Üye Ol
Giriş
Hoş geldiniz
Misafir
Son ziyaretiniz:
16:13, 1 Dakika Önce
MsXLabs Üye Girişi
Beni hatırla
Şifremi unuttum?
Giriş Yap
Ana Sayfa
Forumlar
Soru-Cevap
Tüm Sorular
Cevaplanmışlar
Yeni Soru Sor
Günlükler
Son Mesajlar
Kısayollar
Üye Listesi
Üye Arama
Üye Albümleri
Bugünün Mesajları
Forum BB Kodları
Your browser can not hear *giggles*...
Your browser can not hear *giggles*...
Sayfaya Git...
Cumartesi, 06 Aralık 2025 - 16:13
Arama
MaviKaranlık Forum
Resime ve Heykele Alternatifler
-
Tek Mesaj #2
Misafir
Ziyaretçi
22 Kasım 2006
Mesaj
#2
Ziyaretçi
Türkiye'de..
1960 ve 70’lerde küçük bir grup Türk sanatçı, Avrupa’da resim-heykel geleneğine karşı gelişen bir düşünce akımının ortaya çıktığını fark etmişti. Fransız sanatındaki değişikliği farkeden ve İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki soyut-figüratif tartışmalarının bir açmaza girdiğini hisseden Altan Gürman, Fransız Yeni Gerçekçilik akımına olan yakınlığıyla, 1960’larda Pierre Restany’nin “Sanat’ın Öteki Yüzü” yorumunu Türkiye’ye getirmişti. Gürman çalışmaları ve eğitimci kişiliğiyle bir sonraki kuşağı etkileyen bir sanatçıydı; yalnızca Yeni Gerçekçilik akımının, Pop Sanat’ın, Dadacılık’ın ve Gerçeküstücülük’ün bir yorumunu sunmakla kalmamış, Duchamp’ın düşüncelerini de tanıtmıştı.
Batı’da, resim ve heykelin alternatifi avangard, sınırsal akımlar aracılığıyla ortaya çıkarken, Türkiye’de “Sanat’ın Öteki Yüzü” Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde gelişmiştir. 1977-87 arasında İstanbul Sanat Bayramı kapsamında, iki yılda bir düzenlenen Yeni Eğilimler sergileri, Akademi’nin bir girişimiydi. 1977-81 arasında bu sergilerin ilk üçüne katılan Şükrü Aysan, Osman Dinç, Serhat Kiraz, Cengiz Çekil, Canan Beykal, Ayşe Erkmen, Füsun Onur, Gürel Yontan, ve Gülsün Karamustafa gibi sanatçıların tümü resim ve heykel geleneği dışında olmamakla birlikte, çalışmaları, bu sergilerin amacına uygun olarak halkı şaşırtmış ve sanatçıların, Türk sanat ortamına, çağdaş sanat eğilimlerini sokma çabalarını gözler önüne sermiştir. Ayrıca, aynı dönemde Şükrü Aysan ve Serhat Kiraz'ın yanı sıra STT sergilerine katılan Ahmet Öktem, Alparslan Baloğlu, Ergül Özkutan ve İsmail Saray da bu doğrultuda önemli katkılarda bulunan sanatçılardır. Bu kitapta yer alan Amerikalı ve Avrupalı sanatçılar gibi Türk sanatçılar da kişisel tercihleri yansıtmaktadır. Kitapta sözü edilen sanatçıların, sanat yaşamının başlarından beri tutarlı ve sürekli bir biçimde resim ve heykel geleneğinin dışında çalışmış olmaları dikkat çekicidir.
“Sanat’ın Öteki Yüzü”nü Türkiye’ye ilk sokmayı başaran bir başka sanatçı da Füsun Onur’dur. Onur, ABD’de Maryland Sanat Enstitüsü’nde lisansüstü çalışmasını tamamladıktan sonra İstanbul’a dönmüş ve 1970’lerin başlarında her iki yılda bir heykel sergisi açmıştır. Tüketici sanat pazarının dışında kalmayı hedefleyen sanatçı sanatta değişebilirliliği gösterebilmek için, kâğıt, karton, tuval, ip, paçavra, köpük ve plastik gibi kırılabilen, kolaylıkla bozulabilen, yırtılabilen, kalıcı olmayan malzemeler kullanmıştır5. Onur, sergi mekânına ilişkin sorunları irdemeye başladığı 1978'de heykel geleneğinden de uzaklaşmaya başlamıştır.
Şükrü Aysan ise 1970-75 arasında lisansüstü çalışmasını yaptığı Paris’te, o dönemdeki sergilerde sıkça boy gösteren Minimalist ve Karşı-Biçimci yapıtlara ilgi duymuş, Kavramsal Sanat’ın, modern sanat kuramını soruşturması özellikle ilgisini çekmişti. Türkiye’ye döndükten ve Adnan Çoker’in atelyesinde ders vermeye başladıktan sonra, Aysan, düzenlediği sergiler, Sanat ve Dil grubunun yayımladığı Art & Language dergisinden yaptığı çeviriler, Kavramsal Sanat’la ilgili yazdığı yorumsal makaleler ve yürüttüğü atelye çalışmalarıyla Kavramsal Sanat’ın Türkiye’de tanınmasına büyük katkıda bulunmuştu.
Aysan STT'nin 1981 tarihli Sanat Olarak Betik adlı çalışmasında Kavramsal Sanat’ı, daha önce Alfred Pacquement tarafından kullanılan bir terimle, “sanatın kendi çözümlemesi” deyişiyle tanımlıyordu. Aysan, kendi Kavramsal Sanat tanımını, Sol LeWitt’in, Joseph Kosuth’un ve Sanat ve Dil grubu üyelerinin metinlerinin çevirilerini kullanarak ve özgün hedeflerine bağlı kalmaya çalışarak yapıyordu. Örneğin Kavramsal Sanat’ın belirleyici bir kaç özelliğini şöyle sıralıyordu:
Kavramsal Sanat, sanatın bütün yönlerini sorgular ve çözümler; sanat kavramını çözümlemek için İngiliz Çözümsel/Dilbilimsel felsefe kuramından yararlanır; hem kuramsal sanat çözümlemesi, hem de sanatsal uygulamadır; sanat metinlerini totolojik önerme biçiminde kullanır ve bir yandan sanat tanımının geleneksel sınırlarını yıkmaya çalışırken, bir yandan da alternatif sanat örnekleri bulur.
Aysan, Saf Kavramsal Sanatı, hem kendi çalışmaları, hem de STT’ye yaptığı öncülükle, Joseph Kosuth ile Sanat ve Dil grubu üyelerinin 1975 öncesi ilkeleri doğrultusunda üretmeyi hedeflemiştir. Serhat Kiraz, Ahmet Öktem ve STT’nin öbür üyeleri, kendi çizgilerini geliştirebilmek için gruptan ayrılmış ve 1980'lı yılların Batılı sanatçı kuşağı gibi Kavramsal Sanat’ın arı tanımının dışına çıkmışlardır. Yurt dışında olduğu gibi Türkiye’de de Kavramsal Sanat, 1960’ların bütün Karşı-Biçimci girişimlerinden kaynaklanan ve resim-heykel geleneğinin dışında kalan her türlü çalışmayı niteleyen kapsamı geniş bir terim durumuna gelmiştir. Şükrü Aysan’ın önerdiği gibi, belki de 1960 ve 70’lerin Saf Kavramsal Sanatı, Çözümsel Sanat olarak adlandırılmalıdır.
1980’lerde sanat dergilerinde yayımlanan makalelerde, Türk sanatı bağlamında çağdaş sanat müzesi gibi benzer destek kurumlarının eksikliği, devletin sanata yeterince destek vermediği ve yerel sanatçıların yapıtlarının çağdaş Batı sanatçılarınınkilerinin düzeyine çıkamadığı eleştiriliyordu. Gene de bu dönemde sanat alıcılarının sayısı artmış, galeriler açılmış ve Batı sanat kaynaklarının çevirilerinin artmasıyla bir kaç eleştirmen etkili olmaya başlamıştı. Buna paralel olarak resim-heykel geleneği dışındaki çalışmalara yer veren "Öncü Türk Sanatından Bir Kesit" ve A, B, C, D sergilerinden başka bu sanatçıların açtıkları kişisel sergiler de yenilikçi çalışmaların çoğalmasına katkıda bulunmuştur.
1964’ten beri Paris’te Dekoratif Sanatlar Okulu’nda dersler veren Sarkis, 1969 “Tavırlar Biçime Dönüşünce” (
When Attitudes Become Form
) ve 1977 6. Documenta sergilerine katılmış ve Avrupa’nın her yerinde çok sayıda kişisel sergi açmıştı. Sarkis 1985’te, 21 yıl sonra Türkiye’ye gelerek Yıldız Üniversitesi’nde düzenlenen "Öncü Türk Sanatından Bir Kesit" sergisine katılmış. 1986’dan başlayarak bu tür çalışmaları destekleyen Rabia Çapa'nın Maçka Sanat Galerisi’nde kişisel sergiler açmış, ardından da 1987 1. Uluslararası Çağdaş Sanat Sergisi, 1989 2. ve 1995 4. Uluslararası İstanbul Bienali gibi grup sergilerine katılmıştır.
İstanbul bienallerinde yabancı sanatçıların Yoksul Sanat, Minimal Sanat ve Kavramsal Sanat doğrultusunda gerçekleştirdikleri çalışmalarını sergilemeleri halkın bu çalışmalara sınırsal da olsa bir ilgi duymalarını sağlamakla birlikte, Türk sanatçılarının yapıtları bu tarihlerde hâlâ resim-heykel ağırlıklıydı. 1987 1. Uluslararası İstanbul Çağdaş Sanat Sergisi'nde, François Morellet, Michelangelo Pistoletto ve Gilberto Zorio, 1989 2. Uluslararası İstanbul Bienali’nde de Sol LeWitt, Anne-Patrick Poirier, Daniel Buren, Richard Long ve Jannis Kounellis’in yapıtları sergilenmişti. 1990’ların başlarında Türk ekonomisi serbest pazara açılmaya başlayınca ve iletişim ağı genişledikçe, Türk sanatçılarının uluslararası sanat sahnesine girişi de ivme kazandı. Genç Türk sanatçıları 1991 Berlin Metropolis sergisinden etkilenmiş, 1980’lerde ölen Joseph Beuys ile Andy Warhol da ölümlerinden sonra dikkat çekmeye başlamışlardı. Aynı yıl Mimar Sinan Üniversitesi’nde yapılan üç günlük Joseph Beuys Sempozyumu, sanatçının düşünce ve yapıtlarını geniş bir kitleye yakınlaştırmıştı.
1992 3. Uluslararası İstanbul Bienali'nde Türk sanatçılarının yerleştirmelerinin (enstalasyon) yer alması, “Sanat’ın Öteki Yüzü”nün, Türk sanat ortamında kök salmaya başladığını gösteriyordu. Türk sanatçılarının Beral Madra’nın sergi düzenleyicisi olarak yer aldığı 1990 2. Minos Beach Sempozyumu'na (Girit), 1992 "Sanat Texnh"e (14 Yunan ve Türk Çağdaş Sanatçısı), 1993 45. Venedik Bienali'ne, 1994 "İskele" (Berlin ve Stuttgart) ve "Orient Express" (İstanbul ve Berlin), 1996 "Diyaloglar" (İstanbul ve Berlin) sergilerine katılmaları, Türk sanatçılarının çalışmalarının yurt dışında tanınmasına katkıda bulunmuştu. Yurt dışında etkinlik gösteren sanatçılar konusuna değinirken, Ayşe Erkmen’in de 1993 DAAD programı çerçevesinde bir yıl Berlin’de kaldığını ve Hale Tenger gibi 1996'da Rotterdam da Manifesta 1're katıldığını anımsamak gerekir. Temmuz 1995’te Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği'nin (PSD) 240 genç sanatçı için açtığı workshop niteliğindeki "Öteki" sergisinde gösterilere, oluşumlara, yerleştirmelere ve sanat bildirilerine yer verilmesi, genç kuşağın bu eğilimlere olan ilgisini kanıtlıyordu.
René Blok tarafından düzenlenen ve merkez-çevre örneği dışındaki bakış açısı ile sanatçılar arasında bir diyalog başlatmayı hedefleyen 1995 4. Uluslararası İstanbul Bienali, hem Türk tarafından, hem de uluslararası katılımda en yeni eğilimleri barındırıyordu. Bienal kapsamında Atatürk Kültür Merkezi’nde açılan "Fluxus" sergisi de Joseph Beuys ile grubun öbür sanatçılarının düşüncelerini geniş bir biçimde yansıtıyordu. Bienalde Marcel Broodthaers, Jannis Kounellis, Bruce Nauman ve Lawrence Weiner gibi 1960-70 arası yenilikçi etkinliklere katılan sanatçılar da temsil edilmişti. Block bienal için seçtiği "Orientation" (Yönelimler) başlığı ile sanatçıların bir workshop ortamında ele alacakları siyasal sorular ortaya atmıştı. Block, sezgilerini destekleyen bir olguya değinerek ve erkek egemenliğinin kırılmaya başladığını belirtmiş ve sergide yer alan Türk kadın sanatçıların, erkeklerden daha köktenci tavırlar aldığını söylemişti. Block, Beuys’un öğretileri doğrultusunda toplumsal ve siyasal değişim sağlayabilmek ve barışçıl bir devrim oluşturabilmek için sanatçı bildirilerinden yararlanmıştı. Bu sergide Ayşe Erkmen ve Füsun Onur ile genç kuşak yerleştirme sanatçıları gibi resim-heykel geleneği dışında çalışan Türk sanatçıları, yabancı sanatçılarla eşit konumda, yan yana, “paradoksal bir dünyada sanatın görünümü”nü sunuyordu.
Haziran 1996’da HABİTAT-II kapsamında, Plastik Sanatlar Derneği’nin hazırladığı ve çağdaş Türk sanatçılarından bir kesit sunan “Öteki” adlı geniş katılımlı bir sergi, daha önce bienalin yer aldığı Antrepo’da açıldı. Bu sergide resim-heykel geleneği dışında çalışan her yaştan sanatçının çalışmaları 1970’lerde Türk sanatçılarını çağdaş Batılı meslekdaşlarıyla ortak bir dil çerçevesinde birleştirebilmek amacıyla başlatılan Yeni Eğilimler sergilerinin, 1990’larda bu amaç doğrultusunda gelişmekte olduğunu gösteriyordu. Örneğin, Kasım 1996'da New York Çağdaş Sanat Yeni Müzesi'nde acılan, "Enclosures" adlı sergide Hale Tenger'in bir yerleştirmesi, Gösteri Sanatçısı Carolee Scheneeman'ın çalışmalarıyla birlikte sergilenmiştir.
Kaynak:
lebriz.com
BEĞEN
Paylaş
Paylaş
Cevapla
Kapat
Saat: 16:13
Hoş Geldiniz Ziyaretçi
Ücretsiz
üye olarak sohbete ve
forumlarımıza katılabilirsiniz.
Üye olmak için lütfen
tıklayınız
.
Son Mesajlar
Yenile
Yükleniyor...