Elimde hür güvercinler can çekişir.
Bir şehir bu kadar mı acımasızlaşır?
Güller bir günlük ömürlere mahkum.
Şairler gül şiirleri yazmaz olur artık.
Karınları üzerinde yürüyen ucubeler her yanda.
Ayyaş sevimsizliğinde tüm sokak köşe başları.
Kurtuluş göklere doğru gitmekte mi aranmalı?
Hangi sabahtır ki isyankar firarın doğuşuna gebe?
Sancılar var, tasvirine kelimeler kifayetsiz.
Bu şehrin bütün ışıklarını söndürmeli sinsice.
Güneş tülû etmeden kaldırımlarına elveda demeli.
Dönmek de yakışmamalı, bir kere yola çıkana artık
Ve namusunu, geride bıraktığı yollara dökene.
-II-
Dağlar, yuvarlayın taşlarınızı mazimin kubbelerine..
Cinnetin kollarında bir şehirden kaçış bu, sereserpe.
Bunun için ey dağ, ey yol ve sen ey vahşi orman!
Sizi aşmak da su içer gibi olmalı, tek yudumda.
Tek celsede atmalıyız köprülerini sun’i tutunmaların.
Yüzüklerimizin renklerini ayrılığın mührüne çalmalıyız.
Kırmalıyız yamaçlarda tüllenen birliktelik zincirlerini.
Miadını doldurmalıyız iki ömrün en ücra tenhalarda.
Akıp gitmeli ömürlerimiz kendi yataklarında.
Birbirinden habersiz ve birbirinden umarsız.
Kalmalı kaderde yalnızlık…
Yalnızca yapayalnızlık…