İbni Hanbel (780-855)
İbni Hanbel, dört büyük mezhepten biri olan Hanbeliliğin kurucu¬sudur. Meşhur bir fakih ve kelamcı olup Bağdat imamı olarak da tanınır. Eserlerinden büyük bir bölümü hadis üzerinedir. Başlıca eseri 30.000 kadar hadis içeren Müsned dir. İbni Hanbel'in mezhebi genellikle en Or¬todoks ve geleneksel mezhep kabul edilmiş olup İbni Hanbel, Abbasiler döneminde varolan akılcı eğilimlere karşı kendi geleneksel yaklaşımını savunmuştur.
Ebu Abdullah Ahmed ibn Muhammed ibn Hanbel ibn Hilal el- Şeybani, 780 yılında Bağdat'ta dünyaya gelmiştir. Soylu bir Arap ka¬bilesi olan Benî Şeybana mensuptur. Bu kabile, İslam'ın ilk yüzyılında Müslümanlar'ın Irak ve Horasan'ı fethinde önemli bir rol oynamıştır. Babası orduda hizmet etmiş ve oğlu doğmadan kısa bir süre önce vefat etmiştir. İbni Hanbel, eğitiminde de önemli bir role sahip olan annesi tarafından büyütülmüştür. İbni Hanbel, ailesinin soyluluğu nedeniyle bağımsız olarak yaşamasına olanak veren küçük bir varlığa varis olacak denli şanslıdır. İki kez evlenmesi ve her eşinden bir erkek çocuğunun olması, az bilinen hususlardır. Her iki oğlu da Hanbeli mezhebinin geli¬şiminde önemli bir rol oynamıştır.
İbni Hanbel küçük yaştan itibaren dini ilimlere hayranlık duymuş¬tur. O zamanlar İslami eğitimin merkezi olan Bağdat'ta lügat ve fıkıh alanında eğitim almıştır. Dönemin Baidat kadısı olan meşhur fıkıh âlimi Ebu Hanife'nin derslerine katılır. İbni Hanbel 795'ten itibaren ha¬dis çalışmalarıyla dört yıl geçirmiş ve Kufe ile Basra'nın yanı sıra Hicaz ve Yemen gibi meşhur ilim merkezlerini ziyaret etmiştir. Ömrü boyunca en az beş defa hacca gittiği ve bunlardan birinde Şafii mezhebinin ku¬rucusu Muhammed İbn İdris el-Şafıi'yle tanışıp derslerine devam ettiği söylenir. İmam Şafii de 804'de Bağdat'ı ziyaretinde kimi düşünsel farlı- lıklara karşın İbni Hanbel'e büyük sevgi ve saygı göstermiştir.
îbni Hanbel kırklı yaşlarında Bağdat Camiinde ders vermek suretiy¬le kendi halkasını genişletir. Bu dersler hayli ün kazanır.
Ancak 832'de îbni Hanbel, 50'li yaşlarının başındayken, Abbasi Ha¬lifesi el-Me'mun (813-833 arasında hüküm sürmüştür) Ahmed İbn Ebu Davud'u Bağdat başkadısı olarak tayin eder. Buradaki önemli nokta Ebu Davud'un bir Mutezile sempatizanı olmasında yatar ve genellikle Ebu Davud'un halifeyi Mutezili doktrini hâkim kılmaya teşvik ettiği kabul edilir. Mutezilenin doktrinlerinden birisi Tevhid düşüncesidir. Söz ko¬nusu düşünce, Tanrının ahirette cennettekiler tarafından görülebile¬ceği (rüyet) fikrine karşı çıkar. Bu düşünce ayrıca Tanrının Eli, arşta oturması vb. Tanrının sıfatlarının antropomorfik (tecsim) yorumlarına bir karşı çıkıştır. Tanrıyla alakalı bu görüşlerden birçoğu hadislerde yer alır ve bu yüzden hadislere müracaat edenlere de bir saldırı söz konu¬sudur. Bu "selefiler" arasında İbni Hanbel de sayılmalıdır. Mutezililer ayrıca Kuranın daha önce var olduğu ve ezeli olduğundan ziyade, za-manla "yaratıldığı'na inanmışlardır. Çünkü eğer ezeliyse, bunun anla¬mı Tanrıyla birlikte varolan diğer bir ezeli varlığın olduğudur; bu da onun Bir ve Biricik sıfatlarına halel getirir. Aslında Mutezilenin karşı çıktığı nokta Hıristiyan inancındaki teslis ve Mecusilerin ikiliği gibi şirk ya da İslami olmayan, sonradan yapılan ilavelerin olasılığıdır. Halifenin desteğiyle başkadı diğer kadıları Mutezili öğretilerin kabulü girişiminde bulunmuş ve bunu eğer insanlar kabul etmezlerse hapse atılmayla karşı karşıya kaldıkları mihne olarak da bilinen aslında bir nevi engizisyon takip etmiştir.
Öyle görünüyor ki İbni Hanbel ve Muhammed İbni Nuh olarak da bilinen genç bir âlim dışında âlimlerin büyük bölümü baskıya karşı koyamamıştır. Bu iki âlim zincire vurulup halifenin huzuruna çıkarıl¬mıştır. Öte yandan halife adı geçen iki kişi konaklama yerleri Tartus'a ulaşmadan önce ölmüş ve onlar da Bağdat'a geri gönderilmişlerdir. İbni Nuh geri dönüş yolunda ölürken İbni Hanbel sonraki iki yılını geçire¬ceği hapse konmuştur. El Memun'un halefi olup 833'den 842'ye kadar hüküm süren el-Mutasım da bir Mutezili'dir. İbni Hanbel görüşlerinden vazgeçmeyi reddetmiş ve serbest bırakılmıştır. Eylemleri sonraki halife el-Mütevekkil yönetiminde şiddetle kısıtlanmışken, halife nihayet mih- neye son vermiş ve Ortodoks kelam bir kez daha kaldığı yerden devam etmiştir. Mihnenin bir sonucu olarak İbni Hanbel'in ünü yayılmış ve yeni halife tarafından saygıyla muamele görmüştür.
Meşhur bir âlim ve kelamcı olmasına rağmen, İbni Hanbel, çoğun¬lukla hadis derlemeleriyle ve Kur an ve hadislere şer'i ilmin başlıca kay¬nakları olarak vurgusuyla meşhurdur. Sonuçta Hanbeli, fıkıh doktirini, güçlü bir selefi ve muhafazakâr karaktere sahip olur. En meşhur ese¬ri, kendisi ve oğlu Abdullah tarafından derlenip tasnif edilen, yaklaşık 28.000 hadisin yer aldığı el-Müsned'dir. Bu eser, en eski hadis kitaplardan biridir. Ashabın ilk jenerasyonundan (tabiun) başlayarak ravi adlarına göre sınıflandırılmıştır. Ayrıca bir hadisin, ancak onu rivayet eden kişi kadar sıhhatli olabileceğinden hareketle, hadis ravilerinin eleştirel bir incelemesi yanında önemli biyografik malzeme de sağlayan Kitabü'l ilal ve maarifu'l-rical adlı eseri kaleme alır. Bu kitap tekrar İbni Hanbel'in oğlu Abdullah tarafından derlenmiş ancak açıkçası el-Müsrıed kadar meşhur olmamıştır. İbni Hanbel'e atfedilen eserler arasında yanlış bir biçimde namaz kıldıklarını düşündüğü bir gruba ilişkin yaptığı gözlem¬ler üzerine yazdığı söylenen Kitabü'l Salat vema yelzemufiha sayılabilir. Hapisteyken, Mutezili kelama karşıt olarak el-Reddi ale'l Zenadika vel Cehmiye adlı risaleyi kaleme alır.
İbni Hanbel gereksiz spekülasyonlarla ilgilendiğini ve bütünüyle ka¬çınılması gerektiğini düşündüğü kelam ilminden pek haz etmemektedir. Bununla birlikte kaçınılmaz olarak mihne döneminde Mutezili düşün¬celere karşı kendini savunmak durumunda kalmış ve böylesi mesele¬lerde beklenen şeyi benimsemiştir: kişinin Kuran ve sünnete başvurup burada olanları yorumlama ya da tartışma olmaksızın kabul etmesi ge¬rektiğini belirten gelenekçi bir yaklaşım. Sonuç olarak Kuran Allah'ın "El"inden bahsediyorsa bu "mecazi el" değil "Allah'ın Eli" anlamında¬dır. Bununla birlikte, Allah'ın insan suretinde olduğu görüşüne katıl¬maz. Daha ziyade meseleleri basitçe ele alarak Allah'ın Elinin insanın eli gibi olmadığını ifade eder: onlar "Allah'a özgü El"dir. Ayrıca kimin Müslüman olup kimin Müslüman olmadığına bağlı olarak insanların hesapta başarılı olmalarının onların gücü dahilinde olmadığına inanır. Eğer birisi dininden açıkça dönmek gibi (irtidat) büyük bir günah iş-lerse, bu kişiyi affetmek ya da cezalandırmak Allah'ın elindedir. Kişinin hesaptan kurtulması kendi elinde değildir. Sonuç olarak kadere ve mü¬minlerin hesap günü Allah'ı göreceklerine inanmakla birlikte bu görü¬şün gerçekte hangi koşulda gerçekleşeceği konusunda spekülasyondan kaçınır. Ayrıca Kuranın mahlûk olmadığına da inanır.
Onun fıkhi düşüncelerine gelince, daha önce ifade ettiğimiz gibi reh¬ber olarak alınacak birincil kaynaklar Kuran ve sünnettir. Zayıf olduğu (güvenilemez kaynaklarda olduğu gibi) bilinen bir hadis bile herhangi bir fakihin kıyasından önce gelir. Yalnızca Kuran veya sünnette bir de¬lilin bulunmadığı durumlarda kadı, kendi muhakemesini kullanabilir. Sonuç ise İbni Hanbel'de görüldüğü gibi Kuran ve hadiste içerilmeyen durumlarda hüküm verilmesine olan isteksizliktir; bu durum onun in¬san muhakemesine olan güvensizliğini gösterir.
Hanbeliye mezhebi şu an Suudi Arabistan ve körfez ülkelerinde ege¬men olup Suriye ve Irak'ta sınırlı sayıda mensubu bulunmaktadır. Han¬beli doktrinin en belirgin bağlıları Takiyeddin İbni Teymiyye (Ö.1328) ve yakın dönemde Suudi Arabistan'ın kurucularının ataları olan İbni Suud'la ittifakı Hanbeliliğin bu ülkedeki resmi düşüncesini doğuran Muhammed ibn Abdülvahhab'dır.(ö.l792).
kaynak: İslamda 50 önemli isim