kazanması, Aristoteles'in görüşlerine karşı çıkılarak daha özgürce yeni yaratım biçimlerine yönelinmesi gibi etkenlerle bütünsel bir kimlik ve ulusal bir kişilik kazandı. Bu dönemin oyun yazarları, klasik kurallardan uzaklaşarak kendi toplumsal, dinî ve felsefî görüşleri doğrultusunda özgün yapıtlar verdiler.

Traji-komik türde ve "genel birey"i anlatan oyunlar yazdılar. Bu oyunlar aynı zamanda Rönesans mirasının, barok dünya görüşüyle birleştirilmesi oldu. Trajik olanla komik olan, bireysel olanla toplumsal olan, ulusal olanla evrensel olan, özel olanla genel olan birleştirilmeye çalışıldı. Bu dönemde yalnızca Madrid'de 40'tan fazla tiyatro, 2.000'den fazla oyuncu vardı ve 30.000'e yakın oyun yazıldı. En önemli oyun yazarları Cervantes, Moreto, Zorilla, Tirso de Molina, Lope de Vega ve Calderon de la Barca'dır. 18. yüzyılda, Avrupa'da tiyatro anlayışı ve etkinlikleri "Aydınlanma Dönemi" tiyatrosu olarak adlandırılır.

18. yüzyıl, Avrupa'da burjuvazinin aristokrasi karşısında gittikçe güçlendiği ve kendi dünya görüşünü kabul ettirmeye başladığı bir dönemdi. Burjuvazinin evrensellik fikri, iyimserlik, hoşgörü, hümanizm anlayışı, yararcılık ilkesi, ahlâk anlayışı, aydınlanma dönemi tiyatrosunun da ideolojik dayanaklarını oluşturur. Bu dönemde klasik komedi ve trajedi yıkılmış, yerini burjuva trajedisi ve komedisi almıştır. Temsilcileri (hem kuramcı hem oyun yazarı olarak): Diderot, Boileau, Beaumarchais, Gottshed, Lessing; (oyun yazarı olarak): Marivaux, Lillo, Goldoni, Gozzi, Alfieri ve Holberg'dir.

Gerçekçi tiyatro, gerçekçiliği nesnel, somut, dolayımsız olarak yeniden yaratarak yansıtmayı amaçlayan tiyatro anlayışıdır. Gerçekçi tiyatro, aydınlanma dönemiyle başlatılabilir. Daha sonra 19. yüzyılda gelişerek önce coşumculuk etkileri taşıyan, daha sonra doğalcı, en sonra da toplumsal oyunlara yöneldi. Temsilcileri Büchner, Augier, Dumas Fils, Hebbel, Zola, İbsen, Shaw, Turgenyev, Ostrovski, Hauptmann, Çehov, Gogol, Tolstoy, Gorki, Giacosa, Bertolazzi, Bracco, O'Casey, Synge vd.dir.

Tiyatroda, 19. yüzyıldan bu yana toplum düzenine ve geleneksel değer yargılarına karşı çıkışı simgeleyen gerçekçi tiyatroya eleştirel gerçekçi tiyatro da denilir. Coşumculuktan doğalcılık ve fantastizme kadar birçok eğilimi içinde barındırdı. Eleştirel gerçekçi tiyatro ilk önce coşumcu bir eğilim gösterdi (Büchner), popülerliğe yaklaştı (Augier), trajik ögelerle gelişti (Hebbel), toplumsal ve reformcu bir karakter kazandı (İbsen, Tolstoy, Shaw), doğalcı özellikler aldı (Zola, Hauptmann), alaycı oldu (Gogol, Turgenyev), halk geleneklerine yöneldi (Synge, O'Casey, Giacosa, Bertolazzi, Bracco, de Filippo), sınıfsallık kazandı (Gorki), fantastik ve nihilist oldu (Strindberg), inceldi (Çehov); özetle çok geniş bir yelpaze içinde varoldu.

Eleştirel gerçekçi tiyatro bir yandan sosyalist gerçekçi tiyatroyu doğururken bir yandan da yeni biçimler aldı. Klasik anlatım tarzlarını yeni biçim denemeleriyle aşmaya yönelen tiyatro hareketleri, avangart tiyatro adı altında toplanabilir. Dadacılık, gerçeküstücü tiyatro, dışavurumcu tiyatro, saçma tiyatrosu, gelecekçi tiyatro, yapımsalcı (konstrüktivist) tiyatro, vahşet tiyatrosu ve varoluşçu tiyatro, avangart tiyatro içinde yer alır.

Avangart tiyatro özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra etkinlik kazanarak tüm Batı tiyatrosuna egemen oldu. I. Dünya Savaşı öncesinde ortaya çıkmış avangart tiyatro akımlarından biri, dışavurumcu tiyatrodur. Hem doğalcı tiyatroya hem de izlenimci tiyatroya ve yeni-coşumculuğa karşı bir tepkiyi dile getiren bu tiyatro, Almanya'da doğdu. Dışavurumcu tiyatro bir anlamda aşırı öznelciliğin tiyatroya yansımasıydı. Bireyin iç yaşantısını nesnel gerçeklikle özdeşleştirdi, kişisel ve "akıldışı" olanı toplumsal ve "mantıksal" olana, biçimi içeriğe üstün tuttu.

Öncüleri Strindberg ve Wedekind olan dışavurumcu tiyatronun başlıca temsilcileri Sorge, Kornfeld, Goering, Toller, Wollf, Hasenclever, Barlach, Sternhelm, Kaiser, Werfel, Kokoschka, Brecht, O'Neill, E. Rice, Çapek, Wilder, O'Casey vd. dir. Ancak bu yazarların bir görüşbirliği içinde olduğu söylenemez. Aralarında dadacılığa, gerçeküstücülüğe ulaşmak isteyenler, dışavurumcu tiyatroya devrimci bir nitelik kazandırmak isteyenler vardı. Dışavurumcu tiyatro böylece daha sonra bir yandan politik tiyatroyu yarattı, öte yandan avangart tiyatronun diğer akımlarını etkiledi.

I. Dünya Savaşı'ndan sonra gelişmiş sanayi toplumlarının yaşamında yer alan bunalımın bir yansıması olarak Fransa'da ortaya çıkan avangart tiyatro akımına gerçeküstücü tiyatro adı verilir. Dadacılığın ve Freud'ün etkisinde, gerçekçi tiyatroya karşı çıkan bir tiyatro anlayışıydı. Diğer avangart tiyatro akımlarıyla etkileşmesinden ötürü kendine özgü bir tiyatro türü niteliği kazanamadı. Düşle gerçeklik arasındaki çelişkiyi ortadan kaldırmayı ve ikisini özdeşleştirmeyi amaçladığından yanılsamacı tiyatro tekniklerine çokça başvurdu.

1925'lerde doruk noktasına ulaştı, 1940'larda da modası geçmiş bir akım olarak sayılıp unutuldu. Temsilcileri Jarry, Apollinaire, Artaud, Tzara, Breton, Soupault, Desnos, Péret, Cocteau, Schéhade ve Aragon'dur. Alman oyun yazarı Bertolt Brecht'in Aristotelesçi tiyatro anlayışına ve dramatik tiyatroya karşı geliştirdiği tiyatro biçimi ve anlayışı da, epik tiyatro olarak bilinir. Bu anlayış, tiyatronun da insanlığın tarihî gelişimine uygun bir gelişim çizgisi olması ve insanlığın tarihî gelişimini yansıtması gerektiğini savunur. Biçimsel açıdan, kökenleri Çin tiyatrosuna giden göstermeci tiyatrodan, açık biçim özelliklerinden ve Piscator'un politik tiyatrosundan yararlanır.

Oyunda olaylar dizisi anlatılır. Seyirci gözlemci kılınır, yargılamaya zorlanır. Oyun tartışmalarla sürdürülür. Epik tiyatronun savı, varoluşun toplumsal gerçeklik tarafından belirlendiği ve bunun irdelenmesi gerektiğidir. Epik tiyatroda yabancılaştırma (yadırgatma) efektleri kullanılır. Böylece oyuncuyla rolün özdeşleştiği dramatik oyunculuğa karşı çıkılır. Türkiye'de, Cumhuriyet döneminde diğer kültür etkinlikleri arasında tiyatroya da önem verildi. Özellikle Cumhuriyet'in 15. yılından başlayarak 1950'ye değin tek parti yönetimi devrinde büyük ölçüde devlet desteği sağlandı.

Darülbedayi, İstanbul Şehir Tiyatrosu adını alırken öte yandan da Devlet Tiyatrosu kuruldu. Buna daha sonra Devlet Operası ve Balesi eklendi. Sanatçı yetiştirmek amacıyla da İstanbul Belediyesi ile Devlet konservatuvarlarında tiyatro bölümleri açıldı. Daha sonraki yıllarda bu kurumlara özel tiyatro okulları ve bazı üniversitelerdeki tiyatro bölümleri de eklendi. 1950'den önceki dönemde tiyatronun gelişmesine katkıda bulunmuş kuruluşlardan biri Halkevleri'dir. Bütün yurda yayılmış olan Halkevleri gerçekleştirdikleri tiyatro etkinlikleriyle bu sanat dalının yurt çapında yaygınlaşmasına, tanınmasına ve sevilmesine neden oldular.

Yapılan çalışmalar ve sağlanan devlet desteği tiyatroya ve tiyatro sanatçılarına toplumda daha önce pek bulunmayan bir saygınlık kazandırdı. Türk kadınlarının sahneye çıkabilmesi de ancak Cumhuriyet döneminde gerçekleşti. 1950'den sonraki çokpartili dönemdeyse Türk tiyatrosu bütünüyle hızlı bir değişim sürecine girdi. Devlet desteğindeki ödenekli tiyatrolara birçok özel tiyatro eklendi. Tiyatrolar büyük kentlerden taşra kentlerine, kasabalara, hatta köylere yayıldılar. Bir yandan devlet tiyatroları ve özel tiyatrolar Anadolu'ya turneler düzenlediler; bir yandan da yerel tiyatro toplulukları ortaya çıktı.

Bütün bu süreç içinde tiyatro seyircisi de gelişerek belli bir düzeye ulaştı. 1970'ten sonraki yıllardaysa, zaman zaman parlak dönemler yaşamasına karşın Türk tiyatrosunda bazı bunalımların çıktığı görülür. Yaşanan toplumsal, ekonomik ve siyasî sıkıntılar hem doğrudan, hem de dolaylı olarak tiyatroları etkiledi. Tiyatroların bir bölümü "slogan tiyatrosu", bir bölümü de temelsiz ve niteliksiz güldürü tiyatrosu hâline dönüşerek sanatsal değerlerini oldukça yitirdiler.

Tiyatro seyircisi sayısında belirgin bir azalma görüldü. Bu bunalımlardan en çok etkilenen özel tiyatrolar oldu ve birçoğu kapandı (buna karşılık her zaman yenileri açıldı). Tiyatro oyunları açısından da Cumhuriyet döneminde büyük bir gelişme olduğu gözlendi. Oyunlar Cumhuriyet ile birlikte özgünleşmeye başladı. Bu dönemin ilk oyunları genellikle toplumsal-ulusal görüşleri işliyordu. II. Dünya Savaşı yılları, oyunların içeriğine siyasî ve ekonomik konuları da ekledi. 1950'den sonra oyunların konuları önce köy sorunlarına, daha sonra tolumsal sorunların eleştirisine yöneldi.

Bir yandan da çağdaş tiyatro akımları Türkiye'de temsil edilmeye başlandı. Cumhuriyet döneminin tiyatroya emeği geçmiş kişilerinden söz edilirken anılması gerekenlerin başında Muhsin Ertuğrul gelir. Devlet Tiyatroları ve İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda uzun yıllar yöneticilik yapan Muhsin Ertuğrul çalışmalarıyla tiyatro alanına birçok yenilik getirmiş, birçok tiyatro sanatçısı yetiştirmiş, tiyatronun kitlelere yayılmasında önemli rol oynamıştır.

Cumhuriyet tiyatrosunun başlıca oyuncuları İsmail Dümbüllü, Naşit Özcan, Bedia Muvahhit, Vasfi Rıza Zobu, Agâh Hün, Beyhan Hürol, Raşit Rıza, Mücap Ofluoğlu, Ulvi Uraz, Metin Akpınar, Zeki Alasya, Ayla Algan, Şirin Devrim, Ayfer Feray, Ahmet Gülhan, Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Gülriz Sururi, Engin Cezzar, Genco Erkal, Zeliha Berksoy vd.; yönetmenleri Çetin İpekkaya, Beklan Algan, Tunç Yalman, Asaf Çiyiltepe, Vasıf Öngören, Mehmet Ulusoy, Ali Taygun vd.; oyun yazarları Ahmet Muhip Dıranas, Ahmet Kutsi Tecer, Nâzım Hikmet, Necip Fazıl Kısakürek, Melih Cevdet Anday, Haldun Taner, Turgut Özakman, Necati Cumalı, Orhan Asena, Tarık Buğra, Hidayet Sayın, Cahit Atay, Güngör Dilmen Kalyoncu, Sermet Çağan, Adalet Ağaoğlu, Başar Sabuncu, Turan Oflazoğlu, Güner Sümer, Melih Vassaf ve daha birçoklarıdır.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.