Arama


serhat_11 - avatarı
serhat_11
Kayıtlı Üye
28 Mayıs 2013       Mesaj #25
serhat_11 - avatarı
Kayıtlı Üye
Hz. Muhammed
MsXLabs.org & Vikipedi, özgür ansiklopedi

Muhammed bin Abdullah bin Abdulmuttalip ya da kısaca Muhammed (20 Nisan 571, Mekke - 8 Haziran 632, Medine), Arabistan'ı İslam dini altında toplayan dini, siyasi ve askeri lider. Müslümanlar ve Bahai'ler tarafından yaratıcının elçisi ve peygamberi olduğuna inanılır. Muhammed müslümanlar tarafından tüm insanlığa gönderilen son peygamber kabul edilir. Müslüman olmayanlar Muhammed'i İslam dininin kurucusu olarak kabul ederken, müslümanlar onu tek tanrılı dinlerin onarıcısı olarak görür.

İslam inancına göre Muhammed, tüm insanlara ve cinlere rehber olarak gönderilen son peygamberdir. Kendisinden önceki peygamberler sadece bir kavme gönderilmiş, fakat Muhammed tüm insanlara ve cinlere son peygamber olarak gönderilmiştir.

Müslümanlar kendisine Allah tarafından Cebrail isimli melek vasıtasıyla Kur'an 'ın parça parça ayetler halinde indirildiğine inanır. Dini, politik ve askeri lider olarak öncülüğünü yaptığı İslam dini günümüzün en büyük ve en etkili dinlerinden birisidir.

O dönemde, Mekke'nin putperestliğin merkezi olmasına rağmen Muhammed, çocukluğundan ilk vahye kadar, putlara hiç tapmamıştır. 40 yaşlarındayken paganist ortamdan uzaklaşıp günlerce Nur Dağındaki Hira'ya çekilerek tefekküre dalmıştır. 610 yılının bir Ramazan günü (Kadir Gecesi) Hira'da tefekkür ile meşgul iken kendisine ilk vahiy indirilmiştir.

İlk vahye müteakip Muhammed, kendisinin İbrahimî dinlerden Hıristiyanlık'ta ve Yahudilik'te de beklenen, tüm insanlara Allah tarafından gönderilen ahir zaman peygamberi olduğunu açıklamıştır. İnsanları tevhid'e ve kendisinin peygamberliğini kabule çağırmış ve insanları İslam'a davet etmeye başlamıştır.

Bu çağrı, putperest Mekke oligarşisine karşı tehdit olarak görülmüş ve Amr İbni Hişam önderliğinde Muhammed'e ve ilk Müslümanlara karşı boykot, saldırı ve zulümler başlamıştır. Akabe biatlarında Medinelilerin kendi şehirlerine daveti üzerine önce Müslümanlar, sonra da Muhammed, Ebu Bekir ile birlikte Medine'ye hicret etmiştir. Hicret, halife Ömer zamanında Hicri Takvim'in başlangıcı kabul edilmiştir.

Muhammed, Medine'de Müslüman, Yahudi ve Pagan toplulukları Medine Sözleşmesi (MS 622) ile bir araya getirmiş ve ilk İslam Devleti'ni kurmuştur. İlerleyen yıllarda, Muhammed'in emrindeki kuvvetler ile Mekkeliler Bedir, Uhud ve Hendekte olmak üzere 3 defa karşı karşıya gelmiştir. 628 yılında 10 yıl savaş yapılmayacağına dair yapılan Hudeybiye Antlaşmasını Mekkelilerin himayesindeki bir kabilenin bozması ile Muhammed komutasındaki güçler Mekke'yi kuşatmış, çok az bir direncin ardından 11 Aralık 629 tarihinde Mekke fethedilmiştir. Muhammed Mekke'nin fethedilmesi sonrası bazı istisnalar koyarak genel af ilan etmiş ve Kabe'yi putlardan arındırmıştır. Mekke'nin alınması sonrasında İslam dini, Arap Yarımadası'nda üstünlük sağlamaya başlamış ve hızla yayılmıştır.

Muhammed 632 yılında Veda Haccı'nı gerçekleştirdikten ve bu hac sırasında Veda Hutbesi'ni irad ettikten kısa bir süre sonra rahatsızlanmış ve Medine'de vefat etmiştir.

Müslümanlar, kendisinden bahsederken genellikle "peygamber efendimiz", "peygamberimiz" veya "Allah Resulü" derler. Türk-İslam kültüründe ise adından önce "Hazreti", sonra ise "sallallâhu aleyhi ve sellem" (Arapça: صلى الله عليه وسلم -Anlamı: "Allah'ın salat-u selamı O'nun üzerine olsun.") şeklinde deyimler (salavat) kullanılır. Yazıda Hz. Muhammed (s.a.v) şeklinde kısaltılan bu ifadelerle ona karşı saygı ve sevgi ifade edilir.

İsmi ve sıfatları
Arapça tam adı: محمد بن عبد الله بن عبد المطلب بن هاشم بن عبد مناف القرشي Türkçeye transkripsiyon ile Muhammed bin Abdullah bin Abdulmuttalib bin Haşimi bin Abdulmenaf El Kureyşi ya da daha kısa olan Muhammed bin Abdullah bin Abdulmuttalib El Haşimi olarak geçer. Bu isim Türkçeye, Kureyşli Abdulmenaf oğlu Haşim oğlu Abdulmuttalib oğlu Abdullah oğlu Muhammed olarak tercüme edilebilir.

Muhammed Arapçada "övgü" kökü olan "hamd" fiilinden türetilmiştir. Mutad övgü alan, övülen manasına gelir. Ayrıca halk tarafından Mustafa, Mahmud veya Ahmed ismiyle de anılır. Ahmed Arapçada "daha çok övülen" anlamına gelir. Künyesi ise Ebu'l-Kasım' (yani Kasım'ın babası)dır. Künye Arap toplumlarında, kişinin ilk doğan erkek çocuğunun ismine nazaran verilir.

İslam inancına göre Muhammed'in geleceği Tevrat'ta ve İncil'de bildirilmiştir. Bir hadise göre; peygamber kendisiyle ilgili olarak, “Benim ismim Kur'ân'da Muhammed, İncil'de Ahmed, Tevrat'ta Ahyed'dir.” demiştir. Bununla birlikte Musevi ve Hristiyan kutsal kitaplarında Muhammed isminden bahsedilmez. Bazı İslam âlimleri İncil'de geçen Faraklit'in ayet ve hadislerde söz edilen İslam peygamberini işaret ettiğini ileri sürmüşlerdir. İslam alimleri ve Hırıstiyan yorumcular arasında Yunanca İncil'de (Yuhanna 14, 16) geçen parakletos (Faraklit) kelimesinin Arapçaya tercümesinde ortaya çıkan ve Arapçanın özelliğinden kaynaklanan farklı okunuş şekilleriyle ilgili bir tartışma bulunmaktadır.

Hayatı
Muhammed'in biyografisi ile ilgili anlatılar başlangıçta hadis külliyatları içerisinde yer almış, daha sonra siyer olarak bağımsız bir çalışma alanına dönüşmüştür. Bazıları peygamberlik kanıtı olarak da ileri sürülen bu bilgiler içerisinde tarihi olan ile efsane olan arasında ayrım yapma önemli bir problem olarak araştırmacıların önünde durmaktadır. Bunun ötesinde, çelişkili bilgiler eş ve çocuklarının sayısı ve bunların kimler olduğu gibi alanlarda da kendisini gösterir.

Mekke hayatı

Doğum tarihi
Muhammed Fil yılı'ında Mekke'de doğdu . Bu tarih kesin olarak bilinmemekte ve geriye dönük yapılan hesaplamalar ile bazı kaynaklarda 570, bazı kaynaklarda da 571 yılı olarak geçmektedir.

Hindistanlı Müslüman ilim adamı Prof. Muhammed Hamidullah Muhammed’in doğum tarihinin 12 Rebiulevvel (17 Haziran 569) ; Mısırlı astronomi âlimi Mahmut Paşa el-Felekî 9 Rebîülevvel (20 Nisan 571) olarak hesaplamışlardır. Daha sonra Beaumont Burnaby Sherrard, Mahmut Paşa el-Felekî'nin hesaplamalarındaki bazı yanlışları ortaya koymuştur.
Lawrence I. Conrad (1987) ise kaba bir hesapla 570 yılı olarak vermektedir.

Çocukluğu
Babası Abdullah bin Abdulmuttalib, annesi Amine'nin Hazreç kabilesinden Nennaceler'den Vehb bin Abdulmenaf'ın kızı Ayşe'dir. Muhammed daha doğmadan babası vefat etti. Yetiştirilmesini dedesi Abdülmuttalib üzerine aldı ve torununa "Muhammed" adını verdi. Muhammed o sıralarda Mekke'de bulunan Beni Sa’d kabilesinden Halime adlı bir kadına emanet edildi.[27] Muhammed’i ondan önce amcası Abduluzza’nın cariyesi Süveybe emzirdi. Muhammed üç yaşına kadar annesi Amine’nin de gözetimiyle sütannesi Halime'nin yanında kaldı, daha sonra Mekke’ye, annesinin yanına döndü.

Muhammed altı yaşında iken annesi Âmine ve bakıcısı Ümm-ü Eymen’le birlikte akrabalarını görmek için Medine’ye gitti. Bir ay Medine’de kaldıktan sonra Mekke’ye dönüşte Ebva’ya ulaştıklarında annesi vefat edip orada defnedildi. Cariyeleri Ümmü Eymen onu Mekke’ye getirip dedesi Abdulmuttalip’e teslim etti. Dedesi, yetiştirmesi için onu, oğlu Ebu Talip’e bıraktı.

Gençliği
Muhammed peygamberliğinden önce Nur Dağındaki Hira Mağarasına çekilerek Mekke'den uzaklaşırdı.

Rivayetlere göre Muhammed dokuz yaşındayken amcası, ticaret yapmak için gittiği Suriye’ye onu da götürmüş, bu gezide Busra kasabasında Bahira isminde Hıristiyan bir rahib onun peygamber olacağını haber vermiştir. Muhammed on yedi yaşındayken de amcası Zübeyr bin Abdülmuttalib ile Yemen’e gitti. Bu gezilerin Muhammed'in bilgi, görgü ve zihinsel alt yapısının oluşumunda etkin rol oynadığına inanılmaktadır. Ayrıca gençliğinde amcaları ile birlikte Kureyş ve Kays kabileleri arasındaki Ficar Savaşı’na katıldı. Ticarete olan ilgisi daha sonra kendisi ile evlendiği Hatice ile tanışmasına neden oldu ve onun sermayesi ile ticarete başladı.

Muhammed gençliğinde çevresinden gelen paganist görüş ve uygulamalarla ilgilenmedi. Kendisi, aynı dönemde herhangi bir puta tapmamakla birlikte, başkalarının tapınmalarına da açıkça karşı çıkmadı. Kur'an'daki “...oysa önce, kitap nedir, iman nedir sen bilmezdin” (Şura Suresi: 52) ve “Allah seni sapıklıkta bulupta hidayete erdirmedi mi” (Duha Suresi: 7) ifadelerinin kendisinin İslam öncesi durumunu anlattığına inanılmaktadır.

İlk vahiy
İslam'a göre, Muhammed 40 yaşına yaklaştığında toplumdan uzaklaşarak Mekke’nin kuzeyinde, Nur dağı'ndaki Hira mağarasında inzivaya çekilmeyi ve burada vakit geçirmeyi adet edinmiş, bu durum 1-2 yıl devam etmiştir. 610 yılının bir Ramazan gecesi (Kadir gecesi) ilk vahyi almıştır. Muhammed'in 610 yılından başlayarak, öldüğü yıl olan 632'ye kadar aldığı vahiyler Kur'an'ı oluşturur. İlk vahiy şu şekilde anlatılır:

Muhammed, Nur dağı Hira Mağarası'nda tefekkürle meşgulken Cebrail adlı melek geldi ve ona "Oku!" dedi. Muhammed "Ben okuma bilmem." dedi. Bunun üzerine Cebrail, Muhammed’i sıkarak, yine "Oku!" dedi. Muhammed tekrar okuması olmadığını söyleyince, Cebrail onu sararak aynı şekilde sıktı ve geri bırakarak "Oku!" dedi. Muhammed "Ben okuma bilmem, söyle ne okuyayım" diye karşılık verince Cebrail, Alak Suresi'nin ilk ayetlerini okudu: "Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O Rab ki kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediği şeyleri öğretendir."
İslam'a göre Cebrail'in kaybolmasının ardından Muhammed evine dönmek üzere yola çıktı, etraftan binlerce ses: "Ey Muhammed selam olsun! Ya Resulullah, sana selam olsun!" diyordu. Dönüp baktığında taş ve ağaçlardan başka bir şey göremiyordu. Evine geldiğinde yatağına yattı ve "Beni örtün dedi. Uyandığında başından geçenleri Hatice'ye anlattı. Ardından Hatice'nin önerisiyle Haice'nin amcasının oğlu olan Varaka bin Nevfel'e gittiler. Yaşlı bir Hristiyan bilgini olan Varaka bin Nevfel anlatılanları duyunca "Kuddûs... Bu gördüğün Melek yüce Allah'ın Musa peygambere gönderdiği Ruhu'l-Kudüstür. Sen de bu ümmetin peygamberisin. Keşke kavminin seni yurdundan çıkaracağı zaman sağ olup sana yardım edebilsem." dedi. Bu konudaki bir başka rivayete göre Varaka’nın, “Korkarım ki ona gelen, Cebrail’den başkasıdır. Çünkü bazı şeytanlar, bir kısım insanı saptırmak için Cebrail sûretine girip ona benzerler. Amaçları akıl sahibi kişileri, deli ve mecnûn etmektir.” diye görüş bildirdiği, bunun üzerine “Nûn, kaleme ve yazdıklarına ant olsun ki, Rabbinin nimeti sayesinde sen mecnûn değilsin” (68:1-2) ayetlerinin indiği kaydedilir.

Bu olayın ardından vahiy 3 yıl süreyle kesintiye uğramıştır. Bu dönem Fetretu'l Vahiy olarak adlandırılır.

İslam'a çağrı, ilk Müslümanlar, tepkiler
Muhammed, Mekkeli paganların yanı sıra, Yahudi ve Hıristiyanları da dinlerinin aslının bozulduğu iddiaları ile İslam'a davet etmiştir.

Sünnilere göre Muhammed’in çağrısına ilk uyan, eşi Hatice oldu. Onu amcası Talip’in oğlu Ali, azatlı kölelerden Zeyd bin Harise ve Ebu Bekir izledi. Şia'ya göre ise ilk Müslüman amcasının oğlu Ali bin Ebu Talib'dir.

Muhammed’in çağrısı, kendi mevkilerinin tehlikeye girebileceğini düşünen kişileri tedirgin etti. Kâbe’den putların kaldırılması, ticareti engelleyeceği ve birtakım alışkanlıklara son verileceği için büyük tepki ile karşılandı. Bu dönemde İslam dinini kabul edenlerin büyük bir çoğunluğu dinlerini gizlemek zorunda kaldılar. Belli bir süre sonra Muhammed önce akrabalarını, ardından Safâ tepesi ne çıkarak tüm Mekke halkını açıktan açığa Müslüman olmaya çağırdı. İlk müslümanlar ağır hakaret ve işkencelere katlanmak zorunda kaldılar.

Bir bölüm müslüman, kendilerine yapılan işkenceler artınca Habeşistan’a göç etmek zorunda kaldı. İki dalga hâlinde göç edenler, bir süre sonra Muhammed’in Mekkelilerin Müslüman oldukları ve Muhammedle anlaştıkları (Garanik) yolunda aldıkları bir haber üzerine geri döndülerse de Mekke’ye geldiklerinde bunun doğru olmadığını öğrenince yeniden gittiler. Bu arada iki güçlü ve önemli mevki sahibi kişi olan Ömer ve Hamza’nın müslümanlığı kabul etmeleri müslümanların moral ve cesaretlerini artırdı; Kâbe’de açıkça namaz kıldılar.

Muhammed’in, amcası Ebu Leheb dışındaki akrabalarından yardım görmesi ve Mekke önde gelenlerinden bazılarının müslüman olmaları, putperest inancına sahip kişilerin tepkilerini daha da artırdı. Muhammed, eşi Hatice ve amcası Ebu Talib’in ölmeleri üzerine Mekkeliler’in müslüman olmaları konusunda ümitsizliğe kapılarak Taif’e yerleşmek istedi. Ancak burada tepki daha da büyük oldu ve Muhammed geri dönmek zorunda kaldı. Tüm bu olaylara karşın, peygamberliğine olan inancı, düşüncelerini sürekli yaymasını sağladı. Bu inancından cesaret alarak din alanındaki çalışmalarını Mekke dışına taşımaya yöneldi.

İsra ve Miraç

İslam'a göre Muhammed Medine’ye gitmeden bir süre önce, İsra ve Mirac mucizesi meydana geldi: Bir gece, Muhammed, Cebrail’in eşliğinde, önce Mescid-i Aksa’ya gitti. Orada, İbrahim, Musa, İsa ve diğer peygamberlerden bazılarıyla görüştü. Sonra göğün en son katı olan Sidretu’l-Münteha’da, Allah’ın ayetlerini gördükten sonra, aynı gecede Mekke’ye döndü. Ayrıca bu gecede Allah insanların anlayamayacağı bir dil ile konuşmuştur. Bu yolculuğunda, Muhammed’e Cennet ve Cehennem ve bu ikisine girenlerin hâli gösterildi. Sünni inancına göre bu yolculuk esnasında, diğer bazı hükümler yanında beş vakit namaz da farz kılınmıştır. Yine sünni inancında Muhammed bu yolculuğu hem ruh hem beden ile Şii inancında ise sadece ruh ile yapmıştır.

Kur'an'da sadece İsra olayına yani peygamberin geceleyin Mescid-i Aksa'ya gidişine yer verilir. Diğer detaylar ise, genellikle Mi'raç olarak adlandırılır ve hadis kitaplarında anlatılır: Muhammed Mekke’ye dönünce, bu yolculuğunu anlattı. Bunun üzerine Kureyş'liler, O'nu yalanladılar. O'ndan, Mescid-i Aksa'yı kendilerine tarif etmesini istediler. Mescid-i Aksa'dan tam ve doğru olarak cevap verince sustular. Hatta Kureyşlilere, Mi'raca çıkarken yolda gördüğü Kureyşin bir kervanının ertesi günün belirli bir vaktinde geleceğini haber verdi. Aynen söylediği vakitte kervan gelerek Mi'racının doğru olduğunu tasdik ettirdi. Bir anlatıma göre ise kervanın dönüşü 1 saat gecikmiş, ama bu gecikmeyi telafi etmek için Allah güneşin doğuş saatini 1 saat geciktirerek peygamberin sözünün yalan çıkmamasını sağlamıştır.[32] Rivayetlere göre Kureyşliler, Ebu Bekir'e giderek derler ki: “Senin arkadaşın dün gece Kudüs’e, oradan da semaya çıkıp tekrar Mekke’ye döndüğünü söylüyor, ne dersin?” diye sormuşlar, O da: “O söylüyorsa doğrudur!” diye cevap verir.

Akabe biatları

Muhammed, bir Hac mevsiminde Akabe’de Yesribliler (Medineliler) ile görüştü. Medinelilerden, önce altı, sonra on iki kişi müslüman oldu. Medineliler İslam’ı kabul edip memleketlerine döndüler ve İslam’ı anlatmaya başladılar. Ertesi yıl aynı yerde yetmiş üç erkek, iki kadın Medineli müslüman, Muhammed Medine’ye gelip bu kente yerleşirse kendisini koruyacaklarına söz verdiler. Bu anlaşma Mekke’de öğrenilince müslümanlara baskı ve zulüm daha da arttı ve Müslümanlar büyüklü küçüklü topluluklar hâlinde Medine’ye göç etmeye başladılar. Medine’nin, Mekke ticaret yolu üzerinde bulunması ve burada müslümanların giderek çoğalması, Mekkeliler’in çıkarlarına aykırı düştü; bu nedenle Müslümanların Medine’ye göç etmelerine engel olmaya çalıştılar.

Hicret
Müslümanlığa karşı olan Mekkelilerin, baskıyla, Muhammed’i vazgeçirememesi ve Medine’de müslümanların giderek kuvvetlenmesi, durumun kendileri için tehlike yaratacağı düşüncesiyle Daru’n-Nedve dedikleri meclislerinde toplanarak meseleyi görüşmelerine yol açtı.

Görüşmelerde yerleşik düzeni tehdit eden islamın hızla büyüdüğü ve Muhammed’in bu çalışmalarını durdurmak gerektiği merkezinde birleşildi. Mekke’nin ileri gelenleri bu kararı alınca, nasıl hareket edecekleri ve hangi yöntemleri uygulayacakları konusunda görüşmeye başladılar. İlk önce şu görüş ortaya atıldı: “Muhammed’i prangaya vurup hapsedelim!” Bu kabul edilmeyince: “Onu memleketimizden sürgün edelim; ne hâli varsa görsün!” denildi. Bu görüş de kabul edilmeyince, İslam'ı sevmeyen ve onu çok tehlikeli bulan Amr bin Hişam: “Benim görüşüme göre, onu öldürmekten başka çaremiz yoktur. Bunun için de, her kabileden birer genç seçelim. Her birine de birer keskin kılıç verelim. Bunların hepsi birden, kararlaştırdığımız yer ve zamanda Muhammed’i pusuya düşürerek öldürsünler; biz de ondan kurtulalım! Böyle olursa, onun kan davası bütün kabilelere düşeceğinden ve ailesi olan Benu Abdi Menaf, herkese savaş açamayacağından, diyete razı olurlar, biz de diyetlerini veririz!” dedi. Bu görüş kabul edildi.

Gece suikastçiler, Muhammed’in evini sararak, onu öldürmek için uyumasını beklediler. İslam inancına göre, Allah, onların oyununu Peygamber’e bildirdi ve Ali, Muhammed'in yerine geçti. Suikastçılar yorganı açıp yatakta Ali´yi görünce çok şaşırdılar ve durumu üslerine anlatmak üzere gittiler. Muhammed, evden çıkarak Ebu Bekir’in evine gitmiş ve hicret için geldiğini söylemiş, rivayete göre Ebu Bekir’in evinde bir süre oturduktan sonra beraberce, Medine´ye hareket etmişlerdir. Muhammed’in hicret ettiğini öğrenen Mekkeliler, onları bulup getirene yüz deve vaat etmişti. Amr ibni Hişam ve yanındakiler arama için Ebu Bekir’in evine gelince Ebu Bekir’in kızı Esma, onlara nerede oldukları konusunda bir şey söylemedi. Bunun üzerine Amr, Esma’ya şiddetli bir tokat attı.

Mekkeliler, Muhammed hicret edecek olursa, bir kısmı İslam’ı kabul etmiş olan Medine’ye gideceğini biliyorlardı. Muhammed bunu düşünerek, Medine yoluna değil, tam tersi istikametinde, Mekke’nin güneybatısına düşen Sevr dağına doğru hareket etti. Muhammed, Ebu Bekir ile Sevr mağarasında üç gün bekledi.

Bu sırada Mekkeliler, her tarafta Muhammed’i arıyordu. Becerikli bir iz sürücüsü, Mekkelileri Sevr mağarasına kadar getirmişti. Ancak İslam inancına göre bu sırada bir mucize olmuş, bir örümcek mağaranın ağzına ağ örmüş ve bir güvercinde yuvasını mağara girişine kurmuştu. Askerler mağaranın yanına gelince, Ebu Bekir endişelenmeye başladı. Muhammed, onu teselli etti : “Tasalanma, Allah bizimle beraberdir.” Mekkeliler mağara girişindeki örümcek ağını ve güvercin yuvasını görünce içeride kimse olamayacağını düşünerek geri döndüler.

Muhammed ve Ebu Bekir 20 Eylül 622’de, Medine yakınlarındaki Kuba’ya ulaştılar. Muhammed, tekbir ve ilahilerle karşılandı; Kuba’ya varır varmaz Kuba Mescidi’ni inşa ettirdi. Burada Külsüm bin Hedm’e konuk oldu. Muhammed, on gün dinlendikten sonra, yanında bulunan ashabı ile beraber Medine’ye hareket etti. Bu sırada Ali de Kuba’ya vardı.
Muhammed, Medine' de tüm Medinelilerce bekleniyordu. Muhammed Medine’de, Beni Salim mahallesinde Cuma Namazı'nı kıldı ve ilk hutbesini verdi. Medine’de Ebu Eyyub el-Ensari’nin konuğu oldu. Medine´ye girdiğinde halk Peygamberlerinin kendi evlerinde kalması konusunda tartışınca Muhammed bir öneri sundu "devesinin ilk çökeceği yere evinin yapılması" ve halk bunu kabul etti. Devesinin ilk çöktüğü yere bir Mescid ve kendi ailesinin kalması için mescide bitişik odalar yaptılar. Mescidin bir yanına da barınaksız kişilerin kalabilmeleri için “Suffa” adı verilen bir yer yapıldı, burada kalanlara “Ashab-ı suffa” denildi.

Medine hayatı
Mescid-i Nebevi'den bir görünüm. Muhammed, bir hadisinde şöyle der: "Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram haricinde diğer mescitlerde kılınan namazlardan bin kat hayırlıdır."

Medine (asıl adı Yesrib olan şehre Müslümanlarca Medinetü'n Nebi, sonra da kısaca Medine adı verildi) halkı, Mekke’den göç edenlerden (Muhacir) ve bunlara yardımcı olduklarından dolayı Ensar adını alan yerli halk (Yemen kökenli Evs ve Hazreç kabileleri ile Beni Kureyza, Beni Kaynuka, Beni Nadir adlı Yahudi kabilelerden oluşuyordu. Bunlar arasında birlik sağlamak oldukça güçtü. Medine sınırları yakınlarında Hayber vb. yerlerde yaşayan Yahudiler, varlıklı kişiler olduklarından, çevre üzerinde etkiliydiler. Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki geleneksel düşmanlığın yeniden alevlenme olasılığı da vardı. Ayrıca Ensar ile Muhacirleri kaynaştırmak, çözülmesi gereken bir sorundu. Muhammed, bütün bu kesimleri birleştirip bağdaştırmak amacındaydı. Ancak her şeyden önce çok yoksul olan göçmenlerin durumlarının düzeltilmesi gerekiyordu. Muhammed Muhacirleri yerli halk ile kardeş ilan ederek, onlara yardım etmelerini sağladı. Yahudiler ile açılan aralarını düzelterek Medine kent devletini kurdu. Farklı kesimlerin hak ve yükümlülüklerini saptayan 47 maddelik bir tür Medine Antlaşması'ı benimsendi.

Medineli Yahudiler Müslümanlığa karşı çıktılar, İslama ve müslümanlara karşı olumsuz tutumlardan vazgeçmediler. Bazılarının Müslüman görünerek eski dinleri üzerine devam ettikleri rivayet edilmektedir.

Mekkelilerle savaşlar

Medine'ye göç edenlerden kalan mallarının yağmalanmasına karşılık Muhammed, Mekkeye giden kervanlara saldırmak isteyen Müslümanların ısrarlı taleplerine onay verdi. Büyük bir kervana saldırmak isteyen Müslümanlar ile bunu haber alan Mekkeli kuvvetler arasında Bedir kuyularının olduğu bölgede yapılan muharebede (13 Mart 624) 305 kişilik Muhammed komutasındaki Müslümanlar, komutanları Amr İbni Hişamı da öldürerek 950 kişilik Mekke kuvvetlerini bozguna uğrattı. Bir yıl sonra bu kez Ebu Süfyan komutanlığında 3000 piyade ve 200 süvari ile Medine'doğru yola çıkan Mekke kuvvetleri Uhud dağı eteklerinde yaklaşık 1000 kişilik Medine ordusu ile 19 Mart 625'de karşılaştı. Uhud Muharebesi olarak adlandırılan bu savaş sırasında bozguna uğramış Mekke kuvvetleri, Muhammed'in emrini dinlemeyerek dağın arkasından dolaşan geçidi kontrol etmek üzere konuşlanmış okçuların yerinden ayrılmasından faydalanan süvarilerin desteği ile tekrar toparlandı ve üstünlük sağladı. Taraflar şehirlerine geri döndüler. Daha sonra Müslümanların Mekke kervanlarına saldırıları devam etti. 31 Mart 627'de 10.000 savaşçısı ve 600 atlısı ile Medine'ye saldırmaya gelen Mekkelilere karşı Medineliler Muhammed komutasındaki 3000 piyade ile şehirde savunma savaşı yapmaya karar verdi. Selman-ı Farisi'nin teklifiyle şehrin bazı stratejik yerlerine hendekler kazılmasından dolayı Hendek savaşı olarak adlandırılan bu savaş bir kuşatmaya dönüştü. Bir ay süren kuşatma havanın soğuması ve fırtına çıkması ile kaldırılması Medinelilerin zaferi olarak kaydedildi.

Hudeybiye Antlaşması ve Mekke'nin Fethi

Muhammed ve ashabı, Beytullah ziyareti için Mekke'ye doğru yola çıktı. Mekkelilerin Müslümanları savaş için geldiklerini zannederek ile korkuya kapıldılar, anlaşma teklif ettiler. Hudeybiye Köyü'nde, 628 yılında 10 yıl savaş yapılmayacağına dair anlaşma yapıldı. Bu anlaşmayı Mekkelilerin himayesindeki bir kabilenin bozması ile Muhammed komutasındaki güçler Mekkeyi kuşattı ve ufak bir kaç saldırı dışında direniş olmadan 11 Aralık 629'da Mekke fethedildi. Muhammed Mekke'ye girer girmez genel af ilan edildiğini bildirdi ve Ebu Süfyan'a bildirdiği şekilde, kimseye dokunulmayacağını ilan etti. Ardından içerisinde 360 put bulunan Kabe'ye yöneldi. İsra Suresi'nin 81. ayetini okuyarak putları birer birer devirdi ve daha sonra da beraberindeki Müslümanlarla Kabe'yi tavaf etti. En önemli ticaret merkezlerinden Mekke'nin fethedilmesinden sonra Muhammed'in insanları çağırdığı İslam dini Arap yarımadasında üstünlük sağlamaya başladı.

Ölümü

632 yılının Mart ayında (9 Zilhicce) arefe günü 100.000 den fazla Müslüman'a Arafat vadisindeki Rahmet Dağı'nda verdiği son hitabesine veda hutbesi denir.

Veda Haccı'ndan sonra Medine'ye dönen Muhammed kısa bir süre sonra hastalandı. Son anlarında Ayşe ve kızları yanındaydı. Rivayete göre Muhammed, ölümü öncesinde hastalığının en şiddetli anlarında kâğıt-kalem getirilmesini istedi. Müslümanların yollarını şaşırmamaları için bir yazı yazdıracağını söyledi. Ancak daha sonra bundan vazgeçti.
Son tavsiyesi "Ellerinizdeki kölelerinize iyi davranınız, namaza dikkat ve devam ediniz!" şeklinde oldu. Başı Ayşe'nin göğsüne dayalı şekilde kelime-i şehadet getirdi. Ağzından dökülen son cümle "Allahümme er-refikül ala..." şeklindeydi. Bu şekilde 8 Haziran 632 yılı pazartesi günü vefat etti.

Vefat haberini duyan ashab hemen evine geldi. Ömer onun öldüğünü kabullenemiyordu. Ebubekir "Şayet Muhammed'e tapıyor idiyseniz, bilin ki Muhammed öldü. Yok, şayet Allah'a tapıyorsanız, bilin ki Allah bâkidir." diyerek insanları yatıştırdı. Daha sonra şu ayeti okudu.

Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse, Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır.(Al-i İmran 144)

Peygamber Mescid-i Nebi'nin yanında mezarına defnedildi.

Özel Hayatı


Soyu

İsmail peygamber soyundan, Adnaniler kavminden, Kureyş kabilesinin Haşimoğulları sülalesinden gelir. Rivayet edilen soy silsilesi şöyledir : Muhammed, Abdullah, Abdulmuttalib, Haşim, Abd-i Menaf, Kusay, Kilab, Mürre, Kâb, Lüeyy, Galib, Fihr, Mâlik, Nadr, Kinane, Huzeyme, Müdrike, İlyas, Mudar, Nizar, Maad, Adnan

Ayrıca Muhammed, kendi soyunun İbrahim'den geldiğini ifade eder: Allah, İbrahimoğullarından İsmail'i, İsmailoğullarından Kinaneoğullarını, Kinaneoğullarından Kureyş'i, Kureyş'ten Beni Hâşim'i, Beni Hâşim'den de beni seçmiştir.

Görünüşü

İslam adetleri Muhammed'in resminin çizilmesini hoş görmediği için onu sözle tasvir etme yöntemi tercih edilmiştir. Osmanlı hattatları bu anlatımları hilye adı verilen bir sanat hâline getirmişlerdir. Hilyelerde genellikle tercih edilen rivayette Ali bin Ebu Talib Muhammedi şu şekilde vasfetmiştir. Hilye içeriğinin birkaç yüzyıl sözlü olarak devam eden hadis ve rivayet kültürüne dayalı olması anlatımlardaki içeriğin özgünlüğü ve gerçekliği konusunda hadis ve siyerin içeriği ile aynı sakıncaları taşımaları sonucunu doğurmaktadır.
"Hazreti Peygamberin boyu ne çok kısa, ne de çok uzundu, orta boyluydu. Ne kıvırcık kısa ne düz uzun saçlı; saçı, kıvırcıkla düz arasında idi. Değirmi (yuvarlak) yüzlü, duru beyaz tenli, iri ve siyah gözlü, uzun kirpikliydi. İri kemikli ve geniş omuzluydu. Göğsü, ortadan karnına kadar kılsızdı. İki avucu ve tabanları dolgundu. Yürüdüğü zaman, sanki yokuş aşağı iner gibi rahatlıkla ilerlerdi. Sağına ve soluna baktığında bütün vücuduyla dönerdi. İki omuzu arasında "Nübüvvet mührü" vardı. Bu Onun sonuncu peygamber oluşunun nişanesi idi. O, insanların en cömert gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak huylusu, en arkadaş canlısıydı. Kendilerini ansızın görenler Onun heybeti karşısında sarsıntı geçirirler, fakat üstün vasıflarını bilerek sohbetinde bulunanlar ise, Onu her şeyden çok severlerdi".
Evlilikleri
Muhammed kesin sayısı bilinmeyen, çok sayıda evlilik, cariye edinme, sözlenme, ayrılma ve müt'a gibi ilişkiler yaşamıştır. Prof Dr. Mehmet Soysaldı Muhammed'in hayatı boyunca on iki kadınla evlendiğini belirtir. Ancak bu bilgi başka kaynaklarda aynı anda evli bulunduğu kadınların sayısı olarak ifade edilmektedir. Eşlerinden Kureyş kabilesinden olanlar Hatice, Sevde binti Zem’a, Aişe, Hafsa, Ümmü Habibe ve Ümmü Seleme'dir. Kureyş kabilesinden olmayan Arap eşleri Zeynep binti Cahs, Meymune binti Haris, Zeynep binti Huzeyme ve Cüveyriye binti Haris'dir. Arap olmayan eşleri ise Mariyye el-Kıptiyye ve Safiyye binti Huyey'dir.

Hatice

Muhammed Mekkeli, zengin bir kadın olan Hatice'nin üzerinde iyi bir izlenim bıraktı ve Hatice'nin evlenme teklifini kabul ederek onunla evlendi. Evlendiklerinde Muhammed 25, Hatice ise 40 yaşlarındaydı. Hatice ölünceye kadar başka eş almadı.Muhammed'in Haticeden 2 oğlan 4 kız olmak üzere 6 çocuğu olmuştur.

Diğer eşleri
Hatice vefat ettikten sonra 2,5 yıl evlenmedi. Ancak sonrasında Havla bint Hakim'in tavsiyesiyle önce dul ve yaşlı bir kadın olan Sevde binti Zem’a ile evlenmiş kısa bir süre sonra da genç bir kız olan Aişe bint Ebu Bekir ile sözlenmiştir. Ancak sözlendiğinde henüz küçük yaşta olan Aişe ile 3 yıl sonra yani hicretten sonra evlenmiştir. Aişe Muhammed'in önceden evlilik yapmamış tek eşidir. Aişe'nin sözlendiğinde 6, evliliğinde ise 9 yaşında olduğu değişik kaynaklarda zikredilmektedir.

Medine'ye hicretten sonra Muhammed savaşlarda ölen Müslümanların dulları olan 3 kadınla (Uhud'da ölen Huneys b.Huzafe'nin dulu Hafsa bint Ömer bin Hattab[52], Bedir'de ölen Ubeyde b. el-Haris'in dulu Zeyneb bint Huzeyme, Uhud'da ölen Abdullah bin Abdilesed'in dulu Hind el-Mahzumiye -Ümmü Seleme), bazı önemli kabilelerle akrabalık bağı kurmak için 5 kadınla[42] (Mustalik oğullarının reisi el-Haris’in kızı Cüveyriye, Kureyş lideri Ebu Süfyan'ın kızı Ümmü Habibe , Medine Yahudilerinden Nadir Oğulları kabilesi reisi Huyey b. Ahtab’ın kızı Safiyye , Âmir b. Sa’sa’a kabilesinden Meymune, Mısır Mukavkısı'nın hediyesi Mariye el-Kıpti ) ve evlatlığı olan Zeyd'in ayrıldığı hanımı ve halasının kızı olan Zeynep binti Cahş ile evlenmiştir.

Çocukları
Muhammed'in ilk eşi Hatice'den 2 oğlu 4 kızı olmuştur. Oğulları Kasım ve Abdullah'dır. Muhammed'in Ebu'l Kasım (Kasım'ın babası) olan künyesi Hatice'den olan ilk oğluna dayanır. Oğulları küçük yaşlarda öldü. Kızlarının isimleri ise Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm ve Fatıma dır. En küçük kızı Fatıma, özellikle Şii mezhebinde kutsanır ve ikinci Meryem olarak anılır. Fatıma, Muhammed'in İslam tarihi açısından en fazla iz bırakan çocuğu ve soyunu devam ettiren tek kızıdır. Muhammed'in kızları arasında Fatıma'dan sonra en fazla bilgi sahibi olunan diğer kızı Zeynep'tir. İslam geleneğinde Şerif ile Seyyidlerin soyları Fatma ve Ali yoluyla Muhammed'e dayandırılır. Muhammed'in Hatice'den sonraki evliliklerinden Eşi Mariye’den olan oğlu İbrahim dışında çocuğunun olmamış ve İbrahim iki yaşında vefat etmiştir.

Yazar Turan Dursun'a göre Muhammed'in ilk eşi Hatice'den olan çocuklarının sayısı konusunda görüş birliği yoktur. Tursun, bu sayının 8, 9, 10 veya 11 olduğunu ve bu çocukların Haticenin kızkardeşinden kalma yetimleri olabileceğini de belirtir.

İslam lideri olarak Muhammed
İslam geleneğinde bir rivayet zinciri ile Muhammed'e isnad edilen söz, fiil ve davranışlara Hadis, bunların tatbikine Sünnet denir. Hadis ve sünnet, İslam şeriatında Kuran'dan sonra ikincil kaynaktır. Muhammed'in kendi sağlığında hadislerin yazılmasını yasakladığı ifade edilmektedir. Bu yüzden hadisler peygamberin ölümünden ancak yaklaşık iki asır sonra kâğıda dökülmeye başlanmıştır.

Eleştiriler

Muhammed'in hayatıyla ilgili mistik-destansı unsurlarla süslenen ayrıntılı hikayeler Ahmediyye, Muhammediyye gibi siyer ve meğazi kitaplarında yer alır. Bilimsel araştırma sınıfında olanlar bir kenara bırakılacak olursa, her eğilimin kendi Muhammed figürünü yarattığı bu hikayelere toplumun ve din mesleğinde çalışanların ilgisinin gerçeklik ve nesnellik yerine, "hikayelerin gücü" üzerinden devam ettiği, bu ve benzeri anlatıların tarih boyunca dinlenmeye devam ettiği söylenebilir.

Orta çağda bazı Yahudi yazarların Muhammed’i Tevrat'ta kendisinin peygamber olduğuna inanan kişiler için kullanılan ha-meshuggah ("kötü adam") şeklinde tanımladıkları görülür. Martin Luther Muhammed’i şeytan veya şeytanın ilk doğan çocuğu olarak tanımladı. Orta Çağ döneminde genelikle Avrupa'da diğer Müslüman olmayan topluluklar tarafından Hıristiyan kafiri veya Şeytan'ın kölesi olarak görüldü. Bir Hıristiyan web sitesinde Muhammed’in hayatıyla ilgili eleştiriler; eleştiriler kutsal kitaplarda Muhammed’in haber verilmesi konusu, Muhammed’in yanlış öngörüleri, kişisel yeterlilik, Muhammed’in tanrılaştırılması, insan olarak davranışları, acımasızlığı, islamda kadın-erkek eşitsizliği, evlilikleri, Muhammed ile İsa’nın karşılaştırılması gibi başlıklar altında yapılmıştır.

Diğer bir eleştiri başlığı daha çok Müslüman kökenli yazarlar tarafından öne çıkarılan Kur'an, şeriat ve İslami kavramların kaynaklarına yapılan eleştirilerdir.
Son düzenleyen _Yağmur_; 31 Mayıs 2013 12:43 Sebep: Sayfa düzeni.
Olması Gereken Şeylerin Adını İyilik Yapmak KoymuşIar.