Uluğ Bey
bugün yabancısı olduğumuz eski bir kültüre aittir. Ama onunki bugünkü kültürümüzün kendisini antika, giderek köhne, belki de bayağı gösterecek değerli ve yüksek bir kültürdü despotik Asya'nın ortasında Klasik tinin anlaşılması olanaksız bir çiçeklenmesi. Uluğ Beyi bizden ayıran altı yüzyıl sanki onu değil ama bizleri eskitmiş gibidir, ve sanki onun soylu, bilgili, erdemli dünyası yerini kültürsüzlüğe teslim etmiş gibidir. Uluğ Beyi biliminde olduğu gibi kişiliğinde de modern görmeliyiz. Bugünün arabesk-akademik kültürü karşısında onu bu önemsizliğin terimlerinde ölçmeyi düşünmek bile uygunsuz olacaktır. Onu modern dünyaya bağlayan ve büyük bir ilgiye değer kılan şey Timur’un torunu olması, etnik kökeni vb. değil, ama çalışması gibi kişiliğinin de hiçbir zaman değerini yitirmeyen evrensel, ussal öğelerde kurulmuş olmasıdır. Bizim yerel, değersiz, boş kültürümüzün gözünden kaçmayı sürdürüyor olsa da, Uluğ Bey evrensel insanlığın gururudur. Ve Doğunun onu yok etmiş ve altı yüzyıl boyunca yok saymış olmasına karşın, Batı tarafından bulunur bulunmaz hak ettiği gibi kucaklanmıştır. Ona başardığı pekçok büyük şeyin yanında insanın büyüklüğünü, insanın görkemini gösterdiği için de minnettar olmalıyız.
Eğer Uluğ Bey dünyanın güneş çevresinde döndüğünü tanıtlamış olsaydı, bu hiç kuşkusuz muhteşem olurdu. Ama böyle birşeyi başarmış olması olasılığı bir yana, onu ileri sürmüş olması bile olanaksızdır, çünkü onun gözlemevinin ve aygıtlarının sığaları ile böyle bir olguyu saptayabilmek açıkça olanaksızdı. Eğer böyle birşeyi ileri sürmüş olsaydı, bu çalışmasının bilimsel değerini arttırmaz ama azaltırdı. Uluğ bey 22 Mart 1394’te Sultaniye kentinde (İran) doğdu ve 27 Ekim 1449’da Semerkant’ta öldü.
Asıl adının Mehmet Tarağay olmasına karşın, bir süre sonra Uluğ Bey adı kullanılmaya başlamış ve asıl adı unutulmuştur. Timur’un (1336-1405) torunu, ve Şahrun’un (ya da Şah Ruh) en büyük oğluydu. Babası Maveraünnehir (Transaxonia; şimdi Özbekistan; Amu Derya ve Syr Derya arasındaki bölge) bölgesindeki Barlas kabilesindendi. Annesi Gevher Şad bir Pers soylusuydu. Baba tarafından soyu Hindistan’da Mughal Hanedanını kuran Babür’e dek uzanıyordu.
Timur’un imparatorluk başkenti olan Semerkant’taki sarayında yetiştirilmiş ve yüksek bir eğitim almış olmasına karşın, Uluğ Bey kentte kalmaktan çok dedesi ile birlikte onun fethettiği Orta Doğunun ve Hindistan’ın geniş bölgelerini gezdi. Timur askeri seferlerine ara verdiği zamanlar ordusu ile birlikte bir bölgeden bir başkasına geçer ve Uluğ Bey de aralarında olmak üzere bütün bir saray onunla birlikte yolculuk ederdi. Çin’in fethi için hazırlıklar sürerken, Timur torunlarından bir bölümünün düğünlerini kutladı. O sıralar 10 yaşında olan Uluğ Bey’in henüz fethedilmemiş olan Moğolistan’ın önemli bir bölümü üzerinde egemen olması kararlaştırıldı (Tin Shan Dağları ve KB Xinjian). 1403-4’te Timur’u sarayında ziyaret eden İspanyol elçisi Clavijo tarafından görülen prenslerden birinin Uluğ Bey olması olasıdır.
Büyük İskender, Arap Fetihleri, Cengiz Han ve Timur Lenk’in zamanlarında yaşanan önemli dönüşümlere tanık olmuş kent 2.500 yıl kadar gerilere giden çarpıcı tarihi ile Atina, Roma ve Babil ile yaşıttır. Ama Semerkant’ı Dünya Tarihine bağlayan ve onu Doğunun değil, Dünyanın İncilerinden biri yapan gerçek etmen Uluğ Bey’in ölümsüz kültürüdür.
Son düzenleyen Baturalp; 10 Aralık 2016 22:34
Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Birbirimize tutundukça ;Bıçakların ucu kapanacak.. ~
