Arama

Malik Bin Enes - Tek Mesaj #3

bekirr - avatarı
bekirr
VIP VIP Üye
22 Mart 2013       Mesaj #3
bekirr - avatarı
VIP VIP Üye
Malik Bin Enes (709-795)

Ebu Abdullah Malik Bin Enes, dört büyük Sünni mezhepten birinin kurucusudur. Fıkıh ilminin öncülerinden olup Ebu Hanife'yle birlikte büyük İslam fakihlerindendir. Mevcut İslam hukuk ve dini uygulamala¬rını ilk düzenleyenlerinden olup Maliki mezhebine adını vermiştir.

İslam kültürünün önemli bir unsuru da "hukuk" olarak çevrilme¬sine karşın bundan daha fazlasını ifade eden şeriattır. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de ve Hz. Muhammed tarafından sağlanan rehberlikte tezahür et¬tiği gibi, Tanrı iradesinin yansımasıdır. Tanrının iradesi ve rehberliğinin ifadesi olarak şeriat iyi bir İslam toplumu tasarısı sağlama yanında Müs¬lüman kimliği için de aslidir. Muhammed'in vefatıyla Müslümanlar'ın ne tür bir yaşam sürmeleri gerektiğine ilişkin hükümler, bir ölçüde dört Raşid (Raşidin) Halifenin (Ebubekir, Ömer, Osman, Ali) ellerine bıra¬kılmıştır. Dördüncü halifenin vefatından sonra güç, Emevi hanedanına geçer (661-750) ve bu dönemde İslam hukuku, gücün büyük bir bölü¬mü, gerektiğinde yasa koymada halifelerin elinde olsa da bir ölçüde bir kadılar sistemi şeklinde gelişmiştir. Emeviler'in Abbasi hanedanı tara¬fından yıkılışıyla, meşruiyet arayışı, şeriatın sistematizasyonundaki bir artışla sonuçlanmıştır. Teori, Tanrı iradesinin nerede ikamet ettiklerine bakılmaksızın tüm Müslümanlar için aynı olması gerektiğidir. Bundan önce bir İslam beldesindeki şer'i hüküm diğer bir bölgeninkinden fark¬lılık göstermektedir.

Sonuç olarak Tanrının iradesinin gerçekte ne olduğu, Kuranın nasıl ve ne ölçüde tefsir edilmesi gerektiği, Hz. Muhammed'in neler söyleyip yaptığı ve bu kaynakların ne kadar güvenilir olduğu, şayet Kuranda veya sünnette açıklayıcı bir hüküm yoksa hangi kaynaklara başvurulacağı ko¬nusunda ihtilaflar çıkmıştır. Âlimlerin mevcut tüm tahkik vasıtalarını kullanarak kaynakları mümkün olduğunca irdelemeleri gerekmiştir. Bu, Kuranın dikkatli bir tefsir biçiminde analiziyle başlar; bu eğilimin zir¬vesine Muhammed bin Cerir el-Taberi'nin (Ö.923) abidevi tefsiriyle ula¬şılır. Kuranın bir tür sistematik tefsiri gelişedursun, Hz. Muhammed'in söz ve fiillerinin güvenilir bir yapıda derlenmesi ise diğer önemli bir husustur. Malik'in esas ilgisi, o dönemin diğer birçok âliminde (ulema) olduğu gibi anıların kayboluşundan önce, Hz. Muhammed'in aslında neyi söylemiş olduğudur. Bu devirde birçok âlim Müslüman topraklar¬da Hz. Muhammed'i şahsen tanıyan veya O'nu tanıyanı tanıyan birileri¬ni bulma arzusuyla gezinmektedir. Buradaki kaçınılmaz sorun, yalnızca anılar bakımından değil, ayrıca yanlış beyan bakımından da bu beyan¬ların güvenilirliğini tespittir. İslam'ın ilk asrının sonlarına doğru, İslam dünyasının önemli merkezlerinde ikamet eden bir hadis ravileri (riva¬yet eden) grubu bulunmaktadır. Medine'de yaşayan Malik, Medine'nin İslam şehir devletinin merkezi olması nedeniyle Hz. Peygambere daha yakın kaynaklara ulaşmada açık bir avantaja sahip olmuştur.

Hz. Muhammed'in hadislerinin aktarılması, Kurandan başka her¬hangi yazılı bir kaynak olamayacağı fikrine kimi çevrelerden bir karşı çıkış olduğu için yazılı biçimin oluşturulması uzun sürse de başlangıç¬tan bu yana hem sözlü hem de yazılı beyanları kapsamıştır. Hadis terimi tüm hadisleri ifade için kullanılsa da, tek bir söz de hadis olarak adlan¬dırılır. (ıstılahta bir olaya ilişkin hikâye, anekdot veya öykü). Her bir hadisin iki unsura sahip olduğu varsayılır: hadisin gerçek içeriği (me¬tin) ve asıl kaynağa yani ideal açıdan bizzat Peygambere yoksa ashaba (Hz. Muhammed'in çağdaşı olanlar) veya tabiine (Hz. Muhammed'in vefatından sonraki jenerasyon) dek uzanan ravi zinciri (isnad). Örneğin Muvatta'dan alınan ve Hz. Peygamber'in bir sahabesinden rivayet edilen aşağıdaki hadis bunu açıklayacaktır:

"Malik bize el-Zuhri'nin Saîd b. el-Müseyyeb'den şöyle rivayet ettiğini bil¬dirdi:
Nüfey' Resûlullah (s.a.v.)'ın hanımı Ümmü Seleme'nin Mükatebiydi. Hür olan karısını iki talak ile boşadı. (Tekrar dönmek istediğinde) Hz. Osman bin Affan'a fetvasını sordu. O da: "O, sana haram oldu" dedi"
Burada meşhur bir hadis ravisi olan el-Zuhri'nin (Ö.742) ve şer'i me¬selelerde meşhur olan el-Müseyyeb'in (Ö.713) ravi zincirini (isnad) gö¬rüyoruz. Metin, bir mükatebe olan Nufey'e'nin halife Osman'a (Hulefa-i Raşidiriden olup aynı zamanda bir sahabedir) boşanmadaki normal prosedürün üç kez "Boş ol" ifadesini dile getirmek olduğunu düşünerek, evliliğini geri alınamaz bir şekilde bitirmemiş olduğu umuduyla müra¬caat ettiğini açıklamaktadır. Ancak Halife Osman, Nufeye'nin bir köle olması nedeniyle iki talakın da aslında yeterli olduğu görüşünü belirtir. Burada şer'i hükümlere ulaşmada kıyasın kullanımının güzel bir örneği bulunur. Çünkü bu köle kızların (dolayısıyla kölelerin) zina işleyen hür kadınlara verilen cezanın yarısını alacağını açıklayan bir ayete dayan¬maktadır. Cezanın yarıya indirilişi (üçün yarısı ona en yakın tam sayı olan iki olarak anlaşılmıştır) hür erkek ve kadınlarda geri alınamaz bir boşanmayı beraberinde getiren üç talak için uygulanmıştır. Bu durum¬da hür bir kadınla evli, köle bir erkeğin durumuyla alakalı karışıklık bulunmaktadır ve Osman bu hükmü hür bir erkeğin "yarısı" olarak be¬lirlemiştir.

Şeriat ve yöntemlerinin gelişimi, dördü, Sünni İslam'da özel bir öne¬me sahip bazı âlim ve fakihlerce geliştirilmiştir. Bu dört âlim; Ebu Ha¬nife, Malik, İbni Hanbel ve İmam Şafii'dir. Onların adıyla anılan dört mezhep, Allah iradesine dair Sünni anlayışı teşkil ederler. Bu kişilerin önemli bir biyografisi İbn Hallikan (Ö.1282) tarafından yazılmış olup eserde bu kişilere ilişkin gerçekçi bilgiler yanında, önemli anekdotlar da yer alır. Malik'le alakalı olarak kısa bir açıklama sunar: Uzun, iyi giyimli, alnında saçları hafif açılmış ve sağlıklı bir tene sahip, bıyıklı ve kır saçlı. Mukaddes Medine kentinde doğmuş, yaşamış ve vefat etmiştir. Referans aldığınız otoriteye bağlı olarak 709'dan 716'ya kadar değişiklik göster¬diği için kesin doğum tarihi de dahil yaşamının ilk dönemleriyle ala¬kalı çok az şey bilinmektedir. Kısa süren bir hastalık sonrasında 795'te vefat etmiştir. Çocukluk yıllarını kuşatan hikâyelerin birçoğu bize bu biyografilerin kaynaklarından çok, yazarları hakkında daha fazla bilgi sunar - Malik'in ana rahminde üç yıl geçirdiğini(î) anlatan bir hikâye şaşkınlık vericidir. Bir kaynak Malik'i oldukça yakışıklı olarak tanımlar¬ken diğeri onun bir şarkıcı olmak istediğini ancak hayli çirkin olduğu için ona başka meslek bulması tavsiye edildiğini belirtir. Birkaç hocası olmuştur ancak yine öne sürülen, neredeyse dokuz yüz hoca, inanılması güç bir durum olarak görülmektedir. Daha güvenilir kaynaklar, dedesi ve babasının ondan önce hadis derlediklerini belirtmektedir. Medine'de çalışırken Hanefi mezhebinin kurucusu olan Ebu Hanife'yi tanımakta¬dır. Malik'in yönetimdeki otoritelerden bağımsız kaldığı söylenir ki bu durum o dönemlerde başarılması güç bir durumdur. Güçlü Abbasi ha¬lifesi Harun el-Reşid, Hz. Peygamber'in kabrini ziyaret için Medine'ye geldiğinde Malik'le tanışır ve ondan iki oğluna eğitim vermesi için sa-rayına gelmesini rica eder. Malik şu cevabı verir, "Ey halife, ilim, yüce bir doğaya sahiptir ve herhangi bir kişinin ayağına gitmek yerine ona gidilmesini gerektirir"". Halife, Malik'i hapse atmak yerine ondan özür diler ve oğullarını sıradan vatandaşların arasında oturarak eğitim alma¬ları için Malik'in sınıfına gönderir.

Malik, kendisini Hz. Peygamber'in hadislerine adamıştır ve onları ancak dinen temiz bir haldeyken (abdestliyken) rivayet eder. Bu durum ünlü Kitabu'l Muvatta isimli bir eseri kaleme almasıyla sonuçlanır. Ona birçok eser atfedilse de doğrulukları kuşkuludur. Bununla birlikte, Mu¬vatta kendi içinde İslam hukukuna ait bir eser ortaya koymada ilk siste¬matik girişim olarak dikkat çekici bir çalışmadır. Ancak Malik, eserinin şerhini yazmamış olup zamanla kimi düzeltiler geçiren eserin günümü¬ze kadar ulaşan yalnızca dört kopyası bulunmaktadır.

Malik'in Muvattayı oluştururken asıl niyeti onun döneminde Medine'de halihazırda mevcut olan yasal ve dini uygulamaların sistem- leştirilmesidir. Bunun temeli aslen nasıl uygulandığı (amel) ayrıca yerel halk tarafından görüş birliğidir (icma olarak bilinir). Bunun yanı sıra sıkça Kurana ve Peygamberin sünnetine başvuruda bulunur. Bunun¬la birlikte tercih bakımından vurgu -Kuran istisna olarak- ihtilafların ortaya çıktığı hadislerden çok insanların icmasınadır (insanlardan kas¬tedilen eğitimli sınıftır). Bir meseleye ilişkin herhangi bir hükmün be¬lirlenemediği durumlarda, Malik bağımsız bir yargıya (rey) başvurmada kendini hür hisseder. Muvatta konularına göre bölümlere ayrılmıştır. Bu bölümlerden bazıları namaz vakitleri, tezkiye, Kuran, Cenaiz, zekât, oruç, hac, miras, evlilik, boşanma ve diyettir. Nakil bakımından, son¬raki yazarlara göre daha az kesin olmakla birlikte önemi izlenecek ve geliştirilebilecek bir model sağlanmasıdır.

Hem eseri hem de kendisi, Müslümanlar arasında büyük bir saygı ve sevgiye mazhar olmuştur. Örneğin İmam Şafii, Kurandan sonra dünya üzerinde Malik'in Muvatta sından daha makul hiçbir kitap olmadığı¬nı belirtir. Buhari ve Müslim'in büyük hadis kitaplarında Malike sıkça atıfta bulunur. Maliki mezhebinin kuruluşu, Malik'in kendisinden çok talebeleri yoluyla olmuştur. Sonraki yüzyıllarda mezhep daha çok İslam dünyasının batısında (Müslüman bir ülke olduğu dönemde İspanya da¬hil) tesir ve otorite elde etmiş, ayrıca yukarı Mısır'da da birçok bağlısı bulunmuştur. Ömrünün sonlarına doğru Malik, uzlete çekilmiş ve 85 yaşındayken 795'te vefat etmiştir.


kaynak: İslamda 50 önemli isim
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.