İkinci Britanya İmparatorluğu'nun yükselişi (1783-1815)
Hindistan'da şirket yönetimi Kuruluşunun ardından geçen ilk yüzyılda, Doğu Hindistan Şirketi kendisine 1617 yılında ticaret hakları veren Babür İmparatorluğu'yla mücadele edecek güce sahip olmadığından Hint altkıtası ile ticarete odaklandı. Bu 18. yüzyılda Babürlerin duraklamaya girmesiyle değişti ve 1740'larla 50'lerdeki Karnatik Savaşları sırasında şirket Fransız Doğu Hindistan Şirketi'yle mücadele etti. 1757 yılındaki Plassey Muharebesi'nde Robert Clive önderliğindeki Britanyalıların Bengal navabı ve Fransız müttefiklerini yenmesi şirketin Bengal'de kontrolü ele geçirmesini ve Hindistan'da önemli bir askeri ve siyasi güç haline gelmesini sağladı.[48] Bunu takip eden onyıllarda kontrolü altındaki bölgelerin yüzölçümü gittikçe arttı. Şirket kontrolü altındaki bölgeleri ya doğrudan ya da çoğunluğu sepoylardan oluşan İngiliz Hint Ordusu'yla tehdit ettikleri yerel yöneticiler aracılığıyla yönetmekteydi. Britanya Hindistanı zaman içerisinde imparatorluğun en önemli bölgesi haline geldi ve "Kraliyetin Mücevheri" takma adıyla bilinmeye başladı. Roma İmparatorluğu'ndan daha büyük bir alanı kapsayan koloni Britanya'nın dünyanın en büyük gücü olmasını sağlayan gücün en önemli kaynağıydı.
Robert Clive'ın Plassey Muharebesi'ndeki zaferi Şirket'in sadece ticari değil, askeri bir güç de olmasını sağladı.
On Üç Amerika Kolonisi'nin kaybı 1760 ve 70'lerde On Üç Koloni ile Britanya arasındaki ilişkiler gittikçe gerginleşti. Bunun ana sebebi Amerika'daki kolonicilerin Britanya Parlamentosu'nun kendilerini izinleri olmadan yönetme ve vergilendirmeye yönelik denemelerine olan tepkisiydi, bu tepkiler o dönemde "No taxation without representation" ("Temsil olmadan vergilendirme yok") sloganıyla özetlendi. Amerika'daki kolonilerde yaşayanların İngilizlere sağlanan haklar konusundaki statüsünde yaşanan anlaşmazlıklar Amerikan Devrimi'ne ve 1775 yılında Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nın çıkmasına yol açtı. Ertesi yıl, Amerika'daki kolonilerde yaşayanlar Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) bağımsızlığını ilan etti. Fransa, İspanya ve Hollanda'nın yardımıyla ABD 1783 yılında savaşı kazandı. Britanya'nın o dönemde en fazla nüfusa sahip olan kolonisi olma özelliğine sahip Britanya Amerikası'nın önemli bir bölümünün kaybı tarihçiler tarafından Britanya'nın Amerika'ya odaklandığı "birinci" imparatorluktan bunun yerine Asya, Pasifik ve daha sonra Afrika'ya odaklandığı "ikinci" imparatorluğa geçiş tarihi olarak kabul edilir. Adam Smith, 1776 yılında yayınlanan eseri Ulusların Zenginliği'nde kolonilerin gereksiz olduğunu, serbest ticaretin sömürgeci genişlemenin ilk döneminde izlenmiş ve İspanya'yla Portekiz'in korumacılığına dayanan merkantilizm politikasının yerini alması gerektiğini savunmuştır. 1783'ten sonra bağımsız ABD ile Britanya arasındaki ticaretin büyümesi görünürde politik kontrolün ekonomik başarı için şart olmadığını savunan Adams'ın görüşlerini doğruladı. İki ülke arasındaki gerginlik Napolyon Savaşları döneminde yükseldi. Bu dönemde Britanya ABD'nin Fransa'yla olan ticaretini kesmeye ve Britanyalı denizciler Amerikan gemilerine girip Britanya doğumlu kişileri zorla Kraliyet Donanması'na almaya çalıştı. 1812 yılında ABD savaş ilan etti ve taraflar birbirlerinin topraklarını işgal etti; ama 1815 yılında imzalanan Ghent Antlaşması savaş öncesindeki sınırlarına geri dönülmesini sağladı. Amerika'daki olaylar, ABD'nin bağımsızlığını kazanmasının ardından ülkeden kaçan 40 bin ila 100 bin[56] Britanya'ya sadık insanın göç etmiş olduğu Kanada'ya yönelik Britanya'nın politikalarının değişmesine neden oldu. 14 bin göçmenin yerleştiği ve o dönem Yeni İskoçya'nın bir parçası olan Saint John ve Saint Croix nehir vadilerindeki halk Halifax'taki merkezi hükümetten uzak kaldığından şikayet edince 1784 yılında Yeni Brunswick ayrı bir koloni olarak kuruldu. 1791 Anayasa Yasası Fransız ve Britanyalı halk arasındaki gerginliği düşürmek için çoğunluğu Fransızca konuşan Aşağı Kanada ve çoğunluğu İngilizce konuşan Yukarı Kanada eyaletlerini oluşturdu ve Britanya'da kullanılanlara benzer idari sistemler kullanmaya başladı. Bu imparatorluğun otoritesini göstermek ve Amerikan Devrimi'nin liderliğini yapan halk yönetimine benzer bir yönetimin oluşumuna izin vermemek amacını taşımaktaydı.
Cornwallis'in Yorktown'da Teslim Oluşu. Amerikan kolonilerinin kaybı "birinci Britanya İmparatorluğu"nun sonu kabul edilir.
Pasifik Okyanusu'ndaki keşifler 1718'den beri Amerika'daki kolonilere sürgün Britanya'daki çeşitli suçlar için bir ceza olarak kullanılmaktaydı, yılda yaklaşık bin suçlu bu sebepten dolayı Amerika'ya gönderilmekteydi[60]. 1783 yılında On Üç Koloni'nin kaybından sonra Britanya hükümeti Amerika yerine bu iş için alternatif bir yer aramaya başladı ve yeni keşfedilen Avustralya'ya odaklandı.[61] Avustralya'nın batı kıyısı 1606 yılında Hollandalı kaşif Willem Janszoon tarafından keşfedilmiş ve Hollanda Doğu Hindistan Şirketi tarafından Yeni Hollanda olarak adlandırılmıştı; ama bölgeyi sömürgeleştirilmeye yönelik bir çaba sarf edilmemişti.[62] 1770 yılında Güney Pasifik Okyanusu'na doğru bilimsel bir seyahatte olan James Cook Avustralya'nın doğu kıyısını keşfetti, bölge üzerinde Britanya adına hak iddia etti ve Yeni Güney Galler olarak adlandırdı. 1778 yılında Cook'un seyahatindeki bir botanikçi olan Joseph Banks, hükümete Botany Körfezi'nin bir ceza kolonisi için uygun bir yer olduğunu belirten kanıtlar sundu. 1787 yılında körfeze gönderilen ilk mahkumlar yola çıktı, 1788 yılında karaya ayak bastılar.[64] Britanya 1840 yılına kadar Yeni Güney Galler'e suçlu göndermeye devam etti.[65] Avustralya kolonileri özellikle Victoria kolonisindeki altına hücum edilmesi sonucu[66] yün ve altın ihracatından büyük kâr elde etmeye başladı, bu sayede Victoria'nın başkenti Melbourne dünyanın en zengin şehri haline geldi[66] ve Londra'dan sonra Britanya İmparatorluğu'ndaki en büyük şehir oldu.
Seyahati sırasında Cook bunun yanında 1642 yılında Hollandalı kaşif Abel Tasman tarafından keşfedilen Yeni Zelanda'yı da ziyaret etti ve Kuzey ve Güney adaları üzerinde Britanya kraliyeti adına sırasıyla 1769 ve 1770 yıllarında hak iddia etti. İlk başlarda Avrupalılar ile yerel Maori halkı arasındaki ilişki ticaretten ibaretti. Avrupalıların yerleşimi 19. yüzyılın başlarında hızlandı, özellikle Kuzey Adası'nda çok sayıda ticaret istasyonu kuruldu. 1839 yılında Yeni Zelanda Şirketi büyük araziler alıp koloniler kurmaya ilişkin planlarını açıkladı. 6 Şubat 1840 tarihinde kaptan William Hobson ile yaklaşık kırk Maori şefi Waitangi Antlaşması'nı imzaladı. Bu antlaşma çoğu araştırmacı tarafından Yeni Zelanda'nın kuruluş belgesi olarak kabul edilse de belgenin İngilizce ve Maorice versiyonlarına ilişkin yorumlarda var olan farklılıklar nedeniyle bu bir tartışma konusu olmayı sürdürmektedir.
James Cook'un görevi güneyde var olduğu iddia edilen Terra Australis kıtasını bulmaktı.
Napolyon Fransası ile savaş Britanya, Napolyon yönetimi altındaki Fransa'yla yeniden mücadele etmek zorunda kaldı, bu kez savaşta iki taraf arasında ideoloji çatışmaları da mevcuttu. Tehdit altında olan sadece Britanya'nın dünya çapındaki konumu değildi, Napolyon yönetimindeki Fransa diğer kıta Avrupası ülkeleri gibi Britanya'yı işgal etme konusunda tehdit oluşturmaktaydı.Bu nedenle Britanya Napolyon Savaşları'nı kazanmak için büyük miktarda para ve kaynak harcadı. Fransız limanları 1805 yılında Trafalgar'da Fransız ve İspanyol donanmalarına karşı kesin bir zafer kazanan Kraliyet Donanması tarafından abluka altına alındı. Britanya 1810 yılında Napolyon Fransası tarafından ilhak edilen Hollanda'nınkiler da dahil olmak üzere denizaşırı kolonilere saldırdı ve ele geçirdi. Fransa 1815 yılında bir takım Avrupa ülkelerinin kurduğu bir ittifakla mağlup edildi. Britanya barış antlaşmalarından yine kârlı çıktı: Fransa 1797 yılında işgal ettiği İyonya Adaları'nı, 1798 yılında işgal ettiği Malta'yı, bunların yanı sıra Mauritius, St. Lucia ve Tobago'yu; İspanya Trinidad'ı; Hollanda ise Guyana ve Cape Kolonisi'ni Britanya'ya verdi. Britanya ise Guadeloupe, Martinique, Fransız Guyanası ve Réunion'u Fransa'ya, Cava ve Surinam'ı ise Hollanda'ya geri verdi; ama Seylan'ın kontrolünü kazandı (1795-1815).
Waterloo Muharebesi Napolyon'un yeniliş sürecini sona erdirdi.

Köleliğin kaldırılması Britanya'daki kölelik karşıtı hareketten gelen artan baskılar sonucu Britanya yönetimi 1807 yılında imparatorlukta köle ticaretini yasaklayan 1807 Köle Ticareti Yasası'nı çıkardı. 1808 yılında Sierra Leone azat edilen köleler için resmi Britanya kolonisi olarak belirlendi. 1833 yılında kabul edilen Köleliği Kaldırma Yasası ile 1 Ağustos 1834 tarihinde Britanya İmparatorluğu'nda kölelik kaldırıldı (ilk başlarda St. Helena, Seylan ve Doğu Hindistan Şirketi tarafından yönetilen bölgeler yasanın kapsamı dışında bırakılsa da sonradan bu bölgeler de yasanın kapsamı içerisine alındı). Yasaya göre kölelere 4 ila 6 yıllık bir "çıraklık" döneminin ardından özgürlükleri verildi. Britanya Hindistanı, 1909
Britanya'nın imparatorluk yüzyılı (1815-1914) Bazı tarihçiler olarak Britanya'nın "imparatorluk yüzyılı" olarak anılan 1815 ile 1914 yılları arasındaki dönemde yaklaşık 26,000,000 kilometrekarelik toprak ve yaklaşık 400 milyonluk nüfus imparatorluğun bir parçası haline geldi.[80] Napolyon'a karşı elde edilen zafer Britanya'yı Orta Asya'daki Rusya dışında herhangi bir uluslararası rakibi olmayan bir güç konumunda bıraktı. Denizlerde herhangi bir rakibi olmayan İngiltere, daha sonra Pax Britannica olarak bilinecek olan küresel bir polislik politikasını yürürlüğe koydu, dış politikadaysa "muhteşem yalnızlık" olarak bilinen bir politika uyguladı. Kolonilerinde sahip olduğu resmi kontrolün yanı sıra Britanya'nın küresel ticaretteki egemenliği Çin, Arjantin ve Siyam gibi pek çok ülkenin ekonomilerini kontrol edebilmesini sağladı, bu da bazı tarihçiler tarafından "Gayriresmi İmparatorluk" olarak adlandırılmaktadır. Britanya'nın bir imparatorluk olarak gücünün kaynağı olan faktörlerden biri de 19. yüzyılda icat edilen ve Britanya'ya imparatorluğu kontrol etme ve savunma olanağı sağlayan buharlı gemiler ve telgraftı. 1902 yılı itibarı ile Britanya İmparatorluğu "All Red Line" adı verilen bir telgraf ağıyla bağlanmıştı. Britanya İmparatorluğu'nun 1886 tarihli bir haritası. İmparatorluk Britanya kolonileri için geleneksel renk olan pembe renkle gösterilmiştir. 
Asya'da Doğu Hindistan Şirketi Doğu Hindistan Şirketi Britanya İmparatorluğu'nun Asya'daki genişlemesini yürüttü. Şirketin ordusu Kraliyet Donanması ile güçlerini ilk olarak Yedi Yıl Savaşı sırasında birleştimişti, daha sonra iki silahlı güç Napolyon'un Mısır'dan çıkarılması (1799), Cava'nın Hollanda'dan alınması (1811), Singapur (1819) ve Malakka'nın (1824) ele geçirilmesi ve Burma'nın mağlup edilmesi (1826) sırasında iş birliği yaptılar. Şirket, Hindistan'daki üssünden ayrıca Çin'e 1730'lardan beridir afyon ihracatı yapmaktaydı. Qing Hanedanı'nın 1729 yılında koyduğu yasaktan dolayı yasadışı olan bu ticaret, Britanya'dan Çin'e büyük miktarda gümüş akmasını sağlayan çay ithalatını dengelemekteydi. 1839 yılında Çinli yetkililerin Kanton'da 20 bin sandık afyona el koyması, Britanya'nın Çin'e saldırarak Birinci Afyon Savaşı'nı başlatmasına neden oldu, savaş sonucunda Britanya o dönemde küçük bir yerleşim olan Hong Kong Adası'nı ele geçirdi. 1857 yılında Britanyalı subayların emri altında bulunan Hint askerler olan sepoyların ayaklanması geniş çaplı bir çatışmaya dönüştü ve şirketin feshedilip yerine Hindistan'daki kontrolün doğrudan Britanya kraliyetine bağlanmasına yol açtı.[89] Hint Ayaklanması'nın bastırılması altı ay sürdü ve her iki tarafta da büyük miktarda can kaybına sebep oldu. Bunun ardından Britanya hükümeti Hindistan üzerindeki kontrolü eline aldı, hükümet tarafından atanan bir genel vali Hindistan'ı yönetmeye başladı ve Kraliçe Victoria Hindistan İmparatoriçesi olarak taç giydi. Doğu Hindistan Şirketi ertesi yıl feshedildi. 19. yüzyılın sonunda Hindistan'da bir dizi ürün bereketsizliği yaşandı, bu da tahmini olarak 15 milyon kişinin hayatını kaybettiği geniş çaplı kıtlıklara neden oldu. Hindistan'ı yönettiği dönemde Doğu Hindistan Şirketi kıtlıklarla başa çıkmak için herhangi bir politika uygulayamadı. Bu kraliyetin kontrolü ele almasından sonra değişti, her kıtlığın ardından sebeplerini araştırmak ve yeni politikalar yürürlüğe koymak amacıyla bir komisyon kuruldu, bunun ise etkili olması 1900'lü yılların başlarını buldu. Benjamin Disraeli'yi Kraliçe Victoria'yı Hindistan İmparatoriçesi yaparken gösteren 1876 tarihli bir siyasi karikatür. Altyazı "Eski kraliyetler için yenileri!" şekilndeydi.
Rusya'yla Rekabet 19. yüzyılda Britanya ve Rusya, gerileyen Osmanlı, Fars ve Çin imparatorluklarından doğan güç boşluğunu doldurmak için birbirleriyle mücadele etmeye başladılar. Avrasya'daki bu rekabet "Büyük Oyun" olarak bilinmektedir.[92] Britanya'nın bakış açısında göre Rusya'nın Farslar ve Osmanlılara karşı elde ettikleri zaferler Rusya'nın emperyal hedeflerini ve kapasitesini göstermekteydi, bu nedenle Britanya'da Rusya'nın karadan Hindistan'ı işgal edeceğine dair bir endişe baş gösterdi.[93] Britanya Afganistan'ı işgal ederek bunu önceden önlemek istedi; ama Birinci Afgan-İngiliz Savaşı Britanya için felaketle sonuçlandı.[75] Rusya 1853 yılında Türklere ait olan Balkanlar'ı işgal edince Britanya Akdeniz ve Orta Doğu üzerinde Rusların egemen olmasından korktu, bunun üzerine Britanya ve Fransa Rusların deniz gücünü etkisiz hale getirmek için Kırım Yarımadası'nı işgal etti. Sonuç olarak ortaya çıkan Kırım Savaşı'nda yeni modern savaş teknikleri kullanıldı. Savaş Pax Britannica sırasında Britanya ile bir diğer emperyal güç arasında yapılan tek savaştı ve Rusların yenilmesiyle sonuçlandı. Orta Asya'da durum yirmi yıl kadar daha çözümsüz kaldı, bu süre içerisinde Britanya 1876 yılında Belucistan'ı, Rusya ise Kırgızistan, Kazakistan ve Türkmenistan'ı topraklarına kattı. Bir süreliğine bir diğer savaşın kaçınılmaz olduğu düşünülse de 1878 yılında iki ülke etki alanları üzerinde bir anlaşmaya vardı ve 1907 yılında imzalanan Britanya-Rusya Antantı ile diğer öne çıkan sorunlar da çözüme kavuşturuldu.[95] 1904-1905 yıllarındaki Rus-Japon Savaşı sırasında Port Artur Baskını'nda Rus donanmasının yok olması da Britanya'ya bu yönden oluşturduğu tehdidi sınırladı.
Rhodes Heykeli (Özgün adı: The Rhodes Colossus. "Rhodes" sözcüğü İngilizcede Rodos anlamına gelmektedir, bu karikatürde de Cecil Rhodes Rodos Heykeli'ne benzer biçimde resmedilmiştir.) - Cecil Rhodes "Cape'ten Kahire'ye" uzanırken.

Cape'ten Kahire'ye Hollanda Doğu Hindistan Şirketi, Cape Kolonisi'ni 1652 yılında Doğu Hint Adaları'na gidip gelen gemileri için bir durak olarak kurmuştu. Britanya, Hollanda'nın Fransızlar tarafından işgal edilmesi üzerine koloninin Fransızların eline geçmesini önlemek için 1795 yılında koloniyi işgal etti ve 1806 yılında Afrikaner (veya Boer) yerleşimcileriyle birlikte resmen topraklarına kattı. 1820 yılından sonra artmaya başlayan Britanya'dan göç, Britanya hakimiyetinden memnun olmayan çok sayıda Afrikaneri 1830'lu yıllarda ve 1840'lı yılların başlarındaki süreçte kuzeye göç edip çoğunlukla kısa süre yaşayabilen kendi cumhuriyetlerini kurmaya itti. Bu süreçte göçmenlerle Güney Afrika ve Sotholarla Zuluların genişlemeye ilişkin kendi planları olan Britanyalılar arasında sıkça çatışmalar yaşandı. Sonuç olarak Boerler daha uzun ömürlü iki cumhuriyet kurdu: Güney Afrika Cumhuriyeti veya diğer adıyla Transvaal Cumhuriyeti (1852-77; 1881-1902) ve Oranj Bağımsız Devleti (1854-1902). 1902 yılında Britanya 1899-1902 yıllarındaki II. Boer Savaşı'nın sonucu olarak iki devleti de işgal etti. 1869 yılında Akdeniz ile Hint Okyanusu'nu birbirine bağlayan Süveyş Kanalı, Fransa imparatoru III. Napolyon'un yönetimi altında açıldı. Britanya kanala ilk başlarda karşı çıktı;[101] ama açıldıktan sonra stratejik değerinin kısa sürede farkına vardı. 1875 yılında Muhafazakar Benjamin Disraeli başbakanlığındaki Britanya hükümeti borç içerisindeki Mısır hıdivi İsmail Paşa'nın kanaldaki %44'lük payını 4 milyon sterline (2012'de 280 milyon sterlin) satın aldı. Bu stratejik suyolunun doğrudan kontrolünü sağlamasa da Britanya'ya bir baskı gücü verdi. Mısır üzerindeki İngiliz-Fransız ortak denetimi 1882 yılındaki Britanya işgaliyle sona erdi. Fransızlar halen kanalın büyük hissedarlarıydı ve Britanya'nın denetimini zayıflatmaya çalıştılar; ama 1888 yılındaki İstanbul Anlaşması ile anlaşma sağlandı ve kanal tarafsız bir bölge yapıldı. Aşağı Kongo Nehri'nde Fransa, Belçika ve Portekiz'in faaliyetlerinin tropikal Afrika'ya Britanya'nın sistemli bir şekilde nüfuz etmesini tehlikeye atmasından dolayı 1884-85 yıllarındaki Berlin Konferansı Avrupa'daki güçler arasında "Afrika Yarışı" olarak adlandırılan rekabeti düzenlemek amacıyla topraklar üzerindeki iddiaların uluslararası olarak tanınması için "fiili işgal"i kriter olarak belirledi. Yarış 1890'larda da devam etti ve Britanya'nın 1885 yılında aldığı Sudan'dan geri çekilme kararını gözden geçirmesine neden oldu. Britanyalı ve Mısırlı birliklerden oluşan bir askeri güç, 1896 yılında Mahdist Savaşı'nda Mahdist birlikleri yendi ve 1898 yılında Faşoda'daki bir Fransız işgal denemesini püskürttü. Sudan kağıt üzerinde bir Britanya-Mısır kondominiyumu yapıldı; ama gerçekte bir Britanya sömürgesi haline geldi. Güney ve doğu Afrika'da Britanya'nın kazandığı topraklar, Britanya'nın Afrika'daki genişlemesinin öncülerinden olan Cecil Rhodes'un "Cape'ten Kahire'ye", stratejik öneme sahip Süveyş Kanalı'yla maden açısından zengin olan Güney Afrika'yı birbirine bağlayan bir demiryolu yapılması için baskı yapmasına yol açtı. Rhodes, 1888 yılında sahibi olduğu Britanya Güney Afrika Şirketi ile günümüzde Zambiya ve Zimbabve'yi oluşturan, o dönem kendi adından yola çıkılarak "Rodezya" olarak adlandırılan bölgeyi işgal ve ilhak etti.
Kanada'nın istihdam ve ürün değeri açısından en önemli endüstrisi kereste ticaretiydi. Ontario, 1900 civarı.
Beyaz kolonilerinin değişen statüleri 18. yüzyıldan itibaren Britanya İmparatorluğu'nun beyazların yaşadığı kolonilerle beyaz olmayan yaşadığı kolonilerdeki tavırları arasında belirgin bir fark bulunmaktaydı. Beyaz olmayanların yaşadığı kolonilerde otokratik ("aydınlanmış mutlakiyet") bir yönetim şekli kullanan imparatorluk, beyazların yaşadığı kolonilerde özgür düşünce ve kendi kendini yönetmenin destekleyicisi haline geldi. Britanya İmparatorluğu'ndaki beyaz kolonilerinin bağımsızlığını kazanmasıyla sonuçlanan süreç 1839 yılında Kanada'daki siyasi huzursuzluğu sona erdirmek için Yukarı ve Aşağı Kanada'nın birleşmesi ve kendi kendini yönetmesini öneren Durham Raporu'yla başladı. Bu önerinin gerçekleşmesi Kanada Eyaleti'ni oluşturan 1840 Birleşme Yasası'yla başladı. Sorumlu hükümet yetkisi ilk olarak 1848 yılında Nova Scotia'ya sağlandı, daha sonra bu yetki Britanya'nın diğer Kuzey Amerika kolonilerine de verildi. 1867 Britanya Kuzey Amerikası Yasası'nın Britanya Parlamentosu tarafından kabul edilmesiyle Yukarı ve Aşağı Kanada, New Brunswich ve Nova Scotia uluslararası ilişkiler hariç her alanda kendi kendini yöneten bir konfederasyon olan Kanada Dominyonu çatısı altında birleştirildi. Avustralya ve Yeni Zelanda'ysa 1900'den sonra aynı şekilde kendi kendini yönetme hakkını kazandı, Avustralya kolonileri 1901 yılında tek bir federasyon çatısı altında birleştirildi. "Dominyon statüsü" terimi 1907 Sömürgecilik Konferansı'nda resmi olarak kullanılmaya başlandı. 19. yüzyılın son yıllarında İrlanda'nın idari bağımsızlığı için siyasi kampanyalar yapıldı. İrlanda, Büyük Britanya Birleşik Krallığı'yla 1798 İrlanda Ayaklanması'ndan sonra 1800 Birleşme Yasaları ile birleştirilmiş ve 1845 ile 1852 yılları arasında büyük bir kıtlık yaşamıştı. Britanya başbakanı William Gladstone, İrlanda'nın Kanada gibi imparatorluk içerisinde bir dominyon statüsü alacağını ummakta ve İrlanda'nın idari bağımsızlığına destek vermekteydi; ama 1886 yılında parlamentoya sunduğu idari bağımsızlığı öngören yasa tasarısı reddedildi. Yasa tasarısı İrlanda'ya Birleşik Krallık içerisinde Kanada'daki eyaletlerin kendi federasyonları içerisinde sahip olduklarından daha az özerklik sağlamayı öngörmüş olmasına rağmen çok sayıda parlamenter kısmen bağımsız olan bir İrlanda'nın Büyük Britanya'ya bir güvenlik tehdidi oluşturmasından veya imparatorluğun parçalanma sürecini başlatmasından korkmaktaydı. İkinci bir idari bağımsızlık yasa tasarısı da benzer sebeplerden dolayı reddedildi. Üçüncü bir yasa tasarısı parlamento tarafından 1914 yılında kabul edildi; ama İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesi ve bunun ardından 1916 yılında Paskalya Ayaklanması'nın çıkması nedeniyle uygulamaya konulmadı.
Vikipedi, özgür ansiklopedi