Arama

Kültür ve Uygarlık - Tek Mesaj #2

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Kasım 2006       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kültür - Uygarlık Kavramları Etkileşimi ve İlişkisi

Dünyanın çeşitli ülkelerinde, özellikle de ülkemizde kültür ile uygarlığın birbirlerine karıştırıldığını, birlikte ve birbirlerinin adıyla tanımlandığı görülür. Bu iki kavramı bilinçli olarak birlikte ele alıp tanımlamaya çalışmak, genellikle birinin diğerine kıyasla çok daha zayıf olduğu ülkelerde rastlanmaktadır.

XX. yüzyılın başına kadar kültür ve uygarlık, iki ayrı kavram olarak ele alınmaya devam edilmiştir. Kültür; insanın olgunlaşmak için harcadığı çaba (amaç), uygarlık ise; dünyayı değiştirmek için girişilen hareketler(araç) olarak görülmüştür. Sözgelimi Maclver:”kültür, yaşayış ve düşünüş tarzımız, sanat, edebiyat, dinle ilgili değerlerimiz, adet, gelenek ve eğlencelerimizdir, uygarlık ise; insanın yarar sağlamak amacıyla ve belirli bir hedefe ulaşmak üzere kullandığı her türlü araç ve gereçlerdir” diyerek kültür ve uygarlığı ayırmıştır.
Türkçe’deki uygarlık sözcüğü Atatürk'ün öncülük ettiği dil devrimi yıllarında dile yeniden kazandırılmıştır. Onun yaygınlık kazanmasına kadar geçen dönemde Türkçe’de medeniyet deyimi kullanılıyordu. Arapça olan medeniyet bir Medine’de yani kentte oturanların yaşam biçimlerini ve düzeyini belirten bir sözcüktür.
Ziya Gökalp, uygarlık ile kültür kavramlarını, zamanın ruhuna uyarak, ayrı tutarken, çağdaş dünyadaki yaygın eğilimi yansıtıyordu. Uygarlık evrensel, kültür ise yerel, yöresel, etnik veya en azından milli sayılırdı. Günümüzde de uygarlık ile kültür kavramları farklı anlam ve bağlamlarda kullanılmaktadır. Sözgelişi, “Mısır, İslam, Batı, Çin hatta Fransız medeniyetleri” kimseyi rahatsız etmez de, Alman, Japonya, ya da Lapon, Eskimo, ya da Yakut medeniyetleri” tuhaf karşılanır. Bilerek bilmeyerek, bilinçli ya da bilinçdışı olarak bu ayırımda kullanılan ölçütleri nelerdir? Kültürle uygarlığı ayıran, Batı’ya, İslam’a, Çin’e uyup da, Doğu’ya, Budizme, ve de Japonya’ya uymayan nedir?
Uygarlık ve Kültür kavramlarında ön plana çıkan ana temaları alt alta sıraladığımızda:

Ad:  x.PNG
Gösterim: 1650
Boyut:  29.7 KB

Her uygarlık ya da her kültürde yukarıda sayılan özelliklerin tümü olmasa bile, hiç olmazsa bazıları vardır. Kültür ve uygarlık kavramları arasında çok yakın ilişki bulunduğu kuşkusuz olmakla birlikte, bunlardan hangisinin daha kapsamlı olduğu, eşanlamda kullanılıp kullanılmayacakları günümüzde de halen büyük bir tartışma konusudur.
İçerik ve kapsam yönünden kültür ile uygarlık kavramlarına ilişkin görüşler üç kümede toplanmaktadır:

1- İki kavram arasında bir ayrım yapmayanlar (Tylor)

Kültürün ilk bilimsel açıklamasını yapan Tylor, tanımına “kültür ya da uygarlık...” diye başlamış ve böylece iki terimi eş anlamda kullanmıştı. Bu görüş genelde Alman bilim çevrelerinde tutunmuş görünmekle birlikte, Almanya dışındaki ülkelerde de paylaşılan bu görüşün, Türkiye'de belli başlı savunuculardan biri H. Ziya Ülken olmuştu. Atatürk de temelde bu görüşe katılmıştı. Onun 1930'larda bu konuda şunları yazdırdığını görüyoruz.
“Uygarlığın ne olduğunu başka başka tanımlayanlar vardır. Bence uygarlığı kültürden ayırmak güçtür ve gereksizdir.”
On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru İngiliz antropolog Taylor, Darwin'in evrim teorisinden de etkilenerek dünya yüzündeki kültürleri üç ana bölüme ayırmıştır. Tylor,“Batı kültürü” ve uygarlığını basamağın en üstüne, "savage'' denilen yabanileri en alta, geçiş döneminde olan "barbarları'' da ortaya yerleştirmiştir. Ona göre dünya yüzündeki bütün toplumlar bu basamakları ağır çıkarak bir gün Batı uygarlığı düzeyine ulaşacaklardır.
Yirminci yüzyılın ilk yarısında antropoloji ve diğer sosyal bilimlerde araştırma yapanlar giderek Tylor'un teorisinin tutarsız olduğunu kavramışlar ve hiçbir kültür ürünün diğerine kıyasla üstün olmadığını saha araştırmalarına dayanarak ortaya koymuşlardır. .Bu bilim adamları teknolojik üstünlüğün kültür üstünlüğü anlamına gelemeyeceğini vurgulamışlardır. Tylor'un görüşü Amerika ve Batı Avrupa'da bugün geçerliliğini tamamen yitirip sosyal bilimler tarihine karışmıştır. Oysa ki Türkiye'de zaman zaman bu görüşün hala canlı olduğunu görmekteyiz.

2-Uygarlığı kültürden daha geniş kapsamlı sayanlar (A. Toynbee)

Anglosakson sosyal bilimcilerinin çoğu Alman meslektaşlarının aksine, her toplumsal grubun bir kültürü olduğunu kabul etmektedirler. Bu yüzden de uygarlığı belli bir düzeye ulaşmış, en aşağısı yazıyı bulmuş topluluklar için kullanmaktadırlar.
Ünlü İngiliz tarihçisi A. Toynbee'yi - içerik yönünden değişik görüşte olsa bile- kültürle uygarlık kavramlarını birbirinden ayıran ve uygarlığı daha geniş boyutlu bir kavram olarak değerlendirip şöyle demektedir:
“Uygarlık, belki içinde bütün insanlığın, herkesi kapsayan tek bir ailenin üyeleri olarak, tam bir uyum halinde yaşayabilecekleri bir toplum durumunu yaratmak için girişilmiş bir çaba şeklinde tanımlanabilir.”
Türkiye'de kültür ile uygarlık kavramlarını kesin olarak ayıran ve kültüre ulusal bir içerik kazandırmaya çalışan kişilerin başında kuşkusuz ki Ziya Gökalp gelmektedir. Kültür kavramına bilimsel bir yaklaşımla eğilen ve kültür deyimine karşı hars sözüğünü kullanan Gökalp'ın görüşlerinin, toplumun büyük bir kesiminde etkinliğini hâlâ koruduğu da bilinmektedir. Ne var ki kültür ile uygarlık arasında köken ve içerik yönlerinden bu denli ayrılıklar sıralayan Gökalp, bir yıl sonra 1923'te yayımlanan “Türkçülüğün Esasları” kitabında, oldukça büyük bir değişikliğe yönelmiştir. Bu kez kültür ile uygarlığı içerdikleri öğeler bakımından birleştirmiş ve onlara eş anlam vermiştir.
Gökalp'in görüşleri, bazı küçük farklarla Mümtaz Turhan, Nurettin Topçu, Mehmet Kaplan gibi aydın ve düşünürlerce de ateşli bir biçimde savunulmaktadır.

3-Kültürü uygarlıktan daha kapsamlı bir kavram olarak kabul edenler (Oswald Spengler)

Bu görüşte olanların başında bir Alman olmasına karşın yukarıda değindiğimiz Germen ekolünün dışında kalan fizikçi-matematikçi Oswald Spengler gelmektedir. 1922'de yayımlandığında büyük yankılar uyandıran “Batının Çöküşü”adlı kitabında Spengler, kültürü, tarihi belirleyen, ona şekil veren ilkeler diye tanımlamış ve onu çok kapsamlı bir kavram olarak değerlendirmeye çalışmıştı. Ona göre uygarlık ise, yaşama gücünü yitiren ve sona ermekte olan bir kültürün son evresi, kendisinden sonra gelen yeni kültüre kalıt olarak bıraktığı bir uzantıdır.
Kendi içlerinde farklı alt-bileşenlerden oluşmakla beraber, uygarlık ile kültür’ün toplumsal yaşamın birbirinden ayrılamaz iki ana eksen olduğunu, uygarlıksız kültürün, kültürsüz de uygarlığın var olmayacağının altını çizmek gerekecektir. Çok basit bir özdeyişle;
Uygarlık toplumların vücudunu, kültür ise tinini, ruhunu temsil eder.
demek olasıdır.


Kaynak:
historicalsense.com