Arama

Güneş Sayın - Tek Mesaj #2

Jumong - avatarı
Jumong
VIP VIP Üye
3 Eylül 2013       Mesaj #2
Jumong - avatarı
VIP VIP Üye
Genç oyuncu Güneş Sayın'la özel bir söyleşi...

ŞEBNEM ABAYGİL / haberturk.com

Seyfi Teoman'ın Şubat ayında 61. Uluslararası Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı için yarışan ikinci uzun metrajlı filmi 'Bizim Büyük Çaresizliğimiz' vizyona girdi. Barış Bıçakçı'nın aynı adlı kitabından uyarlanan 'Bizim Büyük Çaresizliğimiz', başrolü İlker Aksum ve Fatih Al'la paylaşan genç oyuncu Güneş Sayın'ın ilk sinema filmi.

Kendini bir anda içinde bulduğu sinema dünyasını çözmeye çalışan Güneş Sayın'la, ilk sinema filmi tecrübesinde yaşadıklarını, oyunculukla ilgili ideallerini, kadın-erkek ilişkilerine bakışınını konuştuk.

Nasıl başladı oyunculuk serüveniniz?

Annem ve babam çalıştıkları için, ben evde yalnız kalmayayım diye çocukluğumda sürekli sosyal aktivitelere yönlendirildim. Bale oldu, resim oldu... En sonunda tiyatroda karar kılındı. Şehir Tiyatroları'nın Çocuk-Genç Eğitim Birimi vardı. Neşe Erçetin Atakan'ın başlattığı ve çocukları Şehir Tiyatroları'nın bünyesine katma amaçlı bir oluşumdu bu. Onun sınavına girdim ve kazandım. Orada 4 yıllık bir eğitim aldım. Bu sürede çeşitli oyunlarda rol aldım. Sonra da oranın genç eğitim birimine dahil oldum.. Lise bitti bu süreçte ve ardından konservatuara girmeye karar verdim. Koşullar nedeniyle yönlendirildiğim bu alanda geçen zaman içerisinde bu işin içinde olmam gerektiğini anladım ve başka da bir şey düşünmedim. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı'na girdim. İki yıl önce de mezun oldum.

Peki 'Bizim Büyük Çaresizliğimiz'e nasıl dahil oldunuz?

Okul bittikten sonra Rezzan Çankır'la çalışmaya başkadım. Deneme çekimleri yapıldığını öğrendim ve gittim. Çok da farkında değildim aslında olan bitenin. Sinema filmi olması beni heyecanlandırdı sadece. Orada verilen metni oynadım. Sonra Seyfi'nin benden birkaç isteği oldu o oynadığım şey üstüne. Teşekkür ettiler ve ayrıldım. Sonra telefonlar artmaya başladı. “Biz sizi arayacağız” dediler ve hakikaten aradılar. (Gülüyor) Tekrar görüştüğümüzde bir şeyler kesinleşmeye başladı.

'SEVGİ TATMİN ETMİYOR İNSANLARI'

İlk film, ilk başrol ve bununla birlikte bir yurtdışı tecrübesi... Filminiz 61. Uluslararası Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı için yarıştı. Nasıldı orada olmak?

Her yere elimi kolumu sallayarak gittim aslında. Bilgisizlik bazen böyle işe yarayabiliyor. Bu işin süreci nasıldır inanın hiç bilmiyordum. Sürpriz oldu her şey. Festival tüm şehre yayılmış çok önemli bir organizasyon. Özellikle oranın insanı tamamen o hafta boyunca o duruma kilitlenmiş halde. Oyuncuları da tanıyorlar, filmleri takip ediyorlar. El üstünde tutulduk orada.

Film çok olumlu tepkiler aldı. Size nasıl yansıdı bu?

Biraz tartışmaya açık bir film olduğu kanısına vardım. Evrensel bir dille bizim hikâyemiz anlatılıyor ama onların kafalarını çok kurcalayan bir şey oldu. Bu ilişki biçimine anlam veremediler. Onlar için illa ki bir ismi olması lazım. “Bu ilişkinin adı ne?” Biz biraz kafası karışık bir toplumuz, o yüzden de adı olsun olmasın her şeyi kabul edebiliyoruz bir o kadar yargılasak da. Onların kafalarında biraz daha netleşmiş durumda her şey. Bir ilişki varsa ismi olmalı. Filmdeki karakterler arasındaki ilişkiye çok takıldılar. Eşcinsel bir ilişki var mı? Yoksa ne var? Hayır, eşcinsel bir ilişki yok. Büyük bir sevgi var ama bu cevap yetmiyor, sadece “sevgi” tatmin etmiyor insanları.

Seyfi Teoman gibi bir yönetmenle; İlker Aksum ve Fatih Al gibi oyuncularla çalışmak nasıldı?

Çok şanslı olduğumu sürekli kendime tekrar ediyorum. Film iyi bir film olmuş, ödül almış, Berlin'e gitmiş... Bunların hepsini bir kenara bırakıyorum. Bunlar için zaten çok şanslıyım ama her şeyden önce bütün bu yaşananları kiminle yaşadığı çok önemli insanın. Tüm bu yaşananları onlarla paylaştığım için çok mutlu hissettim hep kendimi. Yoksa ben tek başıma bunları yaşasam, yanımda da hiç iyi anlaşamadığım insanlar olsa bunların hiçbir önemi olmazdı. Ama hepimiz birbirimizin gözünün içine bakıyorduk. Çok güzel bir iletişim oldu aramızda. Filmin çekim sürecinde de her şey çok güzeldi. Seyfi zaten çok fazla kişisel müdehalelerde bulunan bir yönetmen değil. Kendimi onun yanında rahat hissettim. İlker de Fatih de çok güzel konuşabileceğim insanlardı. Çekimler süresince, Seyfi'nin de isteğiyle üçümüz birbirimizle çok da diyalog halinde değildik set saatlerinin dışında. Özellikle istedi bunu. Çünkü Nihal'in onları tanıma süreciyle benim onları tanıma sürecim aynı gitsin istiyordu. Nihal onları tanıdıkça ben de tanımış oldum. Çok yardımcı oldular bana. İlker zaten her şeyi söyler, hiç lafını tutmaz. Fatih'e sorulduğu zaman en doğru, isabetli şeyi söyler. O yüzden büyük bir şanstı benim için.

Ad:  hep beni gör.jpg
Gösterim: 703
Boyut:  18.3 KB

'İZLEYENLERE DUYGULARINI SORGULATACAK'

Genelde edebiyat uyarlamaları bir takım sıkıntıları da beraberinde getirir. Okur beğenmez, yazar beğenmez... Böyle bir sıkıntı yaşayacağınızı düşünüyor musunuz?

Kitapla çok büyük bir farklılık olduğunu düşünmüyorum. Kitap tabi ki çok daha ayrıntılı ve başka hikâyeleri de katarak anlatıyor. Kitaptan uyarlama olması insanı çok büyük beklentilere sürüklüyor. Kitabın da çok seveni var, çok iyi bir kitap. İşin bir diğer sevindiren yanı varsa, kitabı bilmeyenler de duymuş olacak. Benim fikrime göre de filmin bıraktığı his kitabınkine çok benzer.

Ne tür bir his bu?

Hem kitabı okuduktan hem de filmden sonra bende oluşan his bir şeyin eksikliğiydi. Gerçek, sevgiyi, dostluğu bir kenara atmışız, bambaşka şeylerle boğuşuyoruz. Duygularım boşaldı diyebilirim ikisinde de. Orada, hepimizin özünde olan ortak bir sevgiden bahsediliyor. İçimizdeki bu sevgi bir biçimde şekil değiştiriyor, başka yönlere gidiyor ve buna engel olamıyoruz. Büyümeye, yaşlanmaya, birbirimizle çatışmaya... İzleyenlere duygularını sorgulatacak bir film olabilir. En azından kendi içlerine dönebilirler.

'BAZEN EKSİK DUYGULARI TEK BİR KİŞİ TAMAMLAYAMIYOR'

Filmde aynı kadına aşık olan iki adam var. Gerçekte hiç iki adam arasında kaldınız mı?

Birine bir şey hissettiğimde ya vardır ya yoktur. Tutup da 2-3 kişiye bölünmüyor bu. Tabi ki her insanda göreceğin bambaşka bir özellik olabilir. Nihal'in Çetin'le daha çok yaşaması, eğlenmesi; Ender'le ise konuşmayı tercih etmesi gibi. Bazen eksik kalan duyguları tek bir kişi tamamlayamıyor. Tamamen hayatımda olsun dediği kişiyi de çok güçlü bir duyguyla seçiyor insan. Orada işte maalesef bir ad koyma durumu giriyor devreye. Bu açıdan bakınca bazen arada kaldığım oldu diyebilirim.

Kadınların kendilerinden yaşça büyük erkeklere daha fazla ilgi duyduklarından bahsedilir hep. Katılır mısınız bu görüşe?

Bazı koşullar insanın duygusuyla çok güzel oynayabiliyor. Tamamen şartlara bağlı bence. Yaşanılan bir travmanın, büyük bir kaybın ardından insan kimin yanında kalırsa ona sarınma ihtiyacı duyacaktır. Filmden yola çıkarsak; Nihal de kendinden yaşça büyük iki adamın yanında kalmak durumunda kalıyor. Bu yüzden de ilk başta reddetse de onlara sığınıyor. Bir süre sonra, bu iki erkek için Nihal küçük bir oyun haline geliyor. Zaten onlar da büyümek istemiyorlar ve üçü birlikte oyun oynamaya başlıyor. Nihal onların ilgisinden memnun, bir süre sonra o da ilgi göstermeye başlıyor. Bunun altında bir fesatlık yok.

Erkekler kadınlara göre sanki biraz daha kolay sürdürebiliyorlar dostluklarını. Sizce bunun nedeni ne?

Kadınlar, erkekler kadar açık yaşamıyorlar ilişkilerini. Birbirimize çok daha naif davranmaya çalışıyoruz. Bir süre sonra bu fazla düşüncelilik durumu, küçük hesaplara dönüşüyor ve orada sıkıntı yaşıyoruz. Ufacık bir laf bile ilişkiyi kopartabiliyor. Oysa erkeklerin ilişkilerine bakınca, her şey ortada. “Ay kırılmasın, içime atayım bunu da” durumunu görmedim hiç. (Gülüyor) İçe gidene kadar dilden çıkıyor. Daha uzun ilişkiler olabilir kadınlar arasında ama erkeklerinki kadar dolu dolu yaşanıyor mu bilemiyorum.

'ÇARESİZLİK KİŞİNİN TERCİHİDİR'

Şimdiye kadar yaşadığınız en büyük çaresizlik hali ne oldu? Nasıl baş ettiniz?

Açıkçası şimdiye kadar dışarıdan hiçbir şey beni çok büyük bir çaresizliğe itmedi. Kayıplar yaşadım elbette ve bu gerçekten insanı çaresiz kılıyor bir yerde. Ama asıl insanın kendine olan inancı bitmeye başladığı zaman sıkıntı oluyor. Ne yapacağını bilememe hali, boşluğa düşme... Tamamen duyguların getirdiği çaresizlikleri yaşıyorum ben. Bir umutsuzluk hali yaşamaya başladığım anda, hep nasıl çözebilirim diye düşünmeye çalıştım. Çünkü bu durumu yaşamayı tercih etmek gerekiyor biraz. İnsan kendi kendini çaresizliğe mahkum ediyor.

'YAPILAN İŞ BİR ŞEYE HİZMET ETMELİ'

Okuldan sonra da arkadaşlarınızla kurduğunuz bir ekip var. Siyah Beyaz ve Renkli.

Aslında kurulmuş bir ekipti, ben sonradan dahil oldum. Çekirdek kadroda Çağrı Şensoy, Hüseyin Sevimli, Salih Bademci, İmer Özgün gibi isimler var. Dönem arkadaşlarım hep. 'Ateş Yüzlü' adlı oyunu çıkardık birlikte. Şu anda o devam ediyor. 27 Nisan ve 18 Mayıs'ta Duru Tiyatro'da oynayacağız. “İnsanlık Boyutu” adlı yeni bir oyun hazırlığındayız aynı zamanda. Onu da önümüzdeki sezona çıkarmayı planlıyoruz.

Sinemaya çok iyi bir başlangıç yaptınız. Bundan sonra gelen tekliflerde önceliğiniz ne olur?

Hikâye insanların bir yerine dokunacaksa, kafa karıştıracaksa, alıştığımız şeylerin dışına çıkaracaksa izleyenleri, bir şekilde o projenin içinde yer almak isterim. Oyunculukta normalde yapmadığımız, yapamadığımız şeyleri tiyatro sahnesinde, kamera karşısında yapabilme gibi bir lüksümüz var. Ben de uç karakterleri canlandırmayı isterim elbette. Bunun yanı sıra tiyatroculuk kafasından gelen kolektif düşünme var. Tek başıma çok ünlü de olabilirim. Ne olur? Ya adım kalır ya da o bile kalmaz silinip giderim. Bu beni çok tatmin eden bir şey değil. Daha çok toplu halde hareket edip bir şeyleri değiştirmek lazım. Yaptığımız iş bir şeye hizmet etmeli. Bunlar çok romantize edilmiş düşünceler de olabilir ama benim için böyle.

Yeni sinema projeleri geldi mi?

Tiyatroyla çok içli dışlıyken, bir anda sinema dünyasına döndüm. Yönetmenlerle görüşüyorum, tanışıyorum ama kesinleşen yeni bir iş yok henüz.

Bir de dizi var. 'Her Şeye Rağmen'de rol almaya başladınız. Nasıl bir rolde izleyeceğiz sizi?

İki hafta içinde dahil oldum 'Her Şeye Rağmen'in kadrosuna, yayınlanmadı daha benim olduğum bölümler. Zühre isimli bir fahişeyi canlandırıyorum. Bakmak zorunda olduğu küçük bir çocuk var. Bakalım onun hikâyesi yolunu nasıl bulacak.


haberturk.com/kultur-sanat/


🌘 🚀