Arama


_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
11 Ocak 2013       Mesaj #6
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
TÜRK EDEBİYATI
MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi


İlk çağlardan günümüze Türk diliyle yaratılmış sözlü-yazılı ürünleri kapsayan edebiyat. Türk edebiyatı tarihiyse başlıca üç bölüme ayrılmaktadır: İslâmlık öncesi Türk edebiyatı, İslâm uygarlığına bağlı Türk edebiyatı, Batı etkisindeki Türk edebiyatı. Bu bölümlemede ölçü, kültür ve uygarlık değişmeleridir. Ayrıca her dönem toplumsal gelişime bağlı olarak kendi içinde bölümlere ayrılmaktadır.

İslâmlık öncesi Türk edebiyatında dönüm noktası, yazının bulunuşudur. Bu nedenle ilk dönem ürünleri sözlü ve yazılı edebiyat olmak üzere iki kümede toplanabilir. Sözlü Türk edebiyatının yazı öncesi örnekleri günümüze kalmamıştır. Bu dönemin ilk verimleri destanlardır. Yazılı Türk edebiyatıysa Göktürk ve Uygur yazılarını kullanan Türk topluluklarınca oluşturulmuştur. Eldeki en eski metinler Yenisey ve Orhun ırmakları yöresinde bulunan Göktürk Yazıtları'dır.

Bu yazıtlar Göktürk Devleti tarihine ilişkin önemli bilgileri kapsadıkları gibi, destansı yalın anlatımlarıyla da yazılı Türk edebiyatının günümüze kalmış en değerli belgeleridir. Orta Asya Türk tarihinin Uygurlar dönemiyse, yabancı etkilere ve kültürlere daha açık bir dönemdir. Uygur kültürü 9. ve 13. yüzyıllarda en parlak dönemini yaşamıştır. Türkler 10. yüzyıldan başlayarak İslâmlığı benimsediler.

İslâm kültürünün etkisini taşıyan ilk edebiyat ürünleri Karahanlılar döneminde verildi. Bunlar arasında öğretici bir nitelik taşıyan "Kutadgu Bilig" ile "Atebetü'l Hakayık" Türk edebiyatı tarihi açısından önem taşır. Aynı dönemde Kaşgarlı Mahmut, Türkçenin zenginliğini kanıtlamak amacıyla "Divanü Lugati't Türk" adlı sözlüğü yazar. İslâm kültürünün Türk edebiyatı üzerindeki belirleyici etkisi 11. yüzyıldan 19. yüzyıl ortalarına kadar sürmüştür.

Bu dönemde Türk edebiyatı, divan edebiyatı ve halk edebiyatı biçiminde ikiye ayrılabilecek, temelde farklı özellikler taşıyan başlıca iki koldan gelişti. Ayrıca, İslâmlığa dayalı tasavvuf denilen düşünüş biçimi her iki edebiyatı da etkiledi. Anadolu'da gelişen divan edebiyatı, eldeki ilk ürünlere dayanılarak 13. yüzyıldan başlatılır. Din-dışı ve dinî-tasavvufî divan edebiyatı olarak da ikiye ayrılır. Ama bu ayrım, şairler açısından değil, verilen ürünlerin özü ve biçimi bakımından yapılmaktadır.

Temelde, İslâm düşüncesinin ve tasavvufun etkisi egemendir. Divan edebiyatı, özellikle, şiirde, 19. yüzyılda da sürmüş, İzzet Molla, Leskofçalı Galip, Yenişehirli Avni, Muallim Naci gibi sanatçılar divan geleneğine bağlı ürünler vermişlerdir. Ama Tanzimat ile birlikte Batı kültürüne yöneliş, edebiyatta da yeni arayışlara yol açmış, Batı etkisinde yeni bir edebiyatın doğup gelişmesi, divan edebiyatının işlevini yitirmesiyle sonuçlanmıştır. Batı edebiyatı örnek alınarak oluşturulan bu yeni edebiyata Tanzimat edebiyatı denir.

Tanzimat sonrasında eskiye bağlı olanlarla yenilikçiler arasındaki tartışma, asıl şiir çevresinde verilmiştir. 19. yüzyıldan sonuna doğru yenilikçilerin edebiyata hemen tümüyle egemen oldukları, eskiyi savunan Muallim Naci'nin bile özellikle dil ve söyleyiş olarak yeni denemelere giriştiği görülür. Bu arada, çağdaş batı edebiyatını izleyen, daha çok Abdülhak Hamit ve Recaizade Ekrem etkisinde yeni bir genç kuşak yetişmiştir.

Eski edebiyatı savunanlara karşı gençlerden oluşan yeni bir edebiyat cephesi oluşturmak isteyen Recaizade Ekrem'in tavsiyesiyle Tevfik Fikret'in Serveti Fünun dergisinin başına geçmesi, dergi çevresinde gelişen, Serveti Fünun edebiyatı ya da Edebiyatı Cedide adlarıyla anılan bir edebiyat hareketinin başlangıcı olmuştur. 20. yüzyıla yaklaşırken göze çarpan en belirgin olgu, edebiyatın siyasallaşmasıdır.

Başka deyişle edebiyat, siyasî değişikliği sağlamada bilinç taşıyıcılık görevini yüklenir. 20. yüzyılda siyasî dönüm noktaları Meşrutiyet (1908) ve Cumhuriyet (1923) olduğu için, ilgili dönemler bu adlarla nitelenir. Millî edebiyat akımı Meşrutiyet döneminde doğup gelişmiştir. Bu akımı başlatanlar Selânik'te çıkardıkları Genç Kalemler (1911) dergisiyle Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp'tir.

Konuşulan İstanbul Türkçesi'nin kullanıldığı, ulusal kaynaklara yönelik bu yeni edebiyat anlayışı, kısa sürede değişik sanat anlayışlarına bağlı yazarlarca da benimsenmiştir. Bu dönemde millî edebiyat akımı dışında kalan Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Haşim aruz veznini bırakmayarak kendi çizgilerini sürdürdüler. Cumhuriyet döneminde millî edebiyat akımının en tipik sürdürücüleri ise Hececiler olmuştur.

Özellikle "Hecenin Beş Şairi" adıyla anılan Faruk Nafiz Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon, Halit Fahri Ozansoy ve Enis Behiç Koryürek'in etkisiyle Cumhuriyet'in ilk yıllarında Anadolucu ya da memleketçi bir edebiyat oluştu. 1930'lu yıllara kadar etkinliğini koruyan memleketçi edebiyata ilk tepki Yedi Meşaleciler adıyla anılan topluluktan geldi. Ama Cumhuriyet sonrası Türk şiirinde asıl yenilik Nâzım Hikmet tarafından başarıldı.

Şiirde ölçüyü bırakan Nâzım Hikmet, özü biçimin bağlarından kurtararak serbest şiirin en iyi örneklerini verdi. 1940 kuşağının toplumcu şairleri olan Rıfat Ilgaz, Cahit Irgat, A. Kadir, Enver Gökçe, Ömer Faruk Toprak, Ahmed Arif, Attila İlhan, Şükran Kurdakul gibi adlar değişik boyutlarda toplumcu şiiri geliştirdiler. Çıkardıkları ortak şiir kitabı Garip (1941) nedeniyle Garipçiler olarak anılan Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday da ölçüsüz, uyaksız, şairanelikten uzak yeni bir şiir akımını başlattılar.

1950'lerde ise Garip şiirinin yozlaşması sonucu yeni arayışlara yönelen Cemal Süreya, Edip Cansever, Turgut Uyar, İlhan Berk, Ece Ayhan gibi şairler İkinci Yeni adı verilen bir şiir anlayışının öncüsü oldular. İmgeci, biçimci bir şiir anlayışının savunulduğu İkinci Yeni 1965'e kadar etkili oldu. 1965'te Nâzım Hikmet'in şiirlerinin yeniden yayımlanmaya başlanması toplumcu şiirin geçirilen bütün deneyleri özümseyerek yeni bir gelişim sürecine girmesine yol açtı.

Cumhuriyet'ten günümüze bu aşamalardan geçerek gelen çağdaş Türk şiirine anılan adlarla birlikte Behçet Necatigil. Ceyhun Atuf Kansu, Asaf Halet Çelebi, Cahit Külebi, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sabahattin Kudret Aksal, Salâh Birsel, Necati Cumalı, Metin Eloğlu, Mehmet Başaran, Gülten Akın, Hilmi Yavuz, Ümit Yaşar Oğuzcan, Hasan Hüseyin, Kemal Özer, Ataol Behramoğlu gibi şairler de katkıda bulundular.

Fazıl Hüsnü Dağlarca ise kendine özgü söyleyişi, özü sürekli yenileyen şiirselliğiyle günümüz Türk şiirinin ustaları arasında yer aldı. Cumhuriyet döneminde şiirde olduğu gibi öykü ve romanda da yenilgilerin yol açtığı karamsarlık, ulusal duygulara, yurtseverliğe sarılmaya yol açmıştır. Ayrıca yöneticilerin hoşuna gitmeyecek gerçeklere değinmekten kaçınılmış, bir çeşit tatlı su gerçekçiliğiyle yetinilmiştir.

Cumhuriyet döneminin başlarında bu gerçekçilik bir noktada aşılmıştır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun "Hüküm Gecesi", ve "Sodom ve Gomore" adlı romanları, Reşat Nuri Güntekin'in "Yeşil Gece"si, Halide Edip Adıvar'ın "Sinekli Bakkal"ı bu yolda verilmiş ürünlerdir. 1930'larda Sadri Ertem ile onun Vakit gazetesinde, çevresinde toplanan Bekir Sıtkı Kunt, Reşat Enis, Kenan Hulusi gibi gençler toplumsal gerçekçi edebiyatın ilk örneklerini vermişlerdir. Almanya'dan dönen Sabahattin Ali de Resimli Ay dergisinde bu yoldaki ilk ürünlerini yayımlamıştır.

Gözlemci tutumu, yalın anlatımıyla Memduh Şevket Esendal ise küçük öykünün başarılı örneklerini vermiştir. 1940'lara gelindiğinde Sabahattin Ali'nin toplumcu gerçekçi çizgiyi geliştirdiği, aydın bireyin küçük adamın dünyasına yönelen duyarlığıyla Sait Faik Abasıyanık'ın yeni bir öykü anlayışı getirdiği görülür. Samim Kocagöz, Kemal Bilbaşar, Halikarnas Balıkçısı, Kemal Tahir, Orhan Kemal gerçekçi çizgide ürün verirlerken Abdülhak Şinasi Hisar geçmiş özlemiyle yüklü yapıtlarıyla belirir.

Çokpartili döneme geçişi izleyen yıllarda ve 1950'lerde ise köye yöneliş egemen bir tutum olarak görülür. Mahmut Makal'ın köy notlarını "Bizim Köy"ü (1950), öğrenim yıllarında şiirle edebiyata giren köy enstitülü yazarları, benzeri örnekler üretmeye iter. Bunu 1954-1955 yıllarında Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Tahir'in köye toplumcu bakış açısıyla ve değişik boyutlarda yaklaşan yapıtları izler. Köyü konu alan edebiyata koşut olarak 1950-1960 arası yazmaya başlamış Ferit Edgü, Demir Özlü, Erdal Öz, Yusuf Atılgan, Nezihe Meriç, Adnan Özyalçıner gibi sanatçılar bireysel duyarlıkların işlendiği ve biçim kaygusunun ağır bastığı bir öyküyü geliştirmişlerdir.

Günümüzde gerçekçi bir çizgide gelişen Türk öykü ve romanına, anılan adların yanı sıra İlhan Tarus, Talip Apaydın, Necati Cumalı, Oktay Akbal, Fakir Baykurt, Haldun Taner, Tarık Dursun K., Muzaffer Buyrukçu, Demirtaş Ceyhun, Erol Toy, Dursun Akçam, Bekir Yıldız, Sevgi Soysal, Adalet Ağaoğlu, Vedat Türkali, Selim İleri, Aysel Özakın gibi yazarlar da değişik boyutlarda katkıda bulundular. Türk mizah edebiyatının dünyada ünlü adı Aziz Nesin de bu dönemde yetişti.

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında önemli bir gelişim de deneme, eleştiri türlerinde görüldü. Önceki dönemlerde bir yan uğraş olarak ele alınan deneme ve eleştiri türleri Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Suut Kemal Yetkin gibi usta yazarların salt bu türleri uğraş edinmeleriyle gelişip yaygınlaştı. Vedat Günyol, Tahir Alangu, Azra Erhat, Selahattin Hilav, Rauf Mutluay, Nermi Uygur, Salâh Birsel, Fethi Naci, Asım Bezirci, Mehmet H. Doğan, Adnan Binyazar, Atilla Özkırımlı, Murat Belge, Füsun Akatlı gibi yazarlar değişik bakış açılarıyla deneme ve eleştiri türlerinde ürün verdiler.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.