Arama

Vampir Efsanesi - Tek Mesaj #4

ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
29 Ocak 2013       Mesaj #4
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Çeşitli Kültürlerde Vampir İnanışları
MsXLabs.org


Türklerdeki Vampir İnanışları

Türk folklorunda sık karşılaşılmasa da Batı’nın literatürlerine girmiş kayıtlar mevcuttur (Vampir-cadı bağlantısı ve kriminoloji kayıtlarına girmiş olan 1970’li yıllarda Cihangir vampiri gibi olaylar da yaşanmıştır).
1884’te Budapeşte Üniversitesi öğretim üyelerinden ve şarkiyat akademisinin kurucusu Profesör Arminius Vambery, özyaşamsal kitabı “Arminius Vambery: Yaşamı ve Maceraları”nda Türkler'deki bazı vampir inanışlarına da değinmektedir. Macar dilinin köklerini araştırmak amacı ile Orta Asya’ya kadar derviş kılığında yolculuk eden Vambery’e göre:
“Osmanlılar’da yaygın bir inanışa göre vampirler ağaç kovuklarında gizlenirler ve oralarda avlanırlarmış. Ele geçirilen vampirler kelleleri kesildikten sonra bir çuvala konup denize atılırmış.”
Ad:  Catacomb_Kittens_by_BlueBlack.jpg
Gösterim: 1849
Boyut:  42.6 KB
“Cadılar hortlayan ölülerdir.”
diye açıklar Prof. Pertev Naili Boratav ve ekler:
“Çokluk kadınların cadı olduğuna inanılır, ama erkeklerden de cadılaşanların bulunduğuna kanıt belgeler vardır. Türk geleneğindeki cadı aşağı yukarı Batı inanışlarındaki vampiri karşılar. Cadılar mezardaki taze ölüleri çıkartıp ciğerlerini yerlermiş. Bir Rumeli anlatmasından öğrendiğimize göre eskiden cadıları zararsız hale sokan uzman cadıcılar olurmuş.”
Borotav’ın vurguladığı cadı vampir ilişkisini ve cadıcıları kanıtlayan ilginç bir belgeyi Mehmet Seyda sunmaktadır: Aşağıdaki yazı 1833 yılında Tırnova kadısı Ahmet Şükrü Efendi tarafından hükümet merkezine gönderilmiş ve Takvim-i Vekayi gazetesinin 69. sayısında yayınlanmıştır:
“Tırnovada cadılar türedi. Gün battıktan sonra evlere dadanmaya başladı. Zahir'e dair un, yağ, bal gibi şeyleri birbirine katar ve bazen içlerine toprak karıştırır. Yüklüklerde bulduğu yastık, yorgan, şilte ve bohçaları didikler, açar, dağıtır insanların üzerine taş, toprak, çanak ve çömlek atar, hiç kimse bir şey göremez. Birkaç kadın ve erkeğin üzerine saldırmış. Bunlar çağırıldı, soruldu: “Üzerimize sanki manda çökmüş sandık“ dediler. Bu yüzden mahalle halkı evlerini başka yana taşımışlardır. Kasaba halkı bunların cadı denilen habis ruhların eseri olduğunda ittifak etti. İslimye kasabasında cadıcılık ile tanınmış Nikola adındaki adam getirildi ve kendisiyle 800 kuruşa pazarlık edildi. Bu adamın elinde resimli bir tahta vardı. Mezarlığa gider, tahtayı parmağının üzerinde çevirir resim hangi mezara bakarsa cadı o mezardaki habis ruh imiş. Büyük bir kalabalıkla mezarlığa gidildi. Resimli tahtayı parmağında çevirmeye başlayınca resim sağlıklarında yeniçeri ocağının kanlı zorbalarından Tekinoğlu Ali Alemdar ile Apti Alemdar denilen iki şakinin mezarına karşı durdu. Mezarlar açıldı. Cesetler yarım misli büyümüş, kılları ve tırnakları da üçer dörder uzamış bulundu. Gözlerini kan bürümüş, gayet korkunç idi. Mezarlıktaki bütün kalabalık bunu gördü. Bu adamlar sağlıklarında her türlü pis çirkin işi yapmış, ırza, namusa, mala saldırmış, adam öldürmüş Yeniçeri ocakları kaldırıldığı zaman her nasılsa yaşlarına bakılarak cellada verilmemiş ecelleri ile ölmüş kişilerdi. Sağlıklarında yaptıkları yetmezmiş gibi şimdi de halka habis ruh olarak tebelleş olmuşlardı. Cadıcı Nikola’nın tanımına göre , bu gibi habis ruhları defetmek için cesetlerin göbeğine birer ağaç kazık çakılır ve yürekleri kaynar su ile haşlanırmış. Ali Alemdar ile Apti Alemdar’ın cesetleri mezardan çıkarıldı. Göbeklerine birer ağaç kazık çakıldı ve yürekleri bir kazan kaynar su ile haşlandı. Fakat hiç tesir etmedi. Cadıcı “bu cesetleri yakmak gerek” dedi. Bu hususda şer’an da izin verildi ve iki yeniçerinin mezardan çıkarılan cesetleri mezarlıkta yakıldı. Çok şükür kasabamız da cadı şerrinden kurtuldu.”
Tırnova kadısının naklettiği olay türün literatürüne uygun bir vampir olayıdır. Arada küçük farkları olsa da klasik cadıcılık yöntemlerini izlemektedir. Örneğin kazık göbeğe değilde kalbin hizasına çakılır yürekleri kaynatmak kadar cesetlerin kellelerini uçurmak da geleneğe göre etkin bir çaredir. Bu tür asılsız söylentilerin halkı disiplinsiz yeniçerilere karşı harekete geçirmek için ortaya atıldığı sanılmaktadır.
Daha yakın bir kaynak ise İstanbul'da yaşayan özel bir kan bankasını işleten gerçek Kont Drakula’yı ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır. Kaynak 1965 tarihli Fate (yazgı) adlı Amerikan dergisidir. Olayı kaleme alan ve Drakula’yı İstanbul’da ziyaret eden Leo Heiman adlı bir yazardır. Yıllar yılı konusunu araştıranlar tarafından güvenilir bir kaynak olarak bakılan ve Kazıklı Voyvoda’nın soyundan olan Kont Alexander cepesi Romanyalı olup 1947 yılında eşi Olga ile birlikte İstanbul’a yerleşiyor. Bir özel kan bankası kuruyor. Kişilerden kan ve plazma satın alıyor ve Türk hastaneleri ile Kızılay’a pazarlıyor. Yazar Heiman Kont Cepesi ile İstanbul Hilton’un barında buluşuyor ve söyleyişiyi Kont’a ait bir yelkenlinin de barındığı İstanbul Yat Kulübü’nde sürdürüyor. Kont doğal olarak bir vampir uzmanı Boğaziçi’ne bakan beş odalı bir dairede eşi, iki kızı, iki kedisi ve bir papağanı ile birlikte yaşıyor. Kızlarından biri Fransız bir cerrahla diğeri Türk bir bankacıyla evli. Sohbet boyunca Yassıada şarabını yudumlayan Kont Kazıklı Voyvoda'nın hikayesini uzun uzun anlatıyor ve Vlad Dracul’un soyunun tek vampiri olduğunu söylüyor. Leo Heiman’ın yazısı 1980 yılında tekrar gündeme geldiğinde Amerikalı araştırmacı Fern S. Miller yazarın kimliğini çözmeye çalışsa da onunla ilgili bir iz bulamaz. Yazıyı yayınlamış olan Fate dergisi Heiman’ın adresine sahip olmadığını söylüyor. İsrail Hayfa’da bir Leo Heiman adresi bulunuyor ama adrese gönderilen mektup cevapsız kalıyor. Sonuçta 1980’den bu yana ne yazar Heiman ne de ropörtaj yaptığı kişi hakkında bilgi alınamadığından kaynak düzmece olarak raflara kaldırılıyor.
1960’lı yıllarda İstanbul basınını meşgul eden Yeni Akşam gazetesinde manşet konusu olan vampirler vardır. Ancak bu haber tümden uydurma ve Edouvard Roditi’nin kara mizah türündeki “İstanbul vampirleri: Çağdaş iletişim yöntemleri konusunda inceleme” (The vampires of İstanbul: a study in modern communication met hods) adlı öykünün kahramanlarıdır.

Meçkey

Meçkey, Türk, Anadolu ve Altay halk inanışında, batı dillerindeki karşılığı ile birebir örtüşen bir anlamla vampir demektir. Meçik de denir. Türk halk kültüründe ve halk inancında kendine özgü bir vampir türüdür. Bazı yönleri bütünüyle türk kültürüne özgü olsa da Batı toplumlarının inanışlarına çok benzeyen bazı özellikleri de mevcuttur. Örneğin tıpkı Nosferatu'da olduğu gibi, "tağun" (yani veba) hastalığı taşıdığına inanılır. İnsanların kanını emer, içlerinde büyür. Ölüm saçan kambur bir yaşlı kadın (veya bazen yaşlı bir erkek) şeklinde düşünülür. Sözcük, biçmek (kesmek) fiili ile alakalıdır. Meç Moğolcada maymun, Mes ise silah demektir. Türklerde masal ve söylencelerde maymuna benzer varlıklara sıklıkla rastlanır.


Uzak Doğu Vampir İnanışları
Asya'nın güney doğusunda genellikle hortlak benzeri yaratıklara ait inanışlar bulunuyor. Bunların da ani ve korkunç ölümler sonucu ölenlere ait ruhlar oldukları söyleniyor. Uzak doğu kaynaklı korku filmlerinde bunlar gibi bir travma sonucu ölen, ölümlerini kabul etmek istemeyen ve yaşayanlardan intikam almaya çalışanhortlaklar konu ediliyor. Bali, Malezya, Endonezya, Filipinler ve Kamboçya'da dişi vampir benzeri (Türk folklorundaki lohusa kadınlara musallat olduğu söylenen "al karısı" benzeri ) bazı yaratıklara inanılıyor ama bunlar bilinen vampir stereotipinin epeyce dışında kalıyorlar. Daha çok hortlak ve cadı benzeri yaratıklar olarak tanınıyorlar. Sadece kan içmiyor, iç organlarla da besleniyorlar. Vücutlarını parçalayarak bölünebilme, yarasa kanatlarıyla uçabilme, uzun dilleriyle kan emebilme vb. özellikleri var. Genellikle de genç ve güzel kadınların intihar ya da doğum sırasında ölümleri nedeniyle ortaya çıktıkları söyleniyor. Özellikle Japon kültüründe hiçbir vampir inanışı bulunmuyor. Japon kökenli vampirler sadece mangalar ve sinemada bulunuyor. Çin'de ise zombi benzeri kara büyüyle yeniden diriltilen cesetler olduğuna inanılıyor ama bunların da yaşayan ölüler olmaları, uzun saç ve tırnakları dışında vampirlikle pek bir alakaları bulunmuyor.


Dini Metinlerde Vampirlik: Yehuda'nın İhaneti

Judas İscariot, (İscariot latince katil anlamına gelmektedir) olarak bilinen Yehuda’nın da İncil’de adı geçen ilk vampir olabileceğine inanılıyor. Geleneksel vampir inanışına göre vampirlerin haç ve gümüşe karşı hassasiyet göstermelerinin nedeninin de bu hikayeye dayandığı düşünülüyor. Yehuda, geleneksel Hristiyan inancına göre İsa peygambere ihanet ederek onu otuz gümüş sikke karşılığında ele veren bir havarisidir. Yehuda’nın nasıl öldüğüne dair çok farklı inanışlar bulunmakla birlikte, bunlar içinde en bilineni Yehuda’nın İsa’yı çarmıhta görerek duyduğu vicdan azabı ve korkuyla kendini asarak intihar etmesidir. Öte yandan İncil’de ya da diğer kutsal kitaplarda “vampir” sözcüğü hiç kullanılmamıştır.


Delphi Yazıtları: Ayışığı Tanrıçası Selene

Gizemcilikle ilgilenenler arasında “Vampir İncili” olarak da bilinen “Delphi Yazıtları”nın Yunan mitolojisinin efsanevi Delphi kahinine ait olup olmadığı ya da tarihsel bir değer taşıyıp taşımadığı bilinmiyor. Yazıtların içinde yer alan bir bölüm, özellikle vampirlerin mitolojik kökenine ve nasıl ortaya çıktıklarına ışık tutan bir aşk hikayesinden oluşuyor. Tanrıça Selene’nin antik Yunan mitolojisindeki hikayesinden farklı bir çizgide ilerleyen bu hikayeye göre, ilk vampir ay ve av tanrıçası Artemis tarafından yaratılıyor.


Carl Gustav Jung ve Vampirlerin Kaynağı

Psikiyatrinin babası Carl Gustav Jung, kolektif bilinçaltı kuramında insanlığın ortak bir ruh alanında veya frekansında bir bütün olduğunu veya iletişimde olduğunu savunur. Kolektif bilinçaltı zamanın başlangıcından beri insanlık tarafından paylaşılmakta, ilkel anıları ve örnek tavırları yani arketipleri içermektedir. İşte bu örnekler, insanları çeşitli biçimde etkiler: Hayallerde, rüyalarda, dini inançlarda, mitlerde, sanatta ve folklörde belirir. Jung'un bu kuramına göre, vampirler de kolektif bilinçaltındaki arketiplerden biri olarak yorumlanabilir.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!