Ünlü Osmanlı Denizcileri
Oruç ve Hızır Reisler
Bu iki kardeş aslen Ocakzâde yani babası ve ceddi tımarlı sipahi olan bir TürkFatih Sultan Mehmet zamanında Cenevizli bir âilenin elinden Midilli adası alınmış ve oraya tayin edilen tımarlı sipahiler arasında Oruç ve Hızır'ın babaları Yakup adındaki sipahi de bulunmuştu. ailesinden olup Selanik ile Manastır arasındaki Yenice-i Vardar kasabasından idiler. 1462 senesinde
Sipahi Yakup'un, İshak, Oruç, Hızır ve İlyas isimlerinde dört oğlu vardı; bunların arasından önce denizciliğe heves edip gemi ile korsanlığa başlayan Oruç Reis olup kardeşi İlyas ile beraber faaliyete geçmişlerdi; daha sonra ayrı bir gemi ile Hızır da biraderi gibi korsanlığa başlamıştı.
Oruç Reis'in Maceraları
Bunlardan Oruç Reis Anadolu, Suriye ve Mısır sahilleri tarafından Hızır Reis ise Ege denizi ve Selanik sahillerinde faaliyete geçmişlerdi; bunların seferlerinin birinde Şam Trablusundan dönmekte olan Oruç, bir Rodos şövalyeleri gemisinin taarruzuna uğrayarak mücadele neticesinde kardeşi İlyas şehit ve kendisi yaralanarak esir olup şövalyelerin elindeki Bodrum kalesinde hapsedilmiş ve bir müddet sonra kardeşi Hızır Reis'in gayretiyle esirlikten kurtulmuştur.
Oruç Reis bundan az sonra Memlûk devletinin hizmetine girerek bir kadırgada reislik etmiş ve onu müteakip Akdeniz'de korsanlık etmek üzere Antalya valisi bulunan Şehzade Korkud'un müsaadesini alarak on sekiz oturaklık bir gemi ile tekrar harekete geçmiş ve Rodos şövalyelerine göz açtırmamıştır.
Akdeniz'de düşmanlara dehşet veren Oruç Reis'i elde etmek için şövalyeler onu arayıp nihayet bir sahilde yatarken bastırdılarsa da Oruç, sahile çıkıp kurtulmuş ve gemisi şövalyelerin eline geçmiştir; Oruç Reis bu defa da, Manisa valiliğine nakletmiş olan Şehzade Korkud'a baş vurarak onun emriyle İzmir'de yirmi dört oturaklı bir kadırga yaptırarak tekrar korsanlığa başlamış, fakat Korkud'un tavsiyesiyle faaliyetini İtalya sahillerinde göstermiştir.
Gerek İtalya sahillerinden ve gerek avdette yakaladığı düşman gemileri ile Midilli adasına gelmiş olan Oruç Reis, Şehzade Korkud'un, saltanatı biraderi Şehzade Ahmed'e vermek istemesinden dolayı babasına darılarak Mısır'a gittiğini öğrenince Midilli'de duramayıp Mısır sahillerine çekilip kışı orada geçirmiştir.
Oruç ve Hızır Reislerin Afrika sahillerindeki faaliyetleri
Oruç Reis bundan sonra Garp Trablusu ile Afrika sahilleri arasında bulunan Gabis körfezindeki Cerbe adasına gelerek kardeşi Hızır Reis ile birleşip orasını kendisine merkez yapmıştır (916 H. 1510 M.)
Hızır Reis adalarla Rumeli sahilleri arasında korsanlık yaparken, yeni hükümdar Sultan Selim, biraderi Korkud'un gemilerle memleket dışına kaçmaması için bütün sahillere gemi girip çıkmasını menettiğinden Hızır Reis de bu suretle Garp Trablusu ile Preveze arasında iş yapmış ve daha sonra ise Cerbe adasına gelerek biraderi Oruç Reis ile birleşmiştir.
Afrika Sahilindeki Üs Temini
Bundan sonra iki kardeş beraberce deizciliğe de başlamışlar ve Oruç Reis, kardeşine nisbetle daha tecrübeli olduğundan başkanlık ona verilmiş ve Türk leventlerinin Baba Oruç dedikleri bu değerli denizci bu suretle küçük bir filo kumandanı olarak daha geniş surette çalışmaya başlamıştı.
İki kardeş, Benî Hafs ailesinden Tunus sultanı Ebu Abdullah Muhammed Hâmis'e hediye takdimiyle müracaat ederek kendilerine ikametgâh olmak üzere Tunus'un iskele mevkii olan Halkulvad (Golta)'ı istediler. Tunus sultanı, Oruç ve Hızır Reislerin elde ettikleri ganimet malından beşte birinin kendisine verilmesi şartiyle Halkulvad'a yerleşmelerine izin verdi.
Bu iki kardeşin 1513'de yapmış oldukları ilk müşterek seferleri muvaffakiyetle neticelendi ve bundan sonra da aynı başarı devam etti. Bu suretle Barbaros kardeşlerin şöhreti bütün korsanları korkuttu; Türk korsanlarından meşhur yedi reis, gemileriyle kendilerine iltihak ettiklerinden mükemmel bir korsan filosu meydana gelmişti. Kurdoğlu Muslihüddin ve Kemal Reis'in yeğeni Muhiddin Reis bu korsan reisleri arasında idiler.
Baba Oruç ve kardeşi îcabında yardımlarından istifade etmek üzere Osmanlı hükümdarına hediye göndermeği ihmal etmiyorlardı; nitekim 921 H. 1515 M. de Muhiddin Reis vasıtası ile Yavuz Sultan Selim'e hediye takdim edilmiş ve Osmanlı pâdişâhı da bunlara donanmış iki kadırga vermişti.
İki Türk denizcisinin Afrikadaki mühim rolü
Afrika sahillerindeki İslâm devletlerinin inhitatı Afrika ile karşı karşıya olan İspanya krallığını buralarda bazı yerleri zabta sevk etmişti. Halkulvad'ı kendilerine merkez yapan Oruç ve Hızır Reislere Cezayir'den gelen bir heyet Becaya (Buci) mevkiine yerleşmiş olan İspanyolların oradan tardını teklif etmiş olduklarından iki kardeş o tarafa gitmişlerdi. Bunlar İspanyolları oradan çıkaramadılarsa da evvelâ Becaya'nın altmış mil doğusundaki Çiçel'i alıp sonra da kara yoluyla kendilerinden yardım isteyen Cezayir üzerine gidip şehri işgal ettiler (1516).
Cezair'in işgali ve Oruç Reis'in hükümdarlığı
Cezayir'in Oruç ve Hızır Reisler tarafından işgali mühim bir hâdise oldu; burada bulunan İspanyollar Cezayir'in karşısındaki Penon adasına iltica ederek derhal Şarlken'den yardım istediler; o tarihte henüz İspanya kralı bulunan Şarlken Cezayir'e, bir donanma gönderdiyse de Oruç Reis'i buradan çıkaramadılar.
Oruç buraya sahip olunca hükümdarlığını îlân etmiş ve içeriye doğru genişlemek için çalışmıştır. Cezayir'in doğusundaki en güzel ve mamur şehirlerden olan Telemsan ile bunun iskelesi olan Oran limanını İspanyollar elde ederek Benî Ziyad ailesinden olan Telemsan hükümdarlarını nüfuzları altına almışlardı.
Cezayir'i harple Baba Oruç'tan alamayan İspanyollar, kara yoluyla burayı elde etmek için Telemsan emirini memur ettilerse de bunu vaktinde haber almış olan Oruç Reis Telemsan'ı zaptediverdi; İspanyollara iltica etmiş olan Telemsan emiri gerek İspanyol ve gerek Müslüman halktan topladığı kuvvetlerle Telemsan ı geri almak istedi.
Oruç Reis'in ölümü
Oruç Reis Telemsan'da kalarak burayı müdafaa etti; fakat İspanyolların şiddetli muhasarası ve yerli ahalinin yardımı üzerine yedi ay müdafaadan sonra Cezayir'e dönmek üzere düşman muhasarasını yarıp dışarı çıktığı esnada iki yerinden vurularak şehit düştü (924 H. 1518 M.). Oruç'un Çerçel veya Şerşel kalesinde vefatı senesinde yaptırmış olduğu kale kitabesinde hükümdarlığını gösteren ibareler vardır. Vefatında kırk dört yaşında olup Cezayir hükümdarlığı kardeşi Hızır Reis'e geçmişti.
Hızır Reis'in Cezayir sultanlığı
Baba Oruç'un şehadetinden sonra Frenklerin bu ismin muharrefi olarak söyledikleri Barbaros adı Hızır Reis'e de verildi. Türkleri Cezayir kıt'asından çıkarmak istiyen İspanyollar ile Telemsan emîri, vakit geçirmeksizin hazırlık yaptıktan sonra Cezayir üzerine geldiler. Hızır Reis kuvvetlerini toplayarak îcabeden müdafaa tertibatını aldı; İspanyolların donanma kumandanı Hogo dö Monkada isminde bir amiral olup Cezayir hem kara ve hem de denizden kuşatılacaktı. İspanyollar yirmi bin kişilik bir kuvvetle yaptıkları muhasarada muvaffak olamayarak ancak beş altı bin kişi ile dönebildiler; karadan Cezayir üzerine gelen İspanyolların müttefiki Telemsan emiri III. Ebu Hamuda mağlûp edilerek kaçtı; bununla beraber Hızır Reis vaziyetini nazik gördü; bir avuç Türkle hem Şarlken'e ve hem de yerlilere karşı koymak imkânı çok azdı; bunun için îcabında kendisine müzahir olacak olan Osmanlı devletine müracaat etti; 1519 da dört gemi ile bir çok esiri hediyelerle beraber istanbul'a yolladı.
Hızır Reis'in Osmanlılara müracatı
Yavuz Sultan Selim bu müracaattan memnun olarak Cezayir sultanı, Hayreddin Hızır Reis'e bir hayli harp ve gemi levazımı gönderdi. Bundan başka emirlik beratı ve iki üç bin kadar da asker yollandığı gibi Anadolu'dan lüzumu kadar da asker yazmasına müsaade edildi.
Şarlken'in Cezayir'i elde etmek için beş bin asker ve kırk parça gemi ile yaptığı hareket muvaffak olmadı ve donanması da mahvoldu; Barbaros'un Osmanlıların nüfuzu altına girmesi Telemsan ve Tunus hükümdarlarının rahatını kaçırdı; bunlar Cezayir ahalisini isyana teşvik için çalışıyorlardı.
Telemsan hükümdarının kardeşlerinden olup Fas'a kaçmış olan Mes'ud ve Abdullah isimlerinde iki kardeşten Mes'ud bir aralık Hayreddin Hızır'ın yardımı ile Telemsan hükümdarı olduysa da bunun kendisiyle yaptığı muahede hilâfına olarak İspanyollarla anlaşması Hayreddin'i şüpheye düşürdüğünden Mes'ud'un yerine onun kardeşi Abdullah'ı hükümdar yaparak bu suretle Telemsan'ı nüfuzu altına almış ve Ebu Muhammed Abdullah-ı Sânî diye anılan bu hükümdarı müdafaa etmek üzere yanına yüz elli kadar Türk muhafızı bırakmıştır.
Hayrettin'in Cezayirden ayrılıp tekrar burayı işgali
Bundan sonra Tunus hükümdarlarının teşvikiyle isyan eden İbnü'l Kadı mağlup edildi.Fakat şehirde çıkan bir isyanla Barbaros'un sarayı muhasara olundu ise de kendisine birşey yapmaya muvaffak olamadılar; lakin yerlilerle Türkler ve Araplar arasına nifak girdiği gibi Cezayir'e tâbi kaleler de elden çıkarak gelir menbaı azaldı; bunun üzerine Hayreddin mecburen Cezayir'i terk ile deniz "seferlerine başlamak üzere Çiçel'e çekildi (930 H. 1524 M.)
Bir kaç sene sonra gösterilen arzu ve ısrar üzerine Cezayir üzerine gidip Kadıoğlu'nu (İbnü'l-Kadı) mağlûp ve aleyhdarlarını bertaraf ederek üç sene sonra Cezayir'e tekrar sahip oldu.
Hayreddin Reis, Cezayir emiri olmak dolayısiyle bizzat sefere çıkmadığı zamanlar kendi maiyyeti kaptanlarından Aydın Reis kumandasıyla mükemmel filosunu denize çıkarıp İspanyollarla deniz savaşları yapardı. Aydın Reis'in İspanyollara karşı kazandığı bir galebesinde elde ettiği ganimetten bir kısmı Cezayir sultanı tarafından İstanbul'a yollanmıştı.
Emir Hayreddin'in Andrea Dorya ile ilk mücadeleleri
1516 senesinde ve Oruç Reis zamanında Cezayir işgal edildiği halde şehrin önünde İspanyollara ait olup elde edilemeyen Penon veya mücadeleleri Adakaleyi Barbaros, 936 H. 1530 M. tarihinde zabtederek Cezayirlilere geniş bir nefes aldırdı; bu Penon adasının zabtı dolayısıyla Akdeniz'in en mahir denizcisi olup İspanyolların hizmetinde bulunan Cenevizli Amiral Andrea Dorya, Çerçel veya Şerşel adasına bir baskın yaptıysa da yapılan taarruz defedildi ve bunu müteakip otuz beş gemi ile denize çıkan Barbaros düşman sahillerini vurarak ganimet malıyla Cezayir'e döndü.
Barbaros'un bu hareketinde elde ettiği esirlerden İspanyol kumandanının hazırlığı hakkında malâmat aldı; tedarikâtını arttırdı; Cerbe adasındaki Sinan Reis'ide yardıma çağırdı; bunlarla beraber filosunun adedi kırk sekizi buldu. Andrea Dorya'nın Fransa kralının vermiş olduğu yirmi kadırga ile beraber altmış gemisi vardı. İsmanya amirali bu donanma ile Çerçel adasına hücum etmiş, şiddetli mukavemetle karşılaşmış ve bu sırada Barbaros'un geldiğini duyunca çekilmişti.
Hızır Reis'in Endülüs Müslümanlarını Afrika Sahiline nakli
Barbaros bundan sonra Telemsan hükümdarı ile uğraşırken Andrea Dorya da bir donanma ile Mora sahillerine gitmişti. Dorya'nın yokluğundan istifade eden Barbaros on beş gemi hazırlayarak İspanyol sahillerindeki Müslümanları Afrika yakasına geçirmek üzere gönderdi; banlar gerek bu gemilere ve gerek İspanyol sahillerinde elde etmiş oldukları gemilere bindirmek suretiyle yetmiş bin Endülüs Müslümanını Cezayir taraflarına taşıdılar. Bu gemiler dönüp gelirlerken on beş kadar İspanyol gemisi Koyunluca adasında Türk gemilerini vurmak istedilerse de muvaffak olamadılar ve bunlardan ondördü ele geçti. İspanya'da Müslümanlara karşı yapılan zulüm tahammülün üstünde idi. Cezayir emiri Barbaros sonradan istimdat edilmesi üzerine otuz altı kadar gemi donatıp bunlarla İspanya sahillerine kuvvet göndermiş ve Müslümanların ihtiyar, kadın ve çocuklarını Afrika tarafına naklettirip kendi askerlerinden bir kısmıyla Müslüman gençlerini o tarafta müdafaa vaziyetinde bırakmıştır.
Barbaros Hayrettin Paşa
Barbaros'un Osmanlı Devleti Hizmetine Çağrılması
Osmanlı ordusu Anadolu seferinde iken Andrea Dorya, Mora sahillerine hücum ile Koron kalesine baskın yapıp hile ve Rumlarla Arnavutların hıyanetiyle 1532 Ağustosunda burayı işgal etmiş ve daha sonra Patras ile İnebahtı'yı da almıştı.
Bunun üzerine seferden avdeti müteakip Koron'un geri alınması için Semendire sancakbeyi Yahya Paşazade Mehmed Bey memur edilerek bunun tedbiriyle kale muhafızları olan Frenk, Rum ve Arnavutların arasına sokulan nifak neticesinde Koron geri alındı.
Osmanlı ordusu karada mükemmel surette muvaffak olduğu halde denizde henüz bu dereceye gelmemişti; fakat sahilleri geniş olan Osmanlı devleti bu defa karşısında İspanya kralı ve Alman imparatoru Şarlken'i gördüğünden denizde de muvaffak olması lâzımdı. Bundan dolayı bir deniz kurdu olan Andrea Dorya ile karşılaşabilecek bir denizci lâzımdı ve buda Cezayir emiri Barbaros Hayrettin olabilirdi.
Bunun için Kanuni Sultan Süleyman tarafından Barbaros'a gönderilen fermanda yerini bir ehline bırakıp hemen İstanbul'a gelmesi, şayet orada yerine îtimat edilir birisi yoksa bildirmesi yazılmıştı.
Barbaros'un İstanbul'a Nakli
Barbaros, Cezayir'de îcabeden tertibatı aldıktan sonra yerme oğulluğu olan Hadım Hasan Ağa'yı vekil ve Ramazan Çelebi ile Hacı isminde birini ona müşavir bırakarak 1532 Ağustos ortalarında (939 Muharrem) on çektiriden mürekkep bir filo ile denize çıktı; deniz yolunda rastladığı Deli Yusuf kumandasındaki on altı çektiriyi de beraberine alıp Sardunya ile Korsika adaları arasındaki Bonifaçyo boğazından geçip Sicilya adasına buğday götüren on sekiz gemiyi zabt ile yükünü ve mürettebatını aldıktan sonra gemileri ateşledi; bu muharebede Deli Yusuf şehit düşmüş ve ele geçen esirlerden Andrea Dorya'nın elli parça gemi ile Korona gittiği öğrenilmiş ve sür'atle hareket olunup Preveze'ye gelindiği zaman Andrea Dorya'nın altı gün evvel İtalya'ya kaçtığı haber alınmıştı.
Barbaros Hayreddin'in Beylerbeylikte Kaptan-ı Derya Olması
Barbaros, Preveze'den kırk dört gemi ile yola çıkıp içlerinden yirmi beş tanesi Cezayir'e yollanıp kendisi on dokuz gemi ile Koron kalesine geldi; orada kaptan Kemankeş Ahmet Bey ile buluşarak beraberce İstanbul'a gelip Ahmed Bey'in Atmeydanı'ndaki konağına misafir oldu (1533).
Sultan Süleyman, Barbaros ile on sekiz arkadaşını huzuruna kabul ederek görüşmüş, Akdeniz'deki faaliyetinden endişe ettiği Andrea Dorya'ya ait bir takım sualler sormuş, Barbaros'un verdiği pervasızca cevaplar hoşuna gitmiş ve beylerbeyilik rütbesiyle bütün tersane işlerini selahiyetle yeni amirale vermiş ve aynı zamanda kendisini İran seferi münasebetiyle Halep'te kışlamakta olan vezir-i âzam İbrahim Paşa'nın yanına göndermiştir. Vezir-i âzam Halep'te Hayreddin Paşa'yı kabul edip uhdesine Gelibolu kaptanlığı ile Cezayir beylerbeyliğini tevcih ederek hil'atini giydirip İstanbul'a yollamıştır.
Turgut Reis
Turgut Nasıl Yetişti
Muğla'nın Serdaloz nahiyesi köylerinden birinde Veli adında bir köylünün oğlu olan Turgutça, gençliğinde ziraatle meşgul olmayarak ok atmak ve pehlivanlık etmek gibi spor hareketleriyle vakit geçirmiş ve sonra Ege mıntakasında âdet olduğu üzere gönüllü olarak bir Türk korsan (Levent) gemisine yazılmış ve orada iyice yetiştikten sonra kendi hesabına bir levent gemisi donatarak ona reis olmuştur.
Turgut Reis Preveze deniz savaşında harbe iştirak eden gönüllü gemileri (Türk levend gemileri) kumandanlığını yapmış ve harpten sonra serbest vaziyette korsanlığa devam ederek Venedik, Ceneviz, İspanyol, Napoli ve Sicilya denizcileriyle muvaffakiyetli surette çarpışmıştır.
Turgut Reis'in Esir Olması
Turgut Reis 1540'ta Korsika adasında gemilerini yağlarken İspanyolların bir baskınına uğrayıp, kendisini toplamaya meydan kalmadan Türklerin Oğlan Kaptan dedikleri Janetino Dorya'nın adamları tarafından esir edilmiş ve bu kaptan tarafından hediye olarak amcası meşhur Andrea Dorya'ya verilmiştir.
Bu suretle bir müddet gemilerde forsa (Esir kürekçi) hayatı yaşayan Turgut, sonra Cenova'da hapsedilmişti; fakat 1543'te Barbaros Fransızlara yardıma gelip Tufanda kışladığı sırada onun tehdidi ve üç bin altın tazminat vermesi üzerine salıverilmişti.
Barbaros Hayrettin, "Benden yarardır" diye çok takdir ettiği Turgut'a kendisine ait yedek kadırgasını vermek suretiyle onu tekrar faaliyete sevketmişti.
Turgut'un Tekrar Faaliyeti
Turgut Reis, Cerbe adasını kendisine hareket üssü yaptı; bütün Türk ve Arap korsanlarını etrafına topladı; yeni Tunus hükümdarı Mevlây Ahmed veya Hamid ile bir anlaşma yaparak erzak ve cephane temin etti ve buna mukabil Turgut da ganimet malından Tunus sultanına muayyen bir miktar verecekti. Yirmi beş gemiye kumanda ediyordu.
Turgut, bu anlaşmadan sonra Tunus ile Trablus arasındaki bazı yerleri zabtetti ve daha sonra da kendisi için emin bir mahal olan Mehdiye şehrini işgal eyledi (956 H. 1544 M.)
Turgut ve Andrea Dorya
Kuzey Afrika'nın mamur şehirlerinden olan Mehdiye'nin Turgut Reis tarafından zabtedilmesi güney Avrupa'da hayret uyandırdı ve hemen Andrea Dorya kumandasıyla o taraflara mühim bir donanma sevkedildi; İspanyol amirali evvela Turgut Reis'in eline geçen bazı kaleleri ve uzun bir tazyikten sonra da Mehdiye'yi aldı; Turgut, buranın muhasarası esnasında donanmayı buradan ayırmak için İtalya sahillerini vurup Mehdiye'ye yardımcı kuvvet sokmak istemişse de muvaffak olamamıştı. Cezayir ile alâkası dolayısıyla bu taraflarda cereyan eden hadiseleri gözden uzak tutmayan Osmanlı hükümeti bu işe yabancı kalmadı; bundan sonra T u r g u d'un hareket üssü olan Cerhe adası tazyik edildi ve o da Ege denizi taraflarına gelip vaziyeti hükümete arz etti ve kendisi Ağrıboz adasında gemileriyle emir bekledi.
Malta Adası'nın Birinci Muhasarası Ve Trablusgarp'ın Alınması
1551 senesinin ilkbaharında doksan kadırgadan mürekkep bir donanma Ağrıboz adasındaki Turgut Reis donanmasıyla birleşti. Bunlar doğruca Akdeniz'de Hıristiyan korsanlarının merkezi olan Malta adası üzerine yürüdüler.
Osmanlı kaptan-ı deryası, Rüstem Paşa'nın biraderi Sinan Paşa idi; Malta kuşatıldı ve bir müddet sonra Sinan Paşa ile Turgut Reis arasında ihtilâf çıktı; Sinan Paşa askeri gemilere alarak ayrıldı; beraberce Trablusgarp'a gelindi. Burası da Malta şövalyelerinin elinde idi. Denizden ve karadan yapılan tazyik üzerine 958 H. 1551 M. senesi Ağustosu'nun on dördünde Trablus alındı.
Turgut Reis'in Osmanlı Devleti Hizmetine Girmesi
Turgut Reis'in büyük bir denizci olduğu ve yanında da Akdeniz'in en mahir denizcileri bulunduğu bu Malta ve Trablusgarp seferinde görüldüğünden Sinan Paşa'nın tavsiyesiyle Turgut Reis ve arkadaşları hizmete alınıp Turgut'a Karlıeli sancakbeyliği ve maiyetinde olan Gazi Mustafa, Uluç Ali, Hasan Kelle, Mehmed Reis, Sancaktar Reis, Deli Cafer ve Kara Kadı isimlerindeki reislere de yetmiş, seksen akçe ulufe ile fener taşımak hakkı yani Türk donanmasında gemi kumandanlığı (kadırga reisliği) etmek imtiyazı verilerek mirî gemilere reis tayin edilmişlerdir. Turgut Reis, tayininden sonra sancak merkezi olan Preveze'ye gitti.
Kemal Reis ve Türk Denizciliğinin Gelişmesi
Osmanlı donanması, Kemal Reis denilen meşhur Türk korsanının devlet hizmetine alınmasıyla yeni bir devreye girmiş ve bu değerli denizcinin tecrübelerinden çok istifade edilmiştir. Yani Kemal Reis hem gemi inşasında ve hem denizci yetiştirmekte Osmanlı bahriyesi ne isabetli bir veçhe vermiştir.
Kemal Reis, XV. yüzyıl sonlarında Akdeniz'in en mahir Türk korsanı idi. Emri altındaki gemilerle İspanya ve Afrika sahillerinde, Septe boğazı ve Balear adalarıHıristiyan korsanları ile muvaffakiyeti olarak çarpışmış ve Frenk sahillerini vurmuştur. Bilhassa XV. yüzyılda Batı Anadolu halkından veya Adalara iskân edilmiş Türklerden bazıları gemi donatarak Akdeniz'de korsanlıkTürk korsanlarıkorsan gemileri Anadolu sahillerine kadar gelemezlerdi. çevrelerinde dolaşmış, ederler ve karşılarına çıkan Frenk korsanlarıyla çarpışırlardı. Bu Batı Akdeniz'e kadar gittikleri halde Frenk
Asya ve Avrupa kıtalarında (Anadolu ve Rumeli) geniş sahillere malik olan Osmanlı devleti, karşısına çıkan Venedikliler ve müttefikleriyle muvaffakiyetli surette boy ölçüşebilmek için tecrübeli gemicilere muhtaçtı; bunu temin için Sultan Bayezid çok isabetli bir görüşle Akdenizdeki Türk korsanlarından istifadeyi düşündü ve meşhur Türk korsan reisi Kemal Reis'i devlet hizmetine davet etti. Kemal ReisSultan Bayezid'in davetine icabet ederek geldi: 900 H. 1494 M. de
Ki bir gün lutf idüben Bayezid Han
Bize gönderdi geldi emr ü ferman
Buyurmuş kim Kemal gelsün kapuma
Deniz hizmetlerin elsün tapuma
O emrin tarihi bû idi ey can
Dokuz yüzde gelüben tuttuk evtan
Kemal Reis derhal donanmada tadilât ve ıslâhat yaptı ve ölümüne kadar şerefle Türk gemiciliğini müdafaa etti. Kemal Reis'i tanımış olan İbn-i Kemal, bu büyük denizcinin Gelibolulu olduğunu kaydetmektedir. Babasının adı sarih olarak bilinmiyor; rivayete göre kendi adı Ahmed Kemal ve babasının adı Ali imiş. Kemal Reis'in, Hacı Mehmed isminde bir kardeşi olup bu da, Kitâb-ı Bahriye sahibi meşhur Pirî Reis 'in babası idi.
Kemal Reis'in devlet hizmetine girmesi ve ıslâhatı pek hayırlı olmuştu; çünkü dört beş sene sonra Venedik cumhuriyeti ile yapılan muharebedeki başarılar, Kemal Reis ile arkadaşları olan Burak Reis, Kara Hasan Reis, Herek reis ve Pirî Reis gibi denizcilerin gayretleriyle husule gelmişti. Memlûklerle yapılan 1491(896 H) muahedesi mucibince Adana ve Tarsus'taki Mekke ve Medine'ye ait vakıfların varidatı her sene gemilerle iskenderiye'ye nakledilir ve oradan yollanırdı; fakat Rodos şövalyelerinin taarruzları sebebiyle bu varidat Osmanlı gemileri ile daha emin bir surette götürülüyordu; bundan dolayı 903 H. 1498 M. senesindeki bu vakıf varidatını Kemal Reis'in kumandası altındaki donanma nakletmişti. Bu gidiş ve dönüşte Kemal Reis Rodos şövalyelerinin gemileriyle çarpışmış ve bunlara galebe ederek beş parça gemilerini zabt ile bir hayli esir almıştır.
910 H. 1504 M. de Türk ve Müslüman gemilerine rahat vermiyerek hem seyr-i seferi ve hem ticareti sekteye uğratan şövalyeler üzerine Kemal Reis müthiş bir akın yapmış, Rodos'a asker döküp çok yerlerini vurarak adanın zaptını ileri sürmüşse de siyasî düşüncelerden ötürü arzusuna muvaffak olamamıştı.
Kemal Reis 19 cemaziyelevvel 913 (1507 Eylül)'de Kahire'ye gitmiştir. Mehazımız olan İbn-i Ayaş tarihi bunun ne için geldiğini beyan etmeyerek hakkında şu mütaleayı yazıyor : "... Bunun gece ve gündüz Frenklerle cihaddan usanmaz ve yılmaz olduğu ve Frenklerin bunun elinden âciz kaldıkları ve bu adamın mücahid bir reis olduğu söylendi. Bu gelince sultan buna mübalağalı ikramlarda bulundu ve bu da az bir müddet Mısır'da ikamet ile memleketine döndü, Bu sırada bazı Frenk gemilerinin Kızıldeniz'de faaliyete geçip Hicaz sahillerine taarruzları ihtimaline mebni Mekke emiri, Memlûk hükümdarından donanma ile yardım istemişti. Donanma levazımı Anadolu'dan tedarik edildiğinden Memlûk sultanının müracaatı üzerine Osmanlı hükümdarı bedeli mukabilinde derhal istenilen donanma levazımının verilmesini emrettiği gibi kendisi de ayrıca hediye olarak birçok levazım hazırlattırmış ve bunların Şehzâde Korkut'u Mısır'a götüren gemilerle nakli emrolunmuştu. Bu gemi levazımından bedeli mukabilinde gönderilecek olanlar yüklenip tam gidecekleri sırada Rodos şövalyeleri gemileri, Alâiye taraflarında baskın yaparak alıp gitmişlerdi.
Bu vak'a haber alınır alınmaz Rodos şövalyelerinden intikam almak üzere 916 H. 1510 M. senesinde Kemal Reis sefere memur oldu. Rivayete göre kendisinin şöhretini çekemeyen kaptan paşa tarafından verilen reis gemisi işe yaramaz bir şeydi. Denize açıldıktan sonra nihayet şiddetli bir fırtınadan Kemal Reis'in gemisi battı ve kendisi de kurtulamayarak boğuldu. Hatta 916 zilkadesinde (1511 Mart) sultan BayezidMemlûk hükümdarıdonanma levazımından bir kaç gemi yükü yollandığı beyan edilip salimen gelip gelmediği yazıldıktan sonra mücahid Kemal Reis'in gark olduğu ve hiç bir haber alınmadığı zikrolunarak o taraflarca bir haber olup olmadığı sorulmaktadır. Bu kayıtlara göre Kemal Reis 916 hicrî senesine müsadif 1511 senesi başında vefat etmiş oluyor; halbuki Pirî Reis'in Kitâb-ı bahriyesinde Kemal Reis'in 917 H. 1512 M. de boğulduğu ve Osmanlı denizciliğine on yedi sene hizmet ettiği yazılmaktadır. Bu iki kaydı telif edecek olursak bu büyük mücahidin 916 hicret yılı sonlarında boğulduğu ve vefatının 917 ihtidalarında tahakkuk ettiği anlaşılır.
Cezayirli Gazi Hasan Paşa'nın Faaliyeti
XVIII. asır ortalarında Venedik donanmasının ehemmiyetini hemen tamamen denilecek kadar kaybetmesi sebebiyle Osmanlı donanmasına Akdeniz'de karşı koyacak bir kuvvet yoktu; bununla beraber Osmanlı donanması personel itibariyle noksan bir halde olup Akdeniz tarafından kendisini tehdit edecek bir kuvvet de mevcud değildi.
Ruslar, kalkınma devrinde olduklarından Baltık denizindeki Rus donanması İngiliz amiral ve gemicileri tarafından ıslah ve nizam edilmekte idi; nihayet Akdeniz'e gelmesi hiç bir suretle tasavvur edilmeyen Rus donanması İngilizlerin idare ve yardımlarıyla bu tarafa gelerek 1184 H./1771 M.'de Çeşme limanında Osmanlı donanmasını yakmıştı.
Tamamen yanan Osmanlı donanması sebebiyle Akdeniz adaları, bütün sahiller ve Çanakkale boğazında durum pek nazik ve tehlikeli bir şekil almıştı; işte bu sırada kaptân-ı derya olan Cezayirli Gazi Hasan Paşa, büyük bir azim ve gayretle aleyhtarlarının engellemek istemelerine rağmen Boğazı muhafaza etmeye muvaffak olmuş ve 1188 H./1774 M. de Küçük Kaynarca Antlaşması'nı müteakib yeni hükümdar olan I. Abdülhamid'in kendisini tutmasıyla onun saltanatı müddetince tersaneyi ıslah etmeye çalışmıştır.
Gazi Hasan Paşa tecrübelerden almış olduğu derslerle donanmanın yeni esaslara göre hazırlanması lâzım geldiğini takdir etti ve bunun için yalnız gemi yapmak değil aynı zamanda yeni tarzda gemici yetiştirilmesini düşündü ve bu iki noksanı bir dereceye kadar telafi için eski ağır gemileri yenileriyle değiştirmek çaresini buldu. Yeni yapılacak gemilerin inşası ingiliz ve Fransız sistemine göre oldu; gemiler daha hafif, topların taksimi daha oranlıydı; bu yeni inşaat ingiltere ve Fransa'dan getirilen gemi yapıcı ustalar vasıtasıyla bu iki devlet donanması biçiminde oldu. Ege, Marmara, Karadeniz ve bilhassa İstanbul tersanelerinde bu tarzda gemiler yapıldı.
Gazi Hasan Paşa, donanma işine o kadar ehemmiyet verdi ki İstanbul tersanelerindeki inşaat için bizzat buranın kereste ocaklığı olan İzmit'e kadar giderek sevkiyata nezaret etti. Kaptan Paşanın maksadı fırkateyn ve küçük gemilerden başka Osmanlı donanmasını kırk büyük harp gemisine yükseltmekti; bu kırk büyük savaş gemisi İstanbul'da emri altında bulunacaktı; donanma inşaatı çok paraya tevakkuf ediyordu; hazinede bunu temin edecek para olmamakla beraber inşaat ağır da olsa devam etti.
Donanmanın ikinci mühim şıkkı olan gemi elemanı işi vardı; çünkü gemiciler daimî olarak denizci olmayıp toplama efraddan oluşuyordu; donanma kışlamaya gelir gelmez altı ay müddetle hizmete alınmış olan bunlar memleketlerine giderler ve İstanbul'a gelen kalyoncular da Kasımpaşa ve Galata'daki bekâr odalarında yatıp kalkarak türlü edebsizlik edip kadın ve genç çocuklara saldırırlardı.
Bundan dolayı Gazi Hasan Paşa Ege denizinde Midilli veya İstanköy adalarından birinde ve Karadeniz'de Sinop limanında ve bir de İstanbul tersanesinde kışlalargemici olarak talim ve terbiye etmek istedi; fakat bu arzusunu tamamen tatbik edemeyerek aleyhtarlarının muhalefetlerine rağmen kendi kesesinden olarak 1198 H. (1784 M.)'de tersanede anbarlar yakınında bir kalyoncu kışlası yaptırmaya muvaffak oldu; 1189 H.(1775 M.)'de kurulmuş olan denizci zabit yetiştirmeye mahsus denizcilik mektebi de iyi neticeler vermeye başlamıştı. yaparak bir visamiral'ın nezareti altında bunları