Evlilik…
Birbirinden bir haber bir yaşam sürer iki insan… Her şeyi farklıdır aslında her insanın, birbirinden farklı bakan gözleri gibi…
Yaşamın en büyük imtihan kağıdıdır evlilikte atılan imza…
Senden ayrıydım bugüne dek ama artık aynı çatı altında her an seninle yaşamanın tek dayanağı ‘aşk’ demektir evlilik…
Aşk olmadan evliliğe inanamasam da ben, var biliyorum.
O yüzden aşk evliliği üzerinden yapacağım değerlendirmelerimi.
Aşkın ilk olmazsa olmazlarından biri ‘gözü karalık’tır. Gözün görmez ondaki sana uymayan değerleri, gözün görse gönlün örter üstünü.
Aşkın bir diğer olmazsa olmazı da onsuz olmayı düşünememe halidir… Hani benim sonum, sonsuzum cümleleri…
Renkli bir balonun içinde gökyüzünde dans etme halleri…
Evlilik…
Gelinlik…
Telaş…
Çevreye karşı ben evlendim madalyası…
Balayı…
Yeni bir hayat kurmak…
Aşk… Aşk… Aşk…
Sevgiyle kenetlenmek…
Saygıdan doğan bir sevgiyse bu, hep daha fazla şans veririm…
Sonra yeni bir şey girer hayatına; ‘alışmak’… Tüm bu güzellikleri yaşadıktan sonra nasıl olsa ‘o’, bana ait diye tüm hayaller cebe inince sıradanlaştırmak her şeyi.
Her gece yatağımda ‘nasıl olsa?’ diye düşünmek…
Seviyor beni duygusunun, dibe çöreklenen çapası…
Peki…
Yatağım benimse, çiçeğim misse, karnım toksa, o zaten varsa diye düşünmek bir ilişkinin ilk katilini çağırır kapıya.
İhmaldir o da…
İhmal defteri çok sinsidir…
Ara sıra uyarı verdirir, biraz gözyaşı döktürür, yazdırır, söyletir, hüzünlendirir ve güveni zedeler. Sonra bir diğer katili çağırır yanına; değersizliği. Katliama ortak etmek için. Ve bir evliliğin cinayeti böyle böyle tasarlanmaya başlar…
Sen kendini değersiz hissetmezsin aslında, yıpratılmışlık ve kabul edemediklerin karşısındaki çaresizliğindir sana kendini değersiz hissettiren…
Işık saçmazsın, çünkü hiç solmayacağına inandığın gül solmuştur…
Yaşayan hiç bir canlı ve yaşamadığını sandığımız hiç bir eşya bakımsız, ilgisiz, özensiz, güneşsiz YAAA- ŞAAA-YAAA-MAAAZ…
Bir de bu yazdıklarımın istisnaları, tam tersi örnekleri mevcut elbette…
Karşılıklı güven ve yapıcılık içerisinde uzun bir yol arkadaşlığı…
O çiftlerin birlikte tekamül ettikleri çok aşikardır.
Kavga ederler ama öfkelerine yenilmezler…
Küserler, ama küs kalamazlar…
Gönül almayı, racondan kayıp saymazlar ve onları hep önce sayarlar…
Saymak; güveni beraberinde getir. Sevdiğine güvenemeyebilirsin ama saydığına illa güvenirsin. …Güven duygusu temeli sağlam bir sevgiyi oluşturur..
Vücutta ortaya çıkan her yaranın iyileşmesi için yardıma koşan milyonlarca tedavi edici hücre hazırda bekler… Kan akarken onlar tedaviye başlamış olurlar bile…
Çift olmak, hakkınca birbirini tamamlayan çift olmak aslında budur…
Sadakatse zaten olması gerekendir. Konuşulmamalıdır bile… Anca gülüp geçersin… Kendine dürüst olan zaten sevdiğine de dürüsttür. Aksi düşünülemez… Yazık ki eğer düşünülüyorsa onun adı sevgi değil yıpratıcı bir ilişkidir… Gözyaşı hep akar… Yalan ve yılan ilişkiyi kemirir… Gerçek aşk bu değildir!
Kişilik savaşlarının sona erdiği, kendini ifade edebilme köprülerinin geçildiği zamanlarda evlilik ve anne-baba olmaksa yaşamın kadına ve erkeğe taktığı en değerli rütbedir, taçtır, ışıktır, şifadır, ödüldür…