“...ve bu yüzden burada onun için yapamayacağımız şey yoktur, yeter ki onu neyin memnun edeceğini bilelim... ve bizim adımıza, uygun gördüğün en etkileyici ve dostça şekilde, bana bu onuru vermeyi arzulayıp arzulamadığını sor, onun elinden çıkma bir yapıt, resim ya da heykel hangisini tercih ederse, çünkü biz birini diğerinden ayırmıyoruz, yeter ki onun elinden olsun. Ve olur da sana hangi konuyu arzuladığımızı soracak olursa, onun kendi yaratımından daha fazla bir şeyi arzulamadığımızı söyleyeceksin.
Sanatçı kimliğindeki bu yücelmenin ilk örneği Michelangelo ise, ilk abartılı ifadesi de Caravaggio’dur. Bir sanatçı olarak gücü ve dehası yaşadığı dönemde kabul edilmiş ve bunun sınırsız tatminini kimi zaman gösterişli tavırları ve çoğu zaman da kavgacı ve serseri bir yapıyla dışa vurmuştur. Kuzeyli bir ressam olan ve Roma’da misafir olarak bulunan Van Mander, Caravaggio hakkında şunları yazmıştır: “Belinde sallanan kılıcı, kendisini izleyen uşağı ile her an bir kavga ya da tartışmaya hazır bir şekilde kasıla kasıla yürüyerek bir davetten diğerine gidiyordu.”